11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2013 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Taksim’e Kışla (!) Bir Anlık Mutluluk Bir anlık mutluluğa razı mısınız? Bu soruyu önce kendinize sormalısınız! Düşünün, an dediğiniz nice yılları kapsayan bir şey. Ama hep anlarda yaşarız, anlarda isteriz her şeyi. Anlar, koca kitaplar doldurur. Mutluluk denen şey nedir? Önce bunu düşünmeli. Ben mutluyum diyen kaç kişi vardır? Kendi de inanmaz ama söyleyerek kendisini aldatır. Hoşuna gider de ondan. Güzel bir duygudur “Ben mutlu bir insanım” diyebilmek! Milyarlarca insanın içinden kaçı bunu açıkça söyleyebilmiştir? Sevmek, sevişmekle kolay yolu bulabilirsiniz. O da bir anlıktır. Öpüşme, sevişme, süresiz değildir güzellikler. Tam yaşadım derken bakmışsınız bir uçurumun önündesiniz. Adım atmak yüreklilik işidir. Tam anlamıyla mutluluğu yaşadım derken o uçurum sizi içine alıverir. Mutluluk gerçekte mutsuzluk olur. Bunun nedeni de geçici olmasıdır. Her şey unutulur. En coşkulu sevdalar bile gerisinde iz bile bırakmadan kopar gider. Mutluluğu yaza yaza bitirememişlerdir. Kimimiz toplum için isteriz. O toplulukta senin de yerin vardır. Bir umuttur bu. Bir de duyguyu nedir bilmek gerekir. Üstünde dalıp gittiğimiz mi uçup gider? Nereye mi gider? Başkasının yanına, o çağırdığı için değil, canı öyle istediğinden. Yargı bir yazgıdır. Bir an iyisindir, öteki an her şey silinip gitmiştir. Hangimiz bir dosttan “Ben mutluyum” sözünü duymuştur? Yalan olduğunu bile bile o da kendini kandırır, sizi de... Filozoflar, şairler mutluluk arayıcılarıdır. Rastgele bir duygu olsa gider gelirdi. Sizi bir yakalar, bırakmazdı. Mutluluğun yolunu bulan da olmamış. Sonunda anlayışlı biri çıkmış “Yok öyle şey, ama ben yine de mutluyum” demiş. Hep kendimiz içindir, kendimize göre, mutlu olmak, mutluluğu sonsuza kadar benimseyerek yaşamak. Ya da bile bile yaşamın bir yalan olduğunu önceden görerek... Kışla görünümünde bir kılıf yapıp işlevleri onun içine tıkıştırmak mimaride doğru bir yol değildir. Öte yandan o dekorcepheleri yeniden yapmak için elde yeterli veri bile yok; elde olan yalnızca birkaç cephe fotoğrafı… Bu denli az bilgi ve belgeyle hangi mimar, bu yapımı nasıl gerçekleştirebilecek? Doğan HASOL T aksim Gezi Parkı’nın yerine yapılması istenen sözde eski Topçu Kışlası için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’ndan onay çıkmış. Neyin onaylandığını anlamak kolay değil, çünkü yapılacak olan şey kışla değil, rant tesisleri, alışveriş merkezi vb… Bir süre önce asıl ilgili İstanbul 2 No’lu Bölge Kurulu İstanbul Belediyesi’nin kışla (!) önerisini reddetmiş ve Taksim Gezi Parkı’nın korunması gerektiğine karar vermişti. İki kurulun verdiği taban tabana zıt kararlar çok şaşırtıcı. Ankara’daki Yüksek Kurul’un kararı, sivil emirkomuta zinciri içinde alınmışa benziyor. İlkin 1870’te yapılan Topçu Kışlası, isyanlar ve yangınlardan sonra Sultan Albülmecid döneminde ArapHintRus mimarilerinden esintili olarak yeniden yapılmış. 1909 yılında 31 Mart ayaklanmasına sahne olan kışla zaman içinde önemini yitirince 1913’te bir özel şirkete satılmış, bugünkü deyişle, özelleştirilmiş. Avlusu futbol ve gösteri sahası haline getirilen kışla 192139 arasında Taksim Stadı olarak kullanılmış, 1940’ta da Prost Planı kapsamında Taksim Gezisi düzenlenirken yıkılarak kaldırılmış. Taksim Gezisi, ünlü Fransız Şehirci Henri Prost’un 2 No’lu Park projesi kapsamında düzenlenmişti. O proje, Taksim’den Nişantaşı’na, oradan da Dolmabahçe Vadisi’ni de içine alacak şekilde denize kadar kesintisiz uzanan bir yeşil alan yaratıyordu. O yeşilin TaksimNişantaşı bölümü 1950’den bu yana, yapılmasına izin verilen yapılarla parça parça kemirildi. Şimdi yapılması gündeme gelen bina ise Taksim Gezisi’ni tümüyle yok edecek son darbeyi oluşturuyor. Dönelim yapılmak istenen kışlaya… Bir tiyatro dekoru gibi olacak sözde tarihi cephenin arkasına başka işlevler yerleştirilecekmiş. Böyle bir mimarlık anlayışı olamaz: İçi başka, dışı başka… Bunu bir yazımda, “bülbül ötüşlü kanarya” örneğine benzetmiştim. Burada da “kışla görünüşlü AVM” söz konusu. Kışla cephelerinin yeniden ihya edileceği söylemi bir bahane gibi görünüyor. Böyle bir gerekçe mimarlık kültürü bakımından hiç makul değil. Doğru bir mimarlık uygulaması için önce ihtiyaçlar ve gerekli işlevler belirlenir, mimari tasarım ona göre oluşturulur, yapılar ona göre ve tutarlı bir mimarlık anlayışı içinde gerçekleştirilir. Kışla görünümünde bir kılıf yapıp işlevleri onun içine tıkıştırmak mimaride doğru bir yol değildir. Öte yandan o dekorcepheleri yeniden yapmak için elde yeterli veri bile yok; elde olan yalnızca birkaç cephe fotoğrafı… Bu denli az bilgi ve belgeyle hangi mimar bu yapımı nasıl gerçekleştirebilecek? Görüldüğü gibi, içi başka dışı başka, kışla görünüşlü bir yapı fikri hiç tutarlı değil. Amaç kısaca, yeşil alana yapılacak rant tesisleri için tarihi yeniden yaratmak bahanesinin arkasına sığınmak gibi görünüyor. İronik olarak zaman zaman yinelediğim bir “yeşil alan” tanımı vardır: “Bizde yeşil alan ileride üzerine gökdelen dikmek üzere saklanan arazidir” derim. Şimdi o tanımda “gökdelen”in yanına “kışla görünüşlü AVM”yi de eklemek gerekecek. Zaten bugüne kadar o yolda pek çok örnek gerçekleşmedi değil. Rant hırsı uğruna İstanbul ne yazık ki yeşil alan yoksulu haline getirildi. ICOMOS (Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi) Türkiye Milli Komitesi, Yüksek Kurul’un onay kararından hemen sonra tutarlı bir basın bildirisi yayımladı. Çok kısaca özetlersek: “1. Taksim Gezi Parkı tarihsel mimari önemi bağlamında İstanbul’un en önemli ve korunmaya değer varlıklarından biridir. Düzenlenip korunmalıdır. 2. Kışlanın dış replikasını yapmak için bile gerekli ayrıntılı bilgi ve belge yoktur. Yeniden yapımı tarihsel korumacılık ilkeleri açısından, Taksim’de bir ‘Disneyland’ inşa etmekten daha anlamlı ve ciddi bir sonuç vermeyecektir.” Bildiri şöyle son buluyor: “Sakıncaları Türkiye kamuoyuna duyurmayı, çalışma alanımızın etik ve teknik ilkelerine aykırı bu gelişmeye karşı durmamızın bir tarihsel zorunluluk oluşundan ötürü gerekli görmekteyiz.” Ayrıca, Gezi Parkı’nın yerine kışla yapılmaması için 70 binin üzerinde imza toplandığı söyleniyor ama kamuoyunu dinleyen, kentin sorunlarını demokrasi kuralları içinde kentlilerle paylaşan kim?.. Bir hatırlatma daha yapalım: Bir önceki Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay bir gazete röportajında şöyle diyordu: “İstanbul’da aradığımız şey yeşil alan. Sivilleşirken niye kışla yapıyoruz?” Doğru söze ne denir… Soru haklı ama bugün başta İstanbul olmak üzere pek çok kentimizdeki uygulamaya bilimsel yöntemler ve uzmanlıklar değil, mimar olarak bir türlü aklımızın almadığı dayatmalar egemen. Son söz: İstanbul’a yazık oluyor! Taş Kafa... Görünce deprem sandım... Üzeri zümrüt ormanla örtülü bir dağ... Büyük bir patlamayla, üzerindeki ağaçlarla, içindeki canlılarla dağın yarısı yarılıp aşağı indi... Toz duman dağılınca, orada sadece toprak ve alttan çıkan kayalar kaldı... Ve havada, yuvası ormanı, konduğu ağacı bir anda kaybetmiş şaşkın kuşlar... H Orman Bakanlığı ruhsat vermiş, müteahhit tonlarca dinamitle taş çıkartıyor... Zaman; geçen hafta... Yer; Isparta Göller Bölgesi... H Üzerinde ağaçları ile, yeşil ormanı ile koca dağın, vurulmuş bir beden gibi yıkılışı tüm gün gözümün önünden gitmedi... H Orman ve Su İşleri Bakanı’na sordular gazeteciler... Bakan “Taş da lazım” dedi... H Bu doğru... Taş lazım memlekete... Onun için bakan yaptılar... H Şehirlerde yaşayanların gözlerinden uzak, doğa katliamının bu denli azdığı bir talan dönemi hiç olmadı... Koy kalmadı... Orman kalmadı... Dere kalmadı... Belki dünyanın en büyük doğa katliamıdır, 2B satışları sürüyor, en katı vicdan sızlar... Ova kalmadı... Yeşil alanları aynalı gökdelenlere, tarikat mahallelerine, sanayi bölgelerine açtılar... Sulak alanlar satıldı... Kuş cennetlerini kuruttular, beton mahallelere dönüştü sazlıklar... H Bir zümrüt dağın, üzerindeki yaşam ile birlikte aşağı indirilmesi, yürekli çevreciler tarafından belgelendi... SKY Türk aralıksız yayımladı... Belki gördünüz... H Yeşilin griye, ağacın moloza, çiçeğin çakıla, kuşun taşa dönüştürülmesinin belgesidir... Dünyanın en ilkel toplumu böyle bir cinayete izin vermez... Para, çıkar, avanta, yağma, talan denildiğinde din, iman öyle patlıyor işte... Vicdan; toz... Kafa; taş... H Ormanı devirip altındaki taşı çıkartsın diye bakanlık kuruldu yani... Ve bakan koydular başına... Memlekete taş da lazım... Moloz da...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle