18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 NİSAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 l Eşi AKP milletvekili olan Hasan Celal Güzel’in dediği gibi, “Bunlardan bazıları bir yerlerin resmen görevlisiydi. Şimdi bu görevlerini ‘devlet’ himayesinde yapacaklar!..” l İsim vermek gereksiz. Bazılarının ortak özelliği “Öcalan ve PKK sevdalısı” olmaları, “Türk” ifadesine alerjileri ve hatta “Türk” düşmanlığı yapmalarıdır... l Terör sorununu sadece “Kürt sorunu” olarak görmeleridir. l Bariz ırkçılığı kendileri yaparlar. l İçlerinde Türk bayrağının ismi değişsin diye fitne atanlar bile var. l Bu karanlık tipler şimdi de “akil insan” forsuyla, halkın içine karışacaklar! l “PKK aslında terör örgütü değildir!” fitnesini yayacaklar? l “PKK evlatlarınızı katletti. Ama haklıydı” mı diyecekler? l Ne tesadüf ki bu zatın avukatı da “akil insan” heyetinde! l Akillerden birisi “Soros”çuluğu ile övünüyor. l Açlık grevi mimarı da heyette. l “Katlettik” dediği “Ermenilerden” sürekli özür dileyen bir “akil” var. O da halkımızı “PKK’den özür dilemeye” mi davet edecek? HHH Bu sözler hâşâ bendenize ait değil. Heyetin önde gelen akil üyelerinden, Abdurrahman Dilipak ile Hasan Karakaya’nın sütun arkadaşı Fatih Akaya’nın dünkü yazısından (Haber Vaktim) bir bölüm. Başbakan haklı. Akil insanların işi çok zor. Bu nedenle, bölgelerden değil de kendi yakın çevrelerinden başlasalar daha iyi olacak. Heyet üyesi Fehmi Koru da haklı.. Koruma verilmesi de şart. Önce yakın arkadaşlarından.. Sonra da halktan... karşılaştık. “Ne yazıyorsun” diye sordu. Söyledim. “Haklısın!” dedi ve kendisi de bir örnek verdi: “1987 seçimlerinde Ahmet Türk, hapisteydi. Mardin’den milletvekili aday adayı olmuştu. Aday listeleri akşam 17.00’de ilan edildi. Ve mahkeme kendisini 17.30’da serbest bıraktı. Daha seçim yapılmamıştı. Sadece adaylığı kesinleşmişti!” Balbay, Haberal ve Engin Alan ise çok yüksek oy oranı ile milletvekili seçildiler. Mazbatalarını bile aldılar. TBMM’de, kendilerine makam odası bile tahsis edildi. Ama değil serbest bırakılma.. Kendilerini savunma hakkı bile tanınmıyor!!! Polis devleti, askeri vesayetten beter Ahmet Türk bunun tanığı! Hassas Akıl Basın Kartları değişiyor. Eskiden bir de Basın Şeref Kartı vardı. Artık yok. Şeref önemini kaybetti de ondan mı? Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç’e sorduk: “Basın Şeref Kartı artık niye verilmiyor?” l Listeye giremeyenlerde alınga nlık olmuştu! l Nasıl? l “Bizi şerefli saymadınız!” diye küsenler vardı! l Yani şimdinin, akiller heyetinde ben niye yokum, tepkisi gibi mi? l Denebilir! l Haklılar. Akil yerine daha makul bir isim tercih edilebilirdi. l Barış Heyeti, falan gibi!.. l Evet! Akiller Cephesinde Son Durum… l Nitekim içlerinden biri, Başbakan Erdoğan’a, bu süreçte “terör” ve “terörizm” ifadesini kullanmayalım bile dedi. l Utanmazlığın, pervasızlığın bu kadarına pes... “Terör”e “terör” denmesin diyen “akil”e bakıyorsunuz ki, KCK sanığı!.. Pazarlıklar!.. Ziraat Bankası’ndan sonra.. Bakanlık levhalarından TC ibaresi çıkarılıyormış.. Yeni anayasadan ise “Türklük” ifadesi çıktı çıkacak. Bütün bunlara sevinmek.. Ve teşekkür etmek gerek! Artık isteyen, korkmadan.. “Tükürürüm böyle bakanlığın da, anayasanın da içine!” diyebilecek Şerdeki Hayır Koltuk Aşkı.. 23 Nisan’da devlet makamlarına çocukların oturması geleneğine de son verilecekmiş. Demek ki on dakikalığına bile olsa bu iktidar koltuktan vazgeçmekten korkuyor. “Askeri vesayeti bitirdik!” derken.. Polis devletini gözle görülür, bariyerle tutulur, gazla koklanır hale getirdiler. Dün Silivri’de bunu milletçe bir kez daha gördük ve yaşadık. Askeri vesayet elbette çok berbat. Ama hiç değilse on yılda bir görülüyordu. Etkisi yine de çok uzun sürmüyordu. Sürseydi zaten… AKP ne öyle kapatılıp kapatılıp açılabilir.. Ne de iktidar olabilirdi.. Polis devleti ise her gün, her saat, her toplantıda.. Veya her duruşmada kendisini gösteriyor. Dün bunları İstanbul’da yazıya dökerken CHP Parti Meclisi üyesi Fikri Sağlar ile Polis Devleti Biber Oldu, Yakıyor Zafer mi, Hezimet mi? SALI SORUSU.. 9 Yurttaşımızı öldüren İsrail’in özür dilemesi “zafer” diye sunuldu. On binlerce insanın ölümünden sorumlu Apo ise değil “özür” dilemek... Dolaylı bir “üzüntü” bile ifade etmedi. Apo hapiste ve müebbet hükümlü. Erdoğan ise hem özgür, hem ülkenin tek hâkimi! Hadi, “çarpık bir barış aşkı”na, hiçbir şeyi görmeyelim.. Bu “özürsüz süreci” PKK için zafer saymayalım.. Ama bu tablo AKP için bir hezimet değil mi? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Avangard Sanat Siyasi Gündemi Belirleyince... Sizler geçen haftadan konuya hazırlıklıydınız. Türkiye ise New York sergimi sansasyonel yorumlarla medyadan öğrenirken tahminimin ötesinde akıl tutulmalarına uğradı. Bunu bekliyordum ama depremin şiddetini öngörememiştim. Olay, ülkede konuya muhatap olanlarca nasıl yaşandı, onu bilemem ama dışarıdan nasıl göründüğünü iyi biliyorum: Soğukkanlılığını kaybetmiş abartılı tepkiler, “aman ben de bu konuda konuşmaktan geri kalmayayım” diye duyumlar üstüne heyecanla köşe yazısı yumurtlayanlar, televizyonda bu konu üstüne haftalık gündemini kurmaya yeltenen sunucular, işin özgün olmadığını kanıtlamaya çalışan internet hafiyeleri, “Twitter sataşkanları”, paniklerini, cehaletlerini veya kıskançlıklarını dört bir koldan ortaya döken değişik meslek grupları... Yurtdışında bu yaşanan “fenomeni” anlamaya çalışan beyinlere, “Efendim bir sanatçımız boş çerçeve sergilemiş, o yüzden ülkenin kimi bölgeleri karıştı” deseniz, bunu bir Charlie Chaplin filmi zannederler. Dışarıdan acı acı gülümseyerek 100 sene sonra bu “olay”ın bıraktığı izlerin nasıl anekdotik ve mizahi görülebileceğini çok iyi hissettim de, bir de kendi zaman dilimimde (?) 20 sene sonra bu algının ne olacağını merak ediyorum. Konuya önce iyi yönünden bakalım: Ülke bir haftadır avangard sanatın sanat tarihsel ve güncel sorunlarıyla çalkalanıyor. Yazarlar, yorumlarına bilgiç hava verebilmek için Damien Hirst, Koons, Warhol veya Duchamp’ı araştırıyorlar. Herhangi bir haftalık AKP hamlesi yerine “boş çerçeve”yi konuşuyorlar. Ama bir şey kesin: Sunduğum sanatın ötesinde, yaşanan “durum” her şeyden daha özgün! Dünyanın hiçbir ülkesinde bir sanatsal hamle ve onun ilk satışı bu kadar sinematografik toz kaldıramaz veya bu kadar farklı kesimleri aynı “linç” hamlesinde buluşturamaz. Ben bu filmi önceden de gördüm. Bu da “This Has Been Done Before” tanımlamasının içindedir. Kimi solcular, sağcılar, enteller, sanat düşmanları artık ortak hedefe kilitlenmişlerdir. Aslında bunu daha önce de şahsıma yönelik defalarca denemiş ve sınıfta kalmışlardır. Bu arada, aramızdaki bazı rahatsızlıklara rağmen kendisine sunulan provokasyon tuzağına düşmeyen Beral Madra gibi sağduyusunu kullanan insanlar da olmadı değil. İnanın kızmıyorum. Ne demiştik? Bu ülkede yüz bini aşkın cami yapan, tek modern müze yapmayan hükümetler sorumludur bu seviyeden. Ülkenin en entel haber kanalındaki, en havalı genç programcı, hem de “Londra’dan” konuyu sunarken programına bir çerçeveci çıkarıp toplum önünde, en basitinden Warhol’un on milyonlara satılan “1” dolarlık konserve kutusunu düşünemeden maliyet hesabına giriyorsa (!) inanın bu durumdan son 60 yılın hükümetleri sorumludur. Kendisini tüm patinajlarıyla affedip mazur görüyorum. Bir konu dışında: Bana bir taş daha fırlatabilmek için kendisini bulunduğu statüye çıkaran Kemalist devrime dil uzatış tarzındaki bayağılık biraz dehşet vericiydi, ama bu da liberalizmin iflas bayrağının zirve zırvalarından biri olsa gerek. Bu nankörlükten öte, bindiği dalı kesme sendromudur. Yapıtımın özgün olmadığını kanıtlama peşindeyken bir çelişkiden diğerine koşan, yapıtın özelliklerine ve söylemine, yazarların tezlerine bakmadan müstehzi bindirmeler peşinde koşanları da mazur görebiliyorum. Çünkü bir ölçüye kadar dünyada hep böyle olmuş, her boyut kazandıran yeni hamle benzer şekilde aşağıya çekilmeye çalışılmıştır. İşin gerçeğinde ise “Siyah Kutu” açtığı tartışma alanı ve farklı yapısıyla şu anda doğduğu hafta ülkenin en bilinen sanat eseri statüsüne terfi etmiştir. Eseri Ülker’e satışımı ve bedeli fazlasıyla dile getirenlere ise fiyatların normalliğini, (yabancı ünlü yaşıtlarımızın çoğunun onda biri ya da yüzde biri!) ve bu mesleğin alfabesini hatırlatırsam, bu rakam sanatçıya gelene kadar galeri, vergi ve dev masraflar arasında fazlasıyla paylaşılır. Bunun yanı sıra Murat Bey’in medenice görüşmek istemesi ve önyargılar dışında sohbetimizin geldiği noktada eser talebini geri çevirmek, şık olur muydu? Web sitemden daha uzun yanıtımı da okursunuz. Ama üç noktayı vurgulamalıyım: Birincisi, fikirlerimi satın alacak para birimi yok ve olmayacak. Satın alınsam burada yazmaya devam etmezdim. Ben değişmediğime göre, olsa olsa Ülker’in insanların kafasındaki algısında bir değişiklik olabilir. İkincisi, yanıtını veremeyeceğim hiçbir şey yapmam. Üçüncüsü, her gün demokrasiuzlaşma kültüründen söz edenlerin, bazı diyalogların dağıtabildiği sislerden nasıl bu kadar rahatsız olduklarının getirdiği mizahi çelişki, bu vesileyle tespit edilmiştir. HARBİ SEMİH POROY Bunu da gördük... Polis devletinde, hukuksuz bir yargılamanın duruşma salonunda biber gazı... Jandarma ve polis copu, mahkemede “Robocoplar”, barikatlar, dikenli teller, basınçlı su ve gaz... Savaş düzeni adeta! Farklı bir işgal. Küresel güçlerin, yerli işbirlikçilerinin işgali... Ortadoğu ve Asya’ya uzanan, Türkiye’yi de içine alan büyük bir coğrafyada, sömürücülerin planı dahilinde, taşeronlarla, koç başlarıyla derlenip toplanıyor ortalık. Ölümlerle, kanla, gözyaşıyla, onarılmaz acılarla... Bu düzenlemenin, başından bu yana Silivri’de yaşananlarla ilgisi olduğu, gün gibi ortada. Adalet arayanların yerlerde sürüklendiği, neredeyse düşman sayıldığı utanç günü yaşandı dün Silivri’de... Duruşma ertelenirken önümüzdeki fotoğraf kareleri, bu ülkede demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin, hukukun, adaletin kalmadığını göstermiyor mu? Hafta sonu Emek Sineması önünde yaşananlar gibi tıpkı... Şili’de Pinoche faşizmini yaşamış Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreteri Luis Ayala, Silivri’de yaşananlara tanık olunca, “Burada gördüklerime inanamıyorum. Ne olduğunu anlamak mümkün değil. İnsanın aklı almıyor” demiş... Ayala, Pinoche’nin zulmünün tanığı, ama Türkiye’deki ileri demokrasi uygulamasını bilmiyor anlaşılan... HHH Silivri’ye gidecekleri peşin peşin terörist ilan edip savaş koşullarına benzer hazırlıkları yürütenlerin hesabıdır bu. Teröristi “itibarlılaştıran”, yıllardır terörle mücadele edenleri, karşı çıkanları hapislere tıkanların hesabı... Bu hesap, yeni anayasa çalışmalarıyla, sözüm ona barış görüşmeleriyle, akil adam listeleriyle ilişkilidir. Çoğu yandaş, bir bölümü ayrımcı o akil adam listesinde yer alan, sözüm ona 78’lilerin temsilcisi, “PKK’ye terörist demenin anlamı var mı” diye soruyordu Silivri’de olaylar yaşanırken. Aynı listedeki bir memur sendikasının başkanı, kendisini terörist suçlamasıyla 15 yılla yargılayanları unutmuştu. Tıpkı Yargıtay’da bekleyen 6 yıl, üç aylık cezasını unuttuğu gibi... Kurumu için değil, kendi adına listede yer aldığını söylemenin başka ne anlamı olabilirdi acaba? HHH Yıllardır kimden gelirse gelsin terörün insanlık suçu olduğunu söylüyoruz. Ölümlere, yitip giden hayatlara ağlıyoruz. İktidar sahiplerinin de dillerinde, “terörle bir yere varılamaz” sözleri... Ee, ne oldu? Peki bu pazarlık masaları nasıl kuruldu? Demokratik yollardan mı? Masanın karşı tarafında oturanlar Kandil’den, Avrupa’dan sesleniyor şimdi: “Silahlı mücadele olmasıydı, barış görüşmeleri sağlanamazdı...” Öte yandan geçen hafta yaşanan ilginç bir gelişme. Suriye’nin belli bölgelerini kontrol eden, PKK’ye yakın PYD, Halep’te şimdiye kadar kimseyi sokmadığı bir bölgeyi Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) açtı. Katliam yaşandı... PYD, Şam’ı İslamcıların ele geçirmesi durumunda, kendi topraklarının Türkiye ve Irak’la olan sınırlarını açacaklarını açıkladı. Bu Suriye topraklarının bir bölümünü Türkiye’ye katmak anlamına gelmiyor mu? Hangi masada, hangi pazarlıklar sonucu yaşandı bu gelişme? HHH Herkes, hepimiz ülkemizde ve dünyada barış istiyoruz? Bu barış nasıl olacak? Türkiye’yi de kapsayan daha kanlı savaşların planlamasında bir basamak olarak mı kullanılacak? Dikkatinizi çekerim, eşbaşkan eyaletten söz etmeye başladı, başkanlık sistemi istiyor. Hangi amaca ilişkin bu istemler? Bu sırada insanın aklına, BOP’un küresel planındaki Ortadoğu’ya yönelik ‘Büyük Kürdistan’ haritası gelmez mi? BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN T.C. AKŞEHİR 1. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2012/480 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Akşehir ilçesi Yeni Mahalle İstasyon Caddesi 165 pafta, 43 ada, 226 parselde kayıtlı 4/76 arsa paylı 2 kat 5 No’lu bağımsız bölüm No’lu mesken. Yaklaşık 90,00 M2 alana sahip, Z+4 katlı yapı 2 oda 1 salon, mutfak, banyo ve WC’den oluşmaktadır. Oda zeminlerinden 1 adedi marley, diğerleri ahşap tahta kaplıdır. Duvarları badana boyalı, mutfak dolabı mevcut, ıslak hacizler kalebodur kaplı, kapılar ve pencereler ahşap doğramadır. Bayındırlık birim fiyatına göre 3 B grubu yapılara girmektedir. Yapıda kullanılan malzeme, yıpranma payı ve mevki göz önüne alındığında taşınmaz 55.000,00 TL muhammen bedelle satışa sunulacaktır. Parsel NO Birinci satış ve saati İkinci satış ve saati 226 03.06.2013 Saat 10.0010.10 28.06.2013 Saat 10.0010.10 Satış şartları: 1 İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50’sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50’sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin %20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2012/480 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 27/03/2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 19879) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Art1 vin yöresi2 ne özgü bir 3 halkoyunu. 2/ Hatay 4 ilinde bir 5 ırmak... Bir 6 şeyin yıkılmaması için 7 destek ya8 pılan ağaç. 9 3/ Avustralya’da 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yaşayan, ağır 1 K Ü S T E R E İ gövdeli ve kısa 2 U R A Ş İ N E L bacaklı bir hay 3 T E van... Bir nota. 4 Z E Y R E K Y V İ Y A D Ü K 4/ Bir soru 5 A Z A M B A V sözü... İlkel ben6 K İ N E T İ K H lik. 5/ Telefon 7 A F L A Y İ H A sözü... Maden O T N E K İ R ya da kâğıt para 8 9 A S İ D E üstündeki kafa A S A resmi. 6/ Bankacılıkta faizin başlangıç tarihi... İzmir’in Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu. 7/ Uskumru, kolyos, sardalye gibi balıkların ufağı... Sodyum elementinin simgesi. 8/ Dudak boyası... Binlerce yıldır Anadolu’da ekilen bir buğday cinsi. 9/ Bir süs taşı... Çalıştığı sanat alanında başarı gösteremeyen, yeteneksiz sanatçı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Telve ile yapılmış sahte kahve... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 2/ Uluslararası Standartlar Örgütü’nün simgesi... “Adam, herif” anlamında argo sözcük. 3/ Gölleri inceleyen bilim dalı. 4/ “Elif dedim dedim / Kız ben sana ne dedim” (Türkü)... Bir şeyin esas tutulan yüzü. 5/ Tavır, davranış... Yunan mitolojisinde aşk tanrısı. 6/ Hoş ve ince bir güzelliği olan... Sazın en ince ses veren teli. 7/ Rey... Denize doğru uzanan dar ve alçak kara parçası... Şaşma belirten bir ünlem. 8/ Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Postu palto yapımında kullanılan memeli bir hayvan. 9/ II. Dünya Savaşı’nın sonlarında Japonlar tarafından kullanılan intihar uçaklarına ve bunların pilotlarına verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle