13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 13 MART 2013 ÇARŞAMBA AKP ve BDP’nin grup toplantıları liderlerinin ‘hastalıkları’ gerekçesiyle iptal edildi Kritik haftada sessizlik ERDEM GÜL ANKARA İmralı’da Abdullah Öcalan’la yürütülen sürecin iki önemli aktörü konumundaki AKP ve BDP’nin grup toplantıları liderlerin hastalıkları nedeniyle iptal edildi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın soğuk algınlığı nedeniyle hafta sonuna kadar programlarını iptal etmesi, PKK’nin elindeki kamu görevlilerini bırakması ve ardından Öcalan’ın PKK’ye yapacağı çağrıyı kapsayacak bir haftalık kritik süreçte hem iktidarın hem de BDP’nin suskunluk tavrına gireceği şeklinde değerlendirildi. Sabah saatlerinde iktidar partisinin milletvekilleri Erdoğan’ı dinlemek için grup toplantısının yapılacağı salonda yerlerini almaya başladı. AKP grubu için ziyaretçiler de Meclis’e geldi. Grup toplantısının başlamasına bir saatten az süre kala, AKP grup yönetiminden toplantının iptal edildiği açıklaması yapıldı. İptalin “Erdoğan’ın so B ERDOĞAN: ELHAMDÜLİLLAH İYİYİM Chavez’in Ardından II Chavez’in “büyüklüğünü” saptamak yeterli değil. Bir adım ileri giderek “Chavez olayını” anlamak, dersler çıkarmak gerekir. Yorumlarda, tüm “olayı” Chavez’in kişiliğine indirgeyen bir eğilim egemen. Bu noktada kaldıkça ne eleştirel bir yaklaşım üretmek ne de ders çıkarmak olanaklı. Bu noktayı “Chavez nereden çıktı” sorusuyla aşabiliriz. Latin Amerika halklarının sömürgecilikle, emperyalizmle, CIA destekli psikopat, katil askeri diktatörlerin eliyle kana bulanmış, ırkçılıkla soykırımlarla kirletilmiş tarihi var... Bu “tarihsel zemin” bize antiemperyalist halk ayaklanmaları, Bolivar, Marti gibi liderler, halkçı ve komünist/anarşist bir direniş geleneği sunuyor. Bu gelenek, ulusal bağımsızlık düşüncesine sadık, sol eğilimli bir askersivil entelektüeller tabakası üretebiliyor. Bu tarihsel zemini, 1970’lerden bu yana, özellikle 90’larda yoğunluğunu arttıran toplumsal muhalefeti, Chavez öncesi rejimlere karşı mücadele eden sol hareketleri, öğrencileri, sendikacıları, işçileri ve köylüleri ekleyerek ayrıntılandırmak gerekiyor. Chavez işte bu “tarihsel zeminin”, geleneğin, muhalefet dalgasının ürünü. Bu dalganın 1989’da Chavez’i üreten noktasında, 3 bine yakın işçinin, emekçinin askerler tarafından katledildiği ayaklanma var. Aynı yıl Chavez’in orduda “ulusalcıdevrimci” bir grup subayla gizli bir örgüt kurduğu, sol gruplarla ilişki kurmaya başladığı söyleniyor. Hızla ilerleyerek 1992 darbesini atlar 1998 seçimlerine gelirsek... Chavez bu değindiğim dalganın üzerinde ulusalcıBolivarcı bir “kalkınmamodernleşme” talebinin ifadesi olarak iktidara geliyor. 2002 darbe girişimine kadar Chavez yönetiminin, daha önceki popülist, muhafazakâr yaklaşımların “ulusal bütünlük” vurgusuna dayanan modernleşme, kalkınma projelerinin, bunu gerektiğinde halka zorla dayatma eğiliminden farklı bir yol izliyor. Chavez’in toplumun yoksullar, dışlanmışlar ve seçkinler (oligarşi) olarak bölünmüşlüğünü yadsımayarak onun üzerinde “halktan”, “yoksullardan”, siyahlardan ve ayrımcılığa uğrayanlardan yana, asla kendi tabanına baskı yapmayan bir modernleşme, kalkınma projesi aradığını görüyoruz. Askeri darbenin, halkın sokaklara dökülerek direnmesinin, Chavez’de bir aydınlanmaya yol açtığı söylenebilir. Bu noktadan sonra 2007 Porto Allegre’de ifade edeceği gibi Bolivarcılığın yetmediği, sosyalizme yönelmek gerektiği fikri Chavez’in düşüncelerinde öne çıkmaya başlamış. Toprak kamulaştırmaları ve dağıtımı, ulusal kaynakların kamulaştırılmaya başlanması, petrol gelirlerinin, yoksulların, işçilerin köylülerin yerel örgütlerinin kurulmasını teşvik edecek, yaşam seviyelerini yükseltecek yönde harcanmaya başlanması bu yeni yönelimin ürünü. Bu sırada Chavez’ın Gramsci’ye ilgisinin arttığını, devletin sınıf mücadelesine açılmasından, sivil toplumdaki ideolojik egemenliğin kırılmasından, devletten yararlanarak oligarşinin karşısında yeni bir ‘tarihsel blok’ oluşturmanın gereğinden söz etmeye başladığını görüyoruz. Bu dönemde yoksulların, emekçi sınıfların kendi işlerini yönetmek için yerel düzeyde kurdukları demokratikyatay örgütlenmeleri hızla gelişiyor, oligarşinin uluslararası sermayenin yapılarına karşı paralel yapılar kurulmaya çalışılıyor. Chavez Venezüella dış politikasını da bu yönde yeniden şekillendirmeye başlıyor. Chavez’in halkına amacını, hedeflerini, neredeyse haftada 40 saate ulaşan konuşmalarda anlattığını, “ulusun” değil “alt sınıfların”, öyküleri üzerinde yükselen bir tarih söylemi inşa ederek “devrimi” ilerletmeye çalıştığını da görüyoruz. Bunlar, kapitalizmin ufkunu aşmayı amaçlayan bir arayışa olduğu kadar, bu arayışın öznesinin öncelikle Chavez’e indirgenmiş olduğuna da işaret ediyor. Alt sınıfların yerel demokratik örgütlerinin, konseylerinin o düzeyde oluşan iradesini, kendi temsilcileri yoluyla devlete, devletin kararlarına, günlük işleyişine taşıyacak yapılanmaların “henüz” oluşturulamamış olduğunu söyleyebiliriz. Bu eksiklikle sermayeye karşı, bastırıcı, tasfiye edici, ekonomik yönetimi demokratikleştirmeye, piyasa mekanizmasının ufkunu aşmaya yönelik adımların zayıflığı, kamulaştırmalara karşın etkin bir demokratik planlamanın yokluğu, bürokrasinin güçlenmesi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu düşünüyorum. “Bundan sonra ne olur” sorusunu iki açıdan yaklaşabiliriz: Birincisi; Chavez’in, biyolojik varlığını aşan, geniş halk kitlelerini kapsayan bir simgesel, tarihsel varlığı var. Yeni yönetim bu “varlıktan” nasıl yararlanacak? İkincisi, Chavez döneminde Venezüella halk sınıflarıyla, ulusal projeye sadık entelektüeller arasında oluşan, zaman içinde kapitalizmin ufkunu aşmanın yollarını aramaya başlayan ittifak ne yönde gelişecek ve dönüşecek? Bu ikisinin bileşkesi bize, Chavez’in oluşturmaya başladığı (ama tamamlayamadığı) “tarihsel blokun” kaderini de verecek diye düşünüyorum. aşbakan Erdoğan, dün Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’ne gitti. Hastane çıkışında gazetecilere açıklama yapan Erdoğan, gribal enfeksiyon nedeniyle vücudunda kırgınlık olduğunu, sesinde de olumsuzluk bulunduğunu, toplantılarını ertelediğini belirtti. Erdoğan, “Şöyle bir iki gün istirahat etmemizde fayda var, onun için istirahat edeceğiz. Hafta sonu programlarımıza aynen kaldığımız yerden devam edeceğiz” dedi. “Şu an ken dinizi nasıl hissediyorsunuz” sorusuna Erdoğan, “Elhamdülillah gayet iyiyim. Herhangi bir sıkıntımız yok” yanıtını verdi. Erdoğan hastalığının Siirt programı ve geçen hafta Meclis önünde fotoğraf çektirirken aşırı soğuk hissettiğini, oralardan kaynaklanmış olabileceğini söyledi. Erdoğan, daha önce geçirdiği ameliyatları anımsatılarak “Hastaneye gelişinin bununla ilgisi olup olmadığını” sorulması üzerine “o rahatsızlığıyla alakalı bir durum olmadığını” kaydetti. Mahmur BM FORMÜLÜ BDP HEYETİ KAÇIRIL ANL ARI ALMAK İÇİN K.IRAK’TA ğuk algınlığı geçiriyor olmasından kaynaklandığı” belirtildi. AKP grubunun ardından ikinci sürpriz iptal kararı da BDP’den geldi. BDP, iptale gerekçe olarak Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın Diyarbakır’da geçirdiği rahatsızlık gösterildi. Ancak eşbaşkanlık sistemi olan BDP de Demirtaş’ın olmadığı zamanlarda Eş Genel Başkan Gültan Kışanak konuşabilecekken grup toplantısının ip tal edildiği duyuruldu. Hafta boyunca PKK’liler ellerindeki güvenlik görevlilerini bırakacak ve ardından da İmralı’ya gidecek yeni bir BDP heyeti aracılığıyla Öcalan, PKK’lilere çağrıda bulunacak. Bu nedenle 21 Mart’taki Nevruz’a kadar önümüzdeki bir hafta “sürecin en kritik dönemi” olarak görülüyor. Başbakan Erdoğan’ın rahatsızlığının “grip” olduğu açıklanmasına karşın programlarını iptal etmesinin özellikle Grup toplantılarında karşılıklı tansiyonun yükselmesi nedeniyle polemiklerin yaşanmasından duyulan kaygıdan kaynaklanmış olabileceği belirtildi. Başbakan Erdoğan, “İmralı tutanakları” tartışması sırasında BDP’lileri, “çok konuşmakla” eleştirmiş ve kendisinin de AKP’lileri “çok konuşmamaları için uyardığını” açıklamıştı. Erdoğan’ın bu nedenle kritik hafta boyunca suskunluk tavrına girdiği BDP’nin de aynı tavrı benimsediği değerlendirmeleri yapıldı. planı BAHADIR SELİM DİLEK Mutlu son bugün MAHMUT ORAL netleşiyor ANKARA Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmeler çerçevesinde PKK’lilerin Türkiye’den Irak’a çekilmesi sonrasında öngörülen Mahmur formülüne ilişkin ayrıntılar netleşmeye başladı. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre, Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda Türkiye’deki PKK militanları daha önce belirlenecek bir takvim doğrultusunda, gruplar halinde Irak’ın kuzeyine çekilecek. Çekilme, Türkiye sınırları içinde siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin gözetiminde gerçekleşirken sınırın Irak tarafında ise Bölgesel Kürt Yönetimi güvenliği devralacak. Bu sürecin ağustos ayına kadar tamamlanması öngörülüyor. Ancak süreç tamamlanmadan önce PKK’lilerin yerleştirilmesi öngörülen Mahmur kampına ilişkin hukuksal ve lojistik zemin hazırlanmış olacak. Buna göre ilk aşamada BM ile bir mutabakata varılması durumunda üç aşamalı bir geri dönüş anlaşması imzalanacak. Bu anlaşma çerçevesinde Irak ve Türk hükümetlerinin gönüllü olarak geri döneceklere ilişkin bir hukuki çerçeve ilan etmesi gerekecek. Bu da Türkiye ile Irak arasındaki ikili görüşmelerle sonuca bağlanacak. Mahmur’dan dönmek istemeyenler için de Irak topraklarında ikinci bir yerleşim merkezi oluşturulması da söz konusu olabilecek. BDP, İMRALI TUTANAKLARININ BASINDA YER ALMASI ÜZERİNE YAPTIĞI ARAŞTIRMAYI AÇIKLADI DİYARBAKIR Terör örgütünün farklı tarih ve yerlerde kaçırdığı kaymakam adayı, asker ve polislerden oluşan 8 kişiyi teslim alacak BDP heyeti, Kuzey Irak’ta. PKK, kaçırılan kişilerin bugün heyete teslim edileceğini açıkladı. Terör örgütü PKK tarafından Diyarbakır’ın Lice ve Bingöl’ün Genç ilçesi ile Şırnak, Van ve Muş’ta çeşitli tarihlerde kaçırılan kamu görevlisi, asker ve polislerden oluşan 8 kişiyi teslim alacak BDP milletvekilleri Sebahat Tuncel, Hüsamettin Zenderlioğlu ve Adil Kurt ile İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’dan oluşan heyet, dün sabah erken saatlerde Şırnak’ın Silopi ilçesindeki Habur Sınır Kapısı’nda işlemlerini yaptırdı. Heyette yer alan Tuncel, hakkında yurtdışına çıkış yasağı ko Heyet, öğlen Erbil’e ulaşıp BDP’nin Erbil temsilciliğine geçti. Erbil İl Teşkilat Başkanı Cemal Coşkun (orta) basın açıklaması yaptı. (DHA) nulduğundan heyetten ayrılarak Türkiye’de kaldı. Tuncel, örgüt üyesi olmak suçundan 6 yıldır yargılandığı davada geçen yıl İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 yıl 9 ay hapis cezası almış, mahkeme Tuncel hakkındaki cezanın infazından sonra, denetimli serbestlik hükmünün uygu lanmasına karar vererek yurtdışına çıkış yasağı getirmişti. Çıkışına izin verilmeyen Tuncel Cizre ilçesine geri döndü. Heyetin diğer üyeleri ise Kuzey Irak’a geçti. PKK, internet sitesi üzerinden açıklama yaparak kamu görevlilerinin bugün heyete teslim edileceğini bildirdi. Açıklamada, “Önderliğimizin çağrısı ve KCK Yürütme Konseyi’nin talebi üzerine elimizde bulunanların, HPG Anakarargâh Komutanlığımız tarafından serbest bırakılacağı kamuoyuna bildirilmişti. Esirler bugün alanımıza gelecek heyete teslim edilecektir” denildi. DİHA üzerinden Milliyet’e gitti naklarını BDP çaycısının sızdırdığı iddialarının dün yapılan açıklamayla doğru olmadığı ortaya çıkarken Twitter’da “BDP Çaycısı” hesabı açan bir kişi şu ifadeleriyle sanal âlemin gündemine oturdu: “Süreç mağduruyum. Günah keçisiyim. Masumum. Açıkça uyarıyorum. Bana sahip çıkılmazsa kimler kaçak çay yerine Türk çayı içmiş hepsini deşifre ederim. Namık sana içirdiğim çaylar zıkkım olsun. Ekmeğimle oynama, benden almadığını açıkla. Soruşturma süreci boyunca açığa alındım. Megafona ‘Çaycı Hikmet işine iade edilsin’ deyip kapatın.” Erbil’le görüşülecek İkinci aşamada ise Türkiye ile BM arasında yapılacak bir anlaşma ile Mahmur, BM kampı statüsünden çıkarılıp kampın güvenliği ve denetimi Bölgesel Kürt Yönetimi’ne verilecek. Hukuksal prosedürün tamamlanmasından sonra ise Erbil yönetimi ile yapılacak temaslar çerçevesinde, PKK’liler Mahmur’a yerleştirilmeye başlanacak. Türkiye sınırları dışına çıkmış terör örgütü mensuplarının sayısını netleştirmek için buraya gelen PKK’lilerin kaydının alınması da öngörülüyor. Suç kaydı olmayan militanların Türkiye’ye dönmeleri için uygun zemin hazırlanacak. PKK’lilerin kampta silahsız olması da öngörülüyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP, deprem etkisi yaratan İmralı tutanaklarının basına sızdırılmasında faturayı basın görevlisine kesip işine son verirken Milliyet muhabiri Namık Durukan’ın tutanakları parti genel merkezinden aldığını kanıtlayamadı. BDP Genel Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamada, Öcalan’la yapılan görüşmenin heyette yer alan milletvekili tarafından “yazılı” hale getirilerek MYK; Meclis grubu ve PM toplantılarında okunduğuna işaret edildi ve şöyle denildi: “Metnin çoğaltılmaması kararına rağmen, iki parti meclisi üyemiz M. Rauf Kocaman ve Resul Baykara toplantıya ara verildiğinde kimsenin bilgisi ve onayı olmadan tutanakları alarak kendileri için çoğaltmıştır. PM üyelerimiz metni çoğaltırken parti personeli de tek bir nüsha kendileri okumak üzere çoğaltmıştır. Basın büromuzda çalışan Ali Özgüç, gazeteci Alper Atalay’ın metin üzerinden fotoğraf çekmesine izin vermiştir. Mil ‘BDP’nin çaycısı’ Twitter’ı salladı İmralı tuta olaylar nedeniyle sorumluluğunun farkında olduğu kaydedildi. Açıklamada, “Öncelikle yaptığı görüşmenin kendi bilgisi dışında basında yer alması nedeniyle Sayın Öcalan’dan özür diliyoruz. Yine görüşme metninde adı geçen kişilerin ve kurumların da aynı gerekçeden ötürü özrümüzü kabul etmelerini rica ediyoruz” denildi. Ali Özgüç, sızdırma amaçlı bir eylem içinde olmadığını söylerken DİHA Alper Atalay’ın çalışmalarına yaptıkları araştırma sona erene kadar son verildiğini açıkladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Bundan sonra söylenecek bir şey yok. Onlar (BDP) kabul ediyorsa, mesele öyledir” dedi. Çelik, üçüncü heyetin perşembe ya da cuma günü ya da hafta sonuna doğru İmralı’ya gidebileceğini, görüşmenin bir sonraki hafta başına da kalabileceğini söyledi. Öcalan’dan özür liyet’te yayımlanan tutanak resminin bir fotoğraf kaydı olduğu anlaşılmıştır.” Kocaman ve Baykara’nın “özeleştiri” yaparak PM’den istifa ettikleri, Özgüç’ün de işine son verildiğini belirtildiği açıklamada, “Parti yetkili organlarının” yaşanan Bahçeli: Öcalan’ı Meclis’te de konuştursun ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta telekonferans yoluyla Diyarbakır’da konuşma yapacağı iddialarına “Başbakan bu fırsatları bu caniye tanıyorsa Meclis’e getirsin kürsüde de bir konuştursun” dedi. Bahçeli, BDP’li vekillerin Kandil’de görüşme yapmasıyla teröristlerle kucaklaşma arasında hiç fark bulunmadığını belirtti. Bahçeli, partisinin grup toplantısında 8 Türk’ün hayatını kaybettiği Almanya’da çıkan yangının aydınlatılmasını istedi. İmralı’da yazılan mektupların BDP heyetiyle Kandil’e iletilmesine değinen Bahçeli, “Bir masa etrafında toplanarak PKK paçavralarının ve İmralı canisi posterinin altında görüntü verilmesi neresinden bakarsak bakalım rezalettir, ihanettir ve Türk milletine meydan okumadır” dedi. Bahçeli bu manzaranın Şemdinli’de BDP’li 9 milletvekiliyle bir grup PKK’linin sarmaş dolaş görüntüsünden hiçbir farkı olmadığını, hatta daha da kötüsü olduğunu ifade etti. Erdoğan’ın Kandil’deki görüntüler üzerine yeni bir dokunulmazlık resti çekip çekmeyeceğini merak ettiğini söyleyen Bahçeli, TBMM’de görev alan bir grup milletvekilinin PKK ile bir araya gelmesi, aleni görüşme yapması, mesaj alıp vermesinin Türk milletine işlenmiş en büyük suçlardan biri olduğunu kaydetti. Bahçeli, grup toplantısının ardından Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır’a telekonferans yöntemiyle bağlanarak konuşacağı iddiaları üzerine “Bunu düşünmek bile büyük bir hatadır. O zaman İmralı’da kalmasının bir anlamı kalmamıştır. Sayın Başbakan bu fırsatları bu caniye tanıyorsa Meclis’e getirsin kürsüde de bir konuştursun. Obama gibi o da konuşsun” yanıtını verdi. Devlet Bahçeli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle