12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 MART 2013 PAZARTESİ HABERLER ASKERLİK GÖREVİNİ YAPAN ALİ ÖNAL’IN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ İSYAN ETTİRDİ CUMHURİYET SAYFA 13 ‘Oğlum cinayete kurban gitti’ Olimpik Yanlış ARA SIRA nükseden bir ulusal hastalığımız yine gündemde: İstanbul’da ille bir olimpiyat düzenlemek. Bütün kesimler seferber olacak: Belediyeciler, inşaat, turizm, otelcilik, havayolu şirketleri, saymakla bitmez. En başta olması gereken sporculara neredeyse hiç sıra gelmeyecek. Sanırsınız ki, belediye başkanlarının, müteahhitlerin, mühendislerin, turist rehberlerinin, seyahat kumpanyası sahiplerinin, lokantacıların filan katılacağı bir yarış söz konusudur. Kabul, olimpiyat yapabilmek için tesislerden, statlardan, havuzlardan başlayıp ulaşıma varıncaya kadar her türlü olanağın sağlanması gerekir ama hepsinden çok daha önemli olarak ülkenin sporda ve sportif oyunlarda biraz iddia sahibi olması beklenir, değil mi? Güreş listeden çıkarılırken bile sesini yükseltecek durumda olmayan bir Türkiye’nin olimpiyat iddiasında bulunabilmek için hiç değilse birkaç spor dalında sürekli ve kalıcı bir ün sahibi olması gerekmez miydi? Kızlarımız sayesinde 1.500 metre yarışında ve kapalı salon engelli sürat koşusunda kazanılmış birincilikler öyle bir iddia oluşturmaya pek yetmeyecektir herhalde. ine de böyle ölçüsüzlükler bir yana, olimpiyat tartışmasının açılmış olması, sporcu kuşaklar yetiştirme davasına daha akılcı, güçlü ve planlı biçimde yanaşabilmek açısından kaçırılmaması gereken bir vesile sayılmalıdır. Olimpiyat sözcüğünün daha ilk hecesi söylenir söylenmez gökten yağmaya başlayan iyi niyetli sponsorluk sunucuları parasal güçlerini böyle bir spor eğitimi alanında kullanmayı öne alsalar çok daha yararlı bir iş yapmış sayılacaklardır. Örneğin, bütün sporların anası olarak tanımlanan atletizmde en iyi başlangıç noktası okul sporculuğu olduğuna göre, oradan işe girişerek koşu pistleri, küçük sahalar, kapalı salonlar, havuzlarla başlayıp forma ve eşofman yardımlarına uzanabilecek öyle bol sayıda küçük destekleme fırsatı çıkar ki, onları yerine getirmeden yapılan büyük çaplı ve reklam kokulu sponsorluk başvuruları hem zamansız olur, hem de kamuoyunda ve devlet canibinde gereksiz umutlarla hevesler yaratıp sonuçta iç burkucu ve moral bozucu hayal kırıklıklarına yol açar. AYŞE SAYIN ANKARA Tatvan’da askerlik görevini yapan Ali Önal’ın firariyken kuşkulu ölümü olayı Meclis’e taşındı. Firar ettikten sonra cesedi 5 gün sonra Bitlis Yolalan köyü yakınlarında bulunan Önal’ın ölümü ile ilgili askeri yetkilerin “intihar” olarak bildirmesine isyan eden ve oğlunun “cinayete” kurban gittiğini savunan babası Bayram Önal, Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı’na yaptığı başvurulardan sonuç alamayınca, son çare olarak TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurdu. Önal’ın askerlik hizmetini yaptığı Tatvan 10. Motorlu Tugay Komutanlığı yetkilileri, oğullarının 14 Ekim 2011’de birliğinden firar ettiğini ailesine bildirdi. Bunun üzerine babası Bayram Önal, hemen Tatvan’a giderek oğlunun bulunmasını bekledi. Yapılan aramalar sonrasında, firardan 5 gün sonra birliğine 50 km. uzaklıkta, “ölü bir kişinin cesedinin bulunduğu” bilgisi üzerine olay yerine giden Baba Önal, oğlunun cesediyle karşılaştı. Silahla vurulmuş olarak bulunan Önal’ın ölümü konusunda yerel askeri yetkililer “intihar” olduğu bilgisini aileye verdi. Ancak ikna olmayan baba, Bitlis Cumhuriyet Savcılığı’na da dava açtı. TBMM’de görüştüğümüz baba Bayram Önal, “Cesedin bulunduğu bölgeye nasıl geldiği, ayak izlerinin bulunup bulunmadığı, araç izi olup olmadığı hiç araştırılmamıştır. Neden oğlum köhne bir yolda intihar etsin?” dedi. Oğlunun ölüm olayıyla ilgili çelişkilerin bununla da bitmediğini anlatan Bayram Önal, firar gecesi nöbet çizelgesini düzenleyen silah teslim görevlisinin dinlenmediği gibi oğlunun “tırmanarak kaçtığı” söylenen ağacın da olayın ertesi günü kesildiğine dikkat çekti. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Üniversite yönetimi için öğrencinin gözaltına alınması bile yeterli İlk ceza okuldan KAYHAN AYHAN/SERCAN MERİÇ Y Türkiye’de son dört yılda 3 bin 49 öğrenci gözaltına alındı. Bu öğrencilerden halen 700’ü aşkını çeşitli cezaevlerinde tutuklu bulunuyor. Öğrencilerle ilgili henüz mahkemeler karar vermeden üniversite yönetimleri öğrenciler hakkında cezayı kesiyor. Üniversite yönetimleri “araç yakmak”, “molotof atmak” gibi suçlamalarla öğrencileri “sindirmeye” çalışıyor. Yurttan atılma, burs kesilmesi, okuldan uzaklaştırma ve atılma ise öğrencilerin en çok karşılaştığı cezalar olarak dikkat çekiyor. Türkiye’nin her iline üniversite açan AKP iktidarı döneminde öğrenciler; tutuklama, baskı, şiddet, ve cezalar ile karşı karşıya kalıyor. Cezaevlerinde de türlü baskılara maruz kalan, dönem kayıplarına uğrayan öğrenciler aylarca mahkemeye çıkamıyor. Cezaevine girmeyen öğrenciler ise üniversite yönetimlerince çeşitli soruşturmalarla “uslandırılmaya” çalışılıyor. Öğrenciler hakkında soruşturmalar sürerken bu zamana kadar 700’den fazla öğrenci çeşitli nedenlerle tutuklandı. Üniversite yönetimleri ise mahkeme kararını beklemeden binlerce öğrenciye çeşitli cezalar kesti. CEZAEVLERİNDEKİ ÖĞRENCİLER DE SIKINTILI Öğrenciler aşırı kalabalık, sağlıksız ve ağır koşullardaki koğuşlarda veya tek kişilik odalarda beden ve ruh sağlıklarına zarar veren kapalı bir hayat sürdürüyor. Birçok öğrenci, devam zorunluluğu olan derslere katılamadığı için sınav hakkından mahrum kalıyor. Mevcut durumda, okullarının ve fakültelerinin uygun bulması halinde öğrenimine devam etme ve sınavlarına girme hakkı tanınan öğrenciler, bu hakkı devletten satın almak zorunda bırakılıyorlar. Her sınav dönemi için öğrenciler 2000 TL’ye varan bir ücret ödeyerek ring araçları ile okula gidip sınavlarına girebiliyor. Kimi öğrenciler ders materyallerinin kendilerine ulaşmasında, engellerle karşılaşıyor. Fotoğraf: SERCAN MERİÇ ? İstanbul Haber Servisi Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAMDER), 12 Mart 1971 askeri darbesinin 42. yıldönümü nedeniyle dönemin işkencehanesi Erenköy’deki Zihni Paşa Köşkü’nün bulunduğu alanda protesto gösterisi yaptı. 12 Mart mağduru askerlerin haklarının geri verilmesini isteyen Dernek Genel Başkanı Tuna Atalay, iktidarın darbeler ve darbe mağdurları arasında ayrımcılık yaptığını savunarak “TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu asıl önceliği 28 Şubat darbesine veriyor. Öteki darbelerin mağdurlarına kayıtsız kaldı” dedi. ? İstanbul Haber Servisi Esenyurt Kurucu Belediye Başkanı Gürbüz Çapan, önceki gün Yenişafak Gazetesi’ndeki “Çapan ve kardeşinin, aralarında 28 Şubat işkencecisi Adil Serdar Saçan’ın da bulunduğu polis ve komutanlara istihbarat karşılığında ev verdiği” iddialarının asılsız, mesnetsiz ve kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğunu belirtti. Çapan, “Yerel seçimlerin yaklaştığı bu dönemde aynı iddiaların yeniden ısıtılarak gündeme getirilmesi manidardır” dedi. ? ÇANAKKALE (AA) DSP Genel Başkanı Masum Türker, partisinin il başkanlığının 8. olağan kongresinde konuştu. Türker, “Biz ulusalcıyız yani milliyetçiyiz. Bunu her yerde söylemeye devam edeceğiz. Bu ülkenin milliyetçiliğe ihtiyacı var” diyen Türker, cumhuriyeti kuran Türkiye halkına Türk ulusu dediklerini ifade ederek, ‘’Yani ulus ve millet aynıdır. Ulusalcılık ve milliyetçilik aynıdır. Birbirinden farkı yoktur. Bunu Türkiye’ye sürekli ayrı yansıtmayı çalıştılar. Belki görüyorsunuz Atatürk’e de kara çalabilmek için ulusalcılık, milliyetçilik, kafatasçılık diyorlar” dedi. ? İstanbul Haber Servisi Bağcılar 100. Yıl Kemal Paşa Polis Merkezi’nin arkasındaki sokağa çarşaflı kadın kılığında 2 kişi ses bombası attı. Saldırıda bir araçta hasar meydana geldi. Olayın ardından polis, saldırganları yakalamak için çalışma başlattı. ‘Mağdurlar arasında ayrım var’ Çapan’dan Yenişafak’a yanıt 2011 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi son sınıf öğrencisi iken tutuklanan ve 14 ayını cezaevinde geçiren Ahmet Çoban, “Hakkımda verilmiş bir mahkeme kararı yok iken üniversite yönetimi hakkımda soruşturma açtı. Önce uyarı cezası aldım ve sonra da okuldan uzaklaştırıldım” dedi. Çoban, gerekli hukuki yollara başvuracağını söyledi. Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde okuyan TGB Genel Başkan Yardımcısı Erdem Özdemir, Bülent Arınç’ı protesto ettikleri gerekçesiyle 50 kişi hakkında soruşturma açıldığını ve birçok arkadaşının birer yıl üniversiteden uzaklaştırıldığını söyledi. Özdemir, “AKP’li yetkililer bizim hakkımızda ‘devlet büyüğüne hakaret’ten dava açtı. Herhangi bir hüküm ve karar verilmemiş olmasına karşın üniversite beni okuldan attı” dedi. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i protesto ettiği gerekçesiyle yurttan atılan Sinem Gülcan da “Kredi Yurtlar Kurumu (KYK), beni hem yurttan attı hem de burs hakkımı elimden aldı. Bu kararın ardından KYK’ye dava açtım” diye konuştu. Kocaeli Üniversitesi’nde geçen yıl gerçekleştirilen protesto gösterilerinin ardından haklarında soruşturma açılan 158 öğrenciden 34’üne bir yarıyıl uzaklaştırma cezası, 124 öğrenciye ise kınama cezası verildi. Öğrenciye ceza 30’u aşkın kadın kuruluşu, Kadıköy’de buluştu. Kadınlar “8 Mart tatil olsun” dedi. Mitingde bile rahat yok İstanbul Haber Servisi İstanbul 8 Mart Kadın Platformu’nun çağrısıyla dün Kadıköy Meydanı’nda düzenlenen mitingde 8 Mart’ın resmi tatil olması istendi. Alanları dolduran binlerce kadın, “Cinsiyetçi politikalara, savaşa, yoksulluğa, kadın katliamlarına ve emeğimizin sömürüsüne karşı direnerek örgütleniyoruz” diye haykırdı. Mitingin ardından dağılan kadınlara, BursasporFenerbahçe karşılaşmasına giden Bursaspor taraftarı saldırdı. Saldırıda 1’i bıçakla olmak üzere 10’a yakın kadının yaralandığı belirtildi. 30’u aşkın kadın kuruluşu, öğle saatlerinde Kadıköy’de bir araya geldi. CHP’li Kadir Gökmen Öğüt ile BDP’li Sebahat Tuncel’in de katıldığı eylemde, kadınlar mitingin yapılacağı Kadıköy İskele Meydanı’na yürüdüler. Burada platform adına metni sanatçı Ayşenur Kolivar ve tiyatrocu Rugeş Kırıcı, Kürtçe ve Türkçe okudu. Açıklamada, erkek egemen sistemin bütün ku Maça giden taraftarlar kadınlara saldırdı: 10 yaralı rumları yerle bir olana dek mücadelelerinin süreceği belirtildi. Tuncel ise 8 Mart’ın tatil olması gerektiğini belirterek kanun teklifi verdiklerini söyledi. Tuncel şöyle konuştu: “Kadınlar olmadan özgür olmak mümkün değil. Her gün kadına karşı şiddet uygulanıyor. Günde 5 kadın ölüyor, buna itiraz ediyoruz. Biz AKP’ye nasıl güveneceğiz. Bu süreç risklidir. O yüzden biz kendi özgücümüze güvenerek barışı getireceğiz.” PKK’nin kaçırdığı kaymakam, polis ve askerlerin ne zaman bırakılacağı yönündeki soruya Tuncel, “Çok uzun sürmeyeceğini düşünüyorum birkaç gün içerisinde” diye yanıtladı. Mitingin dağılması sırasında olay yaşandı. BursasporFenerbahçe karşılaşması için İstanbul’a gelen bir grup Bursaspor taraftarı “Kahrolsun PKK” diye bağırarak kadınlara saldırdı. Bir kadının bıçaklandığı olaylarda 9 kişi yanalandı. Polis, taraftarları otobüse bindirerek uzaklaştırdı. ‘Biz ulusalcı yani milliyetçiyiz’ Kayınvalide dehşet saçtı Haber Merkezi İzmir Çiğli’de, dayak yediği eşinden boşandıktan sonra ikinci kez evlenen, ancak yine şiddet gören Gamze Nur Özcan (27), tartıştığı kayınvalidesi S.P.Ö. (40) tarafından, 3 yaşındaki kızının gözleri önünde bıçaklanarak ve boğazı kesilerek öldürüldü. Doğan Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre bıçak izlerinden gelinin başını da koparmak istediği ileri sürülen S.P.Ö, olayın ardından kapıyı da torununu ve öldürdüğü gelininin üzerine kapatarak kaçtı. S.P.Ö. kısa süre sonra yakalandı. Özcan’ın ilk evliliğinden olan 9 yaşındaki oğlu B.K. eve geldiğinde kapıyı açamadı. Camdan annesinin kanlar içinde yerde yattığını gören B.K.’nin yardım istediği komşuları, olayı polise bildirdi. Annesine sık sık, öldürülmesi durumunda çocuklarına bakmasını vasiyet eden Özcan’ın, bir ay önce polise koruma kararı aldırmak için başvurduğu, ancak sonra eşiyle barıştığını söyleyip geri çektiği ortaya çıktı. Şiddet utanç verici boyutta CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Eskişehir’in CHP’li Tepebaşı Belediyesi, gazetemiz yazarı Zeynep Oral’ın katılımı ile ‘Kadınlar Şöleni’ düzenledi. Oral, dünyada kadın hakları yokken Türkiye’de kadına değer veren liderin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi. 3 bine yakın kadının katıldığı şölenin ardından Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde “Kadın Olmak” konulu söyleşi düzenlendi. CHP’li Tepebaşı Belediye Başkanı Dr. Ahmet Ataç buradaki konuşmada, “Yaşananlar utanç verici. Son 7 yılda kadına yönelik cinayetler yüzde 1200 artmış durumda” dedi. Oral da “ Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 13, kadın işsizlik oranı yüzde 18. Kadınımız Meclis’te temsil edilemiyor” diye konuştu. Oral, şölenin ardından kitaplarını imzaladı. başlıklı kitabıyla bakanlık uygulamaları ve konuşmaları için şu tanımı yapmak uygun olur: Yeniden Osmanlı. Bu, kamuoyunda zaman zaman gündeme gelen “yeni Osmanlıcılık” tanımından daha geri bir durum. Davutoğlu’nun 26 Şubat1 Mart arasında Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 4 günlük söyleşisinin ana başlıklarından biri şuydu: “Yüz yıllık parantezi kapatma zamanı geldi.” Bakan bu değerlendirmeyi, Türkiye’nin politikalarını da içine alacak şekilde Ortadoğu’yu konuşurken yapıyor. Devamını da şöyle getiriyor: “Tarih coğrafi sınırlara isyan ediyordu ve evet biz bu parantezi kapatacağız. Biz geçmişte bu parantezi iyi ilişkiler üzerinden kapatmaya çalışıyorduk, ama o devlet yapıları buna uygun değildi; şimdi halklar arasındaki ilişkiler üzerinden aynısını yapmaya çalışıyoruz...” Bakan, Ortadoğu’da sadece Suriye bataklığına girmekle yetinmeyeceğiz diyor! ??? Davutoğlu’nun Ortadoğu merkezli bakışı Stratejik Derinlik kitabına da yansıyor. 563 sayfalık kitabın 130 sayfası, yaklaşık dörtte biri Ortadoğu’ya ayrılmış. Avrupa’ya 50, Orta Asya’ya 40, Balkanlar’a 30 sayfa ayrılmış. 19. yüzyılın 2. yarısından itibaren günümüze dek, yaşadığımız topraklarda ve çevresinde meydana gelen değişimleri irdeleyen kitapta, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecine hiç değinilmemiş. Yok sayılmış. Kitapta Misakımilli 4 yerde geçiyor. Bunun 3’ü eleştirel, 1’i yorumsuz. Örneğin, uluslararası alanda iddialı bir konum yerine Misakımilli sınırlarını tercih etmişiz. (sy. 69) Kitabın dizin bölümünde adı geçen kişilerin genel olarak tam adları ya da tam unvanları yazılmış. Örneğin şöyle: Pehlevi Rıza, Tito Josip Broz, Zedung Mao, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kissinger Henry, Fahd Suudi Arabistan Kralı, Atay Falih Rıfkı, Aliyev Haydar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kitapta 3 yerde adı geçiyor. Hem iç sayfalarda hem dizinde sadece şu şekilde: Atatürk. Kitaba göre Türkiye, Ortadoğu’da 500 sene süren hâkimiyetin getirdiği avantajları kullanamamış, bunun tek istisnası Atatürk’ün Hatay politikası olmuş. (sy. 57) Bütün kitapta Atatürk’ün başka başarısı yok. Atatürk’ün adının geçtiği 69. ve 196. sayfalarda da “Yurtta sulh cihanda sulh” sözünün anlamı irdeleniyor. O söz, sömürgecileri karşımıza almamak için söylenmiş. Biraz açmak gerekirse emperyalist ülkelere ve onların uzantılarına karşı kurtuluş savaşı veren Atatürk, daha sonra onları karşısına almamak için, o sözü üretmiş! ??? Kitabın her bölüm sonu şu tür cümlelerle bitiyor: “...Yapılan en ciddi hata sabit güç unsurlarının dinamik yorumlanmasında atıl ve geç kalınmasıdır.” (sy. 44) “AB ile yaşanan ve üyelik sürecini gittikçe imkânsızlaştıran gerilimli ilişkiler ağı Ortadoğu’ya yönelik kapsamlı bir bölgesel stratejinin geliştirilmesini kaçınılmaz kılmaktadır.” (sy. 142) “Türkiye artık uluslararası itibarını kendi yakın kara, deniz ve kıta havzalarındaki etkinliğinden ve küresel gelişmelerdeki özgür ve özgün tavrından almak zorundadır.” (sy. 289) “Türkiye gibi bölgede dört asırlık egemenlik kurmuş bir tarihi mirasa sahip bir devletin psikolojik engelleri aşarak bölgeyi bütün unsurlarıyla anlayabilen, tahlil edebilen, yönlendirebilen ve kuşatabilen bir stratejik yaklaşım biçimi geliştirmesi gerekir.” (sy. 410) Bunca iddialı sözlere karşın Davutoğlu’nun tek bir somut önerisi yok. Kitaptaki bu durum bakanlığına da yansımış durumda. Kaderin cilvesine bakın ki, Davutoğlu’nun Atatürk dönemini de kapsayan 100 yılı bir parantez olarak kapatacaklarını açıkladığı günlerde Ürdün Kralı Abdullah’la ABD Dışişleri Bakanı Kerry Türkiye’ye geldi. Kral Abdullah Anıtkabir’de gözyaşı dökmesiyle haber oldu. Kerry için kullanılan sözlerden biri de şuydu: “Atatürk hayranı.” Yerli olsun yabancı olsun gerçek tarihçiler 20., 21. yüzyılı yazarken Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’na, kuruluş savaşına ve sonuçlarına değinecekler, bunu yok saymaya çalışan uluslararası ilişkiler alanında profesör olmuş dışişleri bakanları da oldu, deyip şu notu düşecekler: (Ahmet Davutoğlu). Aydınlık’ta görev değişimi Bağcılar’da ses bombası ? İstanbul Haber Servisi Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk ve gazetenin imtiyaz sahibi Mehmet Sabuncu görevden alındı. Gazetenin genel yayın yönetmenliği görevine eski Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Genel Başkanı İlker Yücel getirilirken Yalçın Büyükdağlı’nın da yeni imtiyaz sahibi olacağı belirtildi. Bolluk ve Sabuncu’nun görevden alınmasına 3 Mart 2013 tarihinde yayımlanan “Aydınlık 92 Yaşında” adlı ekin neden olduğu belirtildi. İP Genel Başkanı Doğu Perinçek gazetede yayımlanan iki köşe yazısında, ekte yer alan “eski Aydınlıkçılar listesinde” Cengiz Çandar, Gülay Göktürk, Şahin Alpay, Oral Çalışlar’ın da bulunmasını sert bir dille eleştirmişti. İlker Yücel ise görev değişikliğinin daha önce planlandığını ancak Perinçek’in tepkisi üzerine öne çekildiğini açıkladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle