18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MAYIS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 Umudun gözleri: İbrahim Çenet Geçen yıllar Çenet’in gözlerindeki umudu ve gülümseyişi hiç söndürememiş, bu umut bana da geçiyor, bu umut insana iyi geliyor u Çenet’in, Deniz’lerin idamını protesto etmek için katıldığı bir eylemde iki kolu ve bir bacağı kopmuş. “Dik duracağız, başka çaremiz yok, kolumuz da olmasa, bacağımız da olmasa beynimiz var, bizi beynimizde asla mağlup edemezler.” Çenet’le kucaklaşıyoruz; geçvine geri gönderilecemişten, bugünden, gelecekten ğim zaman, “Hiç mesöz ediyoruz, hasret gideriyorak etme Emel, söz ruz. Kırk yıl önce en olumsuz sana mektup yazacakoşullar içinde dahi insanı sağım” dedi. Hiç bozrıp sarmalayan o umut duygumadım onu, nasıl yaİbrahim Çenet su hiç eksilmemiş. Ben dünzacaksın diye de soryanın genel gidişi hakkındaki madım. Vedalaştık. Sakötümserliğimi ifade ediyorum, hemen nırım 1 ay sonra geldi Çenet’in mektukarşı çıkıyor, Latin Amerika’dan örnekbu. O kısacık sürede ayak parmaklarını ler veriyor, dünyanın akla aykırı bu siskullanmayı öğrenmiş, öyle yazmış, sötemi bir gün sırtından atacağına yönelik zünü tutmuştu. O yatağın içindeki bir inancını son derece ikna edici bir şekilde çift gülen, umut dolu gözü hayatım boyunca hiç unutmadım. Yıllar sonra “Du dile getiriyor. Osmaniye’de yaşıyor İbrahim Çevar” filminin çekimi sırasında Yılmaz Güney şöyle demişti bana: “Hayatımda net. O hiç eksilmeyen çocuksu meen çok istediğim şey iki İbrahim’in fil rakı, örgütçülüğü ve azmiyle tam bir kültür insanı şimdi. Projelerini anlatımini yapmaktır. Biri Kaypakkaya, diyor. Hazırladığı kitap dosyalarını veriğeri de Çenet.” yor: “Gılgamış’tan Günümüze. Geırk yıl sonra lenekGöreneklerimizin Kökeni” ve Kırk yıl sonra o gözler yine karşım“Kimliğimizin Sembollerinden Kada duruyorlar. Saçlar kırlaşmış, yaşracaoğlan.” lar ilerlemiş, yüzde çizgiler derinleşmiş nadolu Halk Bilimleri ama o gözler hiç değişmemiş. İbrahim Kültür Akademisi Çukurova Osmaniye’de “Anadolu Halk Bilimleri Kültür Akademisi”nin kurucusu ve yöneticisi olan İbrahim Çenet, toplumbilim ve halkbilim çalışmalarının yanı sıra çeşitli festivaller düzenlenmesine de önayak oluyor. Önce 2004’te bir “ŞiirMüzikKültür Kurultayı” yapıyorlar, sonra 2005 yılından bu yana Özgür İnsan Ödülü, Özgür Film Festivali gibi çok nitelikli etkinlikler düzenliyorlar. Bu yıl da 789 Haziran tarihlerinde Osmaniye’de sekizinci kez düzenlenecek kültür ve sanat bayramı kapsamında yarışmalı ve özgür filmler bölümleriyle “Özgür Film Festivali” izleyicisiyle buluşacak. Yarışmalı bölümü “ulusal belgesel film yarışması” ve “ulusal kısa film yarışması”ndan oluşan festivalin seçici kurulunda Dursun Özden, Hasan Özgen ve Ersan Ocak yer alıyor. H Kızım Sema ile birlikte gittiğimiz Adana Tiyatro Festivali’nde de buluştuk İbrahim Çenet ile. Eşiyle birlikte gelip aldı bizi, büyük bir Adana turuna çıkardı. Eşi Fatma da tiyatrocu, o da İbrahim gibi değdiği yeri güzelleştiren insanlardan. Birlikte geçirdiğimiz o kısacık sürede sadece geçmiş ve anılar canlanmakla kalmadı, tam kırk yıl önce o askeri hastanenin karanlık, izbe bodrumunda olduğu gibi, umut da tazelendi içimde. Aydın Sorunumuzdan Alıntılar… Bu da ne yazık ki bitmeyen konularımızdan. O nedenle, bir kez daha geçmişten alıntılar yapıyorum ve söze, çarpıcı bir örnek olacağını düşündüğümden, aydınsanatçı ilişkisi ile başlıyorum. Dünya sanat tarihinde, içinde yaşadığı ortamı, o ortamla bağıntılı yaşadıklarını ya da yaşayamadıklarını hiç umursamadan, yalnızca ithal konuları işleyerek gerçek anlamda sanatçı olabilene bugüne kadar hiç rastlanmadı. Üstelik böyle bir tutum çoğu kez başvurulan yanlış nitelendirmenin aksine, yabancılaşma diye de adlandırılamaz. Çünkü yabancılaşma, insanoğlunun kendi konumuyla ve ortamıyla bağıntılıdır. Kimse yaşamadığı, bu nedenle de bilemeyeceği bir ortama yabancılaşamaz. Doğası gereği muhalif olan sanatçının yetişebilmesi, geniş ölçüde kendi ortamındaki aydınlar kesiminin yapısına da bağımlıdır. Sürekli düşünce üretme bağlamında kararlılık sergileyemeyen, kendini felsefenin, sanatın ve edebiyatın eğitiminden geçirmemiş olmasından ötürü “Ben kimim” sorusunun yanıtını hep başkalarından duymak isteyen bir aydın kesimi, eleştirel düşünebilen muhalif sanatçı yetiştirebilecek bir ortam olamaz. Bugün düşünce düzlemindeki temel sorunlarımız acaba nereden kaynaklanıyor? Sorunlarla yeterince hesaplaşamamaktan mı, yoksa onlara çoğunlukla yabancı markalı ve hazır çözümler aramaktaki inadımızdan mı? Bence her ikisinden de. “Türk insanı” ya da “Türk halkı” söylemlerinin kullanılmaktan neredeyse eskitildiği bir ortamda, o insanın, o halkın içinden geldiği tarihsel süreci ve içinde yaşadığı koşulları öğrenmek için yeterince çaba harcamadan, yalnızca kaynağı belirsiz varsayımlar temelinde çözümler aramaya kalkmak, belki de ancak bu ortama özgü diye nitelendirilebilecek ve gerçek anlamda aydın tutumuna bütünüyle ters düşen bir yabancılaşmayı sergiliyor. Ancak yabancıların tuttukları aynaların önünde kendilerini tanıyabilen ve tanımlayabilen bazı “aydınların” kimlik sorunlarıyla, bütün Türk toplumunun olası kimlik sorunlarını özdeşleştirmeye çalışmak, Türk insanını hiç tanımamaktan başka bir şey değildir! Önce, toplumumuzun nereye varmasını istiyorsak oraya varması için kendi içimizde elimizden geleni yapmak; edindiğimiz bütün birikimleri önce kendi toplumumuzun eğitilmesine adamak; ürünlerimizi başkaları bizi beğensinler diye değil ama her şeyden önce birbirimizi dünyaya bakma biçimleri bağlamında zenginleştirmek için vermek; “Biz kimiz” diye bir soru varsa, bu soruyu önce kendi kendimize yeterince sağlıklı bir tutumla yanıtlamak; kendimizi yabancılara olmadığımız gibi tanıtmak yerine, kendimiz için nasıl var olmamız gerekiyorsa, önce bunu başarmak... Aydının yolu, ancak bu dönüm noktalarından geçebilir. Aydın, düşüncenin evrimini yadsımayan kişidir. Bu tanımın dışında kalanlar, birer aydın olarak eleştirilmeleri gerekenler değil, zaten aydın olamayanlardır ve düşüncenin evrimi bireyi tüm koşullanmışlıklarına karşın değişmeye zorladığı içindir ki, aydın olabilmek bunca güç bir iştir! Sene 1972’ydi. Sağmalcılar’da yatıyordum o sırada. Arkadaşlarımızdan Kadriye Ezel İncili bazı sağlık sorunları nedeniyle hastaneye sevk edilmişti, ondan haber alamıyor ve çok merak ediyorduk. O arada ben de rahatsızlandım, hastaneye gönderildim. Tutuklu koğuşu, gönderildiğim askeri hastanenin bodrum katındaydı. Tam bir korku filmi atmosferi. Kadriye Ezel, Orhan Savaşçı da oradaydılar. Bir yatağın üzerinde ise çıplak bedeni bembeyaz çarşaflarla yatağa bağlanmış bir genç yatıyordu. Zincirlenmemişti. Çünkü iki kolu ve bir bacağı kopmuştu. Kan içindeydi, kemikleri dışarı fırlamıştı ama insan ona baktığında bu korkunç manzaraya değil, yüzündeki değişmeyen gülümsemeye ve esmer yüzünde kor gibi yanan umut dolu gözlere takılıyordu. O, İbrahim Çenet’ti. Deniz’lerin idamını protesto etmek için katıldığı bir eylemde bu hale gelmişti. Kolundan fırlayan kemiği yakan askeri doktora, “Ne yapıyorsunuz?” diye çıkışmıştım, kendimi kaybederek. “Bir şey yok” demişti İbrahim, “Bunu yapmak zorunda, üstelik merak etme hiç acımıyor.” Hepimize moral vermişti sonra: “Dik duracağız, başka çaremiz yok, kolumuz da olmasa, bacağımız da olmasa beynimiz var, bizi beynimizde asla mağlup edemezler.” Hastane günlerim sona erip cezae K A Alex Filippenko Boğaziçi’nde ‘Suça Sürüklenen Çocuklar’ PORTAKAL KÜLTÜR VE SANAT EVİ BAHAR MÜZAYEDESİ nKültür Servisi Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nden Astronomi Profesörü Alex Filippenko, 610 Mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi’ni ziyaret ediyor. Filippenko, yarın saat 16.00’da rektörlük konferans salonunda “Evrenin Hızlanarak Genişlemesi” konusunda konferans verecek. ABD Bilim Akademisi üyesi Filippenko, 2004 yılında “Carl Sagan Bilimi Topluma Yayma ve Tanıtma Ödülü”nü kazanmıştı. n Kültür Servisi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından “Suça Sürüklenen Çocuklar” temasıyla bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, 1319 Eylül tarihlerinde hukuk, toplum ve adalet ilişkisini işleyen filmleri izleyiciyle buluşturmaya hazırlanıyor. Uluslararası Altın Terazi Kısa Film Yarışması’na da ev sahipliği yapacak festivalde, kısa filmlerin en geç 15 Temmuz’a kadar ulaştırılması gerekiyor. Kültür Servisi Portakal Kültür ve Sanat Evi’nin önceki gün Conrad İstanbul’da gerçekleştirdiği Bahar Müzayedesi’nde iki tombak eser koleksiyonerlerin gözdesi oldu. 19. yüzyıl tarihli Tombak pilavlık ile 18. yüzyıl sonlarına ait Tombak şerbetlik 900 biner TL’ye alıcı buldu. Raffi Portakal’ın yönettiği müzayedede yer alan pek çok değerli hat eseri arasında, sülüs ve nesih yazıda ün kazanmış Osmanlı hattat Hasan Rıza’nın (18491921) Hilyei Şerif’i 750 bin TL’ye satıldı. Portakal Kültür ve Sanat Evi’nin Bahar Müzayedesi’nde, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde İstanbul’a da gelerek 18. yüzyıl pek çok resim yapan 19. yüzyıl deniz ve manzasonlarına ra ressamı İvan Konstantinoviç Ayvazovski’nin ait Tombak 1888 tarihli tuval üzerine yağlıboya “Fırtınada şerbetlik. Gemi” adlı tablosu 500 bin TL’ye alıcı buldu. Müzayedenin, Maya Portakal’ın yönettiği ve çağdaş Batı sanatının ustalarının yapıtlarının satışa sunulduğu bölümünde ise, Jim Dine’ın bir yapıtı 120 bin TL’ye alıcı bulurken, George Condo’nun bir yapıtı da 115 bin TL’ye satıldı. Tombaklar revaçta PERA ULUSLARARASI PİYANO FESTİVALİ BUGÜN BAŞLIYOR Odakta gençler var Kültür Servisi Pera Güzel Sanatlar’ın bu yıl sekizincisini düzenlediği Pera Uluslararası Piyano Festivali, ünlü piyanist İdil Biret’in konseriyle bugün saat 20.00’de başlıyor. 2006’dan bu yana gerçekleştirilen Pera Uluslararası Piyano Festivali, bu yıl daha büyük bir katılımcı kitlesini ve farklı ülkelerden ustaları bir araya getirerek bir ilke imza atmayı planlıyor. Aynı zamanda gençlerin klasik müziğe ilgi ve sevgilerini artırabilmeyi amaçlayan festival, 422 yaş arası bini aşkın gence performans sunma imkânı sağlayacak. “12 yaşa kadar”, “1316 yaş” ve “1721 yaş ve üzeri” kategorilerinde düzenlenecek üç ayrı yarışma ile gençleri teşvik etmek İdil Biret n Kültür Servisi ABD’li yazar Harper Lee, 1961 yılında Pulitzer Ödülü’ne değer görülen “Bülbülü Öldürmek” adlı romanının telif hakkını almak için mücadele veriyor. Eski yayın temsilcisinin damadının 7 yıl önce kendisini kandırarak eserinin telif hakkını aldığını söyleyen Lee, bu mücadelesini yasal olarak kazanmış olsa da karşı tarafın bu durumdan hâlâ maddi kazanç sağladığını iddia ediyor. n Kültür Servisi Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali, 15 Mayıs’a kadar devam ediyor. Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği festival, Türkiye dışında Çin, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, Lübnan, Romanya ve Gürcistan’dan toplulukları ağırlıyor. Festival kapsamında geride kalan 13 yıl boyunca 177 topluluk oyun sahneledi. Pulitzerli romancının telif mücadelesi ve onlara uluslararası bir jüri karşısında performans sunma imkânı tanımak amaçlanıyor. 12 Mayıs’a kadar sürecek festival kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’nden Long Island Konservatuvarı’ndan Tamara Poddubnaya, İtalya’dan piyanist Aldo Ragone, Bulgaristan’dan Anto Bayram Karamenderes, Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim görevlisi Yuriy Sayuktin ve Samir Mirzayev’in piyano resitalleri; Alper Maral’ın “Oyuncak (değil) Piyano”, Leyla Pınar Tansever’inse “Barok’tan Günümüze Çocuklar için Klavye Müziği” konulu seminerleri gerçekleşecek. Karadeniz’de tiyatro festivali
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle