12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2013 PAZAR 6 İNCELEME Cumhuriyet ve Kadınlar Genç cumhuriyetin büyük hukuk ve kadın hakları devrimi Gayya Kuyusuna Davet Sağdan soldan bazı “kanaat önderleri” CHP’siz bir RTEApo barışının yürümeyeceği / gerçekleşemeyeceği, bu nedenle CHP katılımını şart görüyor. CHP üzerinde baskı var “hadi sen de gel, beraber yürüyelim biz bu yolları” şarkısının eşliğinde... Bazıları (isim vermiyorum) AKP’ye öğüt veriyor, ‘barış” paketini balkaymak / baklava gibi millete kolayca yutturmaları için: Halkla ilişkilerin zayıf! Milletin kafasını çok iyi ütülemen lazım!! Tercümesi: Her türlü aracı, hile ve desise de dahil devreye sok. Günde beş parti değil 10 parti konuş, özellikle analara hitap et... Barış düşmanları diye suçla. En çok güldüğüm bir saptama da şu: Barışı engellemek isteyen iç ve dış odaklar devrede! Nasıl bir dil ama; anımsayan var mı geçmişten? Kimler kime karşı kullanırdı bunu?! Dolaşıma sokulan başka bir hikâye daha var: Bu son şans, son barış, yakaladık yakaladık, yoksa... Hikâye çok; biri de: Erdoğan Türkiye’nin parçalanmasını önlemek için buna mecbur kaldı. Yoksa otoriter lider olmak amacıyla bu Kürt çözümünü dayatıyor değil... İşte buna bayıldım! “Bu çözümün hemen yapılması gerekir, yoksa Türkiye’nin bölünmesi eli kulağındadır.” Eeee, peki “bölünmeyelim” diye bu anlaşmayı yapıyorsa Başbakan, dayattığı diktatörlük anayasası da neyin nesi oluyor?! İyi niyetliyse ‘Başkan”, çözüm paketini getirsin milletin önüne, herkes tartışsın, sonra da çözüm paketi referanduma sunulsun. En doğrusu bu değil mi? Niye bunu anayasaya bağlıyorsun, üstelik kendi diktatörlüğünü ilan edeceğin bir anayasaya? Neden Kürt çözümü= anayasa= RTE diktası? İyi niyet bunun neresinde? 30 yıldır bu sürece kanını, canını, malını döken bu millet değil mi? Bu sürecin çözümüne milleti katmazsan amacın kasıtlıdır. Çözümü sun, sonra da bu amaçla anayasada değişiklik gerektiriyorsa, bu yapılır. Çok temel bir sorunu mu çözeceksin, yoksa milletin başına daha büyük bir diktatör kesilmek için, Kürt meselesini, “analar ağlamasın”ı istismar mı edeceksin! Olay basit, açık ve berrak. HHH Türkiye’nin bölünmesini önlemek için, diktatörlük mü çözüm... RTE’nin “Kürt çözümü” nedir onu bile bilmiyoruz. Ayıp değil mi! Ne alacağını görüyoruz (Diktacı Başkan.. bir aydır yazıp çiziyorum bu veral ilişkisini. Apo onayladıktan sonra millet haaaa, doğruymuş dedi.) Ama ne veriyorsun? Şunu bir açıklar mısın... Türkiye’nin bölünmesini önler mi ortalıktaki dedikodu çözümü. Sadece hızlandırır. Milliyet ayrımının ve her alanda bölünmüşlüğün uçak hızıyla ile koştuğu ülkemizde, gökkubbede hoş bir seda yankılaması yapan öneriler var. Ertuğrul Özkök’ün 8 Mart tarihli yazısı cesurcadır. “Türkiye Kürtlerle büyüyecek” lafının (Irak’ı falan da katarız) yutturmaca olduğunu yazmış. Büyür gibi kakalarlar sana, bir yıl içinde bakmışsın ki küçülmüşsün! “Bana yeni anayasa ile diktatörlük unvanı verirsen valla bölünmek isteyeni oyarım” mı gündemde? Sanırım bu çözümün arkasında olanlar da buna güveniyor!!! Bizi nasıl oyuyor, onları da oyar! Kürtler ve çözümün arkasındaki Türkler için bir sorun yok. Onlar için Kürtlerin ayrılmak ve kendi devletyönetimlerini kurmak istemeleri en doğal hakları.. Buyurun millete gidelim, o karar versin diyorum ben de... Millet gerçekten de “herkes evine –köyüne” diyebilir. Kavga gürültü patırtı, kan durur, analar ağlamayı keser. Neden bu yola başvurmuyorsunuz ey millet iradesi tapıcıları? Hayır, “nasılsa hayır çıkar” diye zerre kadar bir önyargım ve beklentim yoktur. Eğer bölünme kaçınılmazsa, bu süreç sonunda başımıza, elimize kucağımıza, hukuki olanak tescil edilmiş bir diktatörlük kalacak... O zaman Apo falan Kürtlerden bizi kurtar, gel özgürlük savaşımıza destek ol mu diyeceğiz?! HHH Başa dönelim: CHP’de RTE çözümüne evet diyenler var mı? Sesleri çıkmıyor fazla. RTE çözümünün önünde bir gayya kuyusu var. Kendileri içine girmektendüşmekten korkuyor. Arkalarında CHP’nin kalmasından, özellikle. Onu da bu kuyunun içine çekmek için elbirliği ile süren bir faaliyet içindeler. O zaman sen sağ ben selamet. Milletçe gittik demektir.. RTEçözüm paketini millete yedirebilmek için büyük bir olay gerekir. Ne cami fetvaları ne mahyalar ne başka bir şey. Her şey olabilir ve beklenebilir. T ürkiye Cumhuriyeti’nde 1926 yılında Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle tarihte benzeri olmayan bir devrim gerçekleşti. Tarih sahnesine yeni çıkmış bir ulusun kadınları ve erkekleri, siyasi özgürlüklerini ve eşitliklerini elde ettiler. Özellikle kadınlar böylece hem erkeklerle eşit olmalarını sağlayan haklar elde ettiler, hem de halkın eğitiminde ve aydınlanmasında önemli bir rol oynadılar. Osmanlı Devleti’nde din, hukuk kurallarını da önemli ölçüde belirliyordu. Osmanlı hukuku tam bir teokrasi hukuku değildi, fakat yine de dini kurallar halkın kişisel yaşam tarzını olduğu kadar kamu hukukunu da büyük ölçüde belirliyordu. Cumhuriyet yönetimi 17 Şubat 1926 tarihinde Medeni Kanun yasa tasarısını TBMM’de kabul ederek, anayasayı ve yasaları dini kuralların dışına çıkardı ve ülkemiz tarihinde ilk kez bütün hukuksal ilişkiler, tutarlı, modern ve laik bir hukuk sistemi içerisinde birleştirildi. Atatürk, 25 Ekim 1925 tarihinde, Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, diğer şeylerin yanı sıra şunları söylüyordu: “Ulusumuz, devrimci değişmelerin doğal ve zorunlu gereği olarak ihtiyaçların değişip gelişmesiyle sürekli olarak değişip gelişme kuralına dayanan dünyevi bir rejim görüşünü hayatın zorunlu koşulu olarak benimsemiştir. Artık devrimin hukuk temellerini atmak; devrimimizin düşünce biçimine ve gereklerine uygun hukukçular yetiştirmek zamanı gelmiştir.” Bir sınav öncesinde (1927). ilk defa büyük bir özgürlük alanı açılmış oluyordu. Medeni Kanun ayrıca mülkiyet hakları, miras hakları, sözleşme ilkeleri gibi daha birçok sosyal ilişki konusunda gerekli olan hukuki ilkeleri çağdaş ilişkiler düzeyine çıkarmış ve böylece toplumda yepyeni bir hukuksal çığır açmıştır. Medeni Kanun, toplumsal yaşama sadece yeni bir düzen getirmekle kalmamış, fakat aynı zamanda toplumun bütünlüğünü sağlama konusunda anayasa kadar başarılı bir rol oynamıştır. Medeni Kanun, yönlendirici özelliği nedeniyle, başka yeni çağdaş kanunların çıkartılmasının yolunu da açmış ve bu çerçevede, kişi ve soyadları, miras kanunu, özel mülkiyet ve ticaret kanunları, borçlar kanunu, kanuni olarak oturma yeri gibi çağdaş uygarlıkta önemli işlevleri bulunan gelişmelere de kaynaklık etmiştir. 1926 yılında Medeni Kanun ile kadınların kazandığı yeni statü ve haklar, kadınların eşitlik ve özgürlük alanları l Siyasal hakların verilmesi kadınlar giderek daha fazla yer almaya başladılar. Bu gelişmeye paralel olarak, kadınlara toplumsal yaşamda ikinci planda ve erkeğe bağımlı bir rol veren dini kuralların yerini seküler kurallar alıyordu. 1926 Medeni Kanunu’yla kadınların evlenme, boşanma, velayet ve veraset gibi konularda erkeklerle eşit haklara sahip olması, bu süreci en çok hızlandıran gelişme oldu. Bunun yanı sıra, sosyal nitelikteki yasalara (örneğin iş kanununa ve emeklilik kanununa), kadınlarla ilgili olarak daha koruyucu ve gözetici hükümler kondu. Cumhuriyet döneminde kadınların elde ettikleri en önemli kazanım şüphesiz siyasal haklar konusundadır. Kadınların siyasal haklarındaki ilk gelişme Belediyeler Kanunu aracılığıyla oldu. 3 Nisan 1930’da, kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçil dınlar tarafından büyük bir miting düzenlendi.) Bu tarihten dört ay sonra, 1935 yılının Nisan ayında Uluslararası Kadınlar Birliği’nin 12. Kongresi İstanbul’da toplandı. Kongrenin İstanbul’da toplanması, sıradan bir olay değildi. Kongre için İstanbul’un seçilmesi, Türkiye’nin kadın hakları konusunda sağladığı büyük gelişmelerin yarattığı uluslararası ilgi, saygı ve heyecandan kaynaklanıyordu. Cumhuriyet hükümeti, Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’ne her türlü desteği sağladı, Yıldız Sarayı’nı ve Yıldız Parkı’nı toplantılar süresince kongreye tahsis etti. Kongrenin İstanbul’da toplanmış olmasının sonuçları da oldu. Ülkemizde kadın hakları konusundaki toplumsal bilincin daha da gelişmesine katkıda bulundu. 1926 büyük hukuk devrimi, gerek genel olarak cumhuriyetin ve demokrasinin ülkemizdeki gelişmesi, gerekse özel olarak kadın haklarının yükselmesindeki rolü bakımından olağanüstü bir gelişmeye işaret etmektedir. l En gelişmiş medeni kanun örnek alındı l Cumhuriyete haksız eleştiriler Atatürk’ün bu konuşmasından sadece birkaç ay sonra, İsviçre Medeni Kanunu’ndan yararlanılarak hazırlanan Medeni Kanun tasarısı Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Kanun tasarısının hazırlanışı sırasında, İsviçre Medeni Kanunu, en başarılı ve gelişmiş bir kanun olarak görülmüş ve temel olarak ondan yararlanılması benimsenmişti. Medeni Kanun tasarısının başlangıcında, bu kanunun çıkartılmasında çok büyük emekleri geçmiş bulunan Adalet Bakanı Mahmut Esat’ın (Bozkurt) bir gerekçe bölümü bulunmaktadır. Bu bölüm, olağanüstü değerde bir hukuki açıklamadır. Bugünkü daha gelişmiş insan hakları hukuku çerçevesinden bakıldığında bile değerinden hiçbir şey kaybetmemiş olan bir hukuk metnidir. Mahmut Esat Bey, tasarıyı şu sözlerle sunmaktadır: “Modern çağda uygar uluslara özgü olan bütün haklarda direnen Türk ulusu bu kanunu almakla, o hakların gerektirdiği bütün sorumlulukları da yüklenmektedir. Bu kanunun yayımlandığı gün Türk ulusu temelsiz inançlardan ve geleneklerden, Tanzimat’tan beri süregelen sallanmalardan kurtulmuş olacaktır. O gün, eski bir uygarlığın kapılarının kapandığı, çağdaş ilerleme uygarlığına gidildiği gün olacaktır.” Medeni Kanun, cumhuriyet ve demokrasi ilkelerini toplum yaşamına uygulamanın en etkili aracı olmuştur. Bu kanunla, yüzlerce yıl padişahlar ve devlet yöneticileri karşısında hiçbir yasal insan hakkına sahip olmayan kul mertebesindeki insanlar, eşit haklara ve devlet karşısında yasal güvencelere sahip yurttaşlara dönüşmüştür. Ama bunun kadar önemli olan bir başka şey de, daha önce erkek karşısında yasal olarak hemen hiçbir hakka sahip olmayan kadınların, erkeklerle yasal bakımdan eşit statüye kavuşmalarıdır. Bu kanundan önce erkek, birden fazla kadınla evlenebiliyor ve istediği zaman da tek yanlı olarak evliliği sona erdirebiliyordu. Bu kanunun en önemli yanlarından biri, özellikle tek eşli resmi evlenme ailesini kurması ve evlenme ve boşanma ilişkilerini modern ve eşitlik ilkesine dayalı hukuki bir düzene sokmasıdır. Bu kanunla Türkiye’de kadınların önünde Uluslararası Kadınlar Birliği’nin 12. Kongresi 1935’te Yıldız Sarayı’nda toplandı. dünya kadın32 ülkeden gelen 500 ka Uluslararası Kadınlar Birliği’nin 12. ları Türk kadıdar kadın denının bugünKongresi’nden bazı izlenimler legenin katılkü hukukuna masıyla 1824 Nisan 1935 tarihin nail olabilirlerse muhakkak kendilede İstanbul’da toplanan kongrede rini bahtiyar addedeceklerdir.” ki Türkiye delegasyonu şu isimlerCumhuriyet, 10 Nisan 1935. den oluşuyordu: Fransız delegesi G. Lhermitte şunLatife Bekir, Lamia Refik, Seniha ları söylüyordu: Rauf, Efzayiş Suad, Nermin Muvaf“...Çok eski zamanlarda, feminizm fak, Necile Tevfik, Dr. Pakize Ahmed, davasını güden Fransız kadınları, Leman Fuad, Safiye Hüseyin, Neba haklarını inkâra kalkışan parlamenhat Hamid, Faika Nahid, Mihri Pektaş. to azasına, istihza (alay) maksadıyKongrenin iki ana konusu vardı: la; ‘Göreceksiniz!’ derlerdi, ‘Bir gün Kadın haklarının geliştirilmesi ve gelecek ki, Türk kadınları bizden öndünya barışının korunması. ce rey sahibi olacaklar.’ Keyfiyet bu Avustralya delegesi Oliver şunlagün hakikat olmuştur.” rı söylemişti: Cumhuriyet, 18 Nisan 1935. “Bu sefer kongrenin Türkiye’de topMısır delegasyonunun başkanı lanacağını duyunca büyük bir sevinçle uzak yurdumdan yola çıkarak terakki Sitti Şaravi ise şunları söylemişti: “...Biz Mısırlılar zaten Atatürk’ü ve inkişafların akisleri memleketimize kadar gelen yeni Türkiye’ye geldim. çok sever ve onun açtığı yolda yüBugün Türkiye hakkıyla bütün dün rümeyi bir şeref biliriz. Hatta siz ona yanın nazarı dikkatini celbetmiş bu Atatürk dersiniz. Biz ise onu Ataşark lunuyor. Bilhassa kadınlık sahasında diye anarız. Çünkü o yalnız Türk’ün birçok Avrupa uluslarını geride bıra değil, bütün Şark’ın ve bilhassa karkan son hamleleri bizi buraya geti deş Mısır’ın da atası ve önderidir.” ren en büyük amil olmuştur... Bütün Cumhuriyet, 28 Nisan 1935. nın daha da genişlemesine yol açmış ve bu gelişmeler, 1934 yılında kadınların milletvekili seçimlerinde de erkeklerle eşit yurttaşlık hakları kazanmaları ile taçlanmıştır. Daha Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınlara eğitim ve kamu hizmetlerine girebilme alanında imkânlar sağlanmıştı. Bu yolla kadınların sosyal ve mesleki yaşamda rol almaları amaçlanıyordu. 192223 öğrenim yılında İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesi ilk kez kız öğrenci almaya başladı. 1928 yılında Tıp Fakültesi ilk kız öğrencilerini mezun etti. Bu mezunlar, yurdumuzda yetişmiş olan ilk kadın hekimlerdi. Başka birçok meslek dalında da me hakkı tanıyan Belediyeler Kanunu kabul edildi. (Bu hakkın kazanılmasını kutlamak üzere 11 Nisan 1930’da İstanbul’da bir kadın mitingi düzenlendi.) Böylece kadınlar da belediye meclisi üyeliğine seçilebilmeye başladı. 26 Ekim 1933’te ise kadınlara köy ihtiyar heyetleri seçiminde seçme ve seçilme hakkı vermek amacıyla Köy Kanunu’nda gereken değişiklikler yapıldı. 5 Aralık 1934 tarihinde, TBMM’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanun tasarısı kabul edildi. (7 Aralık 1934 tarihinde, kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmalarını kutlamak amacıyla İstanbul’da ka 1930’lu yıllardaki kadın hakları konusundaki bu kazanımlarla ilgili ülkemizde daha sonraki yıllarda yapılan eleştiriler, ilginçtir ki, bazı kadın yazarlar tarafından dile getirilmiştir. Özellikle feminist çevrelerde oldukça etkili olan iki eleştiri şunlardı: Birincisi, kadın haklarının, Cumhuriyet hükümetinin kadın hakları konusundaki tutum farkını dünyaya göstermek için kabul edilmiş olduğu iddiasıdır. Öncelikle belirtmeliyiz ki, Cumhuriyet devrimlerinin hiçbiri gösteriş olsun diye yapılmadı. Hepsi önemli gerekliliklere karşılık geliyordu. Ayrıca 1930’lu yıllarda Türkiye’den büyük demokratik atılımlar bekleyen bir dünya kamuoyu mu vardı? 1930’lu yıllarda Avrupa’da faşizm yükselmiyor muydu? 1930’lu yıllarda Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de, Macaristan’da ve Romanya’da faşistler iktidarda değil miydi? Fakat bu açık gerçeğe rağmen bu temelsiz iddia yıllarca tekrarlanıp durmuştur. İkincisi, Cumhuriyet yönetiminin kadınların toplumdaki rolünü anneliğe indirgediği iddiasıdır. Atatürk’ün ve diğer Cumhuriyet yöneticilerinin kadınların annelik rolüne önem verdikleri doğrudur. Gerçekten de modern ve iyi yetişmiş annelerin çocuklarının da iyi yetişeceğini düşünüyorlardı. Fakat kadınların toplumsal rollerini anneliğe indirgedikleri iddiası tümüyle gerçek dışıdır. Tam tersine toplumsal hayatın erkeklere ait olan hemen tüm alanlarını kadınlara da açmak için her türlü kolaylığı göstermişlerdir. Kadınlar Cumhuriyetle evlerinin dışına çıkabildiler. Sadece bir örnekle yetinirsek, Cumhuriyet yönetimi kadınları ev hayatına hapsetmek istediği için mi dünyadaki akademik yaşamda kadın akademisyen oranının en yüksek olduğu ülkelerden birisi Türkiye olmuştur? Bizde Bilimler Akademisi çok geç kuruldu. (Kurulmasını geciktiren etkenler, daha sonra onun yıkılmasına da neden oldular.) Fakat akademinin ilk başkanı bir kadın bilimcimizdi (Prof. Dr. Ayhan Çavdar). Bir ülkenin modernliğinin en önemli ölçütü, o ülkedeki kadınların sahip oldukları hakların ve toplumsal hayattaki rollerinin düzeyidir. Genç Cumhuriyet daha ilk yıllarından itibaren kadınların durumlarını yükseltmeye çalışmıştır. n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Hani ilçesinde PKK mensupları tarafından önceki gece Topçular Jandarma Karakolu’na yönelik roketatarlı ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi. Saldırıya güvenlik kuvvetlerinin anında karşılık vermesi ile kısa bir süre çatışma yaşanırken, teröristlerin karanlıktan faydalanarak kaçtığı belirtildi. Bölgede hava destekli operasyon başlatıldı. Karakola roketli saldırı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle