25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBAT 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Meclis Başkanı Cemil Çiçek’teydi herhalde... “Uzun tutukluluk Türkiye için ciddi bir yaradır! Yargının bunu bir şekilde çözmesi lazım. Çözmediği sürece kendisi tartışma konusudur!” Ardından da... “Uzun tutuklu milletvekilleri” konusunun bir “siyasi sorun” olarak karşılarına çıktığını söyledi. Ve Balbay, Haberal, Engin Alan ve BDP’li beş milletvekili ile ilgili hazin gerçeği de Dün de Sıra... sözlerine ekledi: “Tutuklu milletvekilleri seçilme sürelerinin yarısını içeride geçirmiş oldu!” Bunu hatırlamış ve hatırlatmış olması yine de umut verici! Meclis Başkanımız Çiçek açık sözlü bir siyasetçi... “Bu ayıp da Meclis’e yeter!” de diyebilirdi! Demedi! Belki... Milletvekillerinin görev süresi bitmeden... AKPCHP arasındaki TBMM “tutuklu milletvekili protokolü”ne öncülük etmiş olmasının sorumluluğunu yerine getirecektir. Şimdilik... Topu yargıya atmakla yetindi! Oysa herkes biliyor ki... Yargının arkasındaki yönetmen iktidar... Yargı kendi haline bırakılmamıştı... Kısmi anayasa değişikliği sırasında, ya zurnacıya ya Ölçü Kaçınca... “Uzun tutukluluk”tan Başbakan da yakınmaya başladı. Meclis Başkanı da onun gibi elbette samimi olabilir... Ama bu onların “uzun tutukluluk ortamına” (hadi istemeden de olsa diyelim) “yardım ve yataklık yapmış” oldukları gerçeğini örtemez. Özellikle de milletvekilinin uzun tutukluluğu, Çiçek’in de belirttiği üzere hukuki değil, “siyasi bir sorundur!” Siyasi sorunu ise hukuk ve yargı değil, siyaset çözer. Bunun için birkaç satırlık bir yasa değişikliği yeter! “MİT Başkanımı yedirmem!” diyen Başbakan’dan alacağı ilhamla, Meclis Başkanı da “Milletvekillerimizin görev sürelerini tutuklu olarak tamamlamasına izin veremeyiz!” diye bir adım atsa... Ortak bir yasa önerisiyle öncülük etse... Öncülük ettiği TBMM protokolü de bunu öngörüyor zaten. CHP’yi “yemin etmeme yemini”nden döndüren o protokolü anımsayalım. Protokolde “tutuklu milletvekillerinden” söz edilmiyordu. Yapılacak düzenlemelerle tutukluluk hallerine son verileceği umut ediliyordu. Örneğin, milli iradenin serbestçe tecelli etmesi için... “a Anayasa dahil tüm mevzuat... b Hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak... c Özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanacak ve uygulanacaktır!..” gibi ifadeler yer alıyordu. Ki bunların CHP’yi aldatmak üzere iktidarın bir göz boyama tuzağı olduğu ortaya çıktı. tarafs semiş (7 Eylül Yargı da benim oluşturmalıyız!” görünüyor. 2009) lara Yasalar yargıç Başkan Hasan ya da ve l ro nt ko “adli Gerçeker aslın sini dile estlik” şe di en in es rk denetimli serb ağı he an kararı verme ol getiriyordu. gelişi ı. ad ğl Çarşambanın lliydi. sa e be ns n de de ne Ama perşembe anağı AKP iktidarı yargıçlar bu ol killerine mak tutuklu milletve “iktidarını uzat ek k rm de di en ne çl gü bu ve gü uygulamadı! peşindeydi”. Neden? Bunun yolu da tına Çiçek Meclis Başkanı merak “yargıyı denetim al u. es yord gibi, bunu herk almaktan” geçi l ro nt Yargıyı ko ediyor. Dört yıl önce.. ebilmek... ed netim İleri demokrasi Seçimleri de deekti. m e de er üz ak m kurmak altına al en çmece Demokrasinin anayasada se iği i kl es şi ği nc de ve madde büyük gü en da çm ra se sı , ı rın ığ la ld ık pı ya sand y sız ta m gı ğı ar ba Y in dönemin kütüklerin lama lüne ık ro aç nt r ko bi nı rın la ka ıç Baş yarg yapmıştı: verilmesiydi. l, ği de ı ıy rg ya ş da an “Y şımı... Benzer Yaklaız yargıyı da davulcuya meyletmesine karşı önlemler alınmıştı. “Parça tesirli madde değişiklikleri” ile Hâkimler ve Savcıları Yüksek Kurulu’nun yeniden kurulumu sağlanmıştı. Bu yeni kurulum sayesinde... Maç ortasında hakem değiştirir gibi, davaların ortasında da yargıç ve savcıların görevden alınması... Hatta mahkemeye verilmesi bile mümkün kılınmıştı. Böyle bir yargı elbette “uzun tutuklululuk” silahını da kullanacaktı. ‘Vatandaş’ın Hedefi!.. Bugün Türkiye çevresinde yaşanan gelişmeler, 12 Eylül faşist darbesinin hangi amaçla yapıldığını sergiliyor... Küreselleşmenin, emperyalizmin plan ve programları adım adım yürütülüyor. “Tam bağımsızlık” kimliğini rehber edinen Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra bu ilkeden adım adım uzaklaşıldı. Hem ekonomik hem de siyasal anlamda küreselleşmenin güdümünün perçinlendiği 12 Eylül dönemi, bugün yaşanan sorunların temel gerekçesini oluşturdu. Evren cuntasının sahte Atatürk söylemleriyle bir yandan siyasal İslamın, öte yandan etnik temelli Kürt ayrımcılığının büyümesi, gelişmesi ve tırmanması sağlandı. Kuşkusuz AKP iktidarı 12 Eylül’ün, Özal yönetiminin ve 24 Ocak Kararları’nın üstüne oturdu. 90’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılması, “soğuk savaş döneminden tek kutuplu dünyaya dönüşüm”, küreselleşmenin dışında kalan ulus devletlerin varlığına yöneldi. Yugoslavya benzeri ülkeler parçalandı. Ortadoğu’da bugün yaşanan süreçlerin altyapısı oluşturuldu. Yıllardır Batı’nın çıkarlarına hizmet ederken ayak sürümeye başlayan tek adamlı, despotik yönetimlerin yerine Mısır, Libya ve diğer Arap ülkelerinde gördüğümüz siyasal İslamı referans alan, ama tümüyle küreselleşmenin güdümünde hareket eden yönetimler oluştu. Türkiye’ye gelince; bu küresel plan çerçevesinde “milli görüş” gömleğini çıkarıp iktidar olanlar, ülkeyi neredeyse tepeden tırnağa yeniden düzenledi. Halkın birikimleriyle elde edilen en değerli ulusal varlıkların özelleştirilmesi ve yabancı sermayeye devri, önemli ayaklardan biriydi. Diğer yanda ordu, sivil bürokrasi, yargı ve üniversiteler, o yapıların içinde bulunanların bile öngöremediği biçimde dönüştürüldü. Bu dönüşümler, sözüm ona “demokrasi, haklar ve özgürlükler” gerekçe gösterilerek sağlandı. Irak’ı “demokrasi gelecek” diye işgal edenlerin yolunu izlediler... Siyaset de belirli ölçülerde bu çerçevede şekillendirildi. Seçimlerin hemen öncesinde CHP ve MHP’ye yapılan operasyonları anımsayın... Şimdi de gelecek şekillendiriliyor, operasyonlar sürüyor. Ulusalcılık, milliyetçilik, federasyon, özerklik, yeni anayasa tartışmaları bu çerçevede yürütülüyor. Bireysel temelde yurttaşların eşitliği üzerinde kurulan “ulus” yerine, milliyetlerin, toplulukların öne çıkarıldığı “anayasal vatandaşlık” öneriliyor. “Ulus” kavramı, faşistlikle, kafatasçılıkla özdeşleştirilmeye çalışılıyor. Ulus, millet, milliyet, halklar gibi kavramların içerikleri değiştiriliyor, karmaşa yaratılıyor. Kaba, bilimsel temellerden yoksun yaklaşımların önü açılıyor, bir bakıma “Kürt” demek demokratlık, “Türk” demek kafatasçılık sayılıyor. Antiemperyalizm, dar bir milliyetçilik perspektifine sokulmaya çalışılıyor. Dikkat edin; yıllardır ne sömürüden, ne yoksulluktan, ne emekten, ne ezenlerden, ne sınıflardan, ne sendikalardan, üretim ilişkilerinden söz ediliyor. Varsa yoksa etnik temelli yaklaşım ve içi boş demokrasi tartışmaları... Hedef, antiempe ryalist direnişle kurulan Cumhuriyetin temel felsefesi ve nihayet Mustafa Kemal Atatürk’tür oysa. Ne yapmalı? 12 Eylül öncesi yükselen faşizm dalgasına karşı kurulan “Ulusal Demokratik Cephe” benzeri bir yaklaşım, yeniden “Bağımsız Türkiye” şiarı olabilir mi acaba? Tutuklu Milletvekilliği... Protokolün Sarısı, Geçti Yolun Yarısı Hacı bekler gibi “yeni yargı paketi”ni bekliyoruz. Eski paketler adaletin yaralarına merhem olamadı. Daha da derinleştirdi. Siyaset demek, hayal tacirliği demek: “Avrupa’da adalet adına ne varsa bizde de o olacak!” “Gerçek hak hukuk adalet gelecek...” “İleri demokrasi yolda!” Diye diye... Anayasanın seçmece maddeleri değiştirildi... Üstüne bir de referandum yapıldı. Hiçbirisi gerçekleşmedi... Bu kez anayasa sil baştan yazılıyor. Başbakan yine de cömert: 7 8 hafta vakit tanıdı. Bu arada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutansız, donanmanın kaptansız kaldığını fark etti! Millete dert yanmaya yöneldi. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Ulus’ Tartışmasıyla İlkokula Dönmek! Bu yazıyı utanarak yazıyorum. Hani eskiden ilkokullarda okumayazmayı sökenlere kırmızı kurdele takılırmış ya… İşte o kurdeleyi lise 3’te hâlâ takamayanların aralarında yaptıkları “edebiyat”(!) tartışmalarını dinliyor olsanız, ne hissederdiniz? Bu söylediklerim yalnız Birgül Ayman Güler’in yarattığı polemik alanı ile ilgili değil. Çok öncesine dayanıyor. Geçen hafta haber kanallarından birinde bir aklıevvel çıktı dedi ki: “İyi oldu, Güler sayesinde bu ulus ve millet konularını tartışıyoruz.” “Ulema” dan bir başkası da çıktı, “İyi oldu, CHP’nin içindeki cerahat patladı” dedi. Demek ki bu arkadaşlar “kırmızı kurdelelik” olamayışlarının ötesinde, yıllardır duyduklarını da anlamıyorlar. Bir kere bu “Allahlık Ali Bey” tartışmalar, 20 yıldır, Siyaset Meydanlarından Ateş Hatlarına kadar 1001 kanalda, milyon kere deşildi. “Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesini, üniversite bitirip de kurdele takamayanlara binlerce kere anlatmaya çalışmış biri olarak maalesef iyi biliyorum. Hayatta herkese her şeyi söyleyebilirsiniz, nasıl söylediğinize bakar. Haklıyken haksız çıkabilirsiniz. Haksızken zeytinyağı gibi yüzeye çıkabilirsiniz. Güler, içerik olarak doğru olan bir fikri, kitapta yazabilecek en kötü cümlelerle, en hatalı vücut dili ve ses tonlamasıyla, üstelik TBMM kürsüsünden yaptı. Güler’in demeye çalıştığı şuydu: “Türk ulusu veya Türk milleti olarak adlandırdığımız kavram, bir üst çatıdır. Bu çatının içinde Türk, Kürt, Laz, Rum, Ermeni, Arap, Musevi, Alevi, Sünni, ateist yani her ırk, her köken, her dinsel grup ve her karışımdan insan var. Burada, bu üst çatının içinde yer alan herkes eşit ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yurttaşlık aidiyeti ile bağlanmış birer ferttir. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ cümlesi etnisite değil, bu ortak vatandaşlık bağlarının ifadesidir. Şimdi bu çatının içinden herhangi bir etnisiteyi öne çıkarıp bu üst çatının kendisinden ve ne ifade ettiğinden daha önemli anlamlar yükleyemezsiniz. Biri üst bir siyasal, sosyal ortak aidiyet bağıdır; diğeri etnik, dinsel, mezhepsel, ‘ırk ve inanç kökenli’ farklı aidiyetlerdir. Kıyaslamaları bile yapılamaz, aynen bir futbol maçı, bir et lokantası gibi! Irkçılık tuzağına düşerek kendine farklı anlamlar yükleyenler, ortaçağa dönmüş olurlar.” Güler böyle konuşsaydı kolay anlaşılırdı. Ama herhalde artık anlamsız sahte demokratlardan, terörle siyasal söylemi harmanlayanlardan o kadar bıkmış ki, yanlış yerde, yanlış zamanda patlayıverdi! Peki, kaos nasıl çıktı? AKP’lilerin her fırsatta CHP’nin eski faşist diktacı, ırkçı söylemlerinden kopamadığı iftirasını yaymak için kuyrukta beklediklerini biliyoruz. Tabii bu kavram karmaşasını hemen kullandılar. Ayrıca bir sürü sözde medyacı da malum “antilaikçi/anti ulusalcı” kadro olarak dört koldan işe giriştiler, “Türkler Kürtlerden üstündür, dedi” diye yaygaraya başladılar! Böylece onların da yumurtladıkları her inciyi “müşahede etme” fırsatımız oldu. Bunlar arasına karışarak “kargaşadan üzerime toz bulaşmasın” diye hareket eden “bizden” bazı isimlere şaşırdığımı ifade etmeliyim. Bir de 2. Cumhuriyetçi olup yıllardır köksüz demokratçılık oynayan profesörler var. Mesela “Fethullah Hoca’nın Abant platformlarında çalışmış” Mete Tunçay. Kendisine de hiç şaşırmadım. Beyefendi Milliyet’te tam sayfa yayımlanan fiyakalı röportajında, kendi profesörlük apoletlerini tırnaklarıyla sökmüş. Mesela ulusalcılığın sosyal demokrasiyle bağdaşamayacağını buyurmuş. Herhalde biraz deşsek, Kürtçülerin veya Fethullahçıların nasıl sosyal demokrasiyle bağdaşabileceğini şakır şakır anlatacak! Birileri Tunçay’a açıklamalı ki, Türk ulusu çatısı altındaki her insanımız, nasıl Fenerli veya Galatasaraylı olabiliyorsa, sosyal demokrat, kapitalist veya komünist de olabilir. Ulus devlete yani ırkçı aidiyet merakı olmayan devlete mensup herkesin, özgürce siyasal bir söylemi olur. Zaten sosyal demokrat bir insan, kültürel zenginlik anlamında farklar dışında kimsenin ırkı, mezhebiyle ilgilenmez. Yani “ulus devleti” kabul etmek anlamında “ulusalcı” olmayan bir insan tabii ki ne demokrat ne eşitlikçi ne de sosyal demokrat olabilir! Mete Bey’in gaflarının yanıtı bu sütuna sığmaz. Milliyet’ten tam sayfa yanıt hakkı bekliyorum. “Ülkeyi ne müminlerin ne de laikçilerin yönetmesini isterim” diyen beyefendinin kafası hep karışık kaldı ve İslami siyasetlerin yani “müminlerin” önünü açan kilit beyin yıkayıcılardan biri olarak tarihe geçti. Uzun lafın kısası, ilkokulda öğrenip belleğimize geçirmiş olmamız gereken temel kavramlar, bu kafayla daha bizleri böyle ömür boyu tırmalar… Biz de daha çoook ağlarız, gülünecek halimize! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Çeşitli bölüm 1 lerinde giyim, süs 2 eşyası, oyuncak gibi şeyler satılan 3 büyük mağaza. 2/ 4 Bir kimsenin ey5 lemlerini, yaşama biçimini yönlendi 6 ren amaç... Kuy 7 ruksokumu kemi8 ği. 3/ Meslek argosu... Notada du 9 rak işareti. 4/ Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sayı... Hamurun ya1 pışmaması için tepsiA S PA R T AM ye serpilen un. 5/ Se 2 T U R T A R A Y picilikte ve hekimlik 3 A R A K R E D İ te kullanılan, tadı buruk 4 N İ F A K K O V bitkisel madde... İliş 5 T A L A M A N kin, değgin. 6/ Yaban6 İ T İ S A NO cı... Büyük Okyanus’ta H A N Fransa’ya ait bir ada. 7 Z E L V E 7/ Sergen... Demiryo 8 M K R S U Ö lu. 8/ Kira... Sürülme 9 EME V İ L E R miş tarla. 9/ Toplumda ya da bireyde, ölçü ve değerlerin çökmesi sonucu oluşan dengesizlik durumu... Tarla sınırı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Değerli olmayan maden ya da taşlardan yapılmış süs eşyasına ve bu takıların satıldığı dükkâna verilen ad. 2/ Yeniçeri kışlası... Birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma. 3/ Ünlü bir Roma imparatoru... Hava ve gaz akımları oluşturmakta kullanılan aygıt. 4/ Buzdolabı gibi metal eşya üzerine yapıştırılan, üzerinde resim ya da yazı bulunan, mıknatıslı küçük etiket... Romanya’nın plaka imi. 5/ Telefon sözü... Bir meyve. 6/ Bir soru sözü... Yeşile çalar toprakrengi. 7/ Bir gösterme sıfatı... Bir hükümdara vergi veren halk. 8/ Kastamonu yöresine özgü, pirinç ve yoğurtla yapılan bir tür yayla çorbası... Bir nota. 9/ Güçlü ve beyaz bir ışık vererek yanan, hidrokarbonlu bir gaz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle