18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2013 PAZARTESİ 8 Eski TBMM başkanvekillerinden Murat Sökmenoğlu siyaseti bıraktığından bu yana, memleketi Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde sınır boyundaki çiftliklerinde ziraat ile uğraşarak yaşamını sürdürüyor. Kendisi Hatay’ın ilk Cumhurbaşkanı Tayfun Sökmen’in oğlu olduğu için bölge halkı tarafından sevilip sayılıyor. İki yıldır süren Suriye krizi sırasında, sınır bölgelerinde yaşanan sorunları en iyi gözlemleyen isimlerden biri. Dün Odatv’den Müyesser Yıldız’ın yazısından, önceki günkü patlamadan kısa süre önce olay yerinden geçtiğini okuyunca arayıp bölge izlenimlerini ilk ağızdan dinleme fırsatı buldum. Sökmenoğlu’nun Reyhanlı izlenimlerinin yanı sıra hepimizin kulak vermesi gereken endişe ve uyarıları şöyle: Hudut delik deşik, giren çıkan belirsiz: Suriye’den buraya iki tip gelen var. Bir pasaportlu gelenler. Ya buralarda akrabaları var ya da orada yaşananlardan mağdurlar ve kamplarda kalıyorlar. Bir de tabii hudut delik deşik olduğu için tel örgüden geçip gelenler var. Bunlar her şey olabilir. Muhaberat da çıkar, El Kaide de çıkar, ajan da çıkar. Ellerini kollarını sallaya sallaya geliyorlar. Niye patlamadan önce yakalanamıyor: Hükümet ‘Esad’ın istihbaratı Muhaberat yaptı’ diyor. Bana göre Muhaberat mı, El Kaide mi, yoksa başkası mı kestirmek o kadar kolay değil. Çünkü sınırın karşı tarafı muhaliflerin elinde. Geleni gideni didik didik arıyorlar. Sonra bizim hudutta karakol var, gümrük var, polis var. Bunları geçip patlatıyor. Madem bu kadar kolay yakalanıyor, o zaman patlamadan önce niye yakalanamıyor? İstihbarata siyasi değerlendirme olmaz: Gelen tüm Suriyelilere göz yumma politikası bir istihbarat zafiyeti yaratıyor. Madem MİT istihbarat vermiş, neden engellenememiş? Mesele şu: Her şeyi iktidarın atadığı valilere bıraktıkları için aldıkları istihbaratı da ancak siyaseten değerlendiriyorlar. Yani AK Parti politikasını tasvip eden bir bürokrasi var ve istihbarat da ona göre değerlendiriliyor. Gelen muhaliflere göz yumup, hareketlerini kontrol altına almazsanız olacağı bu değil mi? Eskiden Bozcaada ve Hatay’a gidecek kamu yöneticileri çok dikkatli seçilirdi. Çünkü bu iki yer her zaman kışkırtmaya müsait, çok hassas bölgeler. ABD, El Kaide için uyarıyordu: Cumhuriyet gazetesi daha geçen hafta yazdı, ‘2 bin El Kaideci Türkiye’de’ diye. ABD’nin önemli yetkilileri art arda raporlar yazdılar, “El Kaide’nin, El Nusra’nın Türkiye’de müsamaha gördüğünü” vurguladılar. Patlamaların tam da bu raporların arkasından gelmesi düşündürücü. Bizi savaşa itiyorlar: Bir büyük oyunun içindeyiz. Batı bizi Suriye’de jandarma olarak kullanmak istiyor. Bizi savaşa sokmak için yapılıyor olabilir bunlar. Özgür Suriye Ordusu ya da diğer ülkemizde cirit atan yabancılar. Çok büyük bilgi kirliliği var buralarda. “Çeçen savaşçılar geldi” diyeninden “Cihada giden Türkler yaptı” di HABERLER yenlere kadar çeşit çeşit senaryo var. PKK’ye karşı misilleme: Başbakan’ın bu patlamaları çözüm süreciyle alakalı görmesine şaşırdım. Reyhanlı’nın ne alakası var? Burası Sünni ağırlıklı bir kasaba. Kürt yok burada. Belki biraz yukarıdaki Kırıkhan bölgesi seçilse bu ihtimal düşünülebilirdi. İlle de PKK ile ilgi kurulacaksa, süreç değil, ama şu daha mantıklı bir izahat olabilir: Bizden çekilen PKK’li nereye gidiyor? Suriye’ye, Kürt tarafına geçiyor Esad’a karşı savaşmak için. Karşı taraf buna misilleme yapmış olabilir. Yoksa çözüm süreciyle ne ilgisi var? Biriken tepki sığınmacılara patladı: Patlamalar sonrasında burada durum çok vahim. Yakınlarını kaybedenler öfkeden suçlu arıyor. Suçu da sığınmacılarda görüyor. Bu nedenle bombalardan sonra sokaklarda gördükleri Suriyelileri dövdüler. Evlerine saldırdılar. Arabalarını taşladılar. Reyhanlı’da ve daha birçok sınır kasabasında, kentinde “Suriyeliler geldi böyle olduk” tepkisi birikmiş durumda. Sanırım bu tepkinin yayılmasından korkulduğu için yayın yasakları getirildi. Örneği yok. Bu gidişle bir dönem yürütülen “Mikrofonumu istiyorum” kampanyasına geri döneceğiz. Buralara akil insan lazım: Buraya gerçekten akil insanlar lazım. Ama öyle hükümet tarafından atananlardan değil. Yaşlı başlı olgun insanlar. Çünkü konu partiler üstü bir mesele. AleviSünni meselesinde duyarlı nasihatlere ihtiyaç var bu bölgede. Biz bunu 12 Eylül öncesinde yaşadık. Mahalleler ayrıldı. Arada insanlar öldü. O yüzden şimdi çok tedirginiz. Reyhanlı’daki olay başka yere sıçramasın diye uğraşmak lazım. Beterin beteri var, bir kıvılcım olur işler karışır. Sadece mezhep değil, aşiretler de var. Bazı aşiretler birden fazla mensubunu kaybetti bu patlamalarda. Türkiye’yi birleştiren tören yapılmalı: Bu ölen insanların cenazelerinin ne yapılacağı da önemli. Benim önerim şu: ‘11 Mayıs şehitliği’ kurulsun ve topluca gömülsünler. Türkiye’yi birleştiren, tepkileri, gerginliği azaltan bir tören yapılsın. Kendiliğinden sıkıyönetim: Arabaların ikisi patlamış, biri ortada yok deniyor. Bunu duyan halk tabii tatmin olmuyor. Herkes huzursuz. Bugün dükkânların hiçbiri açık değil. Kimse evinden çıkmak istemiyor. Sanki kendiliğinden bir sıkıyönetim ilan edilmiş durumda. Sosyal kriz derinleşiyor: Hatay’ın hassasiyeti uzun süredir biliniyor. Halkla temas içinde olanlar bölgedeki gerilimin farkındaydık. TBMM plakalı arabama kamplardaki Suriyeliler saldırdığında ilk kez dile getirdim. Ama bizim sözlerimiz partizan gibi algılanıyor. Oysa konu çok derin bir sosyoekonomik krize dönüşmüş durumda. Kamplarda 200 bin kişi varsa bir o kadarı da kamp dışında. Ama sınırlarımız içinde. Yani toplam 400 bin Suriyeli yaşıyor. “Esad devrilince gideriz” demiş gelmişler. Ama geride evi barkı yıkılmış. Şimdi ortada kalmış. Türklerden daha ucuza çalışıyor. Hastanelerde ve diğer kamu kurumlarında öncelik veriliyor. Bunlar tabii hep gerginliği tırmandıran gelişmeler. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Niye Patlamadan Önce Yakalanmadılar? ‘Sorumlu Türkiye’ Dünyadan destek mesajları gelirken Suriyeli Bakan Zubi, ‘Sınırlar, uluslararası terör merkezlerine dönüştürüldü’ dedi Dış Haberler Servisi Suriye Enformasyon Bakanı Umran ez Zubi, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde önceki gün gerçekleştirilen bombalı saldırılarla ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye’de ve Suriye’de yaşanan tüm olaylardan Türkiye sorumludur” dedi. Zubi, “Suriye’ye yönelik gelişigüzel suçlamalar yapmaya kimsenin hakkı yok. Suriye böyle bir eylemde bulunmadı, bulunmayacaktır. Bizim değerlerimiz buna izin vermez” diye konuştu. “Türkiye, sınır bölgelerini uluslararası terör merkezlerine çevirdi. Ayrıca Suriye’ye silah, patlayıcı madde, araç ve para geçişini kolaylaştırdı ve kolaylaştırmaya devam ediyor” diyen Zubi, Türkiye’nin, kendi halkının yanı sıra Suriye ve bölge halkına karşı da ahlaki ve siyasi olarak sorumlu olduğunu ileri sürdü. Reyhanlı saldırıları tüm dünyada büyük tepkilere yol açtı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız” ifadesini kullandığı açıklamasında saldırıyı kınadıklarını belirterek kurbanların ailelerine başsağlığı diledi. BM Genel Sekreteri Ban Kimun da saldırıyı şiddetle kınadığını belirterek hiçbir gerekçenin sivillerin hedef alınmasını meşru gösteremeyeceğini belirtti. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, açıklamasında, “Bu alçak eylemler sivillerin hayatına bütünüyle saygısızlığı göstermektedir” diyerek Türkiye halkı ve makamlarıyla tam dayanışma içinde olduklarını kaydetti.. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, “Müttefik, ortak ve AB üyeliğine aday bir ülke olan Türkiye’nin yanındayız” derken İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Seyyid Abbas Erakçi, “insanlık dışı ve vahşi” olarak nitelendirdiği saldırıyı kınadı. ‘Ceza ve intikam’ Muhalif Suriye Ulusal Koalisyonu tarafından yapılan açıklamada da saldırının Türklerle Suriyelilerin arasını bozmak amacıyla yapıldığını belirtilerek “Koalisyon bu hunharca terör saldırılarını Türk halkından intikam almak ve Suriye halkına verdikleri onurlu destek için onları cezalandırmak adına bir girişim olarak görmektedir” denildi. ÖĞRENCİLER KAÇIYOR Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Reyhanlı yerleşkesinde eğitime bir hafta ara verildi. İlçedeki üniversite öğrencilerinin çoğu dün ailelerinin yanına döndü. (Fotoğraf: DHA) Dünya medyası ne dedi? Dünyanın önde gelen medya organları da Reyhanlı saldırısına geniş yer verdi. Amerikan Los Angeles Times gazetesi dünkü sayısında saldırıyı Suriye’deki şiddetin bölgeye sıçramasının son örneği olarak değerlendirerek “Suriye kaynaklı şiddet, Türk topraklarında giderek daha sıradan hale geliyor” iddiasında bulundu. Washington Post gazetesi de Türk hükümet yetkililerinin saldırıların Suriye krizi ile bağlantılı olduğunu gösterdiğini söylediklerine dikkat çekti. New York Times ise Türkiye’nin Reyhanlı saldırıları konusunda Suriye istihbarat örgütünü suçlamasının Suriye ile ihtilafta bir tırmanış ve savaşın genişlemesi olasılığını gündeme getirdiğini savundu. Amerikan Newsweek dergisinin internet sayfasında da saldırı “Suriye’deki iç savaşın dramatik bir sıçraması” olarak değerlendirildi. Dergi haberinde Türkiye, “Suriye devriminin en güçlü dış destekçilerinden biri” olarak nitelenirken Reyhanlı için de “devrimci aktivitenin yuvası” ifadesini kullandı. Bu arada, bir analistin, bombalamaların Başbakan Erdoğan’ın Obama yönetimini Suriye konusunda daha kuvvetli eylemde bulunmaya ikna çabalarına güç katacağı değerlendirmesine de yer verdi. BBC, “balkonlarda Galatasaray ve Türk bayrakları olmasa görenler Reyhanlı’yı Türkiye’den ziyade savaş içindeki bir ülkenin toprağı olduğunu düşünebilirdi” sözlerine yer verdi. Independent de “Ankara, topraklarını Suriyeli isyancılarca lojistik üs ve tertipleme merkezi olarak kullanılmasına izin verdi” değerlendirmesinde bulundu. savunmalarını yaptılar. 22 iddianame harmanlanınca, savunma yapma sırası da düzgün olmayınca davanın karmaşık görüntüsü, karara gidiş sürecinde de değişmedi. Yakın geçmişin tüm karanlık olaylarını aydınlatacağı iddiası ile başlayan Ergenekon davasının bütün boyutlarıyla ortaya çıkardığı tek olay yok. Tam tersine, Danıştay örneğinde olduğu gibi yargılanması bitmiş olaylara da yeni anlamlar yükleyince karmaşık dosyalara bir düğüm daha atılmış oluyor. 9 Mayıs Perşembe günü dinlenen sanıktanık Osman Yıldırım’ın AKP’nin kendisi sayesinde iktidar olduğunu açıklamasıyla birlikte Silivri yargılamalarının ciddiyeti bir kez daha tescillenmiş oldu. ??? Danıştay cinayeti, Ergenekon yargılamasının en önemli halkasını oluşturuyor. Çünkü devasa bir yığına dönüştürülen davadaki tek somut olay Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet gazetesine 5, 10, 11 Mayıs 2006 tarihlerinde atılan bombalar. Bir numaralı sanığın Alparslan Arslan olduğu bu dava, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü, 13 Şubat 2008’de sonuçlandı. Sanıklar müebbetle 10 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. Bu karar, mevcut hukuk sistemine göre hâlâ geçerliliğini koruyor. Zira, bir mahkemenin aldığı kararı başka bir mahkeme bozamaz. Ancak yüksek mahkemenin kararı bozmasıyla yeniden yargılama yapılabilir. Yargıtay, Danıştay kararını usul yönünden bozup Silivri’ye gönderirken şunu söyledi: “Bu davada yargılanan sanıklarla Ergenekon’da yargılanan sanıklar arasında bağlantı varsa birleştir, o şekilde yargıla.” Burada ince ve çok önemli bir nokta var. Danıştay sanıkları ile Ergenekon arasında bağ olduğuna ilişkin tek delil, Danıştay cinayetinden müebbet hapis cezası alan Osman Yıldırım’ın ifadesi. Aynı kişi hem açık hem gizli tanıklık yapıyor ve dava tümüyle seyir değiştiriyor. Bu ifadenin ardından Osman Yıldırım’ı Danıştay cinayetinin dışında tutan bir mütalaa açıklanıyor. Ortada bir hukuk devletine yakışmayan tablonun olduğu kesin. Bunun bütün açıklığıyla ortaya çıkması için konuyu daha önce de birkaç kez dile getirdim. Bir sürpriz olur mu bilemem ama, görünen gerçek, mütalaadaki kurgunun hükme taşınması yönünde. Danıştay sanıklarının bir bölümü geçen günlerde dinlendi. Tümünün tamamlanmasıyla birlikte ortaya çıkacak tabloyu ayrıca paylaşacağım. ??? Silivri’deki son savunmalar medyada çok fazla yer bulmuyor. Oysa mayıs ayının ilk haftası boyunca dinlenen sanıkların çoğu hakkında 2008, 2009’da boy boy manşetler atılmıştı. Bu haberlerde neler yoktu ki; suikast timleri, esrarengiz planlar, tehlikeli silahlar, Türkiye’yi kaosa sürükleyecek eylemler, devlet kurumlarını çökertecek bağlantılar... Bu kişiler karar öncesi son savunmalarını yapıyor, medyada bir satır dahi yer almıyor. Çünkü ortaya çıkan gerçekler, yukarıda sıraladığımız büyük suçların hiçbirinin işlenebilirliğinin olmadığını gösterdi. Tutuksuz sanıklar da son savunmalarını büyük ölçüde bu rahatlık içinde yapıyorlar. Çoğu mahkeme önünde fazla durmadan, tutuklu sanıkların çok kısıtlı bulduğu 12 saatlik süreleri de kullanmadan salonu terk ediyor. Dileğimiz o ki, bu davada olabildiğince az kişi hukuksuzluktan payını alır. Yukarıda vurguladığımız gibi davanın ilk günlerinde manşet olan iddialarla ilgili son sözler söyleniyor ama, kamuoyu bunlardan habersiz. Keşke bir televizyon kanalı duruşmaları canlı yayımlasa da toplumun hâlâ bu davayla bazı şeylerin aydınlatılacağına inanan yüzde 3035’lik kesimi de gerçekleri görse. Bu yöndeki istemler daha önce de yinelenmiş, ancak olumlu karşılık bulmamıştı. Medyayı bu eksikliği olabildiğince gidermek için son savunmaları izlemeye ve kamuoyunu bilgilendirmeye çağırıyoruz. ABD’nin simülasyon senaryosu bir kez daha akıllara geldi IFF SİSTEMİ MİLLİLEŞTİRİLDİ Oyunda ikinci aşama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Reyhanlı’da yaşanan patlama akıllara geçen yıl ABD’nin başkenti Washington’da Brookings Enstitüsü tarafından oluşturulan savaş oyununu anımsattı. ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ı temsilen üç takım halinde yapılan simülasyonda, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta bomba patlatılması gündeme geldi. Oyunun sonunda Türkiye, Suriye’yi kısmen işgal etti. Savaş oyunu, ABD’nin ünlü düşünce kuruluşları Brookings, American Enterprise ile Savaş Çalışmaları Enstitüleri tarafından yürütüldü. Hürriyet’in yaptığı habere göre Brookings Enstitüsü, simülasyonun sonuçlarını önceki hafta 11 sayfalık bir rapora dönüştürüp üyelerine de dağıttı. Simülasyonun en kilit ülkesi olan Türkiye, oyunun sonuna kadar Suriye’ye tek başına müdahale etmekten kaçındı. Ancak bombalama olaylarının başlamasıyla operasyon başlatmak zorunda kaldı. Senaryo şu şekilde sonuçlandı: Şam’daki Esad rejimi düştü. Irak karıştı ve 2006’daki şiddet sarmalına döndü. Lübnan, mezhep savaşına doğru sürüklenmeye başladı. ABD, Esad’ın düşmesinden sorumlu tutulmak istemedi. Türkiye ise nasıl bir hükümet kurulacağını düşünmeye başladı. Irak’ta kötüleşen durumda Türkiye de Barzani ile ilişkisini düşünüp Bağdat’a nazaran Suriye’ye öncelik tanıdı. Dost düşman belli oldu BARKIN ŞIK Protestoya müdahale Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi önünde, Reyhanlı’daki saldırıları protesto etmek için eylem yapmak isteyen Öğrenci Kolektifleri üyesi 78 kişilik gruba polis müdahale etti. Öğrenciler ellerindeki pankartı açamadan karga tulumba gözaltına alındı. (DHA) ‘Suriye intihar etmez’ Saldırılarla ilgili en ilginç yorum Rus haber kanalı RT’den geldi. Kanal, Suriye’nin küresel politikasındaki mevcut yeri dikkate alındığında, saldırının zamanlamasının anlamlı olduğu ve kuşku yarattığı değerlendirmesinde bulundu. Kanal, bir uzmanın, “Suriye hükümeti intihara eğilimli değil. Türkiye ile kavga etmek mantığa aykırı” sözlerine yer verdi. Davutoğlu: Suriye rejimiyle irtibatlı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Reyhanlı’daki patlamalara ilişkin “Banyas katliamını kim yapmışsa dünkü saldırının arkasında da onların ayak izleri var” dedi. Saldırıların “provokasyon ve tahrik” kelimeleriyle açıklanabileceğini söyleyen Davutoğlu, “Bu eylemin Suriye muhalefetiyle veya mültecilerle hiçbir alakası yoktur. Tamamen Suriye rejimiyle irtibatlı ve Türkiye’de eskiden beri terör faaliyeti yapmaya dönük olarak örgütlenmiş bazı yapılarla ilgilidir” diye konuştu. ANKARA Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “dostdüşman tanıma (IFF)” sistemi milli hale getirildi. Geliştirilen milli kriptolar ile sadece TSK içinde tanıma ve tanıtma yapma olanağı kazanıldı. Söz konusu IFF sistemi ile Türk savaş uçakları ve gemileri diğer tüm ülkeleri “düşman” kendi birliklerini ise “dost” olarak algılıyor. Türkiye bu sistemi kullanan 7 ülkeden biri oldu. Öte yandan Türkiye silahlı insansız hava aracı üretimi için harekete geçti. Savunma ve Havacılık dergisinin son sayısına mülakat veren Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, TSK’nin savunma projeleriyle ilgili önemli bilgiler verdi. Yılmaz, “Aselsan, NATO standartlarına uyumlu IFF Mod 5/S sistemini milli imkânlarla başarıyla geliştirerek kendi özgün sistemine sahip dünyadaki 7 ülke (Türkiye, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya) arasında yerini almıştır. Modüler Geçici Üs Bölgesi Kurulumu Projesi ile ilgili olarak üç adet prototip üs bölgesi kurulması çalışmaları SSM ile Aselsan arasında 5 Şubat 2013’de imzalanan sözleşmeyle başlatılmış olup, MayısHaziran 2013 dönemi sonuna kadar tamamlanması öngörülmektedir” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle