18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Erdoğan, içki yasağı konusunda ‘Din bunu emrediyor’ diyerek referansını ortaya koydu Eski gömleği giydi Dış Haberler Servisi İngiltere’de yayımlanan The Times gazetesi, dünkü sayısının başyazısını Türkiye’deki içki yasaklarına ayırdı. Gazete, içki yasağını kastederek “Bu adımlar gelecekteki başka kısıtlamaların habercisi olabilir” dedi. TBMM’nin içki yasasını “acele” ile geçirdiğini belirten The Times, “Görünüşe bakılırsa Türkiye’nin fazla içki içilmesinden daha acil sorunları var. Suriye savaşı Türkiye’nin güneydoğu sınırında insani bir yardımı acil hale getiriyor ve ülkedeki şiddetin Türkiye topraklarına sıçraması riski süreklilik taşıyor” ifadesini kullandı. Gazete, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, laik demokrasiye bir tehdit arz ettiği yolundaki iddialara verilecek hazır bir cevabının olduğunu belirterek “Bu yönetim biçimi, son iki yılda Arap Baharı’nın ardından ortaya çıkan rejimler için örnek gösteriliyor. Ancak kendisinin geleceği garanti altında değil. Avrasya’nın bu denge noktasında yükselen İslamcılık gerçek bir tehlike arz ediyor” iddiasında bulundu. İstanbul’un 560. fetih yıldönümünde Fatih nesline böyle anlamlı bir yasa armağan ettiğiniz için sizleri yürekten kutluyorum. Siz bütün saldırılara göğüs gerdiniz. Ben, genişletilmiş il başkanları toplantımızda “Şaribül Leyli Ven Nehar bir nesil istemiyoruz” dediğimde rahatsız olanlar oldu, başta CHP. Onun uzantısı olan köşe yazarları devamlı yazıyorlar. Yazın bakalım nereye kadar yazacaksınız? çekenler oldu. “Bunu inancın nedeniyle yapıyor, İslam böyle emrettiği için yapıyor...” Bir defa şecaat arz ederken sirkatin söylüyorsun. Yani hangi din olursa olsun, bir din yanlışı değil doğruyu emrediyor, “bunu din emrediyor” diye karşısında mı duracaksınız? İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek, vaka niçin sizler için reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor? Din emrediyor diye karşı mı çıkacaksınız!: Bunu birçok yere Fatih nesline armağan: [email protected] Yükselen İslamcılık tehlikesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen hafta TBMM’de kabul edilen alkol yasakları düzenlemesiyle ilgili olarak “Hangi din olursa olsun, bir din yanlışı değil doğruyu emrediyor. Doğruyu emrediyorsa bunu din emrediyor diye karşısında mı duracaksın? İki tane ayyaşın yaptığı yasa, sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek, bir vaka, niçin sizler için reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor” diyerek “dinin gereği” mesajı verdi. Erdoğan, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında şunları söyledi: İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN iSTifa ÇağrISI Reyhanlı’da CHP’yi suçladı Mezhepçilik yapılıyor: Hatay’da çok tehli Kalkıp ülkemizde alkollü içkileri veya sigarayı kökünden yasaklama gibi bir şey söz konusu değil. Anayasamızın 58. maddesi gençliğin korunmasıyla ilgi madde bizden önceki iktidarlar tarafından yapılmış ve bu maddenin uygulanmasına yönelik eksikleri giderecek bir adım atıyoruz. se bunu farklı yerlere çekmesin. Günlerdir yurtiçinde ve yurtdışında “Türkiye’de alkol yasaklandı” diye propaganda yapılıyor. Bir kere bunu söyleyenler, bunu yazıp çizenler, bunu yurtiçinde ve yurtdışında yayanlar, en hafif tabiriyle yalancıdır. Biz hiçbir şeyi yasaklamadık. 10.5 yıldır hiç kimsenin yediğine içtiğine karışmadık. Bundan sonra da karışmayız. Bizim yaptığımız sadece ve sadece düzenlemedir. Üstelik bu düzenleme geYasaklarımız gelişmiş ülkelerin gerisinde: Hiç kim lişmiş demokratik ülkelerdeki düzenlemelerin benzeri, hatta oradaki kısıtlamaların dahi gerisinde bir düzenlemedir. Baba çocuğunun yanında bira içiyor, ne hakla: Arka Kökünden yasaklamadık: daşlarım aktardı, daha bu hafta sonu bir piknik yerinde baba çocuğunu oyun parkına getiriyor, salıncağa bindiriyor, elinde de bira şişesi. Senin çocukların önünde bunu yapmaya ne hakkın var? Hadi kendi çocuğuna karşı acımasız davranıyorsun, başka çocuklara bunu göstermeye, özendirmeye ne hakkın var? İçeceksen al evinde iç: Hiç kimse alkolü bir kimlik meselesi haline getirmemelidir. İçeceksen yine git alkolünü evinde iç. İçeceksen yine iç. Biz buna karşı değiliz. Ama biz belli yerlerde, belli saatlerde, camilere, okullara yüz metre mesafede buna müsaade etmiyoruz. keli oyun oynanmak isteniyor: Burada siyasi bir mezhepçilik yapılıyor. Hatay’da gazeteci, tüccar, işadamı kılığındaki bazı karanlık şahısların, ajanlık derecesindeki, vatana ihanet derecesindeki faaliyetleri tespit edilmiştir ve bunlar tutuklanarak yargıya teslim edilmiştir. Maalesef bu şahısların CHP içindeki bazı milletvekilleri ile irtibatları da tüm delilleriyle, belgeleriyle tastiklendi. İhanet: Son dönemde CHP’den iki heyet Suriye’ye gitti. Eli kanlı Esed ile görüştü. İki kez Şam’a giden CHP heyetine rehberlik ve aracılık eden kişi, hem Reyhanlı saldırısını hem de kamplara yönelik bombalama, öldürme ve kaçırma girişimlerini planlayan şahsın ta kendisidir. CHP Genel Başkanı ve bazı arkadaşları boğazlarına kadar çamura batmış durumdalar. CHP bu irtibatlarla ilgili derhal tatmin edici açıklama yapmak zorundadır. Hatta CHP Genel Başkanı ve arkadaşları derhal, ama derhal istifa etmelidir. İslam ciddi bir imaj sorunu yaşıyor. İngiltere’de, bu sorun daha da ağırlaştı. Müslümanları hedef alan ırkçılık, yabancı düşmanlığı artıyor. “Sol” bu alanda gereken mücadeleyi veriyor. Ama Müslüman topluluğa da önemli bir görev düşüyor. Hafta boyunca, gazetelerin ön sayfalarında, Müslüman iki genç adam tarafından Londra’nın Woolwich semtinde, caddenin ortasında et satırıyla öldürülen askerin, elleri, giysileri kan içinde gelip geçeni tehdit eden saldırganların fotoğrafları sergileniyordu. Daha önce de ekranlarda Suriye’de öldürdüğü düşmanının kalbini yiyen bir Müslüman vardı. Suriye fotoğrafları, haber klipleri, kazınmış kafalı, kara sakallı selefi savaşçılarla dolu. Batı’da “gösteri toplumunun” ekranlarında farklı bağlamlardan, farklı coğrafyalardan gelerek boy gösteren bu fotoğraflar kaçınılmaz olarak bir evrenselliğe işaret ediyor. Woolwich olayına ilişkin bir fotoğraf da, Batı’nın bu evrenselliği anlama biçimi hakkında iyi bir fikir veriyordu. Fotoğrafta, orta yaşlı bir İngiliz kadın, hiç korkmadan eli kanlı, bıçaklı saldırganla yüzleşiyor, yaptığı işin mantığını sorguluyordu. Aldığı cevap “dişe diş, göze göz” cinsinden bir şeydi: Fanatik, “terörist” Müslüman erkek, karşısında, sakin, soğukkanlı mantıkla sorgulayan cesur bir Hıristiyan kadın. Çoğu zaman takım elbiseli, iyi eğitimli, bazen kadın (başı açık, ya da kapalı) bir Müslüman kesim, televizyon ekranlarında, “İslam barışçı bir dindir, hoşgörü dinidir, bunların İslamla ilgisi yok açıklamalarıyla”, çırpınarak kendilerini ve İslamı, “kalp yiyen, kafa kesen” adamlardan ayırmaya çalışıyorlar, ama başarılı olamıyorlar. Birincisi, “kalp yiyen, kafa kesen” kesimin, bir milyardan fazla Müslüman arasında ihmal edilebilecek bir azınlık olmasına karşın, İslamla bir ilgisi var. İkincisi, kendisinden önce gelen dinler gibi İslam da, “hakikatin tek ifadesi olarak”, barışçı ve hoşgörülü değildir. Kendi coğrafyasında kendi hakikatinin benimsenmesini, kurallarına uyulmasını, bu coğrafyanın da sürekli genişlemesini ister. İkincisi, İslam, tarih boyunca, çeşitli coğrafyalarda, farklı biçimlerde, maddi koşulların, karşılaştığı kültürlerin etkisi altında şekillenerek yaşanagelen bir dindir. Birçok İslam akımı, birçok Müslüman yaşam tarzı somut olarak vardır. Bunların hepsini aşan bir soyut evrensel İslam da... Zizek’in düşüncelerinden, özellikle “yerinegeçenşey” (standin) ve “ana gösterge” (master signifier) kavramlarından yararlanarak, şu sorularla devam edebiliriz: Bugün, İslam deyince insanların aklına ne geliyor? Evrensel İslamın hangi bileşeni, günlük yaşamda (ideolojide), onun “yerinegeçenşey” düzeyine yükselerek, İslamın yüzü oluyor? Çok farklı akımları, yorumları, hatta “zamanları” barındıran İslamın simgesel evreninde, hangi gösterge diğerlerini egemenliği altına alarak düzenliyor, “bütüne” kendi tanımını egemen kılarak “ana gösterge” konumuna yükseliyor? Bu “yerinegeçen şey” ve “ana gösterge”, soyutevrensel olanla, somut, özgün, günlük olan arasındaki uçurumu aşarak, “İslam nedir” sorusuna nasıl bir cevap sunuyor? Bugün, “kafa kesen, kalp yiyen” tiplerin medyadaki varlığı, Batı’nın uygarlıklar çatışması yaklaşımının, sömürgeci reflekslerinin de katkısıyla, evrensel İslamın “yerinegeçenşey” işlevi görüyor, “İslam nedir” sorusuna bir cevap sunuyor. Bu azınlık, Müslüman topluluğun çoğunluğuna, onları “yeterince inançlı olmamakla suçlayarak” simgesel, inandığı kurallar dayatmak yoluyla fiziksel şiddet uyguluyor; bireysel özgürlüklerini, haz pratiklerini baskı altına alıyor. Bu azınlık, İslamın ekonomik, siyasi, ideolojik çelişkilerle parçalanmış, bütünlüğü içinde, kendi anlayışını “ana gösterge” konumuna yükseltmeye çalışıyor, totaliter bir rejim arzuluyor. Müslüman Kardeşler gibi toplumsal tabanı geniş, parlamenter süreçlere katılabilen, ama birçok alanda radikallerin hayalindekine benzer totaliter bir toplum arzulayan hareketlerin, bu sürece “biz bunları kullanırız” mantığıyla, ya da “Ya bunlar ya biz” şantajıyla yaklaşmaları, liberallerin sözde ortak düşmana karşı bunları desteklemeleri, “ötekinin” kültürüne saygı niyetiyle karşı çıkmaktan kaçınmaları yükselişi hızlandırıyor. Bugün birileri, “kafa kesen, kalp yiyenlerin” İslamı temsil etmediğini kanıtlamak istiyorlarsa, seslerini çok daha fazla yükseltmek, pratik düzeyde mücadele etmek, hatta bunları “susturmak”, özgürlükleri kısıtlayan uygulamalara karşı solun yanında yer almak zorundadırlar. Yoksa “kafa kesen, kalp yiyenlerin” etkisi artacak, İslamı temsil eden, “yerinegeçenşey” olma konumuna yükselmesi hızlanarak devam edecektir. ‘YerineGeçenŞey’ Ama başkaları da var prof. ibrahim kaboğlu: Amacını ortaya koydu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın alkolle ilgili tartışma yaratan düzenlemeler konusundaki “Bunu birçok yere çekenler var. ‘Efendim inancı nedeniyle yapıyor. İslam böyle emrettiği için yapıyor.’ İki tane ayyaşın yaptığı yasa, sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek, bir vaka, niçin sizler için reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor” sözleri hukuk ve ilahiyat camiasından tepkiyle karşılandı. Anayasa profesö rü İbrahim Kaboğlu, Erdoğan’ın bu sözleriyle kendi varlığını ortadan kaldırdığını belirtirken, şunları söyledi: “O zaman Meclis’e ne gerek var ki, kaldıralım o zaman. Kuran’la yönetilsin. Bir anlamı yok ki o zaman. İçki kullananların hepsinin kellesini uçuralım. Herkesi camiye dolduralım. Herkes de cennete gider o zaman. Ne diyeyim bunun karşısında bir şey söylenmez ki. Başbakan bunu dediyse kendi varlığını ortadan kaldırıyor. Meclis’te yasa yapmaya da gerek yok ki. Dinsel kitap yönetiyorsa, bakalım Kuran ne diyor. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Esef verici. Fakat şöyle bir yararı var Başbakan amacını ortaya koymuş oluyor. Çok açık sözlü. Ayyaşlar olduğu için değil de Kuran öyle emrettiği için diyor.” Filiz: Ucuz sevap peşinde koşmak.. Erdoğan’ın sözlerine başka bir açıdan bir tepki de ilahiyatçı profesör Şahin Filiz’den geldi. “Önce dinin diğer emirlerine bakın” diyen Filiz, şunları kaydetti: “Dinin emirleri, yasakları sıralandığı zaman içki yasağı belki de en son sırada gelir. Ondan önce eğer dinin gerçekten emirlerine uygun bir tavır sergilenmek isteniyorsa, ihaleye fesat karıştırmamak, adam kayırmamak, memuriyetlere adam alırken liyakata önem vermek gerekir. Tüm bunları yaptıktan sonra isterlerse içkiyi de yasaklasınlar. Ancak din, işin kolayını hallederek diğer büyük yasakları görmezden gelmemize izin vermez. Dindarlık, ucuz sevap peşinde koşmak değildir.” ‘İddianame boşa çıktı’ n İstanbul Haber Servisi PKK’nin şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK çatısı altında faaliyet gösterdikleri iddia edilen çoğu BDP’li 111’i tutuklu 205 kişinin yargılandığı İstanbul 1. KCK davasına dün devam edildi. BDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Avcı, önceki gün başladığı savunmasına dün sabah oturumunda devam etti. Mustafa Avcı, Kürtçe tercüman aracılığıyla yaptığı savunmasında, “Gözaltına alınıp tutuklandığımız süreç ile bugünkü süreç arasında kutup kutuba farklılık vardır. O gün savaş, bugün barış konsepti vardır. Bizler on binlerce arkadaşımız gibi ‘entegre stratejinin’ mağduru olarak tutuklandık. Çözüm süreciyle birlikte ‘entegre strateji’ boşa çıktığına göre hakkımızda hazırlanmış olan iddianame de boşa çıkmıştır, anlamsızlaşmıştır.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle