18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MAYIS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Semahat Sevim Arsel ve Rahmi Koç’u Suna Kıraç, Mustafa Koç ve Ömer Koç izledi Koç ailesi rekortmen Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, 2012 dönemi için en çok vergi beyan eden ilk 100 mükellefi açıkladı. Listede ilk 5, Koç ailesinden oluştu. Televizyoncu Acun Ilıcalı listede 31. sırada, komedyen Cem Yılmaz 50. sırada yer aldı. Ekonomi Servisi Türkiye’nin vergi rekortmeni, 2012 yılı için 26 milyon 876 bin 425 lira vergi tahakkuk ettirilen Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Semahat Sevim Arsel oldu. Listenin 2. sırasında Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç yer aldı. Gelir vergisi rekortmenleri sıralamasında Arsel ve Koç’u yine Koç ailesinden Suna Kıraç, Mustafa Koç ve Ömer Koç izledi. Maliye’nin açıkladığı 2012 Çalıştay! Geçen hafta sonu ODTÜKuzey Kıbrıs Yerleşkesi’nde Türkiye Ekonomisinin Dünü, Bugünü ve Yarını konulu ve iki gün süren bir çalıştay yapıldı. Çalıştayın kimi özelliklerine değinilmelidir. HHH Çalıştayda çoğunluğu ODTÜ Ankara yerleşkesinden olmak üzere ülkenin değişik üniversitelerinden gelen 50’den fazla bilim insanının hazırladığı 30 bildiri sunuldu ve tartışıldı. Bir başka anlatımla, 15 dolayında bildiri birden çok bilim insanının ortak üretimiydi. Bilindiği gibi bilimsel çalışmaların ortaklaşa yapılması yalnız ortaya çıkan ürünün niteliğini güçlendirmekle kalmıyor, bununla birlikte bilim insanları arasında dayanışmayı da arttırarak bilgi birikiminin altyapısını da olumlu yönde etkiliyor. HHH Çalıştayın bir diğer olumlu yönü de bildirilerde Türkçe kaynaklara başvurulmuş olmasıydı. Yakın yıllara kadar, ekonomiyle ilgili çalışmalarda genellikle, Türkçe kaynaklara, araştırma ve yayınlara başvurulmazdı. Bilimsel çalışmalar, çok büyük ölçüde yurtdışında alınan eğitime bağlı olarak, yabancı kaynaklar kullanılarak yapılıyordu. Kesikli bilimsel ürünler ya da bilimsel çalışmalar arasındaki kopukluk, yerli bilimsel çalışmaların birbirinden beslenen ve birikimli gelişen bir nitelik kazanmasını engelleyici bir etkendi. Ek olarak, yerli kaynakları kullanmayan bilim insanları, kaçınılmaz olarak kendi toplumlarının sorunlarına da yabancı kalıyordu. Çalıştayda sunulan bildiriler çok büyük ölçüde kendilerinden önce yapılmış olan yerli yayınları kaynak olarak kullanıyor, onları daha ileri bir aşamaya taşıyor ve bu önemli eksiği gideriyordu. HHH Bilindiği gibi ODTÜ’de eğitim dili İngilizcedir. Buna karşın, toplantının adının çalıştay konulması gibi bildirilerin tümü doğru ve güzel bir Türkçe ile yazılmıştı. Sunulan bildirilerin en ileri araştırma tekniklerinin kullanılmasıyla hazırlanmış olması, Türkçenin bilim dili olarak gelişebileceğini bir kez daha kanıtlıyordu. HHH Çalıştay bağlamında iki noktanın daha altı çizilmelidir. Birincisi, ülke iktisatçılarını tek çatı altında toplayacak bir örgütlenmenin gerekliliğidir. Her ne kadar TEKTürkiye Ekonomi Kurumu ya da değişik iktisat fakültelerinin dernek ve birlikleri varsa da, çalıştayın da kanıtladığı gibi, bütünü kapsayacak bir meslek kuruluşuna gereksinim vardır. Yapacağı yayınlar ve bilimsel bildirilerin tartışılacağı yıllık toplantılarla, yerel ile küreseli bir araya getirecek bir yapılanma, ekonominin ve diğer toplumsal bilimlerin gelişmesine olağanüstü bir ivme kazandırabilir. İkinci vurgulanması gereken, geçen günlerde ODTÜ ve diğer üniversitelerin öğrencileri arasında yaşanan ve çatışmaya varan gerginliklerin, tümüyle yanlış olduğudur. Geçmişin kanıtladığı gibi, öğrenciler arasındaki çatışmalar, toplum, ama asıl öğrenciler için çok ağır yıkımlara yol açıyor. Bu nedenle üniversite gençliğinin toplumun sorunlarına doğal ya da haklı olarak duyarlı olması, bunun ise yalnız ve ancak düşünce ve anlatım özgürlüğünün güvence altına alınmasıyla sağlanabileceğinin bilinciyle hareket etmesi, şiddetten mutlaka kaçınması çok büyük bir önem taşıyor. HHH Bu köşede yayımlanan ODTÜ Kuzey Kıbrıs’ın Kırlangıç Yuvaları başlıklı yazı (15 Haziran 2009) “ODTÜKıbrıs, doğa ile ileri teknolojinin geleceğini kurmak için insan beyni ve eliyle nasıl etkili biçimde el ele verebileceklerinin kanıtıdır” denilmekteydi. ODTÜKıbrıs’ta kırlangıçlar, ısrarla, yuva yapmaya devam ediyor. Arsel yine birinci Türkiye’nin vergi rekortmeni, 2012 yılı için 26 milyon 876 bin 425 lira vergi tahakkuk ettirilen Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Semahat Sevim Arsel oldu. Koç’tan 26 milyon TL Listenin 2. sırasında 26 milyon 107 bin 488 lira vergi tahakkuk ettirilen Rahmi Koç yer aldı. Cem Yılmaz da listede Ünlü komedyen Cem Yılmaz da listede 50. sırada yer alırken Yılmaz’a 3 milyon 516 bin 56 lira gelir vergisi tahakkuk ettirildi. vergisinde ise listenin ilk 3 sırasında yer alan kişiler, isimlerinin açıklanmasını istemedi. Listenin 4. sırasındaki isim, kendisine 2 milyon 21 bin 199 lira vergi tahakkuk ettirilen Rüksan Ürgüplü oldu. Söz konusu listede 5, 6 ve 10. sıradaki kişiler de isimlerinin açıklanmasını istemezken 7. sırada Necat Hepkon, 8. sırada Şükrü Karagül ve 9. sırada da Ali Haydar Ersoy yer aldı. yılı vergilendirme dönemine ilişkin listede 13 milyon 575 bin 423 lira vergi tahakkuku ile ENKA Şirketler Grubu Fahri Başkanı Şarık Tara 6. sırada yer alırken Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç, 13 milyon 368 bin 975 lira ile listeye 7. sıradan girdi. Listenin 8. ve 10. sırasında yer alan kişiler isimlerinin açıklanmasını istemezken 9. sırada kendine ait veya kiralanan gayrimenkullerin kiraya verilmesi veya leasing faaliyetlerinden elde ettiği gelir için 12 milyon 292 bin 60 lira gelir vergisi tahakkuk ettirilen Aydın Doğan Vakfı Kurucu ve Onursal Başkanı Aydın Doğan bulundu. Gelir vergisi rekortmenleri arasında televizyoncu Acun Ilıcalı, komedyen Cem Yılmaz ve kamuoyunda Seda Sayan olarak bilinen Aysel Gürsaçer de yer aldı. Bağımsız müzisyen, ses sanatçısı, konuşmacı, sunucu gibi faaliyetlerden oluşan geliri için 4 milyon 603 bin 997 lira gelir vergisi tahakkuk ettirilen Acun Ilıcalı listeye 31. sıradan girdi. Seda Sayan ise aynı faaliyetlerden oluşan geliri için kendisine tahakkuk ettirilen 2 milyon 291 bin 35 lira vergiyle listede 92. sırada bulundu. 2012 vergilendirme dönemi gayrimenkul sermaye iradı gelirleri için ödenecek gelir Greve katılan işçiye kınama cezasına iptal Üyesi olduğu sendikanın kararına uyan işçiye verilen kınama cezasını iptal eden mahmeke, uluslararası sözleşmelerin eylem hakkını güvenceye aldığına işaret etti. Ekonomi Servisi AA’nın haberine göre, Samsun Bölge İdare Mahkemesi, üyesi olduğu sendikanın aldığı 2 günlük iş bırakma kararına uyan işçiye verilen kınama cezasına ilişkin işlemi iptal etti. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde daktilograf olarak görev yapan bir kişi, üyesi olduğu Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın 2 günlük iş bırakma kararına uyarak işe gitmedi. Üniversite rektörlüğü ile davalık olan çalışanın dosyası Samsun Bölge İdare Mahkemesi’ne geldi. Mahkeme, oybirliğiyle davacının itirazını kabul ederek, idare mahkemesi kararını bozdu ve dava konusu işlemi iptal etti. Kararın gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu ILO Sözleşmeleri ve AİHM kararları birlikte değerlendirildiğinde, sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkının toplusözleşme ve toplu eylem hakkını da içerdiği, bu hakkın barışçıl şekilde kullanımının uluslararası hukukun güvencesi altında olduğu vurgulandı. Dar gelirli mağdur Özel okul sayısı son 10 yılda yüzde 381, yani yaklaşık dört kat arttı. İlköğretim döneminde özel okul fiyatları yıllık 15 bin ile 30 bin TL düzeyinde olurken, dar gelirli bir aile eğitime her ay gelirinin yüzde 2’sini harcıyor. İlköğretim ve lise hayatı boyunca tek çocuğu için dar gelirli, 1920, orta gelirli 9 bin 600 ve zengin bir aile ise 24 bin TL ödüyor. İSMMMO’nun araştırması eğitimde ‘fırsat eşitsizliği’ni bir kez daha gözler önüne serdi Paran kadar eğitim dönemi Türkiye’deki 17 milyon 235 bin öğrencinin 613 bini özel okullarda okuyor. Dar gelirli bir aile tek çocuğunu okutmak için anaokulundan üniversiteye kadar ortalama 4 bin 500 TL harcamak zorunda kalırken üst gelir grubunda bu rakam 668 bin TL’yi geçiyor. Ekonomi Servisi İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) “Türkiye’de Eğitim Harcamaları ve Ailelere Maliyeti Raporu” na göre bir çocuk için üniversiteyi bitirene kadar harcanan para milyon TL’ye ulaşıyor. Rapora göre; anaokulundan başlayarak üniversiteyi bitirene kadar bir çocuk için, ailelerin yaptığı harcama dar gelirlide ortalama toplam 4 bin 500 TL olurken, üst gelir grubunda bu rakam 668 bin TL’yi geçiyor. Doğum, bakım, kreş, sağlık, giyim, ulaştırma ve gıda giderleri de hesaba katıldığında üniversiteden mezun olana dek bir çocuğa, dar gelirli aile 80 bin TL, zengin aileler ise 1 milyon TL’nin üzerinde para harcıyor. Raporda; aileler 2013’te TÜİK’in gelirden aldığı pay ve harcama gruplarına göre sınıflandırılırken, dar gelirli karıkocanın asgari ücretle çalıştığı bir ailenin aylık geliri 1.500, orta gelirli ailenin 4 bin ve zengin ailenin 8 bin TL aylık geliri olduğu baz alındı ve her yıl için yüzde 5 enflasyon farkı gözetildi. Her ailenin bir çocuğu olduğundan hareket edilen rapora göre, ilk gruptaki aile çocuğunu devlet okulunda okutup tüm giderlerini en asgari düzeyde tuttuğu, ikinci ve üçüncü ailenin ise çocuklarını ilkokuldan üniversiteyi bitirene kadar özel okula gönderdiği şeklinde bir hesap yapıldı. İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan , 75 milyon nüfuslu Türkiye’de 17 milyon 235 bin öğrenci bulunduğunu, 613 bininin özel okullarda olduğunu belirtti. 1 Mayıs’ta yaşananlar sıradan bir engelleme değildi; daha genel bir bağlama oturtarak çözümlenmeleri gerekiyor. “Siyasal İslam”ın “pasif devrim” süreci, önündeki engelleri aşmakta giderek zorlanıyor, AKP’nin sürece sunduğu liderlik (hegemonya) sarsılıyor. AKP, rızaya dayanarak yönetme olanakları daraldıkça, ilerleyebilmek için şiddete daha çok başvuruyor. Böylece “totaliter, şiddetin giderek daha açık biçimlerde keyfi olarak uygulanabildiği bir rejim şekilleniyor.” (E.Y, Sol, 9/02/13). 1 Mayıs olaylarını da içeren kimi gelişmeler bir eşiğin daha aşıldığını düşündürüyor. Daha önce ileri sürdüğüm kimi savları kısaca anımsatarak devam edeceğim. zgün bir ‘tarihsel blok’ Osmanlı egemen sınıfının, özel konumundan dolayı, kuşaklar boyu kendini yeniden üreterek bugüne kadar varlığını sürdürmeye devam eden bir fraksiyonu, Müslüman entelijansiya, 2000’li yılların başında “iç ve dış dinamiklerin örtüşmesi” olarak tanımlanan bir “durum” içinde, yeni bir “tarihsel blok” kurmaya başlayarak devletin yönetimini ele geçirdi. Bu entelijansiya, bir tür (diniahlaki) bilginin üretiminin, yeniden üretiminin, bu bilginin dolaşım kanallarıyla araçlarının kendi tekelinde bulunmasını var oluşunun önkoşulu, servete, kapitalist birikim süreçlerine ulaşmasının aracı olduğunu biliyor. Hızla bir kapitalist sınıf fraksiyonuna dönüşmekte olan bu tabaka (entelijansiya) kendi hegemonya projesini iki yönden ilerletiyor. Birincisi, tekeline almaya çalıştığı bu özel bilginin, toplumun simgesel evrenini, tüm farklı söylemleri (ulu Ö sal kimliklerden, komünizme kadar) dışlayarak doldurması için, devletin disiplin cezalandırma araçlarının (yargı ve güvenlik güçleri) kontrolünü elinde topluyor. Aynı anda devletin ideolojik aygıtlarının denetimini ele geçiriyor, kendi tekelindeki bilgiyi üretmeye daha yatkın yeni ideolojik aygıtlar oluşturuyor. İkincisi, bu “yeni düzene” uygun yeni bireyin üretilmesi sürecini, nüfusun yeniden üretiminin alacağı biçimleri (ailecinsel pratikler/tercihler), bedenin estetiğini (giysi, görünüm), mekânda, zamanda yerini (ibadet saatleri, yerleri, ritüelleri) denetleyen, yeniden şekillendiren bir biyopolitik rejimini giderek egemen kılıyor. Müslüman entelijansiya, yukarda değindiğim tarihsel bloku, “Müslümanlar üzerinde aslında kendisinin devletten uzak tutulmasını kastediyorbaskı vardı”, “değişim”, “vesayet”, “darbe tehlikesi” gibi bir söylemle “dünya gücü olarak yeniOsmanlı” gibi bir fanteziyle, üç kesimi birleştirerek inşa etmeye başladı. (1) Siyasal İslam içindeki, ABD bağlantılı “Cemaat” olarak tanımlanan kesimle, “Anadolu muhafazakârlığı” olarak tanımlanabilecek, yerel ekonomik iktidarlarla bağlantılı Sünnimilliyetçi kesimlerin ittifakı ana tabanı oluşturdu. (2) Bu tabanı bir arada tutan söylemin dili, toplumun diğer kesimlerine, uluslararası kamuoyuna, liberal entelijansiya ve “sol”dan devşirilen kimi “yararlı salaklar” (işbirlikçiler) aracılığıyla tercüme edildi. Siyasal İslama dışından gelen bu katkı, kentli orta sınıfların, egemen sermayenin TÜSİAD gibi temsilcilerinin rızasının alınmasında özellikle kritik bir yol oynadı. (3) Bu kazanıyordu. ermopil olarak Taksim Yukarda özetlediğim sürecin, bir aşamada, gücün paylaşımına ilişkin rekabetin baskısıyla, siyasal İslam içindeki ittifakın çözülmeye, MİT Müsteşarı’nın hedef alınmasıyla da geniş tasfiyeleri içeren bir açık savaşa dönüşmeye başladığını gördük. Kürt siyasal hareketinin desteğini almak için başlatılan “İmralı/barış” girişimi hem Cemaat’in hem de Anadolu muhafazakârlığının, Türkiye kapitalizminin milliyetçi “sinirine” dokunmaya başlamıştı. Önce “medya”daki tasfiyeleri, sonra da siyasal İslamın içindeki ittifakı liberal entelijansiyaya, “yararlı salaklara” bağlayan Taraf gazetesinin serüveni, birbirini izleyen tasfiyeler, istifalar bu ittifakın artık çökmekte olduğunu gösteriyor. Kürt hareketinin Cemaat’e yönelik eleştirilerindeki artış, “elimizde belgeler” var tehdidi, çöküntüyü hızlandırıyor. AKP liderliği, İmralı/barış sürecini somut bir programa, yol haritasına bağlamaktan kaçınıyor; “hiçbir şey vermeden pazarlık yapma” görüntüsünü korumaya çalışıyor. Başkanlık/yeni anayasa saplantısı, AKP’nin bu çöküntünün getirmekte olduğu “karşı dalgadan” korktuğunu gösteriyor. Bu noktada AKP kendi tabanında güvensizlik, Kürt tarafında da “oyalanıyor muyuz” duygusu yaratmaya başlıyor. Batı medyasının kanaat önderlerinin yazılarında öne çıkmaya başlayan AKP, Erdoğan eleştirileri, Türkiye’nin jeopolitik zaaflarına yapılan vurgular, Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler’in artan etkisi, Suriye fiyaskosu, ABD yönetiminde T 1 Mayıs 2013! şekillenme, neoliberal model, devlet olanakları, yeni rant ekonomisi, aracılığıyla, Özal döneminden bu yana Anadolu’da palazlanan, dışa açılmaya hazırlanan yerel kapitalist sınıfın desteğini, temsilciliğini, onun emek karşısında pazarlık kapasitesini güçlendirerek aldı, bloku tamamladı. Bu blokun hegemonya projesinde (rızaşiddet ikileminde) şiddet ayağını da telefon dinlemeleri, sabah baskınları, basına sızan ifadeler, medyada yaşanan ayıklanma, Ergenekon, Balyoz, KCK, gazeteci tutuklamaları oluşturuyordu. Bu gelişmelerle ilerleyen pasif devrim süreci, güçler ayrılığını tamamen ortadan kaldıran bir başkanlık sistemini kuracak yeni bir anayasanın yapılmasıyla tamamlanacaktı. Bu noktada, AKP açısından, Kürt siyasal hareketinin desteği kritik bir önem oluşan karasızlık, Irak’ın parçalanması bağlamında oluşan kaygılar, Avrupa’da özellikle Almanya’da, AKP Türkiyesi’nin Suriye’de radikal İslamı desteklediğine, kolaylaştırıcı bir rol oynadığına ilişkin kaygılar, “dünya gücü yeniOsmanlı projesi” fantezisinin de dağılmaya başladığını gösteriyor. 1 Mayıs’ı bu zemin üzerinde okumaya başlayınca da akla “ya bu, kazanılmış bir hakkı hoyratça geri alma çılgınlığının arkasında bir mantık varsa” sorusu geliyor Bence var! Birincisi, güvenlik güçlerinde muhalefete, özellikle sola karşı olağanüstü bir önyargı, maksimum şiddet üreten bir kültür egemen olmuş. İkincisi, AKP yönetimi “biz veririz biz alırız, hikmetimizden sual olunmaz” yaklaşımını benimsemeye başlamış. Üçüncüsü, 1 Mayıs günü İstanbul’da harekete geçirilen denetim, engelleme, cezalandırma rejiminin, şiddet uygulama araçlarının, personelinin, uygulamanın çapı, adeta gerektiğinde İstanbul (bir metropol) çapında, bir anda bir “full spectrum dominance” (“her alanda tam hâkimiyet”) kurma (darbe sabahlarındaki gibi) provasına benziyor. Sosyalistlerin, işçi hareketinin bu koşullarda Taksim Meydanı’na ulaşma çabaları da bana, Leonides ve arkadaşlarının, Termopil Geçidi’ni, Pers İmparatorluğu’na karşı, “zaferyenilgi” ikilemini bir kenara iterek sonuna kadar savunma kararlılıklarını anımsatıyor. Kavafis’in ünlü şiirindeki gibi: Onur, yaşamlarında kendi Termopil’ini korumaya kararlı olanların hakkıdır. Aslında onlar, imparatorun askerlerinin sonunda geçitten geçeceğini bilmelerine karşın gelenekleri, gelecekleri uğruna savaşı kabul ettikleri için daha büyük bir onuru hak ederler. ŞİRKETLERDEN İstikbal ametist taşından yatak üretti İstikbal, Ametist Therapy Serisi’nde ametist taşlarından ürettiği kumaşı kullandı. Ametist taşı, negatif enerjiyi alarak güne zinde ve pozitif başlamaya yardımcı oluyor. Serinin ürünleri, ayrıca antibakteriyel özelliği ile dikkat çekiyor. Odeabank’tan teknolojiye yatırım Kişiye özel bankacılık hizmeti sunan Odeabank, Türk Telekom Şirketler Grubu bünyesinde faaliyet gösteren İnnova’nın bilişim çözümlerini şubelerinde kullanmaya başladı. Bankanın müşterileri, dokunmatik masaların ve ekranların yer aldığı şubelerde, bankacılık hizmetlerine selfservis cihazlar üzerinden erişebiliyor. FHS’den lezzet turizmi FHS Turizm yeni projesiyle Türkiye’yi lezzetin ön plana çıktığı “Kültür ve Lezzet Turizmi” ile tanıştırıyor. “GezginDamaklar”, damak tadı peşindeki yerli ve yabancı gezginler için “Kültür ve Lezzet Seyahatleri” düzenleyecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle