23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 9 ŞUBAT 2013 CUMARTESİ Casusluk iddianamesinde birbirleriyle yaptıkları telefon konuşmaları suç delili olarak gösterildi İki kardeş bir cezaevi İNGİLİZ YAZARDAN ALBAYA MEKTUP OZAN YAYMAN Yine ‘Türkiye Türklüğü’ Üzerine… Bu sütunda 2006 yılının 81522 Nisan tarihlerinde, demek ki yaklaşık yedi yıl önce, “Türkiye Türklüğünü Parçalamak” ortak başlığı ile üç yazım yayımlandı… İnternet dosyamı taradım… Aynı konuda “Türkiyeli Kürtlerin Çıkmazı” (08.01.05), “Türklük Konusunda” (17.07.10) başlıklı iki yazı daha yayımlamışım… “Cumartesi Yazıları”mı yayımladığım kitaplarıma göz attım… “Kimliğim: İnsan”da ikisi de 1995 tarihli “Kürtler ve Türkler”, ”Grekler ve Kürtler” başlıklı yazılarımı, daha sonraki kitaplarımdan “Gerçeklik Duygusunun Kaybolması”nda, ikisi de 1999 tarihli “Milliyetçilik Üzerine” ve “Yine Milliyetçilik Üzerine” adlı yazılarımı gördüm… “Yeni Ortaçağın Saldırısı” adlı kitabımın “Omurgasız” başlıklı bölümünde yer alan “Yurtseverlik Duygusu Nedir?”, “Ulusal Gurur ve Sömürge Aydını” vb. adlı yazılarım da yine aynı konuyla, yani ulus, ulusçuluk, uluslaşma, etnik aidiyet vb konularla ilişkili… Karşımıza bugün de olanca güncelliğiyle çıkan, zaten hep karşımızda olan bu konular üzerinde demek ki epeyce kafa yormuşum, şu anda da yormakta olduğum gibi… Bugün yeni bir yazı yazmak yerine, yukarıdaki yazılardan birini, özellikle de “Türkiye Türklüğünü Parçalamak” başlıklı üç yazıdan ilkini yayımlamayı düşünüyordum. Fakat merak eden okur nasıl olsa arayıp bulacaktır. Bunu yapmaktansa, son günlerdeki hararetli tartışmalar ortamında düşündüklerimin kısa bir özetini yapmanın daha doğru olacağına karar verdim… ??? Öncelikle, bir konu, bir söz, bir olgu bu kadar mı saptırılarak neredeyse karşıtına dönüştürülmek istenir… Bir iki gün önce, gazetesinin de kendisinin de adını anmaya değer görmediğim bir köşe yazarı, aklınca hem nalına hem mıhına vuruyor görünerek Sayın Birgül Ayman’ı da, Türkiye’nin yerlisi olma iddiasıyla kendisi gibi olmadığını düşündüklerine “haddinizi bilin” tehdidini savuran BDP milletvekilini de aynı kefeye koyarak eleştiriyordu… Söz konusu BDP milletvekili, sonradan özür dilemiş olsa da yaptığı şey ırkçılığın, uluslaşma olgusundan ve Türkiye gerçekliğinden habersizliğin dik âlâsıdır… Sayın Ayman’ın söylediği ise, insan bu açıklamayı bininci kez yapıyor olmaktan neredeyse utanç duyuyor uluslaşma öncesi bir toplumsal kimlikle, ulusun, ulusal kimliğin aynı şey olamayacağıdır… İçlerinde arkadaşlarım da olan bazı başkalarına göre, Sayın Ayman Meclis’te böyle konuşmamalıymış. Neden? Bir ülkenin parlamentosu, farklı ve karşıt görüşlerden de olsa, belli kavrayış düzeyine sahip insanların bulunduğu yer değil midir? Fakat Başbakan düzeyinden daha aşağılara doğru görüp tanık olduklarımız, bu eleştiriyi yapanları ne yazık ki haklı çıkarıyor… ??? “Türkiye Türklüğü” konusuna dönüyorum… Etnik kimliklerin bir sentezi ve ırksal çağrışımlarının önünü kesen bir kavram olarak, bu söz bana daha birleştirici görünmeye devam ediyor… Şöyle de söyleyebilirdim: “Türk” sözünü “Türkiye Türklüğü” olarak anlamalıyız… “Türkçe” ise, zaten Türkiye Türkçesidir… Bu kavramların çevresinde birleşmek, Türkçenin kökenlerini, Türkiye Türklüğünün soydaş akrabalıklarını yadsımak değildir. Ama biz bir ulussak; bu ulusun bütün bileşenlerinin, tarihsel, kültürel, coğrafi, ekonomik vb ortaklıklarının bütünü demek olan ulusal kimlik, elbette etnik kimliklerin, soydaş vb akrabalıkların üstünde olmalıdır ve öyledir de… Türkiye Türkçesi ise, sözünü ettiğim yazılarımda ve katıldığım söyleşi ve konferanslarda yeri geldikçe dile getirdiğim gibi, ulusun ortak dili olmayı herhangi bir zorlamayla değil, yüzlerce yıllık gelişimiyle ve bugün ulaşmış olduğu evrensel düzeyle kanıtlamış, hak etmiştir… ??? Sayın Birgül Ayman Güler’in bir cümlesi, sağsol, TürkKürt ayrımı gözetmeksizin söylüyorum, bir turnusol kâğıdı gibi, parlamento içi ve parlamento dışı entelektüel düzeyimizi, aydın kalitemizi açığa çıkardı… Ne yazık ki çok iyimser değilim... Ama kötümser de değilim… AVUKAT: SOYAD BENZERLİĞİNE DİKKAT ETMEDİLER Albay kardeşlerin avukatlığını yapan Aykanat Kaçmaz, söz konusu gelişmelerle ilgili olarak, “İki kardeş arasındaki telefon görüşmesi bile savcı tarafından suç örgütünün unsuru olarak nitelendirildi” dedi. Avukat Kaçmaz, mahkeme tarafından kendilerine kardeş görüşmeleriyle ilgili hiçbir soru yöneltilmediğini de belirterek “Bu soruyu sorsalardı iki kardeşin birbiriyle konuşması kadar daha doğal bir şey olamayacağını anlatırdık. Soyad benzerliğine dikkat etmediler” dedi. Kaçmaz, Erdal Özkan’ın, ağabeyi Ergün Özkan’a göre daha mütevazı bir insan olduğunu söyleyerek, “Erdal Özkan ile ilgili yaklaşık 2 bin sayfalık iddianamede 1.5 sayfalık bölüm var ki hepsi bundan ibaret” diye konuştu. ‘Tutuklu olmanız beni şoke etti’ İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında 16 yıl hapis cezasına mahkum edilen, Hadımköy Askeri Cezaevi’nde tutuklu olan Albay Taylan Çakır’a mektup gönderen İngiliz yazar Wilbur Smith “Bir Türk hapishanesinde bulunduğunuzu ve korkunç bir adaletsizliğin kurbanı olduğunuzu bildirmeniz beni şoke etti. Size yardım etmek isteyecek kişilerin dikkatine davanızı sunmak için elimden geleni yapacağım” dedi. Taylan Çakır, Wilbur Smith’e bir kitabındaki Osmanlı tarihiyle ilgili yanlışlığı düzeltmesi için mektup yazdı. Smith de Çakır’a 25 Ocak 2013’te bir mektupla yanıt verdi. Smith, mektubunda şu ifadelere yer verdi: “1 Kasım tarihli mektubunuzu aldım ve büyük ilgiyle okudum. Entelektüel bir kişi, ülkenizin tarihinin bir öğrencisi ve seçkin bir subay olduğunuz açıkça anlaşılıyor. Hatamı kabul ediyor ve Türk kelimesinin Mısırlılar için aşağılayıcı olduğu iddiamdan ötürü özür diliyorum. Bunu, Sudan’daki Mehdi’ye karşı Kitchener’in seferine gazeteci olarak katılan Winston Churchill’in kitabından aldım. Mehmet Ali Paşa tanımlamanız, İngilizlerle anlaşmasıyla birlikte Mısır’daki rolü beni hayran bıraktı. Fakat mektubunuzdaki büyük şaşkınlığımsa, halihazırda bir Türk hapishanesinde bulunduğunuzu ve korkunç bir adaletsizliğin kurbanı olduğunuzu bildirmeniz oldu. Bahsettiğiniz kaynakları araştıracağım; her ne kadar hakkınızdaki dava güçlü düşmanlar tarafından yürütülüyor gibi görünüyor olsa ve ben davanızla ilgili yararlı bir şey yapabileceğimden emin olmasam da, Balyoz davası ile ilgili olarak Dani Rodrick ve Gareth Jenkins ve size yardım edebilecek ya da yardım etmek isteyecek kişilerin dikkatine davanızı sunmak için elimden geleni yapacağım.” Genellikle Afrika temalı romanlara imza atan yazar Smith, Londra’da yaşıyor. Afrika’nın vahşi hayatının korunması için gönüllü çalışmaların içinde yer alan Smith, birçok eseri “çok satanlar” listesinde yer almış, dünya çapında tanınmış bir yazar. Smith’in bazı eserleri: Bir Serçe Düştü, Hükmedenler, Şimdi Ölmek Zamanı, Muson Yağmurları, Lanetliler Körfezi, Elmas Avcıları, Fillerin Şarkısı. İZMİR Kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan adli süreçte tutuklanan ve her ikisi de albay rütbesindeki Özkan kardeşlerin birbirleriyle yaptıkları telefon konuşmaları, hazırlanan iddianamede, suç örgütüne delil olarak gösterildi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada, 55’i asker 85 tutuklu bulunuyor. 357 sanıklı dava 16 Nisan 2013 günü İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacak. Duruşma öncesi ilginç ayrıntılar da kamuoyuna yansımaya devam ediyor. Tabib Albay Ergün Özkan ve 1 yaş küçük kardeşi Jandarma Albay Erdal Özkan tutuklanmazdan önce farklı kentlerde yaşamlarını sürdürürken şimdi İzmir’de, Şirinyer Askeri Cezaevi’nde buluştu. İki kardeş, 16 Haziran 2012 tarihinden bu yana tutuklu. Erdal Özkan’ın ikamet adresinde ve işyerinde yapılan aramalarda delil olarak toplanan unsurlar arasında, Genel kurmay Başkanlığı amblemli blok notlu kalemlik de yer alıyor. ğabeyinin numarası telefonunda İddianamede adı geçen bazı kişilerin ikametinde yapılan aramalarda Ergün Özkan adının yazılı olması da deliller arasında gösteriliyor. Tabib Albay Ergün Özkan, Diyarbakır Askeri Hastanesi’nin başhekimliğini yapıyordu. Jandarma Albay Erdal Özkan da mesleğini Ankara’da sürdürüyordu. Fark A lı kentlerde yaşayan Albay kardeşler, sık sık birbirleriyle telefonda görüşüyorlardı. Bu konu, adli sürecin iddianamesine, kurulduğu savlanan örgütün unsurlarından birisi olarak yansıtıldı. İddianamede, “Albay Erdal Özkan’ın irtibatlı olduğu kişiler ve telefon numaraları” bölümünde ağabeyi Albay Ergün Özkan’ın ismi ve telefon numarası da yer aldı. Aynı şekilde Ergün Özkan’ın irtibatlı olduğu kişiler arasında kardeşi ve telefon numarasına da yer verildi. Mahkum dedeler Adalet Bakanlığı verilerine göre cezaevlerinde 80 yaş üzerinde 109 kişi bulunuyor. En fazla tutuklu hükümlü 2139 yaş arasındaki gruptan çıktı İLHAN TAŞCI ZAMANAŞIMI SIKINTISI ANKARA İnfaz Yasası’nda yapılan değişikliğin ardından 30 bin kişinin tahliyesiyle gözlerin çevrildiği cezaevlerinde 72 bin 363’ü ilkokul mezunu, doktora mezunu 26, yüksek lisans mezunu 54, üniversite mezunu ise 3 bin 865 kişi bulunuyor. Cezaevlerindeki 1217 yaş arasındaki çocukların sayısı 2 bin 3 olarak kayıtlara geçerken, en fazla tutuklu hükümlü 21 ila 39 yaş arasındaki gruptan çıktı. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 28 Ocak 2013 itibarıyla ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaş gruplarına ve öğrenim durumlarına göre istatistiklerini raporlaştırdı. Buna göre, Türkiye’de 133 bin 57 erkek, 4 bin 959 kadın tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Cezaevlerinde 80 yaşın üzerinde 109 kişi cezaevinde yatarken bunlardan yalnızca ikisi kadın. 65 yaş ile 79 yaş arasında 1762 tutuklu hükümlü var. Bunlardan 54’ü kadın, 1708’i erkek. Cezaevlerinde 1217 yaş arasındaki çocukların sayısı ise 2 bin 3. En fazla tutuklu hükümlü 21 ila 39 yaş arasındaki gruptan çıktı. Genç, orta, yetişkin olarak nitelenen bu yaş grubundan 87 bin 127 kişi cezaevinde. Bakanlık istatistiklerine göre yaş grubu bilinmeyen tutuklu hükümlü sayısı ise 92. mezunlarında Rekor ilkokul Öğrenim durumuna göre hazırlanan çalışmaya göre ise Türkiye’deki hükümlü tutukluların büyük bölümü ilkokul mezunu. Cezaevinde bulunan 138 bin 16 kişinin 72 bin 363’ü ilkokul mezunu. Okuma yazma bilmeyen 4 bin 419 tutukluhükümlü bulunuyor. Okur yazar olup da bir okul bitirmeyen kişi sayısı 5 bin 905. Ortaokul veya dengi meslek okulu mezunu 23 bin 135, lise ve dengi meslek okulu mezunu 19 bin 873, yüksekokul veya fakülte mezunu 3 bin 895, yüksek lisans mezunu 54, doktora mezunu ise 26 hükümlü tutuklu şu anda cezaevlerinde. Öğrenim durumu bilinmeyen kişi sayısı da 8 bin 336. Etkin Haber Ajansı’na dava açıldı İstanbul Haber Servisi İşkenceci olduğu iddia edilen polis şefi Sedat Selim Ay’ın terörle mücadeleden sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atanmasının ardından işkence tanıklarının mektuplarını ve raporlarını yayımlayan Etkin Haber Ajansı (ETHA) hakkında dava açıldı. Ay’ın şikâyeti üzerine “iftira” ve “hakaret” suçlamalarıyla Ajans Müdürü Goncagül Telek hakkında açılan davanın ilk duruşması, 6 Haziran’da yapılacak. Soruşturma aşamasında 21 Kasım 2012 tarihinde savcı Nazmi Okumuş’a ifade veren Ay, ifadesinde Taraf gazetesinin sürmanşetinde yayımlanan “İşkenceci polis teröre bakacak” başlıklı Goncagül Telek imzalı haberden de şikâyetçi oldu. Ancak Taraf gazetesinde Telek imzasıyla hiçbir haber yayımlanmadı. Davanın ilk duruşması 6 Haziran 2013 tarihinde saat 09.50’de İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Öte yandan Ay’ın adının geçtiği haberlerle ilgili olarak 23 gazeteci hakkında başlatılan soruşturmada da takipsizlik kararı çıktığı öğrenildi. Bitlis ve Özal’da formül arayışı ALİCAN ULUDAĞ TBMM ALT KOMİSYONUNUN ŞAKRAN CEZAEVİ RAPORU YANLI BULUNDU ANKARA 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmalarda 20 yıllık zamanaşımı süresi önümüzdeki günlerde doluyor. Ankara Terörle Mücadele Yasası ile yetkili savcılık dava açmazsa dosyanın kapanması gündeme gelecek. Bunu engellemek için formül arayışına giren TMK Başsavcı Vekilliği’nin, bu kapsamda AİHM kararlarını incelediği ve örnek bir karar aradığı öğrenildi. Savcılığın, Özal ve Bitlis’in ölümlerini “insanlığa karşı suç” kapsamına sokabileceği belirtiliyor ancak son karar önümüzdeki günlerde verilecek. Bitlis soruşturması 17 Şubat, Özal dosyası ise 17 Nisan’da zamanaşımına uğruyor. Soruşturmayı yürüten Ankara Başsavcı Vekilliği de zamanaşımı engelini ortadan kaldırmak için çalışma başlattı. Savcılık kaynakları, 1993 yılında meydana gelen çok sayıda cinayete işaret ederek bunların sistemli olarak işlenmiş olabileceğine vurgu yapıyor. 1993’te gazetemiz yazarı Uğur Mumcu, Albay Bahtiyar Aydın, Cem Ersever öldürülmüş; Özal, Bitlis ve Bakan Adnan Kahveci ise şüpheli bir şekilde hayatlarını kaybetmişti. Yapılan çalışmanın sonunda, iki soruşturmada zamanaşımı nedeniyle takipsizlik kararı verilip verilmeyeceği netleşecek. Bu komisyon gitseydi Pozantı’yı da aklardı YUSUF ÖZKAN İZMİR TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesindeki Cezaevi Alt Komisyonu’nun, Aliağa Ceza İnfaz Kurumları’na (Şakran Cezaevi) ilişkin hazırladığı rapor, yanlı ve yetersiz bulundu. CHP Cezaevi İzleme ve İnceleme Komisyonu üyeleri Özgür Özel ve Prof. Dr. Nurettin Demir, “Pozantı Cezaevi’ni gündeme taşıyarak büyük insanlık ayıbını ortaya çıkardık. Bu komisyon gitseydi eminiz ki Pozantı’yı da aklardı” dedi. TBMM alt komisyonunun raporunda, kadınların el kremi olmamasından ve çıplak aramadan yakındıkları, çocuk ve gençlerin dinlenme zamanı istedikleri gibi ayrıntılara yer verildi. AKP’li vekillerin ağırlığını oluşturduğu komisyon tarafından hazırlanan raporda, cezaevi koşulları ve uygulamalarının “olumlu” bulunduğu belirtildi. Özellikle nakil yoluyla başka cezaevlerinden Aliağa’ya getirilen tutuklu ve hükümlülere yönelik çıplak aramaları ve baskıları geçen yıl gündeme getiren CHP’li Özel ise TBMM’nin, açıklamalarının ardından harekete geçme gereği duyduğunu anımsattı. Alt komisyonun adeta “bal dök yala” niteliğinde bir rapor hazırladığını belirten Özel, “İktidar, bu tür komisyonları kendilerini aklama aracı olarak kullanıyor. Hazırlanan rapor, komisyon üyelerinin ortak kanaatini de yansıtmıyor. Biz Pozantı’ya gittik. Oradaki hak ihlallerini, işkenceleri gündeme taşıdık, büyük insanlık ayıbı ortaya çıktı. Bu komisyon gitseydi eminim ki Pozantı’yı da aklardı” dedi. CHP’li Demir de Aliağa Cezaevi’nin her tarafının beton olduğunu, insanları çürütmeyi amaçladığını belirterek, “Evet çok güzel bir bina ama sadece bina yapmak yetmiyor. Son düzenlemeyle binlerce kişi tahliye oldu ama hasta tutuklular hala içeride. Adaletsizlik artık paçalarından akıyor” diye konuştu. Not: Bugün saat 13.00’te Beşiktaş Meydanı’nda “Vardiya Bizde” Platformu’nda buluşuyoruz. ABD dosyayı istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD, Ankara’da elçilik saldırısıyla ilgili yürütülen soruşturmanın dosyalarını istedi. ABD, Ankara’daki büyükelçilik binasında meydana gelen bombalı saldırıyla ilgili yeni belgeler talep etti. DHKPC’li Ecevit Şanlı’nın canlı bomba olarak kullanıldığı saldırıyı FBI ve MİT’in ortak yürüttüğü belirtiliyordu. Ayrıca dosyanın, “ABD toprakları içerisinde olduğu” gerekçesiyle istenildiği aktarıldı. DHKPC’den özür!.. Haber Merkezi DHKPC, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bombalı saldırısıda yaralanan ve sağ gözünü kaybeden gazeteci Didem Tuncay ve ailesinden özür diledi. Örgüt, hastane masraflarını da kabul edilmesi durumunda karşılayacağını açıkladı. Örgüte yakın bir internet sitesindeki açıklamada, elçiliğin personel kapısının sivil halka zarar vermemek için seçildiği belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle