17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 KASIM 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Euler Hermes Türkiye’nin ekonomik falına baktı: Avrupa riskli; rota Asya ve Afrika ama oralar da sorunlu Dört yanımız ateş OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA İhracat hedeflerini tutturamayan ve başta enflasyon olmak üzere bir dizi hedefi revize eden ülkeyi zor bir yeni yıl bekliyor. Zorlu bir dönemden geçen Avrupa’da önemli miktarda düzelme olmasına rağmen nominal GSYİH büyümesinin sağlanması gerektiğine dikkat çeken Euler Hermes, Afrika ve Asya pazarların Türkiye için önem kazandığını vurguluyor. Türkiye sektör beklentileri, ticari ilişkiler açısından riskli ülkeler konusunda Cumhuriyet için özel bir değerlendir Özlem Özüner me ya Avrupa’da büyüme rakamları gelecek yıl için de umut vermiyor. Kuzey Afrika, İran, Suriye, İsrail/Filistin’de de jeopolitik gerilimler ve emtia fiyatlarının düşüşü Türkiye’yi çepeçevre sarmış durumda. pan Euler Hermes Türkiye Genel Müdürü Özlem Özüner, Afrika ve Ortadoğu bölgesinde 2013 büyüme beklentileri sınırlı olmasına rağmen, 2014’te de yüzde 4.3’lük artış beklendiğini dile getirdi. Türkiye’nin ekonomik ilişkileri açısından bölge ve ülkelerin risklerini değerlendiren Özüner’in verdiği bilgiye göre, petrol üreten ülkelerde sosyal ve altyapı harcamaları ile desteklenecek bir büyüme kaydederken ihracat açısından bakıldığında petrol ithalatçısı ülkelerde mali ve dış baskılar hissedilirken tüm emtia ihracatçılarının büyüme senaryoları canlı dış talebe bağlı olacak. Bölgedeki ana riskler jeopolitik gerilimler (Kuzey Afrika, İran, Suriye, İsrail/Filistin), emtia fiyatlarının düşüşü ve politik gerilimlerden oluşuyor. l Asya Pasifik bölgesinde, 2014’te yüzde 6.7’lik bir büyüme öngörülüyor Her iki bölgede politik gerilimler nedeniyle risk devam ederken özellikle AsyaPasifik bölgesinin Batı’dan gelen kuvvetli taleple canlı kaldığı söylenebilir. Böl gedeki ana riskler düşen ihracat talebi, bölgesel politik gerilimler, Çin’de uzun vadeli dengeleme, kur seviyesi, enflasyon ve sermaye hareketlerinde dalgalanma potansiyelinden oluşuyor. l Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere KİK ülkeleri ile birlikte, Asya’ya doğru bir “ticaret arayüzü” oluşturuyor. Türkiye, ülke ekonomisindeki rekabet ve ticaret alanlarındaki çeşitlenme şeklinde olan iyileşmeler sayesinde KİK ülkelerinin izinden gidiyor. l Türkiye, Avrupa ile Ortadoğu arasında bölgesel bir bağlantı noktası olma rolünü üstlendi. AB’nin ihracat pazar payı 2011’de yüzde 46.2 iken 2012’de yüzde 38.8’lik büyük bir düşüşle yüzde 27.8’lik pazar payına ulaşan MENA’yı (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) destekledi. l Önümüzdeki dönemde zorunlu sektör gelişmeleri kaydedilecek ve özellikle altyapının geliştirilmesi ile çevrimiçi inşaat ve ulaşım, ticaretin teşvik edilmesi için kullanılacak. l Bu sektörlerde Fas’ta yol sistemlerinde ve Türkiye’de demiryolları sistemlerinde yapıldığı gibi kamu özel ortak girişimleri önderlik edecek. Otomotiv sektörü başta olmak üzere tüketim malları Finans Sermayesinin Sahte Cenneti Okurlarım anımsayacaktır; ülkemizde siyah beyaz televizyon döneminin ilk yıllarında Uzay Yolu adlı bir dizi gösterilmekteydi. Dizinin “Sahte Cennetten Kaçış” başlığı taşıyan bir serüveninde kahramanlarımız Kaptan Kirk, Volkanlı Spock ve arkadaşları, hep güneşli ve sıcak (bol ve ucuz sıcak para), zengin meyve ve bitkilerle donanımlı (finansal ürünleri bol ve çeşitli) ve üstelik hiç hastalık mikrobu (enflasyon riski) barındırmayan bir cennet gezegene düşerler. Tam “Burası rahat, buraya yerleşelim” denilirken, işin içyüzü anlaşılır: Evrenin gizlerinde barınan bazı kötü niyetli “yaşam biçimleri” aslında kahramanlarımızı esir almak istemektedir. Olaylar gelişir, kahramanlarımız cesaretlerini, özgürlük aşklarıyla birleştirerek kaçıp kurtulurlar... Küresel finans sermayesinin içinde bulunduğu ruh hali Uzay Yolu dizisinin ilgili macerasını andırıyor. Amerika’da Federal Reserve sisteminin 25 Kasım 2008’den bu yana sürdürdüğü ve miktar kolaylaştırması diye anılan parasal genişleme sonucunda küresel para piyasaları bol ve ucuz likiditeye boğulmuş; yaygın deyişle “yönünü arayan likidite” süratle finansal varlıklara, değerli madenler ve hammadde, mal piyasalarına hücum etmiş idi. Bu spekülatif saldırı sonucunda yükselen piyasa ekonomilerinde hisse senedi piyasalarında yüzde 108’lik, Amerikan yüksek getirili senetler piyasasında ise yüzde 79’luk kazanımlar elde edilmiş; bakır fiyatları yüzde 112, ham petrol yüzde 67, altın ise yüzde 37 değer kazanmış idi. Söz konusu kazançlar (geçen haftaki yazımızda işlediğimiz üzere) zaman içerisinde giderek ivmesini yitirerek “normal” düzeylerine gerilemiş idi. Ancak bu süreçte finans sermayesinin beklentileri artık miktar kolaylaştırması programlarının süreceğine koşullandırılarak çıpalanmış duruma gelmiş idi. Günümüzde finans dünyasının beklentileri artık reel ekonomik sektörlerden, özellikle de işgücü piyasalarından gelecek “kötü” haber arayışına dönüşmüştür. Bu garip ruh hali, aslında finansal spekülasyon cennetinin, ekonomilerde reel sektörlerin gerçeklerinden ve değerler sisteminden ne denli kopmuş olduğunun bir kanıtıdır. Ancak bu sahte cennetin bir başka şaşırtıcı boyutu, söz konusu politikaların maliyeti ile ilgilidir. Daha İktisada Giriş derslerinden bildiğimiz üzere, böylesi bir parasal genişlemenin küresel ekonomide yoğun bir enflasyonist baskı yaratması kaçınılmaz olmalıydı. Ancak, şu ana değin makro ekonomik dengelerde güçlü bir enflasyonist baskının oluşmadığını, enflasyon beklentilerinde de herhangi bir kötüleşme olmadığını izlemekteyiz. IMF’nin World Economic Outlook aracılığıyla paylaştığı öngörülerine göre küresel enflasyon 2012 ve 2013’te yüzde 2.9 civarında kalacak, 2017’ye değin süreçte de yüzde 3.2 olacaktır. Özellikle gelişmiş ekonomilerde enflasyonun yüzde 2’nin altında seyredeceği öngörülmektedir. Enflasyon tehdidi finans sermayesinin en çok çekindiği baş düşman konumundadır. Zira, enflasyon finansal varlık değerlerini anında düşürmekte ve ellerinde finansal varlık bulunduran kişileri cezalandırmaktadır. Dolayısıyla, enflasyon tehdidinin bulunmadığı böylesi bir dünya, finans sermayesi için gerçek bir cennettir. Ancak bu olgu aslında söz konusu parasal genişleme programlarının reel ekonomileri göreceli olarak ivmelemekte neden başarısız olduğunun ve krizin günümüzde büyük durgunluk diye anılan düşük hızlı büyüme ve yüksek işsizlik konjonktürüne saplanıp kalmış olmasının ana nedeni olarak görülmektedir. Parasal genişleme reel sektörlerde yatırım ve mal talebini uyarmak yerine, çoğunlukla finans kesiminin kumarhane masalarındaki spekülatif “oyunlarında” kullanılmaktadır. Dolayısıyla finansal canlılık adına yaratılan sahte cennet, işsizliğin ve küresel durgunluğun ana nedenini oluşturmaktadır. Zorunlu gelişmeler olacak na bağlı olan sektörler düzenlemelerden ve orta sınıfların genişlenmesinden yararlanılacak. l Türk müteahhitlik firmalarının uluslararası başarısı ve mevcut kentsel dönüşüm uygulamalarının yaratacağı yeni projelerin inşaat sektörüne olumlu etkisinin bulunacağı tahmin edilirken enerji verimliliği ve çevre dostu binalara yönelik eğilimin artmasıyla, inşaat malzeme sanayisine ilave talep oluşması bekleniyor. MMO: Kamuya devredilmesi gereken ETİ Alüminyum hâlâ özel sektörde Hukuk tanımazlık onandı MUSTAFA ÇAKIR Teknosa satın almalarla büyüyecek Ekonomi Servisi Teknoyaratıldığı durumda sa, 2013’ün 9 ayında 2012’nin İlk kez basının karşısına Teknosa iştahını deçıkan Teknosa Genel aynı dönemine göre yüzde 36 vam ettirecektir” oranında büyüyerek cirosunu Müdürü Necil Oyman, şirket dedi. Teknosa’yla 2 milyar 141 milyon lira, kon olarak satın almalara devam ilgili olarak ağussolide net kârını ise 45 milyon tos ayında Franetmek istediklerini, organik sız elektronik deliraya çıkardı. Teknosa’nın yeni genel müvi Darty ile satın ve inorganik büyüme dürü Necil Oyman, ‘Herkes alma görüşmefırsatlarının peşinden İçin Teknoloji’ felsefesiyle leri yaptığı hakoşacaklarını söyledi. Türkiye’nin 77 ilindeki 298 berleri çıkmış mağazasıyla teknolojiyi tüketitı. Teknosa’nın cilerle buluşturduklarını söyledi. Teknosa’nın her 3.4 saniyede 1 ürün sattığı 2023’e kadar Avrupa’nın ilk 3 büyük pe Türkiye’de elektronik pazarının rakendecisinden biri olma hedefi doğrul Avrupa ve dünya ortalamasının tusunda büyümeye ve yatırımlarına devam üzerinde büyümeye devam edeettiğini anlatan Oyman, bu yıl sağladıkları ceğini kaydeden Oyman, şöyle deistihdamın toplam 1500 kişiye çıkacağını vam etti: “Türk halkı teknolojiyi seve yatırım tutarının da 65 milyon TL ola viyor. Genç nüfus hızla yeniliklere cağını kaydetti. adapte oluyor ve takip ediyor. Ürün Oyman, “Biz genel olarak hiçbir satın değişim sıklığı da bunun bir göstergealmadan vazgeçmiş değiliz. Satın alımın si. Türkiye’de tablet PC ve akıllı teleTeknosa’ya katacağı değer çok önem fonlarda değiştirme sıklığı ortalama 2 li. İyi hesap yapıyoruz. Bunun mutlaka yıl. Bu oran LCD/LED TV’de 3, dizüsbir değer yaratıyor olması lazım. Değer tü bilgisayarlarda 3.5 yıl.” ANKARA Hükümetin yargı kararlarını uygulamadığı Yargıtay kararıyla da kanıtlandı. Seydişehir Eti Alüminyum Tesisleri’nin özelleştirilmesine karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarını uygulamayan Başbakan Tayyip Erdoğan ve bakanlar hakkındaki tazminat kararları Yargıtay tarafından da onandı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Metalurji Mühendisleri Odası (MMO), Başbakan Erdoğan ile Özelleştirme Yüksek Kurulu üyesi bakanlar ve Özelleştirme İdaresi Başkanı hakkında tazminat davası açmıştı. Davada mahkeme, Başbakan Erdoğan ile eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, eski Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci ve Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanvekili Ahmet Aksu hakkında 10 bin lira manevi tazminat kararı verdi. Başbakan ve bakanların kararı temyiz etmeleri üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne geldi. Daire, mahkemenin tazminat kararını onadı. Kararı değerlendiren MMO’dan yapılan açıklamada “Eti Alüminyum Tesisleri’nin kamuya devri gerekirken halen özel bir şirket tarafından işletilmeye devam edilmektedir” denildi. Necil Oyman Şafak Pavey’in tarihi konuşmasının ardından yaşanan çirkin polemikler, Meclis’te türbanlı vekillerin dönemi, “özgürlük” söylemi altında kadını evin içine hapsetmeye çalışan istihdam paketi, çok çocuk doğurun dayatmaları ve bunun için verilen teşvikler... Bu ülkede siyaset sanki sadece kadınlar üzerinden yapılıyor algısı giderek yayılırken durup tabloya dışarıdan bakmak, büyük resmi görebilmek en azından zihnimi biraz berraklaştırdı. Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu tarafından Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (ISSP) kapsamında hazırlanan “Türkiye’de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet” başlıkla raporun sunumunun ardından sonuçların değerlendirilmesiyle karşımıza çıkan tablo şu: Tam bir geçiş toplumu süreci yaşıyoruz. Geçiş toplumları daha otoriter siyasi yapılar üretiyor. Ve aynı şekilde anomi yaratıyor. Anomi sözcüğünü de Türkiye’nin Bugünkü Tablosu: Geçiş Toplumu biraz açalım isterseniz... Toplumda ya da bireyde ölçü ve değerlerin çökmesi ya da amaç ve ülkü yoksunluğu sonucunda oluşan dengesizlik durumu; kuralsızlık hali... Önce raporu biraz özetleyelim: Hızlı kentleşme ile birlikte çekirdek aile normu artık tamamen yerleşti. Büyük çoğunluk, artık erkek kadar kadının da aileye gelir getirmesi gerekliliğini kabul ediyor. Ancak buna karşın, hem kadın hem erkek, toplumun büyük çoğunluğuna göre kadının ailedeki temel işlevi çocuk yetiştirmek, ev işleri ile uğraşmak. Yani istek henüz eyleme yansıyamamış. Zorunlu olmadıkça kadının ev dışında çalışması arzu edilmiyor. Bir aile için ideal çocuk sayısı kaçtır sorusuna yanıtlar genelde kentlerde 2, kırsalda ise 3 çocuk olarak veriliyor. Kadının iş yükü erkeklere göre çok daha ağır; çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev sorumluluğu... Çalışan kadın için de aynı, çalışmayan kadın için de. Sosyal devlet talepleri giderek artıyor. Okulöncesi çocukların bakım ve eğitiminin, keza yaşlı bakımının devlet tarafından karşılanması talep ediliyor. Türkiye’de geçen yıl 59 ilde 1555 denekle yüz yüze yapılan saha çalışmasının sonucunda hazırlanan rapor Türkiye’deki sonuçları 48 ülke ile de karşılaştırıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi özellikle kadının toplum içindeki rolü başta olmak üzere pek çok konuda Türkiye’de durum küresel tablonun epey gerisinde. Araştırmanın bir de “Hayattan memnuniyet ve mutluluk” kısmı var ve işin ilginci ağır iş yüklerine ve kendilerine biçilen role karşın kadınların da erkeklerle hemen hemen yanı oranda mutlu olduğu. Beklentilerine uygun yaşıyorlar ve mutlular; evet kadın olarak yükleri ağır. Ama bu durum kadın olmanın gereği ve bunu baştan kabullenmiş durumdalar... Kalaycıoğlu ve Çarkoğlu tüm bunları “toplumda tansiyon olduğu açık, çelişkiler çok fazla” şeklinde yorumluyor. İnsanlar kentli olmanın gereklerini anlamış durumdalar: Ciddi kreş talebi var; kadınlar para kazanmak istiyor, bunun için beceri kazanmaları lazım; yaşlı bakımını devletin üstlenmesini istiyorlar. Buna karşın ev için rollerin dışına çıkacak bir yapı ve sistem oluşmuş değil. Bu süreç ve çelişkiler hem anomi yaratıyor hem de otoriter siyasi yapıları besliyor. Türkiye’ye özgü değil bu durum. Tarihte örnekleri var; tıpkı Hitler dönemi Almanyası, Mussolini dönemi İtalyası gibi... AKP iktidarının bu geçiş toplumundan beslendiği çok açık. Bu durumu sürdürmek işlerine geliyor. Bu yüzden barıştan dem vurarak şiddeti körüklemek; aydınları, gazetecileri, bilim insanlarını hapislerde tutarak, katillere hırsızları serbest bırakmak; toplumu ötekileştirmek; çatışmaları körüklemek; bir kesimi baskı altında tutarken bir kesime aşırı serbestlik tanımak; gelir adaletsizliğinden bahsederken rant alanları, haksız kazanç kapıları açmak bunu sürdürmenin en etkili yolu... Peki bu durum ne kadar sürebilir? Kafamdaki bu soruyu onlara da yöneltiyorum... “90 kuşağı bunu asıl yaşayanlar” diye yanıtlıyorlar. 2020’lere kadar sürmesi olası. Tabii dünyadaki hızlı değişimi de hesaba katmak gerekiyor... ‘Paramı Ne Yapayım?’ Ekonomi Servisi Gedik Yatırım, Türkiye’deki yatırım danışmanlığı hizmetine farklı bir boyut kazandırmayı hedeflediği “Paramı ne yapayım” danışmanlık platformunu yatırımcıların kullanımına sundu. Dr. Yaşar Erdinç akademik danışmanlığında oluşturulan Yatırım Danışmanlığı Birimi, yatırımcıların ihtiyaçlarına ve risk profiline göre oluşturduğu farklı danışmanlık ürünleri sunuyor. Yeni platform ile herhangi bir yatırım aracında alımsatım önerisinde bulunulduğunda, rapor yayımlandığında, hizmet alan yatırımcılara SMS ile anında bilgi veriliyor. www.paramineyapayim.com sitesi üzerinden kendilerine özel şifreleri ile kontrol panellerine giren yatırımcılar rapor, analiz, video, webinarlar aracılığı ile üretilen bilgiye anında erişebiliyor ve sürekli düzenlenen webinarlar üzerinden sorularına yanıt alabiliyorlar. Erdinç, 1982 yatırımcısı olan sitede 582 kişinin ürün satın aldığını, yeni ürünün ortalama getirisinin de yüzde 65 hedefe ulaştığını, yatırımcının zarar etmediğini söyledi. Yatırımcı risk tercihine göre farklı içerikler ile oluşturulan söz konusu danışmanlık hizmeti ücretli, alınan hizmet içeriğine göre üyelik ücretleri değişiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle