12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 12 HABERLER CUMHURİYET 13 MART 2013 ÇARŞAMBA Vahşi Kapitalizmin Sinekten Yağ Çıkarma Siyaseti II Ali GÜZEL Emekli Anayasa Mahkemesi Üyesi Geçenlerde bir gün, konuyla ilgili yasa değişikliği çalışmaları hakkında basına açıklama yapan ilgili bakanın banka ücretleri ile ilgili olarak “Bankalarla pazarlık yapıyoruz” mealinde sözleri kulağıma çalınmıştı. Ee, tabii koca Devleti Âliye, sabit ve dar gelirlilere dolaylıdolaysız vergiler yüklerken onlarla pazarlığa durmaz ama, onları korumak için bankaların gönlünü yapmaya çalışır! Bunu yaparken de neoliberalizme iman edilmiş çağımızda cici sermayeyi incitmek… Zinhar, günahı kebir olur! Tüketici derneklerinin, bireysel mücadelecilerin, baroların, tüketici yakınmalarını yansıtan az sayıda köşe yazarı ve habercilerin çabalarını ve adil yorum içeren yargı kararlarını saygıyla anarken; toplum genelinin ilgisizliğini ve tepkisizliğini kaydetmek istiyorum. Anlı şanlı medya yöneticileri, köşe yazarları, TV programcıları, ekonomi ve finans yorumcuları, bu konulara gönül indirmezler. Yine geçenlerde bir büyük gazetenin ekonomi sayfasında bir köşe yazarı, bankaların hoyratça denetlendiğini yazıyordu. Başka bir gün aynı gazetenin aynı sayfasında yazan ve genellikle işadamlarının dünyasından seslenen bir köşe yazarı, Türkiye sermaye sınıfının en büyüklerinden bir kişinin banka ücretleri ile ilgili sözlerini aktarmıştı. O kişi, bankaların saçma sapan bahanelerle aldıkları ücretleri, faiz gelirlerinin düşmesi gerekçesine dayandırıyordu. Kârdan zarara tahammül yok! Küçülmek, sektör değiştirmek.. akla getirilmez. Neden? Çünkü meydanı boş bulmuşlar: “Yürü ya kulum!” Yabancı sermaye de bu durumu görmüş, yürüyüp geliyorlar. Meşhur deyimin yeridir: Allah gözünüzü doyursun! (Küçülme bahsinde istihdam soslu bahanelere de karnımız toktur.) Soruyu tekrarlayalım: Ne yapılabilir? Siyasetçilere hitabımdır: “Yüksek siyaset”, dedimdedi lafazanlıkları arasında, bu konulara da bir zaman ayırın lütfen. Fakirfukara, mağduriyet, “benim vatandaşım” söylemleri bir anlam kazanır hiç olmazsa. Unutulmamalıdır ki, on yıllardır dillerden düşmeyen “milli birlik ve beraberliği” bozacak olan, siyasi muhalefetler değil; empati, adalet ve toplumda güven duygusunun aşınmasıdır. Bir toplum ancak böylece çözülür ve çürür. Eksik rekabet ortamında sözleşme serbestliğinden bahsetmenin gerçekçi olmayacağından hareketle, mal ve hizmetlerin üretim, pazarlama, bakım, tamir süreçlerinde, sosyal hukuk devleti, tüketiciyi yalnız ve çaresiz bırakmamalıdır. Medya profesyonellerine hitabımdır: Damlaya damlaya göl olan (ve ahlak, adalet ve güven duygusunu erozyona uğratan) bu haksızlıkları görmek, göstermek, yetkili organ ve makamları harekete geçirecek ölçüde toplum gündemine taşımak gerektiğini düşünüyorum. Borçlar hukuku ve ceza hukuku uzmanları ile yasama organına hitabımdır: Çağımızın sosyoekonomik koşullarında, klasik sözleşme teorisinin ve her münferit olay için özel hukuk yollarından yargıya başvurma kuralları koymanın adaleti hayata geçirmede yeterli olmadığını görmemenin artık olanaksız olduğunu, görmezden gelmenin vicdan sınırlarını zorladığını ifade etmek istiyorum. O halde toplumsal barışı ve mutluluğu sağlamak için buyurucu kurallar alanını genişletmek, etkili yaptırımlarla desteklenmiş gerçekçi, caydırıcı kurallar geliştirmek gerekmektedir. “Kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçüklerin de takılıp kaldığı örümcek ağı gibidir” mealindeki özdeyişe haklılık alanı bırakılmamalıdır. Bu cümleden olarak; tüketiciye karşı hukuka aykırı işlem ve davranışları yargı kararları ya da başka şekillerle sabit olan ekonomi aktörlerinin kuruluş ve faaliyet izinlerini kaldırma, sınırlama, süreli veya süresiz faaliyetten yasaklama, hapis cezası vs. gibi yaptırımlar düşünülmelidir. Kredi kartı ücreti örneğinden gidersek: Israrlı talep ya da hakemyargı yolu sonunda banka bu ücreti iade/mahsup etmekte, ancak daha sonra aynı müşteriden yine ve diğer müşterilerden ücret almaya devam etmektedir. Yukarıda değinildiği üzere haksızlığının yargı kararlarıyla tescil edildiğini bilen banka; tüketicilerin büyük çoğunluğunun bu ücretin farkında olmadığını veya başka sebeplerle talep ve takip konusu yapılmayacağını da bilmektedir. Hani bir kişinin maruz bulunduğu zor durumdan veya gafletinden yararlanarak üzerinden cüzdanını veya kıymetli eşyasını alırsınız; görüldüyse “pardon!”, görülmediyse “koy sepete!”. Öyle de böyle de bu eylemin hukukta bir nitelemesi olmalıdır. Neoliberalizm coşkusuyla bir ara “ekonomik suça ekonomik ceza” söylemi ortaya atıldıydı. Dikkat edelim ki, üstünde durduğumuz konu, dürüst ekonomik faaliyetin ötesinde gabinden (aldatma) kaynaklı dayatmadan istifadeyle hırsızlık ve dolandırıcılık sınırlarında dolaşan bir konudur. (Bana sorarsanız, ayrıca terördür.) Ekonomi aktörleri, “ceo”lar ve benzerlerine hitabımdır: Hayatın yegâne anlamının ne pahasına olursa olsun para kazanmak ve kariyer yükseltmek olmadığı bilinmez değildir. Başarı ve mutluluğun tek ölçütü de bunlar değildir. Teknolojik olanaklar ve organizasyonlar sayesinde artık görünmez olup, tüketici kitlesiyle yüz yüze gelme zorunluluğu bulunmamakla birlikte; gülen gözlerle bakışmanın mutluluğu, adalet, erdem, empati pratikleri ile geçen bir ömür boyunca insanlarla kin ve nefretten uzak sevgi, saygı ve güven içinde yüzleşmenin güzelliği unutulmuş olamaz. En sonunda hayatın bir muhasebesi yapılmayacak mıdır? Bir gönül huzuru aranmayacak mıdır? Hayatı anlamlı kılan da sevgi ve barış değil midir? Biraz da şairlere kulak vermeli: “Yaşamak: birer birer ve hep beraber… bir sevda şarkısı gibi duyup bir çocuk gibi şaşarak yaşamak…” “…Memleket isterim, yaşamak sevmek gibi gönülden olsun!” Tanıtım, reklam, hatta sözleşme şartlarını değiştirme içerikli ki, muhatabın bulunduğu durum itibarıyla yanıltma potansiyeli taşıyabilir bant kayıtları, dijital mekanizmalar ve benzeri teknolojik olanakları kullanarak telefonla arama, mesaj gönderme gibi yöntemlerin sempatik olmadığını, aksine nefret ettirici, taciz düzeyinde saygısızlık olduğunu da belirtmeden geçemiyorum. Not: Gündem oluşturmada üstün başarılı, şampiyon takıma kupanın sahada mı soyunma odasında mı verilmesi konusunda emir ve talimat alınan, yapılacak çocuk sayısını, doğumun şeklini velhasıl hayatımızı belirleyen muhteşem Başbakanımız sınıf atlamış olmakla birliktebu konularda da bir “höt” demez mi acaba? Nazlı’nın çilesi 8 Canın Sorumlusu Kim? BACKNANG Nazlı Özcan, çocukları Hatice, Yılmaz, Abdülkadir, İzzet, Yasin, Ahmet ve Murat ile feci şekilde can verdi pazar günü sabaha karşı. Backnang halkı günlerdir ona ve yavrularına ağlıyor, yanan evlerinin önüne çiçekler bırakıyor. Nazlı ve çocuklarının hikâyesi tam bir trajedi... Afyon’dan gelen gurbetçi bir ailenin kızı olarak Almanya’da dünyaya geldi. İlk eşi Süleyman Oruç’tan 4 çocuk sahibi oldu. Eşinin ölümünden sonra tanıştığı Sami Soykan ile 11 yıllık imam nikâhlı beraberliğinden de 6 çocuk daha doğurdu. Yardımla geçiniyorlardı Çocuklarından en büyüğü evlenip yuvadan ayrılırken bir diğeri de dayısı ile yaşamaya başladı. Geriye kalan sekiz çocuğu ile birlikte belediyenin tahsis ettiği 120 yıllık fabrikadan bozma evde yaşıyorlardı. Geçimlerini Alman devletinin işsizlik ve çocuk yardımı ile sağlıyorlardı. Nazlı’nın eline geçen paranın büyük bölümüne de çocuklarının babası Sami zorla el koyup, kumara harcıyordu. İki ay önce Nazlı artık dayanamaz hale gelip kendisini kapının önüne koyuncaya kadar. O zamandan beri de ailenin erkekleri nöbetleşe evde kalmaya başlamışlar aileyi o çevredeki tehlikelerden korumak için. Yangından kurtulan Halil Oruç ve anneannesi Hatice Özcan. (Fotoğraflar: AA MEHMET GÜNEŞ / MUSTAFA YALÇIN) Alt kat disko, üst kat dergâh 120 yıllık binanın alt katında diskotek ve barlar, üst katında ise Menzilcilerin dergâhı var. Nazlı ve çocuklarının yandığı daire dergâhın kapı komşusu. İçerisi ahşap. Dış kapıdaki cam kırık. Pencerelerin kolları çalışmıyor. Kalorifer sistemi yok. Sıcak su yok. Odun sobası ya da elektrikli ısıtıcılarla ısınıyorlar. Eski hatları şikâyet etmişler Elektrik sistemi ve kablolar çok eski. Voltaj gidiyor geliyormuş. Sabaha karşı 04.30’da çıkan yangının elektrik kontağından çıkmış olma olasılığı bu yüzden çok yüksek. Birkaç kez şikâyet de etmişler hem ev sahibine hem de belediyeye ancak seslerine kulak veren olmamış. Bozdağ: Kundaklama ihtimali araştırılmalı aşbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, cenazeleri ve ailenin yakınlarını THY’ye ait bir uçakla Almanya’dan Türkiye’ye getirdi. Yangının çıktığı evi de ziyaret eden Bozdağ, uçakta ve Stuttgart’ta yaptığı açıklamalarda kundaklama olasılığının da mutlaka araştırılması gerektiğini vurguladı: “Sobadan olmadığı kesin. Ama gerçek neden ne, o belli değil. Kundaklama olmaması en büyük temennimiz. Bize gelen ilk bilgilerde de o yönde delil yok. Ama öyle olmadığı yönünde de delil yok. Türkiye’nin Almanya’daki yangın hadiselerine ilişkin acı tecrübeleri var. Geçmişte, bazı ihtimalleri daha baştan dışarıda bırakmanın ne kadar yanlış olduğunu gördük. O yüzden ırkçı bir saldırı ihtimalinin de kapsamlı soruşturulması çok önemli. Bu görüşlerimiz savcılık makamına iletildi. Soruşturmanın buna da yanıt verecek biçimde süratle sonuçlanmasını bekliyoruz.” B MUHALEFETE DAVET YOK ozdağ’ı Stuttgart’a götüren THY uçağı neredeyse boş yolculuk etti. Uçakta Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Çavuşoğlu ve AKP Afyon Milletvekili Sait Açba, Yurtdışı Türkler ve Akrabalar Toplulukları Başkanlığı bürokratları ile basın mensupları yer aldı. Dönüşte ise uçağa ailenin 25 akrabası da dahil edildi. Heyette muhalefet partilerinden milletvekili olmamasını Bozdağ, “Ben muhalefetin bu konuda aynı hassasiyetleri paylaştığına inanıyorum. CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu zaten gitmiş oraya. Biz devletin ve hükümetin tavrını göstermek, vatandaşımızın onun yanında olduğunu bilmesini sağlamak için gidiyoruz” şeklinde izah etti. Anneanne de muhtaç Yangın günü anneanne Hatice Özcan da borçlarını ödeyemediği evinde elektrik olmadığı için bir oğluyla birlikte Nazlı’ların evindeydi. Dumanlardan ilk uyanan da anneanne olmuş. Onu, oğlunu ve çocuklardan İbrahim’i kurtaran aşağıdaki diskonun Yunanlı sahibi olmuş. Anneanneyle yatan Ahmet, gece uyumak için gittiği annesinin yanında ölmüş. Nazlı ise altı aylık en küçük çocuğu Murat’a sarılmış vaziyette ölü olarak çıkarılmış evden. B İstanbul’da ikinci otopsi Alman makamlarının soruşturmalarına güvensizliğini ‘ikinci otopsi’ talebiyle ortaya koyan Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile de görüşerek İstanbul’da otopsi yapılması kararı aldı. Almanya’dan getirilen cenazeler dün Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsilerin ardından toprağa verilecek. Ölümden sonra kaydoldular Çocukların hepsi Alman nüfus kayıtlarında Nazlı’nın üzerine kayıtlı. Resmi evliliği olmadığı için Türkiye nüfusuna ise kaydedilmemişler. Türk vatandaşlığına kayıtları yangından sonra apar topar yapılmış. Defin yeri tartışması Ailenin son çilesi ise Nazlı ve iki ayrı babadan olan 7 çocuğunun cenazelerinin nereye defnedileceği konusunda yaşanmış. Nazlı ve ilk eşinin nüfusa kayıtlı oldukları Afyon’a mı? Yoksa nikâhsız yaşadığı Sami Soykan’ın memleketi Kırşehir’e mi? İki ayrı cenaze töreninin daha da üzüntü vereceği düşünülerek baba Sami Soykan ikna edilmiş; Nazlı ve çocuklar bugün memleketleri Afyon’da toprağa verilecek. ??? “Bu sekiz canın katili kim?” diye düşünerek ayrıldık Backnang’dan: Aileyi 120 yıllık, fabrikadan bozma ahşap eve yerleştiren belediye mi? Uyarılara rağmen tamiratları yapmayan ev sahibi mi? Nazlı’nın 10 çocuğuyla verdiği yaşam mücadelesini zerre kadar umursamayan imam nikâhlı eşi ve ailesi mi? Kim? Eli öpülesi kahraman Nazlı Özkan’ın hikâyesini anlatırken gözleri dolan Bozdağ, “10 çocuğunu her türlü imkânsızlık içinde yetiştirmeye çalışan eli öpülesi bir kahraman o. Almanya onun için gerçekten acı vatan olmuş” diye konuştu. olduğu bilgisi de Bozdağ’a ulaşmış. Birkaç gün önce kundaklanan bir kafe ve son günlerde yakılan üç arabadan bahsediliyor. Kendisinin Alman halkının genelinin bu tür radikal akımlara destek vermediğine inandığını belirten Bozdağ, “Ama asıl önemli olan Alman hükümet yetkililerinin konuşma ve yaklaşımlarında, bu tür hareketlerin cesaret bulabileceği söylemlerden kaçınmalarıdır. Alınması gereken tedbir alınmaz, söylenmesi gereken cümleler söylenmezse bu tür akımlara zemin hazırlanır” uyarısını yapmayı da ihmal etmedi. defin ‘Çifte Türkiye’yi yakardı’ Defin yerinin belirlenmesinde Ankara’nın belirleyici olduğunu da kaydeden Bozdağ, “İki yerde ayrı cenaze töreni olması tüm Türkiye’yi bir kez daha yakardı. Aileye tek defin yeri tavsiyesini iletmelerini istedik. Onlar da ikna olmuş. Babadan yazılı olur alınmış. O yavruların hepsinin anne kucağında yatması en doğru olandır” açıklamasını yaptı. Nazlı, trafik kazasında ölen ilk eşiyle... Neonazilerin aktif bölgesi Backnang çevresinde, Neonazilerin oldukça aktif Çift bayrakla uğurlandılar ‘Hastayım diye sokağa attılar’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından Türkiye’deki mültecilerin sağlık durumuna ilişkin düzenlenen toplantıda konuşan Dr. Faize Deniz Mardin, “Türkiye’de BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne kayıtlı 33 bin sığınmacı ve mültecinin yanı sıra, resmi rakamları belli olmayan çok sayıda kâğıtsız göçmen grupları bulunmaktadır. Yasaların uygulanmaması nedeniyle ükemizde yaşayan mültecilerin hasta olduklarını ifade edebilmeleri olanaksız” dedi. Türkiye’deki yabancıların sağlık hizmetlerinden faydalanması için “imkânsızı başararak” mülteci statüsüne kavuşması gerektiğini belirten Mardin, “Anayasanın 56. maddesi gereği sağlık bir vatandaşlık hakkı değil herkesin hakkıdır” diye konuştu.Toplantıya katılan ve adının Ali olduğunu açıklayan Senegal asıllı bir mülteci ise “Hastalandığım için sokağa atıldım. Benim gibi mülteciler tedavi olmak için kimlik arıyor” dedi. Türkiye’deki mülteciler Haber Merkezi Almanya’nın Backnang kasabasında yaşanan yangında hayatını kaybeden 7’si çocuk 8 Türk vatandaşının cenazesi düzenlenen törenin ardından Türkiye’ye gönderildi. Tabutlara Türk ve Alman bayraklarının örtülmesi dikkat çekti. Backnang kentinde hayatını kaybeden anne ve yedi çocuğu için Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Eyüb Sultan Camisi’nde üç ayrı cenaze namazı kılındı. Burada konuşan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ “Yaşanan acı sadece Özcan aile sinin acısı değil, 76 milyonun acısıdır” dedi. Baden Württemberg Başbakan Yardımcısı Nils Schmidt de Türkçe olarak ölenlere rahmet dileyerek olayın aydınlatılması için gerekenin yapılacağını taahhüt etti. Törende Almanlar da saf tuttu. Cenaze törenine katılan CHP Yurtdışı Örgütlenme Koordinatörü Ali Kılıç ise Stuttgart’a giden heyyete muhalefet temsilcilerinin almamasına tepki gösterdi. Kılıç “Bu vahim olayın dahi siyasi bir rant aracı olarak kullanılmak istendiğini” kaydetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle