17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 KASIM 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI ‘Namus A vusturya gazetelerinde AKP iktidarını sürekli öven haber ve yorumlar dikkat çekti. Reklamları aratmayacak bu övgü dolu haber ve yorum Gezi Direnişi’ne kadar da sürdü. Türkiye konusunda haberler için Gezi, Avusturya basınında bir dönüm noktası, haberlerin içeriğini değiştirmede etken oldu. Avusturya’nın işveren çevresiyle ilişkileri iyi olan, ülkenin muhafazakâr gazetelerinden Die Presse ve Salzburger Nachrichten Türkiye’de kız ve erkek öğrencilerin bir arada kalma konularını sayfalarına taşıdı. Hıristiyan demokrat Avusturya Halk Partisi’ne yakınlığı ile bilinen Die Presse, AKP hükümetinin tutumunu 8 Kasım tarihli sayısında başyazısında yorumladı. Avusturya gazetelerinde Türk gazetelerinde olduğu gibi başyazı sürekli başyazar tarafından kaleme alınmıyor. Gündemdeki konuya göre alanında uzman gazeteci o günün başyazısını yazıyor. Christian Ultsch imzalı “Türklerin özgürlüklerine müdahale” başlıklı başyazıda “Gezi olaylarından ders çıkarmamış Türkiye’nin başbakanı, ülkesinin insanlarını tebası görüp, onlara akıl verip, özel yaşamlarına müdahale ederek kendi tutucu İslamcı dünya görüşünü kabul ettirmek istiyor” denildi. Erdoğan için “namus bekçisi” kavramı kullanılırken onun “erkek ve kız öğrencilerin aynı çatı altında bulunmaları halinde her türlü şeyin olabileceği” sözlerini de yazısına taşıdı. Ultsch özel yaşama müdahale konusunu okuyucusuna sunarken “görevi olmayan konulara sürekli burnunu sokmanın” iki nedeni olduğunu belirtti: İlkinin, onun kutuplaştırmayı çok seviyor olması, ikincisinin ise İslami yaşam biçimini topluma kabul ettirmeyi kendisine görev olarak gördüğüne dikkat çekti. Bugüne kadar Türkiye ekonomisini “parlayan yıldız” biçiminde değerlendirerek AKP hükümeti ve başbakanını öven Avusturya gazetelerinin, öğrencilerin birlikte ikamet etmeleri konusunda kullandıkları ortak kavramlar “ahlak bekçiliği, namus bekçisi, İslami yaşam, özel hayata müdahale, özgürlüğü kısıtlama” oldu. Avusturya’nın muhafazakâr gazetelerinden Salzburger Nachrichten VİYANA “Ahlak bekçisi Erdoğan sinirli” başlıklı haberinde, kullandığı “gavat” sözcüğü ile tepki çeken valinin “emriniz KADİM ÜLKER anlaşılmıştır” sözlerini de sayfalarına taşıdı. Ülkede sol liberal gazete olarak tanınan Der Standard, AKP’yi övmekte o kadar ileriye gitmişti ki Anadolu’nun ücra köşelerinde belediyenin çalışmalarını anlatıp, AKP hükümeti süresinde Türkiye’den Avusturya’ya göçün durduğunu ve artık tersine göçün başladığını yazmıştı. Hakları için yürüyen, cop yiyen işçi hareketlerini, milyonların Atatürk diye haykırmasını görmezden geliyordu. Der Standard gazetesinin 11 Kasım tarihli sayısı bu tavrı şimdilik kırmışa benziyor. Gazete “Cumhuriyet kurucusunun 75. ölüm yıldönümünde yeni tartışma” üst başlığı altında Atatürkçülerin “normal yaşam” mücadelesi verdiklerini okuyucusuna duyurdu. Gazetenin İstanbul temsilcisi Bernath imzalı tam sayfa haberde Anıtkabir fotoğrafı da kullanıldı. Haberin daha ilk cümlesi Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti kurucuları Atatürk ve İnönü’ye işaret edecek şekilde “iki ayyaş” biçimindeki hakaretiyle başlıyor, 10 Kasım’ın öneminden, kız ve erkek öğrencilerin beraber ikamet tartışmasını okuyucularına aktarıyordu. Gazete, kız ve erkek öğrencilerin aynı evde ikamet etmeme tartışmasından önce evlere baskınlar yapıldığını, cezaların kesilmeye başlandığını okuyucuya duyurdu. Haberde Erdoğan’nın partisinin “yüzyılın lideri” reklamını yaptığı, ancak bu reklam harcamasında devletin imkânlarıyla partinin imkânlarının sınırlarının birbirlerine karıştığı da kaydedildi. Die Presse’deki Ultsch’un başyazısında Türkiye’nin yaşadığı son dönemlerdeki sürece ilişkin şu ifadeler dikkat çekiyordu: “Bundan Avrupa Birliği’nin de bir ders çıkarması gerekmektedir... Ahlak kurallarını öğretmeye kalkan Erdoğan’ın, İslama bağlı bir Türkiye’nin Avrupa değerleri ile herhangi bir ortaklığı bulunmamaktadır.” [email protected] bekçisi B Erdoğan’ ir süreden beri yoğunluklu olarak Kebek’te tartışılan “Kamu kuruluşlarında dinsel simge yasağı” konusu yaşamı etkilemeye başladı. Gerektiği gibi yurttaşa anlatılmayan kamu kuruluşu çalışanlarına yönelik olası yönetmelik, yasa önergesinin sunulmasına kadar toplumun bazı kesimlerinde rahatsızlıklara neden oldu. Birçok yerde sokakta ya da süpermarketlerde özellikle başörtülü Müslüman kadınlara yönelik “defolun, ülkenize dönün” yolunda çıkışlar oldu. Konunun tartışılması sürecinde Türkiye’yi yakından izleyen Kebek, laiklikle ilgili Kanada dini simgeyi konuşuyor yasa çıkarmasına dayanak tüm kamu çalışanlarının MONTREAL gösterdiği laik Müslüman görünür biçimde herhangi ülkemizde, türbanın Meclis’e, bir dinin simgesini taşımayı kamu alanı ve okullara yasaklıyor. Önerge kabul girmesiyle şaşkınlıktan edilip yasalaşırsa, tüm kamu ağzı açıkta kaldı. Fransa çalışanları, ilk ve ortaöğretim, gibi dışarıdaki yurttaşın kolej ve üniversitelerde, giyimine karışmayacaklarının ÖMER F. ÖZDEN sağlık kurumlarında, devletin altını çizen Demokratik işlettiği ya da devletin Kurumlar ve Yurttaş Katılımı ödenek sağladığı çocuk Bakanı Bernard Drainville yaptığı bakımevlerinde görevliler dinsel açıklamada “devletin tüm dinler bir kimliği çağrıştıracak biçimde karşısında eşit ve tarafsız olmasını” (Müslüman kadınların başörtüsü, istediklerini dile getirdi. Bu çerçevede Yahudi erkeklerin kippası, Sih geçen haftalarda meclise sunulan yasa erkeklerinin türbanı, Hıristiyanların önergesi, en alttakinden en yükseğine haçı vb.) herhangi görünür bir simge Gurbetin çocukları B abasının kafasında balta yarasına öğretmeninin isteğiyle okul yönetimi benzer derin bir iz var. Savaşta Rahman’ın ailesini okula çağırarak başına şarapnel parçası isabet görüşme kararı aldı. Anne, baba, etmiş. Danimarka’da, işkence gören büyükanne, büyükbaba birlikte geldiler. sığınmacıların tedavi edildiği merkezde Hepsi aynı evde kalıyormuş... “Büyük uzun süre psikolojik tedavi görmüş. Sağ aile” içeri girer girmez, Rahman ayağa kolunu kaldıramıyor. Merhabalaşırken fırladı, “öğretilmiş” bir davranışla sol elini uzatıyor. Onu, sabah akşam, dedesinin, nenesinin ellerini öperek Rahman’ı okula getirip götürürken başının üzerine koydu. Salonda başka görüyorum. Okul günleri yoğun yabancı çocukları da vardı. Gülüştüler. geçiyor. Yüzde yüzü yabancılardan Rahman utandı... Dede, uzun bir donun oluşan 10 bin nüfuslu Rosengård üzerine beyaz bir MALMÖ Mahallesi’ndeki okulda bir tek İsveçli entari giymişti. öğrenci yok. Hepsi de Balkanlar’dan, Başına Filistin Ortadoğu’dan, Uzakdoğu’dan gelen poşusu bağlamıştı. ailelerin çocukları. Bosnalı, Filistinli, Kış günü çıplak Iraklı, şimdi de Suriyeli her çocuğun ayaklarında terlikle travmalı ayrı bir aile hikâyesi var. gelmişti. Nene, ALİ HAYDAR Huzursuz, sorunlu aile ortamlarında siyah bir çarşafa NERGİS büyüyorlar. Birbirleriyle sürekli bürünmüştü. Ne kavga halindeler... Günlerimiz, yüzü görünüyordu, “Durun, kavga etmeyin, yapmayın, ne gözü... Rahman, utandı... Dedesi ve etmeyin!” demekle geçiyor... Rahman, nenesi, Rahman’ı iki yanağından şapur (adı gerçek değil) kafasında derin yara şupur öptüler. “Yapmayın, bu kadar izi olan o Filistinli babanın oğlu... Henüz da olmaz!” dedim içimden... Çocuklar 6 yaşında; ilkokula hazırlık sınıfına yine güldü. Rahman’ın yine utanmasını (förskoleklass) gidiyor. Sınıfın en beklerken, bu kez içli bir ağlama huzursuz ve geçimsiz öğrencisi. Sevgi tutturdu; ciğerleri parçalanırcasına, ile yaklaşmak, arkadaşça davranmak sarsıla sarsıla ağlıyordu! İsveç’e bir işe yaramıyor. Bezgin, çaresiz gelmelerinin üzerinden on yıldan kaldığımız günler oluyor. Anasınıfı fazla zaman geçmişti. Baba, anne tek sözcük İsveççe bilmiyordu. Arapça çevirmen aracılığıyla konuşuyorlardı. “Biz de şikâyetçiyiz Rahman’dan; birkaç kez evden kaçmaya kalkıştı, zor tutabildik” dedi baba. Toplantıda, okulun öğrenci danışmanı, Rahman’ın “psikolojik tedaviye” alınmasını, ayrıca kan ve idrar tahlillerinin yapılmasını istedi. Okulda Rahman ile özel olarak ilgilenme görevi bana verildi. Psikolojik tedavi ile ilgili işlemler sürerken, sağlık ocağından kan ve idrar tahlil sonuçları geldi: Rahman’ın kanında yüksek oranda şeker bulunmuştu. Rahman’ın son vukuatı: Boş zamanları değerlendirme saatinde, koridorda koşarken kapıya çarptı, yere düştü. Yara almadı, ama uzun süre ağladı. Ağlaması kolunun acısından değildi gibi geldi bana. Alıp okul kütüphanesine götürdüm. Önüne beyaz kâğıt ve renkli kalemler koydum. Bir kenara çekilip sessizce izlemeye başladım. Rahman, kâğıda renkli kalemlerle bir şeyler çizerken kendi kendine konuşuyordu: “Çok yorgunum. Okula gitmek istemiyorum. Arkadaşlarımı sevmiyorum. Eve gitmek, uyumak istiyorum!” [email protected] taşıyamayacaklar. Yasayla bir yıllık geçiş döneminin sağlanacağını bildiren hükümet yetkilileri, sağlık kurumlarında bunun beş yıla kadar uzatılabileceğini, ancak yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren göreve başlayacak kamu çalışanlarının bu uzatmalardan yararlanamayacağını bildirdiler. Çok sıcak olan bu konuya diğer partilerin karşı oldukları biliniyor. Konuyla ilgili basın toplantısı düzenleyen Bakan Drainville’e doğrudan sorduğumuz, “Azınlık hükümetisiniz ve diğer partilerin destekleriyle ayaktasınız; diğer partiler de böyle bir yasaya karşı olduklarını bildirdiler. Böyle bir ortamda bu yasanın geçebileceğine inanıyor musunuz” yönündeki sorumuza “Diğer partiler içinde de laiklik ve kadınerkek eşitliğini yerleştirecek bu yasa önergemize destek olan milletvekilleri olduğunu biliyoruz. Ancak ne yazık ki parti yönetimlerinin yaklaşımı nedeniyle seslerini yüksek çıkaramıyorlar. Bu nedenle hangi partiye oy vermiş olursa olsun, bu konuda yurttaşları bölgelerinin milletvekillerini arayıp bu yasa önergesini desteklediklerini bildirmelerini istiyoruz” yanıtını verdi. Drainville, bakanlık internet sitesinden düzenlenmiş kamuoyu yoklamasına göre Kebeklilerin yüzde yetmişinin böyle bir yasayı desteklediğini gördüklerini söyledi. Öte yandan Liberal Parti’den Kebek Ulusal Meclisi’nin ilk ve tek Müslüman Milletvekili Fas kökenli Fatima HoudaPepin’in konuyla ilgili suskunluğu iktidardaki Kebek Partisi tarafından yasa önergesine olumlu yaklaştığı yorumu yapılıyor. Bu konuda konuşan Başbakan Pauline Marois, HoudaPepin’in suskunluğunun ardında partisinin yaklaşımına şu an için ters düşmemek olduğunu ve parti yönetiminin kendisini engellediği biçiminde yorumlarken, Liberal Parti Başkanı Philippe Couillard bunu reddediyor ve HoudaPepin’in istediği zaman yorum yapacağını bildiriyor. Ancak Couillard, yasa oylamasında milletvekillerinin serbest oy kullanamayacaklarının da altını çiziyor. Liberal Parti milletvekili HoudaPepin, özellikle Ontario ilinde öne sürülen ve etkileri tüm Kanada’da duyulan şeriat yasaları ve İslam Hukuku Mahkemeleri’nin kurulmasına karşı çıkmış “bir Müslüman kadın olarak özellikle bazı kadınların tüm yasalardan eşit yararlanamayacağı böyle bir düzeni kesinlikle kabul edemem” diyerek söz konusu yasaların çıkmasına engel olmuştu. Bakan Drainville, meclis başkanının arkasında bulunan haçın kaldırılıp kaldırılmamasına ise milletvekillerinin karar vereceğini, kendilerinin kaldırılmasına olumlu yaklaştıklarını söyledi. Şu anda herhangi bir girişimde bulunmayan Federal Hükümet adına konuşan Çalışma Bakanı Jason Kenney ise yasa çıkmadan bir görüş bildirmeyeceklerini, konuyu izlediklerini, ancak bazı Kanadalıların kamu yaşamına katılmaya yasak getirecek bir yasa olursa mahkemeye götürebileceklerini belirtti. Anlaşılan önümüzdeki dönemde Kanada’da da akılcılık ya da kördüşünü (dogma) ikilemi arasında ve dolayısıyla ucuz halkçılık arasında bir seçimle karşı karşıya kalacağız... [email protected] “A vrupalı Türk’e gurbetçi ya da Almancı denmesin” kampanyası yapan ve artık “Avrupa’da doğan ve büyüyenlerin” bu nitelendirmeye uymadığını bağıran biri olmam memleket özlemi çekmeme engel değil tabii ki! Sahneye çıktığında sazıyla ve sözüyHele bir de Yeni Türkü ve Sadık Gürbüz yaBRÜKSEL le müzikseverlerin gözünde bir kez daha ramı kaşımışsa… ODTÜ’de sabahlarken neredevleşen Gürbüz’ün alkışlar tüm stresideyse her gece yurt odama konuk ettiğim Sani üzerinden attı. İyi ki Nâzım’ın “Vardık Gürbüz ve Yeni Türkü grubunu yıllar sonna Şiirlerinden” adlı şiirinden bestelera Belçika’da dinleme şansı yakaladım. Kuliste nen “Burda yeşil biber/ acı mı acı./ Acı muhabbet ettiğimiz Sadık Gürbüz ilk kez sahmı acı/ burda türküler/ Bana da böyneye çıkacak olan bir çocuk heyecanı ama yüzlesi gerek/ of, of,/böylesi gerek/ Yanıp yıllardır sahne almış bir sanatçı ciddiyetiyle sıERDİNÇ UTKU tutuştum, of, of./ Yanıp tutuştu yürek” rasını bekliyordu. Erol Günaydın’ı hatırlattısözlü “Gurbet türküsü”nü okumadı ğını söyledim kendisine. “İşim namusumdur. o huzur veren yanık sesiyle. Yoksa yanıp tutuşacakBen bunu Ruhi Su’dan öğrendim” diye yanıtladı. tı yüreğimiz. Gürbüz ile ertesi gün birlikte gittiğimiz Sorumluluk bilincini ise yanında tiyatro oyunculuğu Brüksel’in meşhur midyecisinde ünlü Belçika biralayaptığı Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden Muhrı yudumlarken tipik Belçika yemeği “midye ve patasin Ertuğrul’dan miras almış. Gürbüz ile sohbetimiztes kızartması” gibi gri tatlarla açlığımızı yatıştırdık. de fazlaca bilmediğim tiyatroculuk yönünü de keşBelçika midyesini Türk usulü yemenin hazzına varfettim. “Ömür Satan Hüsam Çelebi” oyunu öncesi, dık! Sonuçta biz Avrupa mutfağına patlıcanı sokmuş önemli oyunculardan Agah Hün siyatik krizi geçirinbir milletiz. Yakında midye konusunda da bir güzellik ce nasıl 1 saatte onun yerine geçtiğinin öyküsünü şaşdüşünürüz kesin! 80’li yılların efsanevi müzik grubu kınlık içerisinde dinledim. “Zaten oyundaki tüm rolYeni Türkü, konserinde Murathan Mungan’ın şiirinler ezberimizdeydi” dediğinde, oyunda küçücük bir den bestelenen “Dönmek” adlı parçasını Avrupa’ya rolü olan birinin, tüm oyunu ezberlemesine gıpta ettim. Brüksel’deki evimin penceresi bazen İstanbul’a, bazen de Tokat’a bakıyor göç etmiş Türklere adadı: “Dönmek, mümkün mü artık/ Dönmek, onca yollardan sonra/ Yeniden yollara düşmek / Neresi sıla bize, neresi gurbet// … // Gitmek, mümkün mü artık/ Gitmek, onca yollardan sonra/ Yeniden yollara düşmek/ Rakılı akşamlar, gün batımları/ Çocuk gibi ağlar yaz sarhoşları/ Olmamış yaşamlar, eksik yarınlar/ Hatırlatır her şey eski aşkları// Neresi sıla bize, neresi gurbet/ Yollar bize memleket”. Adımızın nasıl telaffuz edildiğinin bilinmediği diyarlardaki geçici yabancı diller kalıcı yabancılıklarımızı saklamaya yetmiyor. Avrupalı Türk, Bülent Ecevit’in konuk işçi şiirinde dediği gibi “… yurdunda mı yabancı/ yabanda mı bilemez/ o bir konuk her yerde/ o bir özlem bir acı”dır. Zaten o yüzden Brüksel’deki evimin penceresi bazen İstanbul’a, bazen de Tokat’a bakıyor. 2014 yılında Belçika’ya Türk göçünün 50. yılını kutlamaya hazırlanan Belçikalı Türklere “Neyin 50. yılını kutluyoruz, ihmal edilmişliğin ve terk edilmişliğin 50. yılını mı?” diye sormamak için zor tutuyorum kendimi. Belçika da Türkiye de işgücü olarak gördüğü göçmenlerin insan olduğunu unuttu çoğu kez. En kötüsü de anavatanın “Gözden ırak olan gönülden Alamancı” stratejisi oldu. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle