24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Ergenekon davasında son savunmasını yapan Balbay’dan, mütalaaya sert eleştiri Einstein çözemez M ütalaada benimle ilgili bölümde İlker Başbuğ’un adı geçmiyor. Başbuğ’un bölümünde ise Mustafa Balbay ile irtibat kuruluyor. Mütalaanın denklemini Einstein çözemez. Denklem yok zaten. ‘2 artı 2 buhar, su ile toprak bir olup 5 olur’ deniyor. Bu nedenle kendimizi savunmamız yetmiyor, birlikte yargılandığımız insanların da suçsuzluğunu ‘ispatlamamız gerekiyor. ...Fili Yuttu Bir Yılan Reyhanlı’da can alan, can yakan bombalarla ilgili gazetelerdeki yorumların, TV kanallarındaki “uzman” görüşlerinin yarattığı kaosun içinde ipuçları arıyoruz. Sorular basit, yanıtlar ise keyfe göre. Ama önce bir durum saptaması yapalım: Türkiye Suriye sınırı artık bir sınır değildir. TSK’nin sınır kapılarından sorumlu olmadığını anlatırken söylemek istediğiyle zaten bilinen durumu bir araya getirin. Gelenlere ifadelerine “güvenerek” geçici kimlik veriliyor. Kamplarda ve kentlerde kalan Suriyelilerin sayısını kimse bilmiyor. Bunların önemli bir kısmı mülteci aileler. Ama bir diğer önemli kesimi sınır bölgesini ellerinde tutan muhalif güçlerin militanları. Ağırlık bilindiği gibi Özgür Suriye Ordusu denilen ve Suriyeli bir askerin ciğerini söküp ısıran cani ile resmedilebilen ÖSO. Olmayan sınırdan girip çıkanlar arasında El Kaide, Nusra, Cihad militanları da var. Bunlar iddia değil. Herkesin bildiği gerçek. HHH İsyancılar iki yılı aşkın bir zamandır, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar olarak şekillenen yakın dış destek ile ABD ve Avrupa’nın “gizli” desteğine sahip olmalarına karşın sonuç alamamışlardır. Esad’ı destekleyen belirleyici güç Rusya ile muhalifleri belirli bir mesafe bırakarak destekleyen ABD, siyasi çözüm konusunda henüz netleşmeyen, son karar haline gelmeyen bir uzlaşmayı geçen günlerde açıkladılar. Bunu ABD’nin isyancıları silahlandırma isteği, Rusya’nın da Esad güçlerine ağır silahlar verme niyetini açıklaması izledi. Bir şey daha söyleyelim; AKP hükümeti Suriye konusunda geleneksel Türk dış politikası ile keskin çizgilerle ayrılan politikada ısrarlı görünüyor. Yine de şimdiki hedefin söylemi bir yana, sınırda “uçuşa yasak bölge” ile sınırlandırılması ve bir “rölans” istemi olabileceği ağırlıklı görüştür. Burada duralım. Reyhanlı’da bombaları kim patlattı? Rivayet muhteliftir. Hükümetin pek “acil” olarak açıkladığı sorumlular, caniler hakkında pek bir şey bilemiyoruz. Hemen yakalanmaları, hemen “itiraf etmeleri” bombaların geldiği yerin önce El Kaide elindeki Rakka, sonra Hatay sonra Lazkiye olarak “düzeltilmesi”, en önemlisi “üç Suriyeli elebaşının” ciğer yiyen ÖSO denetimindeki sınır bölgesini geçerek sırra kadem basmaları, El Muhaberat bağlantısını hem “güçlendirmekte!” hem de kanıtlanmasını olanaksız kılmaktadır. HHH Onca yorum dinledim, okudum. Deniz Ülke Arıboğan’ın yorumundan daha ilgincini göremedim. Sayın Arıboğan, dün Akşam’da yayımlanan ve AKP’li bakanların “El Muhaberat’tır” iddialarını veri alarak başladığı yorumunda, ustaca köşeyi dönerek patlamayı üçüncü bir tarafın gerçekleştirmiş olabileceğini ki daha gerçekçidir söylüyor ve şöyle sonlandırıyor yorumunu: “Başbakan Erdoğan’ın Obama ile yapacağı görüşme öncesinde yapılan bu eylem, Esad’ın geleceğini de tayin edebilecek nitelikte. Bahsettiğim üçüncü tarafın (artık her kim ise) Esad rejiminin içinden de destekçileri olduğuna şüphe yok. Bu bakımdan saldırının esas hedefinin, eylem yeri Reyhanlı ve kayıpların da Türk olmasına rağmen Türkiye’den ziyade Esad olduğunu söylersek çok da tuhaf sayılmaz.” HHH Yorumcularımızın ağır bir psikolojik baskı altında oldukları anlaşılıyor. Hükümet açıklamalarına selam çakmadan yorum yapmak zorlaştı bugünlerde. Başbakan Erdoğan Obama ile görüşüyor. Yanında götürdüğü Suriye dosyasında BM Suriye Denetçisi Carla del Ponte’nin açıklamaları ile değerini yitirmiş kimyasal silah iddiası vardı. Şimdi buna Reyhanlı’ya yapılan kanlı saldırı eklendi. “El Muhaberat bağlantısı” iddiası, “zinhar El Kaide, Nusra ya da Cihadcılar değil” açıklamasıyla birlikte sunulursa, daha ikna edici olacaktır. Ama önce “hayır biz gerçeği biliyoruz” diyen Reyhanlılıları ikna etmek gerekmiyor mu? M ahkemeden söz istediğimizde bize “Son savunmanızda cevap verirsiniz” denildi. “Biz de suçlamalar karşısında son savunmalarımızı kısıtlanmadan yapabileceğimizi düşündük. Bir maç düşünün ki ilk yarısı 250 dakika, ikinci yarısı 10 dakika. Bu kabul edilebilir mi? Olağanüstü hızlı adalet adalet değildir, kaza yapar. Bu mütalaanın tutulacak yeri yok. A nkara’da yargı paketleri çıkarılıyor. Ancak ‘Silivri için değil ha’ diye yasalaşmasını sağlamak, intikam değil de nedir? ‘Silivri düşman, İmralı pişman’ uygulaması ile iç barış sağlanamaz. Eli silahlı teröristler bu toprakları terk ederken barışçı, biz ise ülkeyi terk ederiz kuşkusuyla tutuklu bulunuyoruz. Bu tablodan adalet, iç barış çıkmayacağını herkes görebilir. HATİCE TUNCER Ergenekon davasında, 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay dün son savunmasını yaptı. Balbay, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen mütalaaya ilişkin “Olağanüstü dönemlerde yargı gücüyle siyasi güç bir araya gelirse hukuksuzluklar olur. Bu mütalaayı hazırlayanlara sormak istiyorum. Bu intikam duygusu yetmedi mi” diye konuştu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Cezaevi yerleşkesinin bitişiğinde görülen davanın 297. duruşması yapıldı. Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda Başkan Hasan Hüseyin Özese “Mustafa Ali Balbay esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmanızı yapmaya hazır mısınız?” diye sordu. Balbay, “Suçlandığım konular itibarıyla iki saatlik sürede son savunmamı yapmaya hazır değilim. Ancak bu kısıtlı süre içinde mütalaada hakkımdaki suçlamaya cevap vermeye çalışacağım” dedi. Türkiye’nin pek çok yerinden duruşmayı izlemeye gelenleri selamladığını söyleyen Balbay, Reyhanlı’daki patlamada yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diledi. Balbay “Hatay’daki saldırının Türkiye’nin iç barışı açısından önemli bir sorun oluşturmamasını diliyorum” diye konuştu. Balbay, Mustafa Kemal’in yaşamını yitirmeden kısa bir süre önce vatan topraklarına katması nedeniyle Hataylıların, Hatay’a “Atatürk şehri” dediklerini anlattı. Balbay “Hatay’da insanlar barış içinde yaşar ve bu iklimi devam ettirir” şeklinde dileğini dile getirdi. “Bu mütalaa bir hukuk metni değil” diyen Balbay “Ne suç tarihi, ne suç tarifi, ne kişilere yönelik suçların tarifi ve tarihi ne de deliller var. Bir kişiye iftira atarken bile daha özenli davranılır” diye konuştu. Mütalaayı örnekler vererek eleştiren Balbay şöyle devam etti: “Mütalaada benimle ilgili bölümde İlker Başbuğ’un adı geçmiyor. İlker Başbuğ’un bölümünde ise Mustafa Balbay ile irtibat kuruluyor. Mütalaanın denklemini Einstein çözemez. Denklem yok zaten. ‘2 artı 2 buhar, su ile toprak bir olup 5 olur’ deniyor. Bu nedenle kendimizi savunmamız yetmiyor, birlikte yargılandığımız insanların da suçsuzluğunu ispatlamamız gerekiyor.” Duruşmalarda tanık ve sanıkların beyanlarına karşı söz istediklerinde mahkeme tarafından “Son savunmanızda cevap verirsiniz” denildiğini belirten Balbay “Biz de suçlamalar karşısında son savunmalarımızı kısıtlanmadan yapabileceğimizi düşündük. Bir maç düşünün ki ilk yarısı 250 dakika, ikinci yarısı 10 dakika. Bu kabul edilebilir mi? Olağanüstü hızlı adalet adalet değildir, kaza yapar. Bu mütalaanın tutulacak yeri yok” dedi. Gözaltına alındığında Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi olduğunu belirten Balbay “Ankara’daki mesleki faaliyetlerimden dolayı yargılanıyorum. Burada bir yetki gaspı olduğunu düşünüyorum” dedi. Balbay şöyle devam etti: “Bana yöneltilen suçlar ‘Balbay’ın notları’ ya da ‘Balbay’ın günlüğü’ adıyla serpiştirilen notlar, benim değil. Benim olsa dahi hiçbir yerinde cebir ve şiddet içermiyor. Mütalaada suç üretilip, suçluların üzerine önem verdiği değerler suç unsuru gibi gösteriliyor. 10. Yıl Marşı’na, Amasya Tamimi’ne suç unsuru gibi mütalaada yer veriliyor. Mütalaanın toplamının verdiği netleşiyor: Bu yargı istemi adalet değil, intikam üretiyor.” Gazetemiz imtiyaz sahibi ve 21 Haziran 2010 tarihinde yaşamını yitiren İlhan Selçuk ve tutuksuz sanık emekli Orgeneral Şener Eruygur ile toplantılara katılarak darbeye zemin hazırladığının iddia edildiğine dikkat çeken Balbay şunları söyledi: “Bilgisayarımdan çıkan 1998 ve 2006 yıllarına ait olduğu iddia edilen notlar, 3.5 dakikada hazırlanmış. Ayrıca dizüstü bilgisayarımdan çıkan notlar olduğu söyleniyor ancak benim dizüstü bilgisayarım yok, masaüstü bilgisayarım var. Soruşturmalar başladığında medyada ağır şekilde linç edildim. Bazı sanıkların telefon görüşmelerinde adımın geçtiği belirtilmiş. Tanınmış gazeteci olarak suç işlemiş oluyorum.” Bu intikam duygusu yetmedi mi Son savunmasında yargı paketlerine dikkat çeken Balbay şu ifadeleri kullandı: “Ankara’da yargı paketleri çıkarılıyor. Ancak ‘Silivri için değil ha’ diye yasalaşmasını sağlamak, intikam değil de nedir? ‘Silivri düşman, İmralı pişman’ uygulaması ile iç barış sağlanamaz. Bu salonda gazeteci, asker ve akademisyenler tutuklu olarak, terörist olarak yargılanıyor. Eli silahlı teröristler bu toprakları terk ederken barışçı, biz ise ülkeyi terk ederiz kuşkusuyla tutuklu bulunuyoruz. Bu tablodan adalet, iç barış çıkmayacağını herkes görebilir.” İddianame yazıldığında gazeteci olduğunun altını çizen Balbay “Şu an bir milletvekili ve gazeteci olarak karşınızdayım. Ben bu hükümetin gitmesini istiyorum. CHP iktidarının kurulmasını istiyorum. Kalemimi de bırakmadan devam etmek istiyorum. İddianame mantığıyla bakarsak suçum artarak devam ediyor” diye konuştu. Cumhuriyet gazetesinde 20 Mayıs 2003 tarihinde yayımlanan “Genç subaylar tedirgin” başlıklı habere ilişkin “27 Mayıs darbesinin sloganıydı” suçlaması yöneltildiğini anlatan Balbay sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu, haberden başka bir şey değildi. Gazetecilerin haberleri, gerektiğinde rahatsız edebilir. Namık Durukan İmralı tutanaklarını yayımlayarak bazılarını rahatsız etmiştir ama gazetecilik ödülü almıştır. Menderes keşke idam edilmeseydi. İdama karşıyım. İdam kararını, Menderes’in atadığı yüksek yargıçlardan oluşan bir heyet verdi. O 3 idama karşılık Deniz’ler asıldı. Olağanüstü dönemlerde yargı gücüyle siyasi güç bir araya gelirse hukuksuzluklar olur. Bu mütalaayı hazırlayanlara sormak istiyorum. Bu intikam duygusu yetmedi mi?” ? Bu mütalaada ne yapsan suç “Bu mütalaada ne yapsan suç” diyen Balbay “Hükümeti yıpratma amaçlı diyor. Hükümeti yıpratmak diye bir suç yok” diye konuştu. Balbay, Cumhuriyet gazetesinin Ankara santralının kendi üzerine yazıldığını, bu nedenle dava sırasında ölen Engin Aydın ile 300 kez görüşmüş gibi gösterildiğini anlattı. Orantısız ceza istendi Mütalaanın kendisiyle ilgili bölümlerinde aynı konuda farklı ifadeler bulunduğuna dikkat çeken Balbay özetle “Aynı konuda bir yurttaşın beni aradığı, birkaç sayfa sonra benim o yurttaşı aradığım yazılmış. Gazetenin 1950 yıllarının yayın politikasına ilişkin benim ‘Nâzım Hikmet hain’ dediğim yazıyor. Bunlar size küçük hatalar gibi görünebilir ama bunlara dayanılarak suçlandığımı unutmayalım” dedi. Gazetenin tirajını artırmak için çaba sarf etmesinin bile suçmuş gibi gösterildiğini belirten Balbay “Mütalaada suç üretilmiş, orantısız ceza istenmiştir” ifadesini kaydetti. ‘Hukuk metni değil’ Son mektup Balbay’ın bu sözleri üzerine Mahkeme Başkanı, “Suç teşkil edecek beyanda bulunmayınız. Aydın bir kişisiniz savunma kapsamında kalın” diye uyarıda bulundu. Balbay’ın “Son mektubuma da mı müdahale edeceksiniz?” sözleri üzerine Başkan Özese, “Son mektup değil, son savunmanız” dedi. Balbay şöyle konuştu: “Sözlerimde suç unsuru varsa o durumda takdirini yapıyorsunuz. Son mektubumu okurken kesilmemesini istiyorum. Çünkü sayın heyet bu ülkede iç barış kurulacaksa bunu hukuk zemininde kurmak zorundayız. Kuramazsak barış kalıcı olamaz.” Sınırlı savunma Balbay, mütalaanın 2 bin 271 sayfa olduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti: “Bu mütalaanın her satırını tarifsiz bir hüzünle ve mücadeleci ruhumla, bu mütalaayı ‘Daha çok işimiz var’ diyerek okudum. Mütalaada suçlama sınırsız, savunma sınırlı. Yıllardır mahkemeye sunduğumuz delillere itibar edilmemiş. Dava kapsamında dinlenen bazı tanıklar için mütalaada altına ‘Sözlerine itibar edilmemiş’ denilmiştir. Ancak neden sözlerine itibar edilmediği belirtilmemiştir.” Belgeleri göstermediler Kendisinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ile suçlandığını anlatan Balbay, Cumhuriyet gazetesinin 11 Kasım 2005 tarihli sayısının manşetini göstererek “Ben bunları gazetecilik faaliyetleriyle elde ettim. Örgüt faaliyeti ile değil. ‘Mustafa Balbay’da belge bulunmuştur’ deniliyor ancak bugüne kadar bu belgeler bana gösterilmedi” diye konuştu. Irak, Suriye, İran konularında belgelerle kitaplar yazdığını anlatan Balbay “Beni tutuklamasaydınız Kıbrıs, Yunanistan konularında kitap yazacaktım” diye konuştu. ‘Tutulacak yeri yok’ Sonunda bana da kondu Balbay 2006’da Cumhuriyet gazetesindeki “Er er Ergenekon gel her yere kon” başlıklı yazısını hatırlatarak “Sonunda bana da kondu” dedi. Balbay, son savunmasını şöyle tamamladı: “Beni ömür boyu demir parmaklıkların ardında tutacak kararlar çıksa da hatta devamında sırat köprüsüne çıkış yasağı konsa da ruhumun özgürlüğünü kimseye teslim etmeyeceğim. Sonraki kuşaklara da bu ruhu özgür devretmenin ölümsüzlük olduğuna, bunun en büyük hizmet olduğuna inanıyorum. Varlığım kendimi bir öğrencisi hissettiğim Türk varlığına armağan olsun.” ‘Notlar benim değil’ Hizmet etmek istiyorum 12 Haziran 2011’de yapılan seçimlerde İzmir’den oyların yüzde 50’sini alarak 600 bin oyla milletvekili seçildiğini belirten Balbay, mahkemenin anayasanın 14. maddesini dayanak göstererek tahliye kararı vermemesini eleştirdi. Mesleki birikimini yasama faaliyetlerinde kullanarak ülkeye hizmet için kullanmak istediğini anlatan Balbay, “Demokrasi tarihimizde hapisteyken milletvekili seçilen kişilerin tümü demir parmaklıkların ardından çıkmıştır ve Meclis sıralarına gitmiştir. Dünyada hapiste milletvekili diye bir kavram yok. Tutukluluğumun 5. yılındayım. Ülkeme artık bir milletvekili olarak hizmet etmek istiyorum. Kendimi hep Atatürk’ün, Atatürk devrimleriyle oluşan kuşakların hizmetçisi saydım” dedi. Hükümete darbe teşebbüsü ile suçlanmasını “Ben ‘Bu kürsü de dar’ desem, iddia makamı ‘darbe dedi’ diyecek” diye konuştu. 1990’lı yıllarda Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi aydınların katledildiğini anlatan Balbay, “Ancak aydınları katlederek ruhlarını öldüremediklerini anladılar. Artık aydınlar, katledilerek değil hapsedilerek yok edilmek isteniyor. Ruhlarını kendi bedenlerine öldürtmek istiyorlar. Bunu başaramayacaklar” diye konuştu. Gizli tanıkların salon dışında sanıklar hakkında dayanaksız suçlamalarda bulunduğunu anlatan Balbay, “Gizli tanıklar vasıtasıyla Türk yargı sistemine bir kanser armağan edilmiştir” dedi. Mütalaada İlhan Selçuk ile bir konuşmasında “Öyle abi” şeklindeki onay sözlerinden bile suç üretildiğini anlatan Balbay, “Düşünceyi dinleme suçu bulunmuş” diye konuştu. Ergenekon davasının başlarında halkın sessiz kaldığını ancak artık anketlerde halkın yüzde 70’inin Ergenekon davasına inanmadığının anlaşıldığını belirten Balbay, “Bu durumda Türkiye’nin yüzde 70’ini içeri mi atacaksınız” diye sordu. Mütalaada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiğini anlatan Balbay, “Yasa değişmeseydi bizi idamla yargılayacaktınız” diye konuştu. Duruşmayı CHP milletvekilleri Sedef Küçük, Tufan Köse, Kadir Gökmen Öğüt ve Dilek Akagün Yılma, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi, Odatv davasında bir süre tutuklu yargılandıktan sonra serbest bırakılan gazeteci Soner Yalçın ile çok sayıda yurttaş izledi. ‘Ergenekon’da da soruşturuldum’ n İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Devlete ait gizli bilgileri ele geçirme suçlamasıyla İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bir numaralı sanığı olan Bilgin Özkaynak’ın, “Ergenekon Davası” kapsamında soruşturulduğu, ancak hiçbir suçlayıcı unsur bulunamadığı savunuldu. Özkaynak, mahkemeye verdiği dilekçede, Ergenekon operasyonu kapsamında 3 yıl boyunca telefonlarının dinlendiğini belirterek “Burada hakkımda açılan soruşturmanın sonlanmasından 3 gün sonra, gizli belge ele geçirme soruşturmasının bir numaralı kişisi yapıldım” dedi. Tanınmış gazeteci Örgütsel pikniğe tahliye Gizli tanık eleştirisi n İstanbul Haber Servisi Arkadaşlarıyla Kartal’da gittiği “örgütsel pikniğe” düzenlenen polis baskını sırasında gözaltına alınan ve 16 aydır tutuklu olarak yargılanan ve hâkim karşısına çıkan lise öğrencisi Berfin Yağmur dün tahliye edildi. 25 yıl hapis istemi ile yargılanan Yağmur, 16 ay önce “örgüt üyesi” olduğu iddiasıyla tutuklanarak Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne konulmuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle