13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MART 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER ÖDP Eşgenel Başkanı Alper Taş, Öcalan’ın mesajıyla başlayan süreci yorumladı: Kürtler AKP’nin yedek EMEP GENEL BAŞKANI SELMA GÜRKAN: TÜREY KÖSE oyuncusu olmamalı ‘Çözümün koşullarını konuşalım’ Nesimi ve Bruno Cumhuriyet gazetesini küçümsemek, ona itibar kaybettirmek isteyenler, her emekli öğretmenin aramızdan ayrılmasıyla, gazetenin bir tiraj yitirdiğini söyler ve yaşlı kuşaklarla birlikte Cumhuriyet gazetesinin de yok olup gideceğini ima ederler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında, gelişmesinde öncü görev yapan değerli öğretmenlerimizin her birinin aramızdan ayrılmasıyla gazetenin bir okur yitirdiği doğrudur… Ama tiraj yitirdiği söylenemez: Çünkü bu değerli insanlar, genç kuşaklara sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini değil, aynı zamanda Atatürk tarafından kurdurulmuş olan Cumhuriyet gazetesinin değerini ve önemini de aktarmışlardır! Nitekim gerek yapılan okur profili araştırmaları, gerekse gazeteye ve bana gelen mektuplar, okurlarımız arasındaki gençlerin oranının ve ilgisinin yaşlı kuşaklardan hiç de az olmadığını göstermektedir. İşte bu genç kuşak okurlarımızdan bazıları, salı günü yazdığım “Zamanın Ruhu: Nesimi ve Bruno?” başlıklı yazımdan sonra bu iki önemli şahsiyet üzerinde biraz daha derinleşmemi önerdi. Günümüzde artık Google gibi internet arama motorları herkesin her an elinin altında, bu nedenle rahatlıkla bulunup okunabilecek klasik biyografi bilgilerini bir yana bırakarak bu iki insanın benim için ifade ettiği anlamı biraz daha açacağım. ??? Her ikisi de Tanrı’yı, gerçeği arar. Her ikisi de dinden gelir, şairdir, düşünürdür. Her ikisi de, aralarında yaklaşık iki yüzyıl fark olmasına karşın, çağlarındaki egemen dini düşünceye yani “zamanın ruhuna” karşı çıktıkları ve bu tutumlarından dönmedikleri için öldürülmüşlerdir. Her ikisinin de ölüm kararı din mahkemeleri tarafından, Nesimi’ninki şeriat mahkemesinde, Bruno’nunki engizisyon mahkemesinde verilmiştir. Her ikisi de başkalarına gözdağı vermek için, ibret olsun diye, bir gösteri biçiminde planlanan işkencelerle, Nesimi derisi yüzülerek, Bruno ise yakılarak öldürülmüştür. Her ikisi de bugün aramızdadır; insanlığın ilerlemesinin, zulme karşı direnmenin, özgür düşüncenin simgeleridir. Ayrıca, Nesimi, Hurufilik, benim “Hocaefendinin Sandukası” adlı romanıma esin kaynağı olduğu için, kişisel olarak da yakınlık duyduğum bir kişiliktir. ??? Elbette “zamanın ruhu” kavramını “sen de sürüye katılmalısın” diye yorumlayarak iktidar dalkavukluğu yapanlara karşı, Nesimi’nin ya da Bruno’nun yazgısını kimseye önerecek halimiz yok… Ama en azından “zamanın ruhu” kavramını irdelerken, egemenlerin baskısını, zulmünü, ona karşı direnenleri ve değişmenin gücünü de unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. E MEP Genel Başkanı Selma Gürkan, Abdullah Öcalan’ın Nevruz açıklamalarıyla ilgili sorularımızı yanıtlarken, verilen mesajlara tek tek girmeyi doğru bulmadıklarını, genel bir değerlendirme yapmayı daha yararlı gördüklerini söyledi. Gürkan, “Demokratik çözüm için çözümün koşullarını oluşturacak açıklamalar daha önem kazanmalı, diye düşünüyoruz. Örneğin bir arada yaşama iradesini ortaya koyarken, Kürt halkının kolektif haklarından da söz ediyor. Kürt sorununun çözümü için bu ülkede yaşayan bütün halkların eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gerekir. Kimlik, anadili, statü bunun içerisindedir. Bu çözümü sağlayacak zeminde tartışmak gerekir. Kürt halkı bir arada yaşama iradesini ortaya koymuştur” dedi. ANKARA PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Nevruz mesajlarıyla başlayan süreç, parlamento dışı sol partiler içinde de tartışma yarattı. ÖDP Eşgenel Başkanı Alper Taş, Öcalan’ın özellikle “Misakımilli” ve “İslam birliği”ne ilişkin sözlerinin sol, demokrat kamuoyu ve Alevi yurttaşları tedirgin ettiğini söyledi. Taş, Türkiye solunun öteden beri Kürt sorununun barışçı çözümünden yana olduğunu vurgularken, Öcalan’ın Nevruz mesajını şöyle değerlendirdi: “Gelinen noktada hem devlet ricalinin ortaya koyduğu bölgesel güç olma stratejisi hem de bazı Kürt siyasi yetkililerinin hattı, Öcalan’ın 1999’da savunmalarda ortaya koyduğu, ‘Türkiye bölgesel güç olmak istiyorsa bizi de yanına almalı’ gibi söylemlerin emperyal vizyonlar içerdiğini düşünüyoruz. Kürtlerle barışın, İran’la, bölgenin diğer halklarıyla savaşa dönüşmesini içeren bir yaklaşım kaygı yaratıyor. Kürt siyasi hareketinin toplumu rahatlatması lazım. AKP’nin zaten böyle bir niyeti var, bölgedeki ABD karşıtı İslama karşı ‘ılımlı İslam’ adı altında Batı yanlısı, ABD yanlısı bir İslam örgütleniyor. Acaba bu ittifakın bir parçası haline mi dönüştürülüyor Kürtler? Bu barış, ‘TürklerKürtler el ele bölgesel seferberliğe’ yaklaşımına mı tekabül ediyor? Ciddi bir soru işaretidir. İkinci bir soru işareti, anayasa konusu. AKP’nin nasıl bir anayasa istediği ortada. Daha muhafazakâr bir toplum yapısı, daha piyasacı bir düzen ve buna paralel olarak sömürü düzeninin sürmesi açısından yetkilerin tek kişide, başkanda toplanacağı bir sivil diktatörlüğü amaçlayan başkanlık sistemine dayalı bir anayasa yaklaşımı var. Barışın bede Ö DP Eşgenel Başkanı Alper Taş, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Nevruz mesajlarıyla ilgili olarak “Tereddütsüz barışa ‘evet’ diyoruz. Ama bu barışın bir başkanlık sistemine dönüştürülmesi, emperyal vizyonla, hesaplarla yürütülmesi, bölgenin ve Türkiye’nin daha da muhafazakârlaştırılmasına dönük yaklaşımlarla gelişmesinin de karşısındayız. Kürtler, AKP’nin yedek oyuncusu olmamalı, barışın bedeli sivil diktatörlük olmamalı” dedi. li başkanlık sistemine dayalı bir sivil diktatörlük mü olacak kaygısı var.” Taş, “Özellikle İslam kesiminden olmayanlara yönelik baskıların bu coğrafyanın gerçekliği” olduğunun altını çizerken “Ortadoğu bölgesi zaten giderek daha muhafazakâr bir yapıya doğru evriliyor. Türkiye de muhafazakâr ve daha da muhazafakâr bir çizgiye doğru gidiyor. Gündelik yaşam, toplum yaşamı dinselleştiriliyor. İslam birliği yaklaşımının böyle bir muhafazakârlığı daha da derinleştireceği kaygısı var” dedi. Taş, sözlerini şöyle sürdürdü: “BDP ve Kürt siyasi hareketi şu anda Ortadoğu’nun en laik hareketi olarak görülü yor. Bunu ortadan kaldırabilecek yeni bir ittifak zemini mi söz konusu olacak? Türkİslam birliğine Kürtİslam birliği mi eşlik edecek? Laik insanlarımızın ancak devletçi değil gerçek laikliğe inanan yurttaşlarımızın, devrimci, demokratik güçlerin ciddi kaygıları var. Tereddütsüz barışa ‘evet’ diyoruz. Ama bu barışın bir başkanlık sistemine dönüştürülmesi, emperyal vizyonla, hesaplarla yürütülmesi, bölgenin ve Türkiye’nin daha da muhafazakârlaştırılmasına dönük yaklaşımlarla gelişmesinin de karşısındayız. Halkların kardeşliğinden, gerçek bir laiklikten yana, demokratik katılımcı bir sistemden yanayız. Barış iyidir, gereklidir. Ancak bu barışın içeriğinin devrimci demokratik bir eksende doldurulması gerekir. Bu barışın içi gerici bir eksende de doldurulabilir, demokratik devrimci bir eksende de. AKP’liler ‘yeni Osmanlılık’ kavramına itiraz ediyorlar, ama gönüllerinde yatan bu, Osmanlı coğrafyasına hükmetmek.” Taş, “Kürt siyasi hareketinin de kritik bir eşikte olduğunu” vurguladı. Taş, “Kürt siyasi hareketi, sol demokrat unsurları da içeren bir hareket. Ya sol, emek eksenli hattını güçlendirecek ya da tersine sağ muhafazakâr ve piyasa liberal eksenine doğru yelken açacak. Barış süreci bir mücadele süreci. Aynı zamanda bu iki çizginin de Kürt siyasi hareketi içinde çatışacağını görmemiz gerekiyor. Sosyalistlerin yapması gereken, barış sürecini karşısına almadan, bu konuya ilişkin kaygıları ifade etmek ve Kürt siyasi hareketiyle solemek eksenli bir dayanışma zeminini güçlendirmek. Emperyalizmin aktif taşeronluğuna soyunan AKP’nin bu politikalarına yedek oyuncu olarak Kürtlerin dahil edilmesi politikalarına direnmek” dedi. SÜRECEK Özal’ın hayaline MİYASE İLKNUR Öcalan sahip çıktı 1 masaya çağırmadılar. Bizim masada olmamız lazım.” Bu konuşmadan bir hafta sonra ABD Dışişleri Bakanı James Baker’le yaptığı konuşmada Kürt meselesi gündeme gelmiş, Baker Türkiye’den Kürt meselesinde bazı adımlar atmasını istemişti. İçerideki tepkileri düşünen Özal da “Aşama aşama hareket etmek, Türkiye’de halkın kabul sınırlarını zorlamamak lazım” diyerek bazı konularda iyileştirmelere gitme sözü vermişti. Bunun ilk adımı olarak 12 Eylül cuntası tarafından getirilen Kürtçe konuşma yasağını kaldırmak için harekete geçti. Milletvekillerini ikna etmek için Meclis’te yine bir grup ANAP milletvekiliyle sohbetinde şunları söyleyecekti: “Savaştan sonra o bölgede harita değişecek. Yeni bir oluşum için birçok uluslararası konferans düzenlenecek. Biz de savaştan sonra sofraya değil, masaya oturacağız. Eğer Kürtçe konuşma serbestisi getiremezsek orada sıkıntıya düşeriz. Suriye’de 1 milyon, Irak’ta 1.52 milyon Kürt var. En fazla Kürt nüfus bizde. Diğer ülkeler sahipleneceğine biz sahipleniriz.” Körfez Savaşı’nda kuzeyden ikince cephe açmak isteyen Cumhurbaşkanı Özal, savaş kararı ile ilgili hükümete yetki devri için Meclis’ten karar çıkarmak istedi. Yetki devri 12 Ağustos 1990 günü TBMM’den geçti. Yasa Meclis’ten geçmesine karşın gerek ordu gerekse hükümet Irak’a girmeye sıcak bakmıyordu. Özal, bütün çabasına karşın maliyetli, riskli olması ve içeride gerekli desteği bulamaması sonucu Kuzey Irak’a giremedi. Ölümünden sonra kardeşi Yusuf Bozkurt Özal, gazetelere yaptığı açıklamada, aslında ağabeyi Özal’ın 1991’de Irak’a girmek istediğini fakat ABD Başkanı Bush’un kabul etmediğini söylüyordu. 17 Ocak’ta Körfez Savaşı başladı, bir ay içinde Saddam, ABD’nin koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. Körfez Savaşı sonrası ABD 36. paralelden yukarısını denetimine almış ve Çekiç Güç’ün korumasında özerk bir Kürt bölgesi oluşturmuştu. Özal, ABD’nin planının bundan ibaret olmadığını, yakın bir gelecekte bölgeyle ilgili planın geri kalan kısmının uygulamaya sokulacağından emindi. Bunun haberini de 3. İzmir İktisat Kongresi’nde ve İstanbul’da İş Dünyası’nın toplantısında şu sözlerle veriyordu: “Misakımilli sınırlarımız bir süre sonra değişecektir. Bu ya lehimize ya aleyhimize değişir. Ne olursa olsun aynı kalamayacağı ortada. Bunu önceden görmek lazım.” Özal, bunu önceden görmüş ama oyuna dahil olamamıştı. Şimdi ABD’nin bölgeyle ilgili planında yeni mütteffikleri Abdullah Öcalan ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan oldu. Öcalan, Nevruz mesajında ABD’nin planı, Özal’ın da hayali olan projeyi şu sözlerle dile getirdi: “Misakımilli’ye aykırı olarak parçalanmış, bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Türkleri, Kürtleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir Milli Dayanışma ve Barış Konferansı temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya ve bilinçlenmeye çağırıyorum.” Diyarbakır’daki Nevruz törenleri sırasında gönderdiği mesajda Misakımilli’nin Kerkük ve Musul’a kadar uzandığını belirten terör örgütü lideri Abdullah Öcalan eski bir hayali anımsattı. Körfez krizi sırasında bölgede aktif rol oynamak isteyen Turgut Özal, Misakımilli’nin Kerkük ve Musul’u kapsadığını öne sürerek savaş sırasında kuzeyden ikinci bir cephe açmak istemiş ama tepkiler nedeniyle bu hayalini gerçekleştirememişti. 1989 yılında Graham Fuller RAND araştırma merkezi raporuna göre, Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulması için ABD, İngiltere, Fransa ortak karar almıştı. Alınan bu kararı uygulamak için uygun bir zaman ve zemin aranıyordu. Bu uygun zamanı ve zemini Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal ederek altın tepsi içinde ABD ve mütteffiklerine sundu. ABD’nin Ortadoğu için hazırladığı Yeni Dünya Düzeni planı için artık harekete geçme zamanı gelmişti. Ana hedefi bölgede petrol zengini ülkeleri zayıf bırakmak ve denetim altına almak olan ABD’nin kısa vadeli programı Kürt bölgesi için özerklik, orta vadede Türkiye Kürtleri ile Kuzey Irak Kürtlerinin yaşadığı coğrafyada bir federasyon, uzun vadede ise denetim altında tutacağı bağımsız bir Kürt devleti oluşturmak için fırsatı kaçırmadı. 17 Ocak 1991’de ABD Irak’a müdahale etti. 1990 Eylül’ünde ABD’ye on günlük bir ziyaret gerçekleştiren dönemin Cumhurbaşkanı Özal, bölge ile ilgili planları birinci ağızdan öğrendi. Dönüşünde de Yeni Dünya Düzeni’nde aktif rol almak için kendi planlarını hazırlamaya koyuldu. ABD’nin oluşturacağı Kürt özerk bölgesine bir hami gerekiyordu ve Özal da bu hamiliğe adaydı. Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması Türkiye’nin tepkisini çekeceğinden, ABD de Türkiye’ye Kerkük . Körfez Savaşı sırasında Özal’ın Misakımilli sınırlarını Musul ve Kerkük’e kadar uzatma hayalini şimdi de terör örgütü PKK lideri Öcalan dillendirmeye başladı. Özal, 1992’de yaptığı konuşmada “Misakımilli sınırlarımız bir süre sonra değişecektir. Bu ya lehimize ya da aleyhimize değişir” demişti. ABD’nin bölgeye ilişkin planında kapılacak rolün önkoşulu ise Kuzey Irak’ta Kürt konfedarasyonu tanımak içeride de nihai hedef özerklik olmak üzere Kürt meselesinde bazı adımlar atmaktı. Özal’ın hayali ve ABD’nin planını şimdi Öcalan sahiplendi. Musul petrollerinden küçük de olsa bir pay vererek Özal’ın bu planı savunmasını sağlamıştı. Özal, kamuoyunu hazırlamak üzere bu hayalini dillendirmeye başladı. Önce Köşk’te kurduğu kriz masasında dillendirilen bu hayal, daha sonra Meclis’te gruplar halinde görüştüğü ANAP milletvekillerine, en sonunda da halka ve basına açık toplantılarda ilan edildi. Özal, 22 Ocak 1991’de Meclis’te bir grup ANAP milletvekiliyle yaptığı sohbet toplantısında şunları söylüyordu: “Bu iş uzun sürmez. ABD savaştan sonra uzun süre orada kalamaz. Bölgeyi kontrol altında tutacak güçlere ihtiyaç duyulabilir. Bu güç de Türkiye’dir. Savaş sonrası masaya oturulacak. II. Dünya Savaşı sırasında İnönü işe karışmama taktiği izledi. Onu da bu yüzden DOSYA 32 YIL SONRA DÜŞTÜ DevSol’a zamanaşımı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 9. Ceza Dairesi, DHKPC’nin ölen lideri Dursun Karataş’ın arasında bulunduğu 1243 sanıklı DevSol (Devrimci Sol) davasını 30 yıllık zamanaşımı dolduğu gerekçesiyle düşürdü. Yasadışı DevSol örgütü ana davası, 1981 yılında 1. Ordu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde başladı. Dava dosyası, 10 yıl sonra, Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Yargılama aşamasında kararını açıklayan mahkeme, 39 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Sanıklar arasında yer alan örgüt lideri Dursun Karataş hakkındaki dava ise öldüğü için düştü. Kararın temyiz incelemesini Yargıtay 9. Ceza Dairesi yaptı. gercekgundem.com’un haberine göre, 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması gerekçesiyle davanın düşürülmesine karar verildi. Aynı daire geçen yıl şubat ayında da Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen DevYol davasını zamanaşımı kararıyla düşürmüştü. Yazarımız yurtdışında olduğundan bugünkü yazısını yayımlayamıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle