11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 MART 2013 PAZARTESİ HABERLER CUMHURİYET SAYFA 7 67’si tutuklu 275 sanıklı Ergenekon davasına yarın Silivri’de devam edilecek ‘Sipariş karar hazırdır’ İstanbul Haber Servisi CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın 4 yıldır tutuklu bulunduğu Ergenekon davasına yarın Silivri’de devam edilecek. Davanın bugünkü duruşmasında sanık ve avukatlara, Genelkurmay’dan gönderilen harddisklerin incelenmesi sonucu hazırlanan bilirkişi raporuna ilişkin söz verilecek. Sanık avukatları, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri’de görülen Ergenekon davasının geldiği aşamayı Cumhuriyet’e değerlendirdi. Avukat Hüseyin Ersöz, 18 Şubat Pazartesi günkü duruşmada savcılığın esas hakkındaki mütalaasını açıklamasının beklenmesine karşın 11 Mart’a ertelendiğini vurgulayarak “Savcılığın esasa ilişkin mütalaasını hazırlayamadığını, daha doğrusu dosya hacmi milyonlarca sayfaya ulaşan davanın içinden çıkamadığını yaşayarak tecrübe ediyoruz. Normalde beklenen, 18 Şubat’ta mütalaanın mahkemeye sunulmasıydı. Aslında verilen bu süre savunmaya değil, iddia makamına verilmiştir” dedi. 4. yargı paketine değinen Ersöz, “Her ne kadar bu düzenlemenin şiddet eylemlerine katılmayan sanıklar hakkındaki davaların düşmesine neden olacağı ileri sürülse de iddianamelerde yer alan suçlamaların ‘Silahlı terör örgütüne üye olmak’ olduğu gözlerden kaçıyor. Bu düzenlemenin, sanıkların mevcut durumlarına bir etkisinin olmayacağını düşünsem de son anda yapılacak değişikliklerle bu durum değişebilir. Mahkemenin yargılama takvimi buna göre de şekilleniyor olabilir” yorumunu yaptı. CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un avukatı Dilek Helvacı, Silivri mahkemesinin gerçeği örtbas etmeye çalıştığını ileri sürdü. Avukat Dilek Helvacı “İddia makamının mütalaası da mahkemenin sipariş kararı da bizce hazırdır. Aksi halde, mahkeme dosyayı aylar önce iddia makamına esas hakkındaki mütalaa için teslim etmezdi” dedi. Ergenekon davasının bugünkü duruşması için duruşma salonunun ve cezaevinin olduğu yola, ancak tek aracın geçebileceği bir alan bırakılarak iki sıra bariyer döşendi. Ergenekon davasının görüleceği cezaevi içindeki küçük salonun yaklaşık 150 kişilik kapasitesi var. Ergenekonda 67, KCK’de 118 tutuklu sanığın yargılanması nedeniyle KCK davasına büyük salonda devam edileceği öğrenildi. Siyasette Sıkışma Siyaset sahnesinde bir sıkışma artık hissedilebilir hale geldi. Toplumun duyarlılıkla izlediği hemen her konuda “çözümler”, “başka çözümler”le kapışıyor. Üstelik bu kapışma öyle hafif de geçmiyor, yumruklar alttan üstten, kaş göz demeden, din kardeşliği bile tanımadan savruluyor. Acelesi var birilerinin. Halkın önemli bir kesiminin şimdilik yalnızca izlediği bu kapışmaya gerçek demokratik yöntemlerle dahil olması seçimleri beklemeyebilir. Ve belki de sıkışmayı doğrultacak, normal yoluna sokacak olan budur. Var mı gerçekten böyle bir ihtimal? Çok zayıf olsa da var. Bu ihtimali güçlendiren olgu, iktidar partisinin gizli açık gündemindeki son maddelere gelmiş olmasıdır. Yukarıdan açılan kanalların aşağıdan hızla doldurulmasıyla yapılabileceklerin hemen hemen hepsi yapılmış gibi. Laiklik konusunda sınıra gelindi. Okullarda mescit gibi sonuç alması kesin önlemler, “örümcek adama namaz kıldırmak” gibi fanteziler işin tamama erdirildiğini gösteriyor. Gerisi kendiliğinden gelecek, olası bir seçim zaferinden sonra insanlar kendilerini niteliksel bir değişimin içinde bulacaklardır. Bu ideolojik “yenilenmenin” güçlendirdiği yapının adı “güçlü bir başkanlık sistemi” olsun isteniyor. Bunun ne anlama geldiğini gelişmeleri şimdilik izleyen kesimler de biliyorlar. Bu, asgari ücretin “pekâlâ yeterli bir ücret olduğunu, onunla geçinilebilineceğini” daha bir kendine güvenle ve aldırmazlıkla söyleyebilmek demektir. Ya da şimdi tek tük itirazlara karşı söylendiği gibi “nankörsünüz” kızgınlığının daha gür ve genişleyerek, tarihte örneklerini gördüğümüz gibi “kahramanca” ve “gururla” dillendirilebilmesidir. ??? Bütün bu adımların atılabilmesi için bir konunun daha tamamlanabilmesi gerekiyor. Liderler her zaman “bütün kesimlerin lideri, velinimeti” olmak isterler. Bunun için ideolojilerin birliğinden dem vururlar, şahıslarında “eğilimlerin birleştiğinden” söz ederler. Ne var ki gerçek, bu türden hevesleri inkâr eder. Bir büyük ustanın dediği gibi “hiçbir sınıfa öteki sınıftan bir şey almaksızın bir şey verilemez”. Bu nedenle programınızda ille de gerçekleştirmek istediğiniz hedefleriniz varsa, tüm sınıfları “ikna etmek” için korkutma dışında araçlar da kullanmak zorundasınız. İşçiler, memurlar, köylüler şimdilik örgütsüz olduğu için öncelik sermaye sınıfındadır. Öyleyse alma verme meselesinde hem geçici bir kolaylık hem de sermayenin el değiştirebilmesi, hiç değilse hedefler konusunda sizinle hemfikir bir sermayenin yaratılabilmesi için “beceri gerektiren bir mesaiye” ihtiyaç var demektir. “Yol yap, kentsel dönüşüm yap” yetmez ki. Her alanda mülkiyetin idaresine el koymak icap eder. ??? İşlerin “düzgün” gidebilmesi sıkı bir demagojik çalışmayı, olup bitenin tam tersi oluyormuş gibi söyleyebilme kabiliyetini gerektirir. Örnek ister misiniz? Diyelim geniş kitlelerdeki milliyetçi damarı hem gıdıklamak hem de ondan kendi ideolojinize doğru bir sapma istiyorsunuz; o zaman yüksek sesle “tek millet” diye bağırabilirsiniz. Sizin “millet” dediğinizin başka bir millet, yani adlı adınca “ümmet”, “boş ver Türk milletini, Kürt milletini İslam milletidir esas olan” demek olduğunu bilen bilir, bilmeyen de “ulus” zannetmeye devam eder gider. Siz de bu arada el değiştirmeye müsait sermaye meselesini halleder, “yaşam tarzı” konusunda canı sıkkın olan eski büyükleri de ihale kapılarını açıp kapayarak ikna edersiniz. Ama siyasette sıkışma giderek kendini daha çok gösteriyor. Bu yalnızca Kürt meselesi ya da Suriye nedeniyle değil, belki de daha çok bir sınıftan almadan ötekilere bir şey vermenin imkânsız olmasındandır. Peki, al al nereye kadar? Bunun bir sonu yok mu? Ya birileri çıkar da “bir dakika, şu konuyu bir baştan alalım” derse ne olacak? Balyoz’da hüküm giyen Tuğamiral Ilgar’ın ailesi umudunu koruyor BEHİCE KARA ‘Kör de olsam adaleti arıyacağım’ EMRE DÖKER ‘Savcı içinden çıkamıyor’ ‘Ilgar: Kara gün kararıp kalmaz! OZAN YAYMAN Adaletsizliğe dur demek Hazırlıklar İZMİR “Kara gün kararıp kalmaz” diyen bir eş, “Onsuz gökyüzüne bakamıyorum” diyen bir anne ve “Babamı hep özlerdim ama bu süreç ağırıma gidiyor” diyen bir genç kız. İzmir’de yaşayan üçünün de ortak özelliklerinin en belirgini, aynı adamın yolunu gözlemeleri... Balyoz davasından 18 yıl hüküm giyen Tuğamiral Fatih Ilgar’ın ailesi, benzer süreci yaşayan diğerleri gibi hüzünlü ama bir o kadar da umutlu. Hüzünlüler, çünkü özlemini duydukları adamın çok büyük haksızlığa uğradığına inanıyorlar. Umutlular, çünkü gerçeğin er ya da geç ortaya çıkacağına inanıyorlar. Kara günün kararıp kalmayacağını söylüyor, eş Özlem Ilgar. “Pek çok cephede mücadele veriyoruz” diyen Ilgar, “Bu süreç bizleri güçlü kıldı. Aile birliğini diri tutmamız gerekliliği bir kez daha kendisini gösterdi. Eşim iki yıldır cezaevinde. Zor bir süreç ve bu süreci aile birliğimizle aşmaya çalışıyoruz” diyor. “Eşim esir alındı” diyen Özlem Ilgar, “Sadece eşim de değil, silah arkadaşları da esir alınmış du rumda. Fatih’in askeri okulda birlikte mezun olduğu arkadaşlarının neredeyse hepsi tutuklu. Sahte CD’lerle tutuklandılar. Ne yaptılar da 18 yıl ceza aldılar? Ortada bir suç olsa anlarım. Ama yok yere bir insanın hürriyeti elinden alınabilir mi? Bu nasıl demokrasi? İnsanın ağırına gidiyor bu olan biten” yorumunu yapıyor. Fatih Ilgar’ın annesi Saime Ilgar’ın aktardıkları da, Özlem Ilgar’ın dile getirdiği hasret, özlem, burukluk ekseninde. Oğlunun ve oğlu gibi bildiği silah arkadaşlarının, cezaevinde gökyüzünü mendil kadar bir alandan gördüklerine dikkat çeken Saime Ilgar, “Gökyüzüne baktığımda üzülüyorum. Oğlum benim gördüğümü göremiyor diyorum” görüşlerine yer veriyor. Ilgar’ın 19 yaşındaki kızı Çisem Ilgar, üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Babasının yaşadığı sıkıntıları gördükten sonra, hukuk fakültesini kazanmak ve ardından avukat olmak istediğini söylüyor. Babasını, sürekli denizde olduğu için özlemeye alışık olduğunu da vurgulayarak “Babamı özlemelere yabancı değildim ama bu süreç ağır oldu. Bu çok farklı” diyor. İZMİR Ergenekon davası duruşmasını izlemek için Silivri Ceza İnfaz Kurumları yerleşkesi önünde toplanan yurttaşlara, jandarmanın tazyikli suyla müdahalesi sırasında gözünden yaralanan Behice Kara, “Kör de olsam adaleti arayacağım” dedi. 8 Şubat’ta yapılan duruşma için İzmir Foça’dan Silivri’ye giden 63 yaşındaki emekli turizmci Kara, tazyikli su nedeniyle sol gözünden yaralanmıştı. Kara, yaşananların ardından, “Gözüm değil kalbim ağrıyor. Kendi doğurduğumuz çocuklar bizi yaralıyor. Biz düşmanla değil birbirimizle çatışıyoruz” demişti. Gözünde yaşadığı soruna karşın “mücadeleye devam” diyen Kara, geçen günlerde Mustafa Balbay’a özgürlük isteminin haykırıldığı Karşıyaka’daki “Yağmur’a ve Deniz’e Hasret 4 Yıl” etkinliğinde de en önde yer aldı. Gözünün iyileşmediğini, bir dizi ameliyata daha gireceğini belirten Kara, “Gözümün kör olması önemli değil. Önemli olan vicdanlar ve kalpler gör olmasın. Kör olup da dünyaya doğruluğu anlatan çok sayıda insan var. Ben de ölünceye kadar doğrunun yanında olacağım” dedi. Kara, depremde yıkılan binaların altında kalanların, “Orada kimse yok mu?” diye arandığını, kendisinin de, yalnız da kalsa “adaleti”, “Orada kimse yok mu?” diyerek arayacağını vurgulayarak şöyle konuştu: “Tek başıma da olsam Silivri’de adaleti aramaya gideceğim. Sesimi duyurana kadar gideceğim.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle