23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 21 MAYIS 2013 SALI 14 KÜLTÜR Ferhan Şensoy’un ‘ileri demokratik güldürü’ olarak nitelendirdiği son oyunu ‘Masal Müfettişi’ Muzır masallar zinciri Bosna Hersek’te düzenlenen “Project Biennial D 0 ARK Underground” 26 Eylül’e kadar sürüyor “Masal Müfettişi” Feru Oyun, Şensoy’un han Şensoy’un “ileri demokratik güldürü” olaöcü masalları rak nitelendirdiği son oyudünyası olarak nu. Sert ve alaycı politik tanımladığı eleştirel tavrını zekice kotarılmış geleneksel tiyatroherhangi bir ülkede muza has mizah öğeleriybaşlıyor ve ucu le besliyor. “Artık masallaaçık gelişiyor. rın da denetlenmesi, teftiş edilmesi zamanı geldi” diYoksulluğun çok, yor iğneli üslubuyla. Oyun, hak ve adaletin Şensoy’un öcü masalları yok olduğu bir dünyası olarak tanımladığı herhangi bir ülkede başlıyor ülkeyi ele alıyor. ve ucu açık gelişiyor. YokBu ülkede masallar sulluğun çok, hak ve adaleda, masalcılar tin yok olduğu bir ülkeyi ele da hayli muzır. alıyor. Bu ülkede masallar da, masalcılar da hayli muOrtaoyuncular’ın zır. Masalcı Dayı (Ali Çaaralarına Ferhan talbaş), Kafdağı’nın ardınŞensoy’un kızları da yaşayan ve oğlu tarafından her çağrıldığında aşaFerhan ve Derya ğıya uçan dairesiyle inerek Şensoy’un da yeni “Kafdağı’nın boku çıktı, katıldığı hoş bir ekip rakı yasak, sigara yasak” diye yakınan hafif titrek çalışması “Masal ama akıllı Baba (Ferhan Müfettişi…” Şensoy), Masala Fransa’dan pat diye düşen La Fontaine (Elif Durdu), Genç Kız (M. lar dünyasında dolaşıyor müfettişimiz. Ferhan Şensoy), Keloğlan (Orkun Böyle korkunç masallarla kimse eremez Akyıldız), Keloğlan’ın Kel Anası (Serap muradına, biz çıkalım klozetine! İyi uyGünaydın) ve de ikide birde masala mükular Türkiye!” dahale eden, Padişah tarafından görevlenSes 1885 Ortaoyuncular’ın aralarına dirildiğini söyleyerek tiyatroyu, oyuncuları sansürlemeye kalkan cahil Masal Müfet Ferhan Şensoy’un kızları Ferhan ve Derya Şensoy’un da yeni katıldığı hoş bir ekip tişi (Pınar Alsan) arasında geçiyor. Hatta, oyunun bir yerinde, canlandırdığı tipten çalışması “Masal Müfettişi…” sıyrılarak “tiyatronun zapturaptı olmaz” e ‘Ferhangi Şeyler’ diye bağırsa da Ferhan Şensoy, Müfettiş Şensoy’un 7 Mart 1987’den beri hiç araasla pes etmiyor! lıksız oynamakta olduğu tek kişilik gösteNasreddin Hoca’dan Dede Korkut’a, ri “Ferhangi Şeyler.” Dünyayı bilemem “Midas’ın Kulakları”ndan “Fareli Köama bizde ciddi bir rekor bu. O günden yün Kavalcısı”na, John Steinbeck’e ve bugüne 26 yıl geçmiş… İnsanlar değişmiş, hatta Obama’ya uzanan zekice kurguülkenin iklimi değişmiş… Şensoy’un halanmış bir uyumsuzluklar zinciri… Sanatyatı değişmiş ama o günlerde onun, hatta çının politik eleştiri çizgisinin temelinde bir biçimde bizim kuşağın da hayatlarının yatan bir özellik bu kanımca. Söz konubir parçası olan Orkinos Hanım, mahalsu uyumsuzluklar zincirini oluşturan halle bakkalı, bakkalın çırağı 2013’te de günkalar sağlam ve güncel… Ferhan Şensoy, celliklerini yitirmemişler. Evet, hep ola“masallardaki salak tesadüfler” üstüngeldiği gibi, 1753’üncü temsilde de ‘Ferden yol alıyor. Sözünü sakınmıyor ve kenhanca’ bir mizah penceresinden bakıyor dine özgü “Ferhanca” bir dille söylüyor her gün yüzleştiğimiz olaylara Şensoy. söylemek istediklerini. “Voltaire bile beSahneye girer girmez, THY’deki yasaknim masallarımla büyümüştür” diyen lardan, havaalanlarındaki ‘Only Nescafe’ La Fontaine de her fırsatta masalda mesailanlarından (hayali, ama yakındır!) başlajın asal olduğunu anlatmaya çalışıyor, her yarak yaşadığımız türlü garipliklerin içine dakika girip çıkarak oyunu bölen ve de dalıyor. Mesela, eşcinsellik üstüne kesioyunda müdahil olarak bulunduğunu inatlen ahkâmları ele alıyor, tırmanan tutucula vurgulayan gamalı haçlı Müfettiş’e… luğu irdeliyor, bir gazete haberinden yola “Masal Müfettişi”nin ikinci bölümünçıkarak cep telefonunun İslam dinine göde ülkenin halleri, sorunları giderek tırmare namazı nasıl bozduğunu anlatıyor ‘Fernıyor. Bu kez Masalcı yerine Kralın Soyhanca…’ Sonra, düşüp kalktığı yazarlatarısı çıkıyor karşımıza ve de cep telefora Ionesco’ya sesleniyor. Arbuzov’dan nu bile “ya ya yaşa şa şa, Kralımız çok Çehov’a, Dostoyevski’ye uzanıyor ve söyaşa” melodisiyle çalan Kral’la ilişkilezün kalıcılığını vurguluyor. Muhalif dururi türlü acılara (!) gebe bir çizgide ilerlişunu bir yandan mizah yoluyla dile getiyor. Hatta Shakespeare’in soytarılarına rirken öte yandan kendi dünyasını zenginda göndermeler yapıyor Soytarı ama yine leştiren dil ustalarına, sazıyla selam ediMüfettiş engeline takılıyor akış. Bu arayor. Boris Vian’a, Karl Valantin’e, Turda, La Fontaine’in “dört artı dört bölü gut Uyar’a, Âşık Mahsuni’ye. Ardından, dört” masalı giriveriyor devreye… Sanki sahne üstünde yaşananların hepsi birbir günlük gazeteleri okuyor, yorumluyor, güldürüyor. Güldürürken düşündürüyor… lerine aykırı ya da bağlantılı değilmiş gibi Sahneden ayrılırken de çocukluk yıllarınama aslında bir aykırılık söz konusu değil. dan başlayarak bugüne uzanan bir Türkiye Her şey yerli yerine oturuyor, Ortaoyunu portresi çiziyor ve “Selam olsun bizden ya da Karagöz’de olduğu gibi… Ferhan sonrakilere” diyor. “Benim artık kimseŞensoy son söz olarak şöyle sesleniyor: ye verecek selamım kalmadı...” “Sonu pek de güzel bitmeyen bir masal Türkiye’den 3 sanatçı Kültür Servisi Bosna Hersek’te bu yıl ikincisi düzenlenen “Project Biennial D 0 ARK Underground”, Türkiye’den Banu Cennetoğlu, Yasemin Özcan ve Emre Erkal’ı ağırlıyor. Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa’nın kültürel etkinliği olarak duyurulan ve UNESCO’nun desteklediği “Project Biennial D 0 ARK Underground”un küratörlüğünü Başak Şenova ve Branko Franceschi üstleniyor. 35 uluslararası projenin katılımıyla gerçekleştirilen bienalin kavramsal çerçevesini ise “Time Cube” (Zaman küpü) ve “The Castle” (Kale) olarak iki başlık belirliyor. Bienalin 26 Eylül’e kadar Bosna Hersek’te ziyaret edilebilen ikinci edisyonunda, Türkiye’den Banu Cennetoğlu, Yasemin Özcan ve Emre Erkal, yeni işleriyle yer alıyor. İş üretimleri SAHA Derneği tarafından desteklenen sanatçılardan Banu Cennetoğlu ve Yasemin Özcan’ın “Seni endişelendiren ne?” adlı video projesi, Emre Erkal’ın ise “Paleontology of Aspirations” adlı enstalasyonu bienalde sergileniyor. n Kültür Servisi İş Sanat, 13. sezonuna “Flamenko Kraliçesi” Buika’nın senfonik konseri ile veda ediyor. Buika’ya Toni Cuenca yönetimindeki İstanbul Opera Orkestrası eşlik edecek. Konser, 24 Mayıs Cuma saat 20.00’de İş Sanat’ta. İş Sanat sezonu Buika ile kapatıyor Aklın Vahşeti Yıllar önce ikinci el eşya satan bir dükkândaki eski bir asker ceketinin cebinden, hayatımda gördüğüm en korkunç şey çıkmıştı: düşmanın cesedinden kesilmiş ve kurutulmuş bir insan kulağı. İlk o zaman düşünmüştüm; savaşta da hayatta olduğu gibi aslında iyi ya da kötü yoktur; ehli ya da vahşi vardır. Ehli olan kolayca ölür; vahşi olan kolayca öldürür. Ehliyle vahşiyi aynı çuvala koyup ormana atan insan aklı, bizzat kendisi zaten vahşidir. Bizim “kötü” diye tanımladığımız vahşi aklın egemenliği, çoğu zaman kaçınılmaz; çünkü evrimin iyiyle kötüyle işi yok, sadece güçlüyü ayırt ediyor. Hem ehli hem de güçlü olmak ender görülen bir durum. O yüzden evrimin tercihi genelde güçlüden yana. Hayat dediğimiz, çoğu zaman ehli aklın vahşi akılla zorlu yarışı. Bu yarışta güvenli bir kulvar yok; yol sık sık sinsi çukurlarla doluyor, çıkmazlara varıyor, uçurumlarla sonlanıyor. Asırlar boyu, aklımızı kaybedip kaybedip yeniden bulmak zorunda kalmamız hep bu yüzden. Şu an yaşadığımız çağ da aklımızı bulma değil kaybetme çağı. Bir asker öldürdüğü düşmanın kulağını kesip cebine attığında ya da göğsünü deşip ciğerini yediğinde, aklını kaybeden asker midir, yoksa “Bu bir savaş suçudur” diye olan biteni anlamlandırabilen hukuk mu? Savaşla suçun birbirinden ayrışabileceğine; savaşın içinden suçun ayıklanabileceğine bizi hangi mantık, ne zaman ikna etti? Uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş çok uzun bir savaş suçları listesi var. Bu listeye göre savaş sırasında kasten ya da yanlışlıkla sivil halka zarar vermek suç; esir alınan askere fiziksel ya da duygusal şiddet uygulamak, onların onurunu kırmak, aşağılamak suç; hastane, okul, ibadethane, tarihi bina gibi yerleri bombalamak, yakıp yıkmak suç; küçük çocukların eline silah vermek, kimyasal silah kullanmak, sivil halkı yiyecekten mahrum etmek, onların düzenlerini bozmak, evlerini yağmalamak, tecavüz etmek, göçe zorlamak suç... Hukuk, sanki mümkünmüş gibi, edepli bir savaş öneriyor. Savaş sırasında esirlerin sırtını şefkatle okşayan komutanların; öldürdüğü düşmanın cesedine hüzünle sarılıp gözyaşı döken askerlerin; savaşırken sivil halktan devamlı özür dileyerek, ele geçirdiği yerlerdeki evlerin kapısını kibarca çalıp, içeriye ayakkabısını çıkararak giren, küçük çocukların başını okşayıp kadınların nazikçe elini öpen işgalcilerin hayalini kurabilen bir hukuk, aslında kime hizmet eder; ehli akla mı, vahşi akla mı? Savaş ve suç kavramlarının birbirinden ayrılabileceğini ciddi ciddi öneren hukuk, bu önerisinde son derece art niyetlidir. Kıyamet sona erdikten sonra, savaşı çıkaranlar ve onaylayanlar değil, savaş sırasında egemen olan vahşi aklın göze batanları yargılanır. Savaş mahkemeleri, asırlardır tanrılara kurban vererek güçlendiğine ve korunduğuna inanan insanlığın, modern kurban törenleridir. “Savaş hukuku”, ehli aklın kalkanı gibi görünür ama aslında vahşi aklın paravanıdır. Öldürdüğü düşmanın kulağını kesen ya da göğsünü deşip ciğerini yiyen asker, aslında bir savaş suçlusu değil sadece bir konu mankenidir; onca vahşetin içinde, bir an kameraya yakalanan ve bize savaşın aslında ne olduğunu hatırlatmakla yükümlü bir konu mankeni... O vazifesini tamamladı. Şimdi sıra bizde. Eğer onun bir savaş suçlusu olduğuna ikna olup cezasını mutlaka çekmesi gerek diye düşünerek televizyonun kanalını değiştiriyorsak, vahşi aklın pasif bir parçasıyız; yok eğer, dünyayı yönetenin, düşmanının ciğerini yiyen askerinkine benzer vahşi bir iştah olduğunu görüp kendi iştahımızı gözden geçiriyorsak... ehli aklın dehlizindeyiz. n Kültür Servisi Yapımcılığını Nurdan Tümbek Tekeoğlu’nun, yönetmenliğini Orhan Tekeoğlu’nun yaptığı “Öyle Sevdim ki Seni” filminin çekimleri Trabzon’da başladı. Kırık bir aşk hikâyesini anlatan bu filmle birlikte ilk uzun metrajlı filmini çekmeye hazırlanan Orhan Tekeoğlu, filmin senaryosunu da yazdı. Filmin müzikleri ise Selim Bölükbaşı’na ait. Kırık bir aşk hikâyesi BABYLON SOUNDGARDEN 25 MAYIS’TA PARKORMAN’DA V Parkorman’da farklı sesler Kültür Servisi Babylon Soundgarden 2013, 25 Mayıs Cumartesi günü saat 14.00’te Park Orman’da başlıyor. Üç farklı sahnede yerli ve yabancı grupların performanslarının yanı sıra gerçekleşecek yan etkinliklerle devam edecek festivalin İstanbul ayağının bu yılki yabancı konukları; Kings of Convenience, DeVotchKa, Molotov Jukebox ve Beardyman. İlhan Erşahin’in projesi İstanbul Sessions, dans ve teatrel öğelerle müziklerini destekleyen BaBa ZuLa, Türkiye’nin ilk root reggae grubu Sattas, Ana Sahne’nin yerli konukları olacak. 2. Sahne’de ise Tufan Demir, Ahu, Dalt Wisney & Kiraz, Gado Gado, Da Poet, Kabus Kerim, Beardyman performanslarıyla yer alacak. Plak dükkânı Kontra Records, Babylon Lounge’da her ayın ilk cuması Electro Swing partisi ile hünerlerini sergileyen İstanbul Lindy Hoppers dans topluluğu, Radyo Eksen Session, Babylon’un beğendiklerinden oluşan ürünlerle Babylon Pazarı Babylon Soundgarden’da. Balmumu Heykeller Müzesi’ndeki heykellerin yüzleri Yılmaz Büyükerşen’in elinden çıktı u Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Büyükerşen, yakında ünlü gazetecilerin balmumu heykellerinin yer alacağı bir Basın Müzesi de açacak. Ayrıca Eskişehir’e gelen ünlü sanatçıların özel ölçülü fotoğrafları çekilerek, balmumu heykelleri müzeye eklenecek. CEREN ÇIPLAK Geliri engelli çocuklara ESKİŞEHİR Sokakları, meydanları, parkları heykellerle süslü bir kent Eskişehir... Bu kente pek çok heykel kazandıran Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen 160 ünlü ismi ölümsüzleştirdi. 20 yıldır heykel yapan Büyükerşen, Eskişehir’e “Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi”ni kazandırdı. Biz de müzenin açılışı için yolumuzu Eskişehir’e çevirdik. Açılışa müzede heykeli bulunan ünlü isimler dışında Eskişehirliler de yoğun ilgi gösterdi. Müzede kimler yok ki… Atatürk ve ailesi, Âşık Veysel, Nâzım Hikmet, Suna Kan, Meriç Sümen, Kemal Sunal, Adile Naşit, Hulusi Kentmen, Beyaz, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, İsmet İnönü, Recep Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan, Obama, Kraliçe II. Elizabeth, Angelina Jolie, Brad Pitt, Einstein. Gazetemizden de pek çok isim var: İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Orhan Erinç, Oktay Ekinci, Ataol Behramoğlu, Ümit Zileli. Müzeyi gezen onlarca sanatçı Eskişehirlileri kırmayarak heykellerinin yanında poz verdi. Müzeyi gezerken duygulanan, ülkemizin dünyaca ünlü bale sanatçısı Meriç Sümen, müzenin Atatürk ve ailesinin yer aldığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve kurtuluş yıllarının vurgulandığı bir müze olduğunu belirterek “Ben de hep Atatürk kızı olarak anıldım... Bu müze yi Türkiye’ye kazandırmak önemli bir başarı. Müzede heykelim yer aldığı için mutluyum” dedi. Müzedeki tüm heykellerin yüz kısmını yapan Büyükerşen, yıllar önce Londra’daki Madame Tussaud Müzesi’ne gittiğini, oradaki Atatürk heykelini beğenmeyerek heykel sanatına başladığını söylüyor. Türkiye’ye bir “Madame Tussaud Müzesi” kazandıran Büyükerşen yakında bir de Basın Müzesi açacağını vurguluyor. Basın dünyasından isimlerin balmumu heykellerinin yer alacağı müzede ayrıca eski fotoğraf makineleri gibi çeşitli eşyalar da yer alacak. Ziyaretçilerin balmumu heykellerle fotoğraf çektirme olanağı bulacakları müzenin gelirleri kız çocukları ile engelli çocukların eğitimi için kullanılacak. Bundan böyle Eskişehir’i ziyaret eden ünlü sanatçıların ölçüleri alınıp özel ölçülü fotoğrafları çekilerek müzenin heykellerine yenileri eklenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle