09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MART 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR Tretchikoff’un şimdiye kadarki en yüksek fiyatlı eseri MACAR TİYATROSU POLİTİKA KISKACINDA: 17 ‘Çinli Kız’a 1.5 milyon dolar Kültür Servisi Rus ressam Vladimir Tretchikoff’un “Çinli Kız” tablosu, Londra’daki Bonhams Müzayede Evi’nde düzenlenen açık artırmada yaklaşık 1.5 milyon dolara (yaklaşık 2.7 milyon TL) alıcı buldu. 1 milyon dolara satılması beklenirken 1.5 milyon dolara satılan eseri, İngiliz işadamı ve kuyumcu Laurence Graff’ın aldığı açıklandı. Eserin, elmas ticareti yapan Graff’ın koleksiyonundaki diğer sanat eserleriyle Güney Afrika’nın Stellenbosch kenti yakınlarındaki Delaire Graff Estate’de sergileneceği belirtildi. “Çinli Kız”, Tretchikoff’un şimdiye kadar en yüksek fiyata satılan eseri oldu. Rus ressamın “Lenka’nın Portresi” adlı tablosu, geçen yıl 600 bin dolara (yaklaşık 1 milyon TL) alıcı bulmuştu. ‘Ya sev ya terk et’ “Kral Übü” Müzik, şan, dans, akrobasi olmazsa olmaz hale gelmiş... Yönetmen damgasıyla, oyuncu ustalığı birbiriyle yarış halinde. Kafka’nın Şato’su Silivri’de mi? Belki de Silivri’deki, Kafka’nın “Şato”sudur. Belki de Albert Camus’nün 20. yüzyıla takmış olduğu “korku çağı” adı, bizim diyarlarda ancak şimdi, yani 21.yüzyılda başlıyordur. Malum ya, bizim diyarlara her şey biraz gecikerek gelir. Matbaa, iki yüzyılı aşan bir gecikmeyle gelmişti. Dahası, örneğin Rönesans, hiç gelmedi. Aydınlanma çağı, neredeyse daha başlamadan bitiverdi. Eleştirel düşünce tohumları, inançların karartmaları arasında görünmez oldu. Camus’nün bir uyarı olarak dile getirdiği “korku çağı” da yüzyıllık bir gecikmeyle bizde kendini Silivri’de gösteriverdi. İki bin sayfayı aşan bir iddianamenin içerisinden başsız bir örgüt (!) çıktı. Başı, tıpkı Kafka’nın “Şato”su gibi, bulutların, sislerin arasında yitip gitmiş bir örgüt. Bu yüzden işlevi adalet ilkesini ve düşüncesini örgütlemek olan bir hukuk da örgütleyecek adalet bulamayınca, korkunun türevlerini örgütler olmuş. Kafka, gerek “Dava”da, gerekse “Şato”da dünyanın kapitalizmin rüzgârlarıyla hangi karanlıklara doğru sürüklendiğini dile getirirken, bir “bağımlılıklar sisteminin” varlığına dikkati çekmişti: “Dışarıdan içeriye, yukarıdan aşağıya uzanan bağımlılıklardan oluşma bir sistem. Her şey bağımlı. Her şey zincire vurulmuş…” “Şato”, anonim bir iktidarın simgesidir. Tıpkı başı belli olmayan bir örgüt gibi. Bu yüzden onun da ne zaman, nerede, ne yapacağı, neyin yerine geçtiği, bu şeyin ne olduğu hiçbir zaman belli değildir. Kimi nereye gönderdiği veya göndereceği, kimi ödüllendirip kimi cezalandıracağı hiç belli değildir. Görevlendirdiklerini gerçek anlamda görevlendirip görevlendirmediği hep bir sırdır. Suçlamalarının gerekçeleri hep karanlıkta kalır, kanıtları da yok olur. “Korku çağı” ve onun egemen kıldığı sürekli tedirginlik, tek gerçek niteliğiyle belirginleşir. Bu tedirginlik içerisinde yaşama durumunu Kafka, 9 Kasım 1903 tarihli bir mektubunda şöyle tasvir etmiştir: “…Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun ne de ben seninkileri. Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin…” Tepeleri bulutlara karışmış şatolar, her türlü insanca iletişimi olanaksız kılar. Ve insanca iletişimin ortadan kalktığı yerde onun yerini korku alır. Adaletin dilinin önünde aciz kaldığı bir hukuk düzeni, ancak kalın taş duvarlarının ötesinde nelerin olup bittiği hiçbir zaman anlaşılmamış ve anlaşılamayacak şatolarla karşılaştırılabilir. Evet, Kafka’nın “Şato”su, yazılışından neredeyse yüzyıl sonra Silivri’de mi? ilişkisi Dünya dönüyor, yıllar geçiyor, coğrafyalar değişiyor, tarihler değişiyor ama kimi konular hiç değişmiyor! Örneğin, iktidarların tiyatroyu kendi egemenliklerine alma hırsı... Ne güçlü bir silahmış ki bu, güç sahipleri tiyatroyu mutlak ele geçirmek isterler! Yok canım, bizde hiç olur mu böyle şeyler! Bizde iktidar asla karışmaz sanata, tiyatroya. Sözüm, Macaristan’daki iktidara! Ülkenin sağcı iktidarı ne yapıp yapıp Ulusal Macar Tiyatrosu’nun başındaki çok başarılı sanat yönetmeni Robert Alföldi’yi (d. 1967) yerinden etmek istiyor. Gerekçe... Açık açık söylenmese de eşcinsel ve Yahudi olması... Ülkenin aydınları şiddetle karşı çıkıyor... Kavga sürerken parlamentodan yükselen, ya bizim ulusal değerlerimizi sevsin ya da çekip gitsin ültimatomları ortalığı kızıştırıyor... Bu gerilim ve kavganın arasında tiyatro etkinliği devam ediyor... Budapeşte’nin nüfusu 1.7 milyon. Yılda satılan tiyatro bileti 1.7 milyon... Utan İstanbul! Sevgi ve nefret Ünlü korku yazarı öldü Kültür Servisi İngiliz korku romanları yazarı James Herbert, 69 yaşında hayata veda etti. Herbert’in yayıncısı Pan Macmillan, ünlü yazarın Sussex kentindeki evinde öldüğünü, ölüm nedeninin ise henüz kesinleşmediğini söyledi. Herbet’in 1974’te yayımlanan ilk romanı “Sıçanlar”, sadece 2 hafta içinde 100 bin satmıştı. Herbert’in Türkçeye çevrilen eserleri arasındaysa “Sıçanlar”, “48” ve ”Dolunay” yer alıyor. ‘ShowcaseTiyatro vitrini’ Günümüzde ülkelerin sık başvurduğu bir yöntem var: “Tiyatro Vitrini” denen toplu gösterimler düzenliyorlar. En başarılı prodüksiyonların peşpeşe sunulduğu birkaç güne dünyanın her yerinden uzmanlar çağrılıyor, böylece ülke tiyatronuzu tanıtabiliyorsunuz... Da rısı Türkiye’nin başına! İki yılda bir İstanbul Tiyatro Festivali bu işlevi kısmen görse de aynı şey değil. Kısa bir süre önce Budapeşte’de düzenlenen “Hungarian Showcase” Macar tiyatrosu toplu gösteriminde 7 günde 30 oyun sunuldu. Sayısız tartışma, konferans yer aldı. Budapeşte Belediyesi’nin ve yabancı kültür merkezlerinin olanaklarıyla gerçekleştirilmişti. 30 ülkeden 100 kişi davetliydi. Biri bendim. Ancak iki gün katılabildim. İzleyebildiğim yedi oyun bana şunları gösterdi: Çok geniş bir yelpazeye, en klasikten, en deneysele yayılmış bir tiyatro etkinliği var... Tiyatronun sınırları, performans sanatını kapsar biçimde genişlemiş... Son yıllarda Macaristan’ın parlayan özel tiyatrosu Bela Pinter Topluluğu’ndan izlediğim “Muck”, çok katmanlı her sorunu dile getiren bir oyundu. Bella Pinter hem yazar, hem yönetmen. Macaristan’daki en büyük azınlık Romanlardan alkol bağımlılığına, tiyatro tutkusundan kadın sorunlarına sevgi ve nefret ilişkisini işliyordu. Sahne üstüne yansıması oyuncuların çaldığı müzikle, masklar ve plastik araç gereçle destekleniyordu. Yılların eskitemediği, ülkenin gelmiş geçmiş bence en esaslı tiyatrosu olan Katona Jozsef Tiyatrosu’ndan izlediğim “Kayıp” en ilginç oyundu. Kafka’nın “Dava”sından yola çıkan “Kayıp” Viktor Bodo’nun yeniden yazıp kurguladığı eserde, sahne üzerinde adeta sonsuzluğa uzanan bir derinlikte; şov dünyası ile gerçeklerin acımasızlığı arasında gidip geldik. Dünyanın sonuna ulaştık nerdeyse ama sistem izin vermedi kaçmamıza! Her an bana ülkemi anımsatan, evrensel kötülükle bireysel çırpınışı, groteskle Brecht yöntemini; şaşırtıcılığı, umutsuzluğu ama aynı zamanda sürprizi, kışkırtmayı, yaratıcılıkla ustalığı buluşturan bir temsildi. Maladype Tiyatrosu’nun sunduğu “Kral Übü” ise gazete yığınları arasına dalmış dört erkek oyuncunun performansına dayalı, güncel politikaları eleştiren eğlenceli bir gösteriydi. Akrobasi, dans, müzik yapma ve gazetelerden okudukları, kopardıkları parçaları bin bir şekle dönüştürmeleriyle süren bir oyundu. Ankara DT’de Beşikçioğlu depremi Oyuncu Erdal Beşikçioğlu’nun istifa ettiği kesinleşti. Ankara DT Müdür Yardımcısı Ahmet Burak Bacınoğlu görevden alındı SELDA GÜNEYSU ANKARA “Bir Ankara Polisiyesi Behzat Ç.” adlı dizideki “Behzat Ç.” rolüyle bir fenomen haline gelen ünlü oyuncu Erdal Beşikçioğlu’nun 20 küsur yıldır görev yaptığı Devlet Tiyatroları’ndan (DT) istifa ettiği kesinleşti. DT Genel Müdürlüğü’nün Beşikçioğlu’nun istifasını işleme koymak istemediği belirtilirken, Ankara DT Müdür Yardımcısı Ahmet Burak Bacınoğlu’nun da dün görevden alındığı öğrenildi. Edinilen bilgiye göre ünlü oyuncu Erdal Beşikçioğlu ile Ankara DT Müdürlüğü arasında, “mart ayı oyun programı” nedeniyle geçen günlerde tartışma çıktı. Tartışmanın nedeninin, Beşikçioğlu’nun Ankara DT’de yaklaşık 5 yıldır oynadığı ve biletleri karaborsaya düşen “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyunun mart ayı programında “cumartesi günü suare, pazar günü matine” şeklinde düzenlenmesine itiraz etmesi sonucu yaşandığı dile getirildi. Öte yandan Ankara DT Müdür Yardımcısı Ahmet Burak Bacınoğlu’nun DT Genel Müdürü Lemi Bilgin tarafından önceki gün görevden alındığı öğrenildi. Ancak DT Genel Müdürlüğü yetkilileri Bacınoğlu’nun daha önce söz konusu görevden “yorulduğu” gerekçesiyle istifa etmek istediği, Genel Müdür Lemi Bilgin’in de bu gerekçeyle Bacınoğlu’nu görevden aldığı, Bacınoğlu’nun görevden alınmasının Beşikçioğlu’nun istifasıyla bir ilgisinin bulunmadığını ileri sürdüler. ESKİ BAŞBALERİNDEN ÇARPICI İDDİALAR ‘Bolşoy büyük bir genelev’ Kültür Servisi Rusya’nın dünyaca ünlü Bolşoy Balesi’nin eski başbalerini 37 yaşındaki Anastasya Voloçkova, kurumun “büyük bir geneleve” benzediğini söyledi. Voloçkova, zaman zaman balerinlerin ülkenin oligarklarının verdiği büyük akşam yemeklerine katılmak zorunda bırakıldığını ve bu ortamlarda misafirlerle seks yapmalarının beklendiğini anlattı. 2003’te “çok şişman olduğu” iddiasıyla Bolşoy’daki işine son verildikten sonra tüm dünyada ünlenen balerin, “Bu yemeklere gitmeye zorlanan kızlara, önceden isteyenlerle seks yapmalarının beklendiği söyleniyordu” dedi. 1998’de Bolşoy Balesi’nin başbalerini olan ve bu rolü beş yıl boyunca sürdüren Voloçkova, oligarklara sunulan balerinlerin genelde arka plan dansçıları olduğunu ancak bazen solistlerden de böyle taleplerde bulunulduğunu iddia etti. İşinden atıldıktan sonra Bolşoy Balesi’ne açtığı davayı kazanan ancak görevine geri dönemeyen Voloçkova, “Ne yazık ki yöneticiler Bolşoy’u bir geneleve çevirdi. Orada çalışırken sık sık oligarklarla seks yapmam talep ediliyordu” dedi. Balenin yöneticisi Antoly Iksanov ise eski başbalerinin iddialarını şiddetle reddetti. n Kültür Servisi Tekfen Filarmoni Orkestrası, bu yılki ilk konserini yarın Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda verecek. Konuk şef Evgeny Bushkov yönetimindeki orkestra, ‘Trompetin Caruso’su olarak anılan Sergei Nakariakov’u ağırlayacak. Tekfen’den yılın ilk konseri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle