Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ARALIK 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Sırtını ‘Yükseğe’ Dayayan Bir Dekan... Külahı Anlatmak Balbay, çıplaklıktan pek hoşlanmaz. Mizahını da mesajlarını da sözcüklerin içine gizler. Hele canı da sıkkınsa derdini, meramını simgelerle anlatmayı yeğler. En Yüksek Mahkeme “yargılamada adaletsizlik” yapıldığına karar verdi. Ama, hiçbir keskin söz etmedi. Sadece “dondurmayı üfleyerek yiyorum!” demekle yetindi. Cumhuriyet’in en güzel ve kritik dönemlerini paylaştığımız Balbay’ın aslında amacı zemheride dondurmadan söz ederek dikkatleri “külah” a çekmek. Seçimler yaklaşıyor. Sinekten yağ çıkarmanın hesabındaki iktidarın, “adalet yerini buluyor gösterisi” yapacağı ve halka bir daha külahı ters giydirebileceği endişesini dile getiriyor. Tam da seçim öncesinde, Cemaat İktidar dalaşının tırmandığı sırada yeni katakulli ve külah peşinde olunabileceğine dikkat çekiyor. Külahı ters giydirmek isteyenlere karşı.. Halkın ve özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi’nin külahı önüne koyup düşünmesi gereğine işaret ediyor. Kış günü Sincan bozkırının buz gibi ayazında dondurma sözü etmesi boşuna değil. Mustafa Balbay’ın Sincan Hapisanesi’nde “dondurmayı üfleyerek yiyorum!” dediği sırada, Profesör Yalçın Kabatepe de Cebeci’de Mülkiye Amfisi’nde yoğurdu üflemeden yiyordu: “Hukuk siyasetin bir aracı haline geldi ve bir baskı aracına dönüştü! (..) Bavullu Demokrasi Dönemi yaşıyoruz! Eskiden hayret uyandırmak için bavuldan tavşan çıkarılırdı. Şimdi evrak çıkarılıyor!” Kabatepe, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin dekanı. Günümüzde bir dekanın, hele de milletvekilleri ve eski bakan, vali ve yüksek bürokratların bulunduğu bir törende böyle konuşması “yüksek yerlerden torpilli” olduğunu gösteriyor. Mülkiye’nin 154. yaşgünü töreni. “Ey Vatan”ın gözyaşlarını dindirmek üzere kurulmuş okulun bugünkü öğrencileriyle 50 yılık mezunları, salon dolusu Mülkiyeli dekanlarını heyecanla alkışlıyor.. Hocalardan birinin kulağına eğiliyorum: “Dekan beyin torpili galiba yüksek yerlerden..” “Evet! “Nereden? “Bence bizzat Başbakan’dan..” “Nasıl yani?” “Dekan ciddi bir insan. Başbakan’ı da çok ciddiye alıyor!” “Eee? “Başbakan’ın ‘ileri demokrasi’ sözüne güveniyor. Demokrasisi ileri bir ülkenin dekanı olmanın güveni içinde konuşuyor.” HHH Hoca haklı.. Dekan, gerçekten de sırtını Başbakan’a dayamanın güveni içinde görünüyor. Demokrasiyi de tıpkı onun gibi tanımlıyor: “Demokrasi kendine güvenin, topluma güvenin, halkına güvenin rejimidir. Özgürlüklerin önünü açarak hukuksal düzeni hâkim kılma idealidir!” Ama... Bir ara, “ileri demokrasi”nin ölçüsünü biraz kaçırıyor. “Sadece sandık çoğunluğuna dayanan rejim çoğunlukçuluktur. Bu ancak hayalet demokrasisi olabilir. Çünkü sandık demokrasinin önkoşuludur. Yeterli koşulu değildir! Demokrasilerde tüm süreçler katılımcılıkla sürdürülür. Demokrasilerde ‘Ben böyle istiyorum..’ gibi ifadelere yer yoktur!” Dekanın sözlerini aktarırken elim titriyor. O Başbakan’a güveniyor. Yoğurda üflemiyor. Ayıptır söylemesi ben güvenmiyorum. Üflüyorum. Yazıyı bitirirken, üç “kulhuvallahi” okuyorum! GÖRÜŞ İRFAN O. HATİPOĞLU Üniversitelerde Olağanüstü Hal Bazı araştırmacılar Türk üniversite kuruluş tarihini, fen bilimlerine ağırlık vermesi, eğitimi kademelendirmesi, öğretim elemanlarını sınavla alması nedeniyle Fatih Medreseleri’nden (Sahı Seman) başlatırlar. Oysa modern anlamda üniversite (Darülfünun) kuruluş girişimini 1900’ler olarak kabul etmek daha doğrudur. Darülfünun (fenler evi) kuruluş süreci 1869 yılında Maarifi Umumiye Nizamnamesi’nin yayımlanması ile başlar. Bu nizamnamede “İstanbul’da Darülfünunu Osmani adında bir Darülfünun kurulacaktır” denilmekte ve Darülfünun’un çalışma izlencesi ayrıntılı olarak belirtilmektedir. Bu yönetmeliğe bağlı olarak kurulan Darülfünunlar, aydınlanmaya karşı olanlar ile dogmalar içinde boğulmuş, “kara güçlerin” sadırıları sonucu kısa aralıklarla kapatılmış, yeniden açılmıştır. Dogmalar içinde boğulan, korkunun/ kuşkunun egemen olduğu Darülfünun, Cumhuriyetin kurucuları tarafından kapatıldı. Yapılan üniversite reformu (1933) ile üniversite yeniden inşa edilmeye başlandı. Başlatılan “çağdaş, özerk, aydınlanmacı” üniversite kurma süreci 1982 yılında kabul edilen yeni üniversite yasasıyla sonlandırıldı. Çıkarılan Yükseköğretim Yasası (YÖK) üniversitelerin “özerklik, çağdaşlık” anlamındaki tüm kazanımları yok etti. Üniversitelerin kimliksizleştirilme, dogmaların içinde boğulma süreci yeniden başlatıldı. Üst yöneticiler, konuşmalarına dini söylemler/örneklemeler ekleyerek akademik yaşama yön verilmeye çalışılıyor. Derslerin içerikleri kontrol ediliyor, oluşturulan “yerleşke baskısı” ile öğretim elemanlarının, öğrencilerin yaşam biçimleri yönlendiriliyor. Üniversite yerleşkelerine kuruldukları kentlerin en büyük camileri yapılıyor. Tarikat liderleri, yerel dini önderler adına konferanslar, sempozyumlar düzenleniyor, mevlitler okutuluyor, adlarına araştırma merkezleri kurularak kutsallıkları, bilgelikleri derinleştirilmeye çalışılıyor. Bugün üniversiteler Darülfünun dönemine geri dönmüş, dogmaların içinde boğulmuştur. Üniversitelerin geldiği konumu iyi kavrayan siyasal iktidar, egemenliğini güvenlik boyutu ile tamamlamak istiyor. Yapılacak düzenleme ile yerleşke içinde ve dışında olağanüstü hal ilan edilecektir. Düzenlemenin özerk üniversite anlayışı açısından ağır sonuçları olacaktır. Gözetlenen üniversite oluşturularak farklı düşüncelerin oluşumunun, onay vermedikleri eylemlerin önüne geçmek istemektedirler. Öğrenci, öğretim üyesi davranışlarına ve derslerin içeriklerine müdahale edilecek, yönlendirilmeye çalışılacaktır. Güvenlik kaygısı öne sürülerek polisler derslere katılacak, anlatılan derslerin içeriği nedeniyle öğretim elemanları kışkırtıcılıkla suçlanacaktır. Öğrencilerin toplu davranmalarının (protesto etmek, tiyatro, müzik, spor vb. aktiviteler) önüne geçilecek, aralarında yapacakları tartışmalar, birlikte olmaları engellenecektir. Üniversite için gerekli olan özgürlük ortamı yok olacak, akademik atmosfer parçalanacaktır. Siyasal iktidarın güvenlik kaygısını öne sürerek üniversiteleri kontrol altına almak istenci çok tehlikelidir. Tarihi süreç içinde görülmüştür ki siyasal iktidarlar üniversiteleri kontrol edememişler, tersine ülkeye ağır bedeller ödetmişlerdir. Dileğimiz bilimi özgür bırakarak ülkenin önüne açmalarıdır. Ötekileri için Balbay’a adal belli değil. etsizliğin bede li 5 bin TL. Eskiden “kaç paralık adam ?” denirdi. Artık “Kaç pa ralık adalet?” diyece “Adalet mülkü ğiz. n temelidir” sö de gerçek an lamına kavuşa zü cak! Mülkün Temeli Para Erkeklik Dersi! Aday olduğu Gaziantep’e giderken bastı istifayı. Aile Bakanı Fatma Şahin, YSK üyelerinden de aday olan kabine arkadaşlarından da erkek çıktı. Aydın Kafaların Yüreği Uzun yıllar Anayasa Mahkemesi üyeliği ve Başkanvekilliği yapmış Güven Dinçer’le “kararı” konuşuyoruz. Soruyor: Hangi kararı? “Makul süreyi aşan tutukluluk sebebi ile milletin temsil hakkının ihlal edildiği” kararını Siz gidin, adaletin bu türünün kararlarının, Basra Körfezi’nde bir sağır sultan bulun da onun külahına anlatın! Anlamazlar ki efendim. Körfez de bizim iktidarın etkisinde. Haklısınız. Adaletin bu hale düşmesi de zaten o dinginsiz, ölçüsüz etkinin etkisinden!!! HHH Güven Dinçer, “Yorum yapılmaya değmeyecek çelişkilerle dolu bir kararla karşı karşıyayız!” diyor. Ama eklemeden de edemiyor: “Karar, makul süreyi aşma nedeniyle milletin temsil hakkının ihlal edildiğini falan söylüyor. Sözcük ve karamalarla hukuk labirentlerinde mantığı geziye çıkarıyorlar. Balbay hapiste yatmaya devam ediyor. Demek ki hukuk ihlali de devam ediyor. Yapılması gereken derhal tahliye kararı vermektir. Bu davayı aydınlık kafaların yüreği çözer!” Kasap Kasaba Hesabı Tayyip Bey’in, do majör otoritesine rağmen, AKP’de yerel isyanlar olabiliyor. Ankara’da yaşayan Reşat Kasap adlı bir profesör , Rize’den aday gösterilince “Teşkilatı koyun olanın, adayı kasap olur!” diye karşı çıkanlar oldu. Kimileri de “Kasaba minnet edeceğine kes kulağını kebap et!” diyerek CHP’ye yöneldi. Umut yerel küskünlerde! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘İki Ayyaş’ Dediğinde... Bilmem ki anımsar mıyız yoksa sindiriverdik mi “Başbakan”ın bu “İki Ayyaş” söylemini? “Birinci Meclis”te, Meclis Başkanı “Atatürk”, Başbakan “İnönü”yken kabul edilen “İçki Yasağı Yasası”ndan; onları “İki Ayyaş” diye niteleyerek söz etmişti “Erdoğan”. Meclis’e getirdiği kendi “içki” yasasını geçirtmek için. Kuşkusuz çok büyük “tepki” yarattı, ağır bir “aşağılama” olan ve “adam gibi bir adam”ın, hele bir “Başbakan”ın dile getiremeyeceği bu söylem. Buna karşın, “Başbakan Erdoğan”ın “ar damarının çatladığı” ya da, “Hayâ perdesi bir kez yırtılırsa, ar damarı bir kez çatlarsa o insan artık arsızlığı, hayâsızlığı kendisi için bir gıda olarak görmeye başlar!” gibi, bu denli aşağılayıcı bir dile getirme, bir konuşma ne “siyaset”, ne “basın” kesiminden ne de “halk”tan gelmişti. Gelmezdi. Gelemezdi! Çünkü böyle bir “deyiş”, “Türkiye”de, üstelik topluluk karşısında, ancak ve ancak “Recep Tayyip Erdoğan”ın ağzından dökülürdü ki, öyle de oldu. Anlaşılacağı gibi bu “söylem”, “Başbakan”ın dengesinin gitgide bozulduğunun en “yeni” örneği olan “Emine HanımKamer Genç” olayı üzerine yaptığı konuşmadan bir “alıntı.” Ayrıca bu denge konusunda şunu da belirtmek gerekir; “Beşiktaş”ta sürdürülen “Sessiz Çığlık” direnişinde, “Başbakan”ın inanılmaz boyuttaki “kin” inin, “intikam” almak isteyişinin, dolaysiyle iyice bozulan “denge” sinin, ülke için ne denli “tehlike”li olacağı; yarattığı “adaletsizlik çukuru”na kendisinin de er geç bir gün düşeceği, bir yılı aşkın bir süredir her “cumartesi” günü bıkmadan usanmadan topluma duyurulmaya çalışıldı. Üstelik, yalnızca “İstanbulBeşiktaş”ta değil, “İzmir”de “Ankara” da, “Antalya” da, “Gölcük” te, “Eskişehir” de, “Bursa”da v.ö illerimizdeki “Sessiz Çığlık” direnişlerinde de... “İnsan”ın tinsel (manevi), özdeksel (maddi) doğasının bu denli “hukuksuz”luğa, “adaletsiz”liğe dolaysiyle yaratılan derin “acı”ya, ancak “adalet”in er geç yerini bulacağına “inanarak” katlanabildiğini, gerek bu “Sessiz Çığlık” direnişlerine gerekse Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, 28 Şubat, Odatv gibi davaların duruşmalarına katıldığınızda büsbütün elle tutarcasına duyumsuyor bir bakıma yaşıyorsunuz... Geride bıraktığımız pazartesi günü görülen “Ethem Sarısülük Davası”nın duruşmasında, uyuklayan “savcı”nın kolu aşağı sarkınca başı da öne düşüp kürsüye değivermiş! (Cumhuriyet, 3.12.2013) Değerli dostlar, demek ki “yargılama” sırasında “savcı”ların “yargıç” ların “şekerleme” yapmalarında bayağı bir “gelişme(!)” var... İzleyenler anımsar sanırım; “Silivri” duruşmalarında da uyuklayan “savcı”yı “Başkan Yargıç Ö. Diken uyandırmış, “savcı bey” de doğrusu çabuk toparlanmıştı. “Savcı” nın içinin geçip “şekerleme”yi koyulaştırdığı o günkü “Balyoz” duruşmasında “hazır” bulunan, “TSK”nin “orgeneral”den “üstteğmen”e dek çoğu muvazzaf olan komutanlarından oluşan “sanık”ları bir düşünelim... Doğrudan doğruya “yaşamlar”ıyla belki daha da önemli olan “onur”larıyla ilgili, sıkı sıkı bağlı bu “dava”nın “iddianame”sini yazan “savcı” duruşmada uyukluyor, açıkçası “uyuyor”!.. Ama “savcı” haklı(!); neden derseniz, “öğle yemeği” arasından sonraki duruşmaların böyle hafiften hafiften “şekerleme”lerle geçmesi neredeyse doğallaşmıştı “Silivri”de... Öyle ki, “Av. Celal Ülgen” konuşurken ara sıra kürsüye seslenirdi; “Sayın Başkan, sizinle göz teması kuramıyorum, gözlerinizi arıyorum bulamıyorum!” diyerek. “Son” savunmalarda, yani sanıklar “son söz”lerini söylerken bu “savcı”nın takındığı “tutumu” da unutmak olası değil. Geçen yıl “Balyoz”da, “karar”ın dayandığı “mütalaa” üzerine son sözünü söyleyen “E. Org. Çetin Doğan”a, bu “savcı bey”, “sen yok musun sen!” der gibi durmadan başını “sallıyor”du; bundan herkes rahatsız olmuştu; kuşkusuz “yargıç”lar da bu “sallama”nın ayrımındaydılar ama “görmezlik kodu”na kilitlenmişlerdi. Doğal olarak “Org. Ç. Doğan”da uzun süre dayanamadı sonunda “savcı”yı başını sallamamasını söyleyerek uyardı. Bundan sonra ne mi oldu? Tam düşündüğünüz gibi oldu... “Başkan”, bütün varlığıyla “savcı”yı korudu, “Siz Cumhuriyet Savcısı’nı uyaramazsınız!” diyerek “Org. Doğan”a yüklendi... O “Cumhuriyet Savcısı”, duruşmayı “trajikomik” bir “sahne”ye dönüştürürken “neredeydiniz” diye sormayı da hiç “düşünmeyin” derim. Yalnız şunu anımsatayım, bu “savcı” kendi mahkemesinin “Balyoz” kararındaki tüm “beraat”lar için bir mahkemeye “itiraz” başvurusu yaptı. “Balık baştan kokar!” der halk; “kokma” başlayınca bu başı “gövde”den ayırmak gerekir... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com T.C OSMANİYE 1. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2013/454 TLMT. Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı takdirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elekronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur.21/11/2013 1. İhale Tarihi: 16/01/2014 günü, saat 10.30 10.40 arası 2. İhale Tarihi: 03/02/2014 günü, saat 10.30 10.40 arası İhale Yeri: GÖZDE YEDİEMİN OTOPARK MERKEZ/OSMANİYE No: 1 Takdir Edilen Değeri TL.: 105.000,00 Adedi: 1 KDV: %1 Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri): 80 LA 333 Plakalı, 2011 Model, AUDI Marka, 2.0 TDİ Siyah(parlak) renkli, 1968 silindir, Dizel, Multitronic vites, 170 beygir, araç ön ve arka farları ile sis farları, sağ ve sol aynaları ve araç camlarının sağlam ve tüm kapı camları otomatik, araç iç döşeme deri ve yeni durumda olduğu, anahtar mevcut, orijinal CD çalar mevcut, 100934 km, kaportada muhtelif çizikler var, araç plakaların üzerinde olmadığı görüldü, stepne mevcut. (İİK. m.114/1,114/3) *: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 74808) 1/ “Çobanpüs 1 külü” de denilen 2 bir süs bitkisi. 2/ Tevfik Fikret’in, 3 İstanbul’a lanet 4 ler yağdırdı 5 ğı ünlü şiiri... Konya’nın Ci 6 hanbeyli ilçesi 7 nin eski adı. 3/ 8 Çemberin çevresinin çapına ora 9 nını gösteren sa1 2 3 4 5 6 7 8 9 yı... Mekke’nin doğusunda, hacıların arife 1 K A R A K I Z M günü toplandıkları te 2 A L A C A E K E pe. 4/ Büyüklük tas 3 R A A R E N A layan, şişinen, kendi 4 A C A R L A L A ni bir şey sanan... Es 5 K A R F E N E R ki Mısır’da güneş tanE L EMA N rısı. 5/ Bükerek ger 6 I D E mek için iki kat edil 7 Z E N A N A miş bir ipin ucuna ge 8 K A L E N D E R çirilen tahta parçası. 6/ 9 M E A R E R G Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi... Kimi hurma ağaçlarının özünden çıkarılan ve pirinç gibi kullanılan nişastalı bir madde. 7/ “Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın değil” (Yunus Emre)... Havadaki su buharı. 8/ Eski dilde su... Afrika kökenli öldürücü bir virüs. 9/ İskambil kâğıtlarıyla oynanan bir kumar... Koca. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yabani tere. 2/ “Sana bir getiririm / Sözler rüyamdan fışkırır” (Ataol Behramoğlu)... Muma batırılmış fitil. 3/ Sahip... Bitkilerden elde edilen ilaçlarla bir hastalığı iyileştirmek. 4/ Eski Yunan kentlerinde pazaryeri. 5/ Kırım hanlarına ve prenslerine verilen san... Altın. 6/ Makbul bir sıcak ülke meyvesi... Baryum elementinin simgesi. 7/ Mimarlıkta “sahın” anlamında kullanılan sözcük... Kürekle yürütülen dar, uzun ve hafif bir tekne. 8/ Doğu Karadeniz yöresinde akarsuların üstüne kurulan bir tür ilkel teleferik. 9/ Dünyanın en hızlı koşan canlısı olan yırtıcı hayvan... Çıkar yol, çare. 1 2 3 4 5 6 7 8 9