25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 4 HABERLER Başbakan, bizzat kendisinin açıkladığı akil insanlar komisyonu için kararları olmadığını söylerken diğer yandan görev tanımı yaptı CUMHURİYET 27 MART 2013 ÇARŞAMBA BDP’den 3 istek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan’ın Nevruz mesajındaki “helalleşme”nin yaşama geçmesi ve çözüm sürecinin sağlıklı işlemesi için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda Uludere alt komisyon raporunun reddedilmesi ve devletin de Uludere halkından “özür dilemesi”ni istedi. Partisinin grup toplantısında konuşan Demirtaş, çözümün kalıcılığı için “yasal güvence” isteyerek hükümet ve Meclis’in PKK’lilerin “çekilme” sürecine, “çaktırmadan şöyle geçin, sınır dışına çıkın, ben görmezden geleyim anlayışıyla yaklaşamayacağını” söyledi. Özür dilensin: Alt Komisyon öyle bir çalışma yürütmüş ki, raporun önemli bir kısmı AKP propagandası, hükümet propagandası gibi dizayn edilmiş. Sanki orada Roboski (Uludere) köylülerinin bulunması suçmuş, onun dışında da suçlu yokmuş gibi. Bu komisyon, Meclis Alt Komisyonu mu, Genelkurmay Alt Komisyonu olarak mı çalışmış belli değildir. Başka devletlerden özür isterken kendi vatandaşlarımızdan nasıl esirgeriz. Hele hele helalleşmeden söz etttiğimiz, yeni bir süreci, yaşamı tartıştığımız bugünlerde devlet adına bir özür neden çok görülür? İslam bayrağı savunması: Abdullah Öcalan’ın bazı mesajları çarpıtılmaya çalışıldı, neden “bin yıllık İslam bayrağı” diye? Bin yıl önce Kürtler ve Türkler karşılaştığında, Mezopotamya ve Anadolu’yu yurt edinip ilk kez temas kurduklarında o halkları bir arada tutan şey İslamiyetti. Bu tarihi gerçeğe atıf yapmak niye rahatsız ediyor. Önce birbirimizi öldürmeyi bırakalım. Ne kadar tahrik etmeye çalışırlarsa çalışsınlar bu stratejik değişikliği anlatabilmek için polikamızı buna göre dizayn edeceğiz. Devlet ‘bahçeli’ olsun: “Devlet nasıl olacak” diye soruyorlarmış. Evet “devlet, bahçeli” olsun. Bu bahçede Isparta’nın gülü de, Hakkâri’nin lalesi, sümbülü de olsun. Çaktırmadan çıkılmaz: Tarihi bir sorunun, isyanın bitişini konuşuyoruz. Parlamento ve hükümet çaktırmadan şöyle geçin sınır dışına çıkın, ben görmezden geleyim. Sadece geri çekilenlerle ilgili değil, süreci yönetenlerle ilgili yasal güvenceye ihtiyaç vardır. Akil kadınlar olsun: Bizim sunduğumuz liste yok; ama olacaktır. Eğer bu konuda cesursanız Akil Kadınlar Komisyonu diyelim, içine bazı akil erkekler de koyalım. Kadınlara, analara karşı da o kadar borcumuz, saygımız olsun. ‘Akil’ler karıştı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, bizzat kendisinin açıkladığı akil insanlar komisyonu kurulması konusunda bir yandan kararları olmadığını söylerken bir yandan da komisyona görev tanımı yaptı. Erdoğan, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında şunları söyledi: Gazeteler tutturmuş akil adamlar diye gidiyor. Bizim böyle bir açıklamamız oldu mu? Bize bir ara televizyonlar sordular, “Böyle akiller grubu oluşturulabilir mi?” “Oluşturabiliriz” dedik. Birileri de durumdan vazife çıkardılar. Şimdi yoğun bir şekilde bir kampanyadır gidiyor. Kimi akil adamlar diyor, kimi akil insanlar diyor vs. Şu isim olacak, bu isim olacak vs. Bunların hangisi bizim havuzumuzda var, hangisi yok, böyle bir şey yok. Biz adına akiller mi deriz, akil insanlar mı deriz, böyle bir çalışma yaparsak, böyle bir kararı biz veririz. Gazetelerin köşe yazarları veya medya bu kararı veremez. Toplumda karşılığı olan insanlar kimlerdir, biz bunlara bakacağız. İçinde hanımlar da olacağı için akil insanlar daha doğru olur. 780 bin kilometreyi kuşatacak bir adım atarız. Bu adımı attığımız zaman da onların yaptırım gücü olmaz, onlar bizim ancak müşavere heyetimiz olur. Ancak böyle bir görev için onlardan bir destek alabiliriz. Bunlar arasında üst düzeyde bazı STK’lerin temsilcileri bulunabilir. Medyadan, üniversiteden ve birçok kanaat önderlerinin içinde olduğu böyle bir akiller grubu oluşabilir. Bu grup asla karar mercii değil. Biz hükümet olarak seçiciyiz. Yavru muhalefetin Bursa mitinginde bir grubun “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganı atıyor. Genel başkan da çıkıyor; “Merak etmeyin, onun da zamanı gelecek” diyor. Bir siyasi sorumluluk taşıyan insana, böyle bir ifade yakışır mı? Yani ‘senin teröristin kötü, benim teröristim iyi’ mantığıdır bu mantık. MHP Genel Başkanı’nın kullandığı bu dil; 80 öncesinde öldürülen, 80 sonra Obama’nın sesini özlemiş! Başbakan Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Mavi Marmara özrünü şöyle anlattı: “ABD Başkanı Obama, İsrail’den ayrılırken İsrail Başbakanı Netanyahu telefonla beni aradı. Telefonla yaptığım görüşmede önce Netanyahu’nun sesini aldım, ‘Sayın Obama’nın sesini özlemiştim, önce kendisiyle bir görüşeyim’ dedim. Kendisiyle görüştüm ve kendisiyle görüştükten sonra metni karşılıklı görüştük ve sonunda tekrar Obama ile bu süreci teyit ettik.” Bölgemizde Tarih Giderek Hızlanıyor Geride bıraktığımız hafta içinde önemli tarihsel gelişmeler yaşanmış gibi görünüyor. Bu hafta içinde büyük Nevruz mitingi, Öcalan’ın mektubu ile Kürt siyasi hareketi, haklar ve özgürlükler mücadelesinde yeni bir döneme geçmişe benziyor. AKP Türkiye’si Netanyahu İsraili karşısında büyük bir diplomatik zafer kazanmışa benziyor. ABD Devlet Başkanı Obama, Erdoğan ile Netanyahu arasındaki konuşmayı ve “özür dileme” işini kolaylaştırarak, ABD dış politikası açısından Ortadoğu’da çok uzun zamandır ilk kez bir diplomatik başarı kazanmışa benziyor. “Benzeme” kavramı, “görüntü” kavramından farklı olarak, “aynı” olup olmama konusunda bir kuşkuya işaret eder. Yukarda değindiklerim sanırım çok önemli gelişmeler. Ama bu gelişmelere kanaatle değil de düşünceyle yaklaşınca “benzeyişle” görüntü arasında kimi farklar dikkat çekmeye başlıyor. ??? Öcalan’ın konuşmasında silahlı mücadeleyi sonlandırma, siyaseti öne çıkarma çağrısı, hem Kürt siyasi hareketi hem de Türkiye siyasi yaşamı açısından, en azından sorunların, taleplerin açıkça pazarlığının yapılmaya başlanması; can, mal kaybına, büyük acılara yol açan savaşın bitmesi anlamına geldiği sürece çok değerli. Bu pazarlığın nasıl yapılacağına Kürt hareketi kendisi karar verecek. Kürt hareketi bir ulusal hareket olduğundan bu pazarlıklar, alışverişler de onun doğasına uygun olarak ilerleyecek. Bu da anlaşılır bir durum. Ancak, Kürt hareketi yalnızca bir ulusal hareket olarak görülmek istemiyor. 250 yıllık sosyalist hareketin, 2500 yıllık “komünist hipotezi” yaşama geçirme mücadelesi geleneğinin buradaki, andaki temsilcisi olarak da görülmek istiyor. Bunu istemek de onun, hegemonya oluşturma taktikleri açısından hakkıdır, Gülen hareketine selam göndermek de... Ancak bu isteğin, geleneğin pratik ve teorik mirası açısından kaygı uyandıran, kimi teorik kazanımları tehdit eden yanları var; dolayısıyla geleneğe ilişkin kimi teorik hesaplaşmaları da zorunlu kılıyor. Şimdilik tek bir örnekle, bu hesaplaşmanın, “demokratik modernite” kavramıyla yapılamayacağını söyleyelim. Kapitalizmin kültürünün ürettiği muğlak bir kavram olan “modernite” hele Marksizm, komünizm, anarşizm yerine “demokrasi” kavramıyla birlikte kullanıldığında kapitalizmin ufku içinde kalmaya mahkum bir duruma işaret eder. Demokrasi haklar ve özgürlükler anlamında kullanılıyorsa, kapitalist devletin sınırları içinde bir iyileşmeye işaret eder. Yok bir devlet biçimi olarak kullanılıyorsa, önce bir sınıf iktidarına, sonra da bunun aşılmasına, demokrasi “gerçekleşirken” devletin de sönmesine işaret eder. Bu konular üzerinde düşünürken, ulusal sorunun ne kadar kültür, dil ve bireysel özgürlükler parantezine alınırsa alınsın, özünde toprak, su, doğal kaynak mülkiyeti ve bunun alacağı biçimlere, üreteceği sınıf iktidarlarına ilişkin olduğunu da anımsamakta yarar var. ??? Özür dileme olayı, “Aslında İsrail, ölümlere üzüldüğünü ifade etti, ama yalnızca kendi yaptığı operasyon hataları için özür diledi” açıklamasıyla zayıflasa bile bir değişikliğe işaret ediyor. Ben bir başka değişikliğe de değinmek istiyorum. Türkiye ile İsrail arasındaki ekonomik, askeri, diplomatik ilişkilerin “normalleştirilmesi”, Türkiye’nin bölgede hegemonya kurma, lider olma iddialarını bırakarak, şu sıralarda önünde sallandırılan “enerji güvenliği” havucunun peşinden giderek kendisinden beklenen dengeleyici olma görevine geri dönmesi anlamına da geliyor diye düşünüyorum. Bu geri dönüşün getireceği tatsız siyasi ve askeri gelişmelere sanırım yakında şahit olacağız. Obama’nın diplomatik zaferinin de “ilginç” yanları var. Bu diplomatik zafer, Türkiyeİsrail ilişkilerini restore eder, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i dengelemeyi hedefler; İran, Suriye, Hizbullah karşısında bir blok inşa etmeye çalışır gibi görünüyor ama Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemesi kaçınılmaz bir dinamiği de tetikliyor. Bu sırada, inşa edilmeye çalışılan blokun en önemli parçalarından Ürdün’de kralın en önemli toplumsal desteği aşiretler konseyinin, aniden kralı “Siyonist ajanı” olarak nitelemesi, kralın ve blokun geleceği üzerine gölge düşürüyor. Lübnan’da başbakan istifa ederken, ülkenin kuzeyinde SünniŞii çatışması giderek sertleşiyor... Burası Ortadoğu, görüntülere ilişkin ilk izlenimler çoğu kez yanıltır. “Kaş yaparken göz çıkarmak” çok kolaydır... sında idam edilen gençlerin hatıralarına açık şekilde saygısızlıktır. Altlarındaki zemin hızla kaydığı için MHP son derece huzursuz. Bugün nasıl Türkiye’ye karşı, düşmanca eylemler içinde olan Suriye’nin kanlı rejimi ile aynı fotoğraf karesinin içindelerse, o gün de gittiler, aynı şekilde İsrail’le o fotoğraf karesinin içinde saf tuttular. Bunların dış politikadan anladığı; susmaktır, boyun eğmektir, el pençe divan durmaktır. İsrail özür diledi ve özür diler ama CHP özür dilemez. Demirtaş 30 yıllık yazı değişti Batman kent merkezinde yaklaşık 30 yıldır Atatürk Heykeli kaidesinde bulunan, Ulu Önder’in “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü 3 gün önce sökülerek yerine “Yurtta sulh cihanda sulh” sözü yazıldı. Yeni yazıyı görenler bu değişikliği, çözüm sürecinin Batman’daki yansıması olarak değerlendirdi. Batman Valisi Yılmaz Arslan, belediye başkanlığından bilgi alınmasını istedi. Belediye Başkanvekili Serhat Temel ise sorumluluğun belediyede olmadığını ifade etti. (Fotoğraf: DHA) Diyarbakır’da 32 gözaltı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır polisi, dün sabah erken saatlerde merkez Bağlar, Kayapınar, Yenişehir ve Sur ilçeleri ile diğer ilçelerinde eşzamanlı baskınlar düzenledi. Operasyonda evler ve işyerleri ile şüphelilere ait araçlar didik didik arandı. Daha sonra aralarında BDP Diyarbakır il yöneticisi Zafer Uyar ve çok sayıda BDP üyesinin bulunduğu 32 kişi, gözaltına alınarak sorgulanmak üzere Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Operasyon KCK dalgası olarak algılanırken Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, gözaltıların “çıkar amaçlı suç örgütüne yönelik” olduğunu bildirdi. İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN ÖCALAN’IN GÖNDERDİĞİ MEKTUBU DESTEKLEDİKLERİNİ SÖYLEDİ Neçirvan Barzani: Süreç Türkiye’nin bütünlüğü için AYŞE SAYIN ANKARA BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la görüşen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mektubu ve başlayan süreci desteklediklerini belirterek “Tek bir insanın burnunun kanamaması, zarar görmemesi için üzerimize düşeni yaparız” mesajını verdi. Ankara’daki temaslarını sürdüren Barzani, BDP Genel Merkezi’ne ilk kez resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Barzani, Demirtaş ile DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk tarafından karşılanırken görüşmeye BDP Muş Mil letvekili Sırrı Sakık ve Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana da katıldı. Görüşmede Barzani’nin, PKK’lilerin çekilme sürecinde üzerlerine düşen görevi yapmaya hazır olduklarını ilettiği öğrenildi. Görüşme sonrasında gazetecilere açıklama yapan Barzani, ziyareti Nevruz’u kutlamak amacıyla gerçekleştirdiğini ifade etti. Öcalan’ın gönderdiği mektubu desteklediklerini belirten Barzani,“Tayyip Erdoğan’ın tavrı da takdire şayandır. Umudumuz, başlayan süreç, Türkiye bütünlüğü ve hakları için olacaktır” dedi. Demirtaş ise Barzani’yi ağırlamaktan memnun olduklarını, çözüme sunduğu desteği yakından bildiklerini belirtti. namikzafer@yahoo.com Sami Hoştan hâkim karşısında ? İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasının tutuksuz, Susurluk davasının hükümlü sanıklarından Sami Hoştan ve kardeşinin de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 65 sanığın, “örgüt kurmakyönetmek”, “yağma”, “kumar oynatmak” ve “rüşvet vermek” gibi suçlardan 2 ile 454 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada konuşan Hoştan, haksız yere suçlandığını savunarak tahliyesini talep etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle