17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 KASIM 2013 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Ressamın gece kaçışları ÖZLEM İNAY ERTEN Utku Varlık’ın yeni sergisi 30 Kasım’a kadar Ankara KAV Sanat Galerisi’nde “Nasıl bir lapis lazuli, turkuaz taşı, mavi kelebek artık yoksa, Amazon’u yok ettiysek, bu hızlı gidişin içinde biz de değiştik. Bizim yaşantımız da efemer bir yaşantı, hiçbir şey kalıcı değil” sözleriyle zamanın etkilerini sorguluyordu Utku Varlık, 4 yıl önce İstanbul’da açtığı serginde. “Akşam/Gece Kaçışları” ismini verdiği yeni sergisinde ise yine benzer bir olgudan yola çıkan sanatçı, değişimin sanat üzerindeki etkilerine odaklanıyor. ‘Resim bitti mi?’ Utku Varlık, serginin çıkış noktasını “Uzun bir süredir, sergi ve galeri ilişkilerinden soğumuştum. Bunun sebebi ise resmin son yıllarda hayal gücünü yitirip bir ‘meta’ olarak ‘artık’ paranın sığındığı, bitmez tükenmez müzayedelerde bezirgânların elinde bıktırıcı bir tekrar, albenisini yitirmiş bir mezat eşyası niteliğine düşmesiydi. Bu sığlaşmaları görüp kendime çekilmekti amacım. Contemporary, conceptuel vs. de resmi bir başka türlü dışladı... Bir süredir kafama takılan ‘Acaba resim bitti mi’ sorusuna bir yanıt olarak düşündüm bu sergiyi…” sözleriyle açıklıyor. 1970’ten beri Paris’te yaşayan Utku Varlık, ‘Akşam/Gece Kaçışları’ sergisinde, değişimin sanat üzerindeki etkilerine odaklanıyor. leriyle, niçinleriyle ve o kendine özgü üslubuyla bir bir açıklıyor. Bu noktada Utku Varlık’ın yazarlık yönü de ortaya çıkıyor ve geçmişte Aziz Çalışlar, Edip Cansever gibi isimlerle yaşadığı dostlukların, şiirle, sinemayla, edebiyatla dolu geçen yılların tıpkı sanat tarihiyle birleşerek resimlerine yansıması gibi tüm bu deneyimler de sanatçının kalemini etkiliyor. Şiir Tugayları ve Yazmak... Kimi zaman haykırmak istedim: Sevincimi ya da acımı, umudumu, coşkumu, şaşkınlığımı ya da korkumu. Olmadı. Sesim içimde boğuldu. O zaman yazmaya sarıldım. Kimi zaman gözlerimi sımsıkı yumdum, yaşananı görmemek için. Gözlerim kapalı, kavrar gibi oldum ortak duyguları, ortak sezgileri, ortak düşleri ve ortak olmayan gerçekleri. O zaman yazmaya koyuldum. Kimi zaman gözlerim açık, gördüklerime hiçbir anlam veremedim. Sordum, aradım, araştırdım, yine sordum, yine sordum, anlamaya çalıştım. Hiçbir yanıt ya da karşılık beklemediğimden, anlayabilmek ve sorularımı çoğaltabilmek için yazmayı seçtim. Kimi zaman düşlerimin gerçekten daha gerçek olduğunu, kimi zaman yaşadığım gerçekleri bir düş ya da karabasan olduğunu fark ettim. Gerçeğin içindeki düşle, düşlerdeki gerçeği ayrı düşünemediğimden yazmaya sığındım. Kimi zaman kendime baktım başkalarını gördüm. Başkalarına yönelince kendimi bulur gibi oldum. Başkalarının düşleri ve gerçekleriyle kendiminkilerini bir arada yoğurdum. Tümünü çoğaltmak ve paylaşmak için yazmayı sürdürdüm… Ressamlık ve yazarlık Sartre yazar tanımını yaparken söyleyecek sözü olmakla söyleme biçimi arasındaki farka değinir, Utku Varlık da çoğu zaman yazılarında kullandığı bu üsluptan dolayı bir ressamyazar olarak tanımlanabilir. Ressamlık ve yazarlık arasındaki bu gidiş gelişler ise Utku Varlık’ın yoğun imgelerle dolu resimlerine yansır ve tıpkı bir yazarın her sözcüğü seçerek eserini oluşturması gibi sanatçı da seçtiği her figürü, her objeyi bir araya getirirken adeta kendi şiirini yazar ve izleyiciyi geçmişle gelecek arasında uzanan bir zaman tünelinin içine alarak şöyle fısıldar: “Akşam bana her seferinde başka bir ‘hüzün’ getirir; son ışıkla atölyeden çıkarsınız, ne garip bir yaşantı. Şimdi geceye hazırlamam gerekiyor kendimi. Hep düşledim; eski bir çağda, mum ışığında, o gerçek gecede korkunun ve gizemin karanlığında insanlar ne düşünürlerdi?” Sergi 30 Kasım’a kadar Ankara KAV Sanat Galerisi’nde izlenebilir. Sanat piyasasına eleştiri Aslında sanatçının bu sözleri Türkiye’deki sanat piyasasına biraz da olsa uzaktan bakarak eleştiri getirmeye çalışan, zaman zaman içe kapanmalar yaşayan, zaman zamansa yazdığı blog yazılarıyla tüm sanat camiasının şimşeklerini üzerine çekebilme potansiyeline sahip bir sanatçının sanat yaşamının başından beri sürdürdüğü muhalif tavrını yansıtırken, Türkiye’de çağdaş sanatın gündeme geldiği 90’lı yıllarda çokça tartışılan “Resim öldü mü” sorusunun neredeyse tüm hayatını resme adamış bir ressamın aslında gündeminden hiç düşmediğinin göstergesi olması açısından da önem taşıyor. Efsane kuşak Akademi’nin efsane kuşağı olan Mehmet Güleryüz, Utku Varlık, Alaettin Aksoy ve Komet gibi isimlerin yer aldığı bir grup, yani 68 Kuşağı Sanatçıları, Türkiye’de 60’lı yıllarda soyut sanatın hâkimiyetine bir tepki olarak figür resminin yeniden önem kazanmasında öncü bir rol oynamış ve onların sanat camiasına girişlerindeki muhalif tavırları bugünkü sanatsal kimliklerinin oluşmasında da önemli bir rol oynamıştı. Utku Varlık’ın bu tarihsel arkaplan eşliğinde irdelenmesi gereken sözleri, sanatçının yeni sergisinde resimleriyle desenlerini bir arada sergileyerek adeta “Resim Derse giren gerillalar Yukarıdaki satırlar, bin yıl önce yazdığım “neden yazıyorum” sorusuna verdiğim yanıttı. Bugün de yanıtım değişmedi. Geçen hafta Fransa’da kimi okullarda konuşma yapmaya çağrıldığımda, (bkz: 17 Kasım Cumhuriyet) karşılaştığım ilk soruydu. Versailles yakınında duvarları şiir dolu bir lisede konuşma yaparken konuşmamın tam ortasında, cümlemi daha bitirmemişken salonun bir köşesinden bir öğrenci ayağa fırladı ve… “Kimi zaman haykırmak istedim” diye başladı. (Fransızca elbet) Ardından salonun öteki köşesinden “sevincimi ya da acımı, umudumu, coşkumu ya da…” En arkadaki sıranın üzerine çıktı: “Kimi zaman gözlerimi sımsıkı yumdum”… Öndeki küçük kız fırladı: “Ortak duyguları… Ortak sevgileri…” Üç kişi daha fırladı “Düşlerin içindeki gerçeğin”… Sesler üst üste bindi: “Yazmaya sığındım”… Kızlarınki erkeklerinki… “Kimi zaman…” Üç sesli, beş sesli söylediler. “Yazmayı seçtim”… Kâh solo, kâh koro halinde... Benim sözcüklerimden oluşan bu “senfoni” sona erdiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım. Gözyaşlarımı tutmakta zorlandım. Öğrencilerden biri ayağa kalkıp “Biz ‘Şiir Gerillaları’yız. Konuşmanıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz, sizi dinliyoruz” dedi. Ve sanki hiçbir şey olmamış gibi ben konuşmaya, onlar dinlemeye devam ettiler. öldü mü” sorusuna cevap niteliğindeki yaklaşımıyla bu karşı duruşu sürdürmek istediğinin de bir göstergesi gibi. Kataloğu kendi yazdı Sanatçı, sergi için hazırlanan kataloğu da bizzat kendi yazarak yine alışılmış kalıpların dışına çıkıyor ve resimle olan tutkulu ilişkisinde bir “öncelik” olarak gördüğü desene vurgu yaptığı yazısında, resme başladığı yıllardan beri kendisine ilham veren Mantegna’dan Dürer’e ve Rouault’ya kadar tüm ustaların kendi sanatına olan etkilerini, resimle ilgili düşüncelerini neden Erduran, Büke ve Erçetin, ENKA Sahnesi’nde Kültür Servisi Ayla Erduran, Sedef Erçetin ve Burçin Büke yarın akşam ENKA Kültür Sanat Buluşmaları’nda bir araya geliyor. Konserde, keman sanatçısı Ayla Erduran, viyolonsel sanatçısı Sedef Erçetin ve piyanist Burçin Büke, Brahms’ın “Piyanolu Trio No.1 Op.8 Hdur Si Majör” ve Rahmaninov’un “Piyanolu Trio No. 2 ‘Elegiaque Op. 9 Re Minör” eserlerini yorumlayacak. Darısı benim ülkeme Sonradan öğrendim: “Brigade d’Intervention Poétique” (Şiirsel Müdahale Tugayı) 30 yıl önce kurulmuş. Orta ve yüksekokullarda edebiyata şiire ilgi duyan gençler, katıldıkları her konferansta, böyle bir eylem sahneliyorlar. Önceden bir oyuncuyla, bir müzisyenle çalışıyorlar. Resmi adları “şiir gerillaları” değil. Her okulun “Şiirsel Müdahale Tugayı” var. (Gelin de “Ölü Ozanlar Derneği” filmini anımsamayın şimdi!) “İşin asıl tadı kendi okulunuzda değil, öteki okullarda yapılınca çıkar” diyorlar… Bana iki okulda “baskın” yaptılar. İkisi de birbirinden çok farklıydı. Quentin en Yvelins Şiir Evi yöneticisi şair Jacques Fournier ve öğrencilerle “yazmak” başlıklı yazımı çalışan tiyatro sanatçısı Laurent Searle’a, bu armağan için ne denli teşekkür etsem azdır. Şiir gerillalarının, Şiirsel Müdahale Tugayları’nın benim ülkemde de eyleme geçmesi dileğiyle… Dünya Felsefe Günü kutlandı KÜLTÜR SANAT Kültür Servisi UNESCO’nun 2002 yılından beri düzenlediği Dünya Felsefe Günü, 21 Kasım’da kutlandı. UNESCO Genel Başkanı İrina Bokova, bu yılın ana teması olan “Katılımcı, Farklılıkları Kapsayıcı Toplumlar, Sürdürülebilir Gezegen / Inclusive Societies, Sustainable Planet” başlıklı bildirisinde, “Birçok kırılmanın olduğu bu dünyada felsefe, insan onuru ve uyumu düşünme ve eyleme için zorunlu bir rol oynuyor. Felsefe bize zihinsel kaynağımızın, sahip olduğumuz tek gerçek yenilenebilir kaynak olduğunu hatırlatıyor” diyerek dünyadaki tüm profesyonellere, yazarlara ve öğretmenlere bu gücü serbest bırakmaları için çağrıda bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle