13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MART 2013 SALI HABERLER Remzi Şirin, Denizciler davasında idam kararı vermediği için Faik Türün ve Turgut Sunalp’in gazabına uğrar. CUMHURİYET SAYFA 7 12 Remzi Şirin Mart’ta mahkemesi lağvedilen ve Erzurum’a sürülen 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nın Kıdemli Hâkimi Remzi Şirin, her şeyden önce hukukçuydu. 12 Mart ve 12 Eylül darbe döneminin koşullarını konuştuğumuz Şirin, hiç idam kararı vermemesine gerekçe olarak “Türkiye Cumhuriyeti anayasası üçbeş kişinin banka soymasıyla mı yıkılacaktı?” diyor. “Denizler benim mahkememe düşseydi katiyen idam edilmezlerdi” sözünü yineleyen Şirin “Yazık oldu o çocuklara. Çok yürekli delikanlılardı“ yorumunu yapıyor. Laiklik Kadın Demektir (2) Değerli hocam Bozkurt Güvenç’ten “Laiklik Kadın Demektir” yazım üzerine aşağıdaki mektubu aldım: “Sevgili Nilgün, Kutlamak için yazıyorum. Kadınlar Günü’nü değil, ‘Laiklik kadın demektir’ yazını. Gerçi yazının başlığına önce karşı çıkıyor gibiydim ama okuyunca uzlaştık. Elen sitelerinde, Kadınlar ‘laikos’ olarak bilinen ve yurttaş haklarına sahip olmayan sınıfın üyesiydiler yaşlılar, hastalar, çocuklar ve kölelerle birlikte. Fransız Devrimcileri, “sans culotte” olarak da bilinen “laiklere”, yurttaşlık vaat ettikleri için, “dinsiz laikçiler” olarak aforoz edildiler. Laiklik ilkesi, önce CHP’nin sonra Türk devriminin anayasa ilkeleri arasına girerken, bu, dinsizlik eleştirisini de birlikte getirdi. Laiklik, din ile devleti kanunla ayırmaktan çok, kadını insan haklarına kavuşturduğu ve yurttaş gördüğü için eleştirildi. Bugünkü Mustafa Kemal ve laiklik karşıtlığının temelinde (bu) yatar. Müslüman Kardeşler devleti ele geçirebilir ama özgürleşen kadını tekrar ‘laikos’a sokamıyor. Türban, çarşaf, namus, töre cinayetleri ve eğitimde 444 politikası özetle kadına karşı şiddetin amacı, kadını sindirmek ve erkek egemenliğinin kölesi yapmaktır. Temel eğitimde ayırıyor, ortaokulda İmam Hatibe yönlendirip başını örtüyor, Üçüncü 4’te evlensin, eve kapansın, doğursun, çalışmasın, toplum hayatına katılmasın, yurttaş olmasın. Oysa Atatürk’ün giriştiği Kültür Devrimi’nin amacı yurttaşlıktı. Yaşadığımız bunalımın, laik Cumhuriyetİslamcı demokrasi çatışmasının odağında kadın sorunları var. Bu görüşleri savunan Kadın Sorunları Sözlüğüm dizgiye girdi. Umarım, Nevruz’a değilse bile, baharla başlayan yeni yıla yetişir ve okunur. Sorun cinslerin eşitliği değil yurttaşların eşitliğidir. Laiklik kadın değil insanlık demektir. Dostça başarı dilekleri, sevgi ve saygılarımla, Bozkurt Güvenç”. “Kadın Sorunları Sözlüğü” okuyucuyla buluştuğunda, umarım bu konuları uzunlamasına çok daha uzun tartışma fırsatı buluruz… Sevgili Bozkurt Güvenç’in ifade ettiği gibi “kadınlaiklik” sorunsalı; laik Cumhuriyetİslamcı demokrasi çatışmasının tam merkezinde. Bir kadın olarak benim için Türkiye’nin en önemli sorunu. Ancak yazının son iki cümlesindeki bazı nüanslarda hocamla sanıyorum ayrışıyoruz: “Sorun cinslerin eşitliği değil yurttaşların eşitliğidir. Laiklik kadın değil insanlık demektir” diyor Güvenç. Entelektüel bağlamda tartışma götürmez bir doğru tabii ki bu: “Laiklik insanlık demektir.” Ancak pratik, sevgili Bozkurt Güvenç’in de değindiği ve çok iyi bildiği gibi tabii çok farklı. Laikliğin, “insanlıkla” özdeş tutulabilmesi, özdeş olabilmesi için; insanlık dışı yaşam koşullarına itilen kadınların öncelikle kazanılması gerekiyor. “Laiklik kadındır” ifadesindeki “kadın” vurgusu bu mücadeleye gönderme yapıyor. “Laiklik kadın demek” olduğunda, insanlık zaten arkadan kendiliğinden geliyor… Fotoğraf: MERT TAŞÇILAR Darbecileri kızdıran 12 Mart’ın yargıcı Remzi Şirin: Bugünkü mahkemelerin hukukla ilgisi yok Bir ‘Şirin’ adam MİYASE İLKNUR Bugün 12 Mart darbesinin 42. yıldönümü. 12 Mart denince akla Balyoz harekâtı sonucunda sol görüşlü öğrencilere, öğretim üyelerine, yazarçizerlere yönelik başlatılan sürek avı, Deniz’lerin idamı, kontrgerillanın işkence merkezi Ziverbey’deki sorgulamaları, ordudaki tasfiye operasyonu gelir. Ve tabii bütün ülkeye korku salan bu eylemlerin başlıca failleri Memduh Tağmaç, Nihat Erim, Sadi Koçaş, Faik Türün, Turgut Sunalp, Baki Tuğ, Ali Elverdi ve Süleyman Takkeci de “hayırla!” yâd edilir. Ancak bir de o karanlık günlerde hem de üzerlerindeki büyük baskıya rağmen hakkı, hukuku ve insan olmanın erdemini unutmayan, insanlara umut veren isimler de vardır. Onlar da darbecilerin hukukunu değil yasalardaki hukuku uyguladıkları için karşılarına sanık diye çıkartılan ve büyük çoğunluğunun idamı istenen 12 Mart mağdurları gibi bedel ödemek zorunda kalmışlardır. Oysa onlar da TSK’nin mensubu idiler. Ancak her şeyden önce hukukçuydular. “Bu ülkede yargıçlar var” dedirten bir Remzi Şirin, bir Hamdi Sevinç, bir Refik Karaa’yı unutmak mümkün mü? Şirin, bir şirin adam. Şu günlerde 90’ıncı yaşına akıl sağlığını koruyarak girmenin mutluluğunu yaşıyor. 12 Mart’ta İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nın kıdemli hâkimi olarak görev yapan Remzi Şirin, hiç idam kararı vermediği için mahkemesi lağvedildi ve kendisi de eski görev yeri olan Erzurum’a sürüldü. Şirin’le 12 Mart ve 12 Eylül darbe döneminin koşullarını konuştuk. Sizin başkanı olduğunuz mahkeme idam kararı vermediğiniz için mi lağvedildi? ŞİRİN Gayet tabii. Bizim karşımıza sanık olarak çıkarılan gençleri biz “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik suçlar”ın girdiği 146. maddeden değil Tek bir idam vermedik “çete” suçundan yargılıyorduk. O nedenle idam kararı çıkmıyordu. Bu da sıkıyönetim komutanlığını ve yukarıyı kızdırıyordu. En son 83 sanıklı Denizci subayların davasını vermişlerdi bize. Bunlardan galiba 67’sinin idamı isteniyordu. Biz bu sanıkların 72’si hakkında beraat kararı verdik. Diğerleri hakkında da çeşitli hapis cezaları. Tek bir idam vermedik. İşte bu karara çok kızdılar. Bu karar sonucunda da mahkememiz lağv edildi. Denizciler davasında pek çok ünlü isim sanık olarak çıkmıştı karşınıza... Evet. İrfan Solmazer, eski DevGenç Başkanı Atilla Sarp, Ali Kırca, Sarp Kuray, Erol Bilbilik, Ruhi Koç gibi sanıklar vardı. Bu davada kararı açıklayınca salonda nasıl bir hava oluştu? Mahkeme salonu bayram yerine döndü. Birbirine sarılanlar, “Yaşasın adalet!” diye bağıranlar, kendilerini sevinçten yerlere atanlar... Kolay değil askeri savcı üçte ikisinin hakkında idam istiyor. ‘Remzi Baba kurtar bizi’ Bu davanın sanıkları ile sonraki yıllarda hiç karşılaştınız mı? Sadece Atilla Sarp’la karşılaştım. Anıtkabir’de gördüm kendisini. Ona davanın sonuna geldiğimizde kendisine son sözünü sorduğumda verdiği cevabı hatırlayıp hatırlamadığını sordum. Hatırlayamadı. Ben kendisine hatırlatınca da birlikte söyledik. Şöyle demişti DevGenç Başkanı Atilla Sarp son sözünü sorduğumda. “Muktedirseniz idraki kaldırın âdemiyetten.” Yani gücünüz varsa insanoğlunun düşünmesine mani olunuz diyordu. Bir de o dönemde bazen askeri cezaevlerine gittiğimizde avluda beni gören tutukluların pencerelerden, “Remzi Baba hoş geldin” ya da “Remzi Baba kurtar bizi” diye bağırdıklarını anımsarım. Peki siz bu davayı idam kararı vermeden sonuçlandırınca sıkıyönetim komutanlığı nasıl bir tepki verdi? Çok kızdılar. Turgut Sunalp, bana gelip dedi ki, “Remzi Bey, bu konuyu siz yeterince bilmiyorsunuz. Keşke gelip bize sorsaydınız, size anlatırdık.” Ben de kendisine “Ben hukuku biliyorum o da bana yeter” demiştim. Faik Türün de hakkımda “Ben Sibirya’da bile böyle komünist görmedim” demiş. Bana en çok kızdıkları nokta da sanıklara yapılan işkencelere ilişkin raporları ve suç duyurularını dosyaya koymamdı. Sıkıyönetim komutanlığı işkenceye ilişkin raporları ve suç duyurularını diğer hâkimler dikkate almazken benim dosyaya koymama bozulurlardı. 12 Eylül’de de Ankara’da adli müşavirdim, gelen gençlerin çoğu işkence nedeniyle pelte gibi yığılırlardı. Ayakta duramazlardı. Ben hukukçuyum bunları görmezden mi geleyim? Deniz Subayları Davası’nda Sarp Kuray (Ön sıra sağdan 2.) ve Ali Kırca’nın (ikinci sıra sağ baş) da aralarında bulunduğu 83 kişi yargılanmıştı. Türkiye Orta Amerika ülkesi mi? Sizin, fidye karşılığı adam kaçırmak ve banka soymak suçlarından yargılanan Nahit Töre, Cihan Alptekin, Salman Kaya ve İhsan Çaralan’ın davasında yazdırdığınız bir karar var, oldukça ilginç. Şöyle diyorsunuz gerekçeli kararda: “Mahkememiz sanıkların anayasa nizamını ihlal için icraya elverişli vasıtalarla başlamış oldukları kanaatine varmamıştır. Bu anayasa nizamını, cebren değiştireceklerin, onu muhafaza eden güçlerle yaklaşık bir gücü sahip olmaları gerekir. Türkiye Cumhuriyeti anayasa nizamı 510 kişilik, 23 silahlı çete tarafından banka soygunları ve adam kaçırmalarla ihlal edilebilecek bir Kuveyt emirliği veya Orta Amerika devletçiği değildir. Gerek bu sebeplerle, gerekse gerekçeli kararda izah edilecek diğer sebeplerle, sanıklara direkt olarak fiillerine ilişkin kanun maddelerinin tatbiki cihetine gidilmiştir.” O dönemde böyle bir karar yazmak büyük bir risk değil miydi? Salman Kaya Osman Bahadır Cihan Alptekin Şirin’in mahkemesinde görülen davada Cihan Alptekin, gazetemiz yazarı Osman Bahadır ve Salman Kaya duruşma sırasında. Denizler yanlış mahkemeye düştü Ben risk falan bilmem. Hukuku bilirim. Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti anayasası üçbeş kişinin banka soyması ile ya da adam kaçırması ile ortadan kalkacak kadar zayıf mıdır? Biz Kuveyt emirliği ya da Güney Amerika ülkesi de değildik herhalde. O açıdan baktığınızda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının suçu da zaten adam kaçırma ve banka soymaktan ibaretti. Yanlış mahkemeye düşmüş çocuklar. Daha önce Konya’da biri bana sorduğunda “Deniz’ler benim mahkememe düşseydi katiyen idam edilmezlerdi” demiştim. Gerçekten de öyle. İdam cezası gerektirecek suçlar mıdır bunlar? Mahkemenizde Cihan Alptekin ve Ömer Ayna da sanık olarak yargılanmıştı değil mi? Evet. Yazık oldu o çocuklara. Çok yürekli delikanlılardı. Bir gün bir komutan arkadaşımla sohbet ederken söz Cihan Alptekin’e geldi. Ben Cihan Alptekin’in çok yürekli bir delikanlı olduğunu söyleyince arkadaşım itiraz etti. Ben de ona “O Cihan var ya tek başına sizin kolorduyu teslim alır” dediğimde kızmış, “Hangi silahla teslim alacak kolorduyu?” diye sormuştu. “Belki silahı yok ama ciğer var onda ciğer” demiştim. Kızıldere’de Ömer Ayna ile birlikte öldürüldüklerini haber aldığımda çok üzüldüm. 12 Eylül’de Türkeş’in bürosu basıldığında bir liste çıkmıştı. Sıkıyönetimde görevli bazı askeri hâkimlerin karşısına artı bazılarının karşısına eksi işareti koymuştu. Siz ve Hamdi Sevinç kırık not almışsınız ‘başbuğ’dan. Valla o dönemde bana eksi puan verdiği değil de ortadan kaldırılması gerekenler listesinde adım olduğu söylendi. 12 Eylül’den sonra Muhsin Yazıcıoğlu’nun saçının kesilmemesi için Sıkıyönetim Komutanı Nihat Özer size özel ricada bulunmuş ama siz saçını kestirmişsiniz ‘reis’in. Öyle oldu. Sıkıyönetim komutanı bana bir kart göndermiş. Muhsin Yazıcıoğlu hemşehrisiymiş. Onun cezaevinde saçının kesilmemesi ricasında bulunmuştu. Diğer tutukluların saçı kesilirken ona neden ayrıcalık yapılsın ki?Ben kesilmesini istedim. Ertesi gün beni arayıp, “Muhsin’in saçını kesmediniz değil mi?” diye sordu. Ben de geç kaldığımızı, talimatını cezaevi müdürünü bulup iletinceye kadar saçının kesildiğini söyledim. Geçtiğimiz yıllarda bu olayı bir gazeteye anlatınca Muhsin Yazıcıoğlu bizim evi aramış. Hanım çıkmış telefona, ona “Kocanıza söyleyin bizimle uğraşıp durmasın sonra kötü olur” gibisinden tehditler savurmuş. Burada sözü Remzi Şirin’in eşi alarak olayı anlatıyor. ‘Kadının statüsü’ bir laiklik ölçüsü Aynı şekilde “cinslerin eşitliği” mücadelesini vermeden, asıl meramız olan “yurttaşların eşitliği” noktasına da varamıyoruz. “Yurttaş eşitliğini” sağlayabilmek için, öncelikli olarak bugün “cinslerin eşitliği” mücadelesinden işe başlamamız gerekiyor. Sistemli biçimde “cinsiyet eşitsizliğini” ortadan kaldırmanın çabasını vermek gerekiyor. Yazımda anlatmıştım. Laiklik “kadın”dır ya da kadın demektir (La laicità è donna), İtalya’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü arbe dönemi vesilesiyle çıkan bir kitabın adı ... gibi Yazar Marilisa D’Amico, kitap boyunca, Bugünkü özel “kadın haklarındaki” iyileştirmeler ve Deyetkili mahkemeilerlemelerin, son kertede toplum geneline nizci sulerde görev ya(diğer deyişle insanlığa!) hizmet ettiğini baylar davapan hâkim ve söylüyor ve bu amaçla varılmak istenen sında üç tane savcıları hedef / kazanılması gereken bahsi; “cinsler muhbir tanık vardı. arası eşitliği sağlayan bir demokrasi” nasıl buluŞimdiki gibi gizli taşeklinde tarif ediyor. yorsunık değil tabii. SanıkLaikliğin delindiği, krize girdiği yerlerde; nuz? ların ve mahkemenin huzurunda suçlamalar yöneltiyorlar. Hu Bunlardan biri de Ömer Gökbayrak’tı. Duruşmada Gökbayrak, Türkiye’ye ilişkin tüm “küresel cinsiyet k u k l a sanıkları suçlayacak somut olaylar ve deliller yerine soyut suç uçurumu” raporlarının son yıllarda sürekli ortaya koyduğu gibi “cinsler arası eşitlik” falan il lamalarda bulunuyordu. Mahkeme Başkanı Şirin’le aralarında ge bozuluyor ve cinsiyet eşitsizlikleri g i s i çen diyalog basına da yansımıştı. artıyor. Gökbayrak: Sayın Hâkim, bunların hepsi militandır. yok bu Yani “cinsiyet eşitsizliğinin arttığını” Şirin: Militan ne demek? Gökbayrak: Savaşçı... mahkegösteren her raporu biz Türkiye’nin Şirin: Bunlar ne savaşı yaptı anlat bakalım. melerin. “laiklik notunun” da düşmesi ve Gökbayrak: Herhalde bunlar II. Dünya Savaşı’na katılan sagerilemesi olarak da okuyabiliriz. Bunlar değildir. Bir davanın savaşçılarıdır. Bunlar gizli bir Kadının statüsü başka deyişle, laik özel gö vaşçılar örgüt kurmuşlardır. Açık bir örgüt olsalardı gizli toplansistemin sağlığını da ölçen bir revli. Aynı tılar yapmazlardı. Bunlar masaların üzerine THKO, “Yatermometreye dönüşüyor. darbe döşasın Türkiye Halklarının Kurtuluş Savaşı” diye ya“Laiklik kadın demektir”dendiğinde bu nemlerindeki zarlardı. Bunları Türk milletinin bilmesi lazım. bağlamda da bir ölçü konmuş oluyor. hâkim ve savcılar Şirin: Önce biz bilelim de bilahare Dolayısıyla sevgili Bozkurt Güvenç’e gibi kendilerine veTürk milleti de öğrenir. yanıtım şudur: rilen görevleri yerine “Laiklik insanlıktır ama öncelikle getiriyorlar. kadındır!” D İlginç diyalog
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle