17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2013 PAZAR 15 Büyükbaşın derdi büyük olur, derler ya? Yanlış… Tom Hickman’ın “Tanrı’nın Zamazingosu” kitabında ki, henüz 65’inci sayfasındayım sıraladığı tarihsel ve bilimsel gerçeklere bakılırsa: Erkeklerde, küçükbaşın derdi büyük oluyor! Çünkü büyükbaşıyla düşünen erkek bile, ömrü boyunca küçükbaşının büyümesiyle uğraşıyor… Dünya tarihinde, iki ayağı üstünde doğrulup yürümeye başlayan insan türü arasında tek bir erkek yok ki, pipisini küçültmeye çalışsın… İstisnasız hepsinin büyükbaşı, küçükbaşın yeterince büyük olup olmadığıyla meşgul… Günümüzün estetik cerrahi olanaklarından yararlanmak isteyen küçükbaşların hepsi, büyüttürmek peşinde. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Fazla geliyor yahu, kes şunun yarısını!” demiyor. Oysa göğüslerini büyüttüren kadın olduğu gibi, küçülttüren kadın da var. Keza, genital organını daraltıp genişleten de… Karşıt cinsin daima daha büyüğe olan merakı ise büyükbaşıyla değil, küçükbaşıyla düşündüğü iddiasını doğrulamakla kalmayıp erkeklerin yaşamsal gidişatını, deve kervanıyla özdeşleştiriyor: Develer de büyükbaştır ama eşeğin peşinden giderler! HHH Tarihin en eski zamanlarından beri küçükbaşının boyutları, işlevi, çalışkanlığı, tembelliğiyle övünen ya da dövünen erkeğin büyükbaşı; sanki peşine düştüğü kılavuzun sadece bir pipi olduğunu gizlemek ister gibi, hep başka bir şeylere benzetmeye çalışmış, bin türlü isimle çağırmış. Dünyanın tüm dil ve kültürlerinde, daha uzun bir geyiğe öykünmesi; herhangi bir zekâyla açıklanabilir mi? Üstelik bu, iki başı arasında şapşallaşan kafanın ne ilk, ne de son mantık hatası. Kadim tarihten günümüze, çoğu erkek “sevişmek” eylemini “savaşmak” sanacak kadar tepe sersemi olup küçükbaşlarını silah isimleriyle donatmış. Antik Roma’da “kılıç” diye anılan pipi jargonu, Shakespeare tarafından “kama”, “mızrak”, “çakaralmaz”, hatta “balta”ya genişletilmiş. Zaman ilerleyip silahlar modernleştikçe, pipinin ateş gücü de “torpil”, “roket”, “bazuka”ya kadar dayanmış. Bataryalar, tank ve top namlusu baskılı erkek donlarının ardına gizlenmiş. Bunca mühimmat, insan vücudunda hangi hattı yarmak, hangi kalkanı delmek, hangi cepheyi ele geçirmeye yarar bilmiyorum ama silahşörün hücuma geçtiği cinsel hedefle sevişmekten çok dövüşmeyi amaçladığı açıktır. Bu da arzulanan “hasım” açısından pek de güvenli bir durum değildir! HHH Kamasutra’dan Binbir Gece Masalları’na, bin yıldır dil döken seksologlar ve Türkiye özelinde Dr. Haydar Dümen; erkek milletine “okşamak” fiilinin dayak olmadığını, kadının dövülmekten çok sevilmekten hoşlandığını anlatamadılar. Böylesine bir kalın kafalılığın sürdürülmesi, küçükbaşlı erkeğin yumuşama korkusundan başka nasıl bir travmayla açıklanabilir? İşte bu travmayı, Serdar Turgut hidayete ereliberi birisinin medyamızda evire çevire kaleme alması gerekiyordu. O kalem artık benim. Pazar günlerimi bin yılların çözemediği pipi derdine ayırdım. Büyükbaşların küçükbaşların emrine girdiği yerde; molla makamına bir kadın başının oturması hem ilahi, hem de komedi türünde adalet sayılmalıdır! “İyi sevişmek, iyi savaşmaktan çok daha zordur.” NİNON DE LENCLOS ARADA BİR YÜKSEL PAZARKAYA Kılavuzu Küçükbaş Olanın… pipiye pipi dememek için ne kadar meyve ve sebze varsa, adı sayılmış. Alçakgönüllüler salatalık, biber, bamya, vb. gibi küçük çaplı zerzevatla yetinmiş; ortancalar muzda karar kılmış; kibirliler ise patlıcan, acur ve kabak sahibi olmakla övünmüşler. Kimi büyükbaş erkek ise ne kadar uygarlaşırsa uygarlaşsın, küçükbaşın hep hayvan kalmasını istemiş… Pipiyi bazen “kuş” deyip uçuramamış, “balık” deyip yüzdürememiş, ama “yılan” deyip süründürmüş… Kafası iki baş arasında çalkalanmaktan iyice karışınca da kuş, balık ve yılan dediğinin işlevine, nasılsa boğa performansı yakıştırmış! Bu abeslik yetmiyormuş gibi, küçükbaşının olması gereken yeri başka erkeğin küçükbaşı işgal ettiğinde; uğradığı mağduriyete cinsel iştahı ve performansı boğadan hiç de aşağı kalmayacak geyiği örnek alıp boynuzlarını takmış, iyi mi ? HHH Yanılıyorsam, düzeltin: Cinsel fiyakasını boynuzları kallavi bir hayvan olduğu pekâlâ bilinen boğayla satan erkek milletinin, o fiyakayı “çızdırdığında” boynuzları daha büyük, Fotoğraf: Jindra Hrdlicka Gallery Çok sevdiğim gazeteci Tuluhan Tekelioğlu’nun “50’sinde Erkek” belgeselini, Antalya Film Festivali sırasında seyrettim ve hem çok beğendim, hem de çok güldüm. Dün de Altın Kayısı Malatya Film Festivali’nde gösterilen belgeselde, Tuluhan 50 yaşına giren 23 erkekle röportaj yapıyor. Aralarında Mustafa Altıoklar, Dr. Mehmet Öz, Ahmet Ümit, hatta Denizbank CEO’su Hakan Ateş’in de yer aldığı konuklar, aslında erkekliğin ne kadar nazik ve kırılgan, erkeklerin de insancıl korkular içinde ne denli zarif yaratıklar olabileceğini ortaya koyuyor. Üstelik eğlendirerek… Tuluhan, “50’sinde Erkek” röportajlarını önce kitap olarak yayınladı (Turkuaz Kitap, 2012), ardından belgeselini çekti. İkisinden birini kaçırmayın derim! Rommel’in Ardından... 1928 Stuttgart doğumlu Manfred Rommel, 7 Kasım günü doğduğu kentte yaşama veda etti. Kişiliğiyle, İkinci Dünya Savaşı’nın ünlü mareşali Erwin Rommel’in oğlu olmanın önüne çıktı. 19741996 yılları arasında tam 22 yıl Stuttgart Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, bütün Almanya’da ve ülke sınırlarından öteye ünlendi ve sevildi. Bugün Başbakan Angela Merkel’in partisi olan Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) en özgürlükçü, en nüktedan politikacılarındandı. Almanya’daki Türklerin ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinin en büyük destekçilerindendi. Seksenli yıllarda kendisiyle çok kez birlikte oldum. Alman Yazarlar Birliği Eyalet Yönetim Kurulu üyesiydim. Önerimiz üzerine, hiç tereddüt etmeden, belediye meclisinin büyük oturum salonunu ayda bir akşam edebiyat toplantıları için açtı. Yalnız açmakla kalmadı, bütçeden her toplantı için çağrılan iki yazara, yol ve otel masrafları dışında biner Mark okuma telifi olarak verdi. Her toplantının selamlama ve açılış konuşmasını yaptı. Her ay iki yazar çağırıyorduk. Biri Almanya çapında tanınmış bir yazar, diğeri eyaletin önde gelen yazarlarından bir üyemiz. Yapıtlarından yarımşar saat okuyorlardı. Sonra da meclis salonlarında ayaküstü Stuttgart’ın ünlü tuzlu simidiyle yöre şarabı elde bir süre sohbet ediliyordu. Meclisin büyük oturum salonu her defasında tıklım tıklım doluyordu. Bunu zamanla eyaletin diğer bazı belediyeleri de örnek aldılar. Daha sonra tarihçiler ve felsefeciler de bizi örnek aldılar. Başkan Rommel onları da destekledi. Belediye meclisi salonunda tarih ve felsefe konularında konferanslar verilmeye başladı. Görevi dolayısıyla bir engeli yoksa, yemekli yazar toplantılarımıza da gelir, neşeli konuşmalar yapar, sohbete katılırdı. Dün gibi gözümün önünde, bir defasında bana, eşinin İstanbul kökenli olduğunu söylerken gözlerinin içi gülüyordu. Başkanı olduğu eyalet başkenti Stuttgart’ın nüfusu en az dörtte bir göçmen kökenlidir. Rommel herkesin belediye başkanıydı. Çok kültürlülük tartışmaları sürerken partisinin politikasıyla ters düşmekten çekinmedi: “Çok kültürlü toplum artık var. Her kültür toplumu aslında çok kültürlüdür. Bir tek kültürel akımın bulunduğu bir toplum, kültür toplumu değildir, kısır bir toplumdur. Çoğulluk kültüre dahildir, bunun için tolerans gereklidir. Bu kentte birçok ülkeden insanın birlikte yaşaması, zarar değil, yarardır.” Çifte yurttaşlığın da sonuna kadar savunucusu olan Rommel, Alman kentlerinin daima Türk hemşerileri olacağını, sayılarının daha da artacağını öngördü. TürkiyeAB ilişkileri konusunda da partisinin tam tersi bir tavır içinde oldu. Daha doksanlı yıllarda şöyle diyordu: “Türkiye’nin bundan böyle de Avrupa’ya dahil olmak istemesi, Avrupa için büyük öneme sahiptir. Bu yüzden, Türkiye’nin uzun vadede Avrupa’ya entegrasyonu daima göz önünde bulundurulmalı ve şu anki gibi, ufak tefek bazı sorunlar yüzünden bu hedef gözden kaçırılmamalıdır. Böyle önemli, aynı zamanda Yakındoğu’ya köprü teşkil edebilen böylesi büyük bir kültür halkının dostluk içinde bizimle bağ kurması, Avrupa için çok önemlidir.” Manfred Rommel, her ülkede örnek alınacak, çağdaş, kültürlü ve dünyaya açık bir büyükşehir belediye başkanıydı. Sevgiyle anıyorum. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Ey Özgürlük! Aşkın ve devrimin şairi Paul Eluard (19121952), genç yaşta yaşamını yitirmesine karşın yapıtlarıyla dünya edebiyatında iz bırakan sayılı şairlerdendir. Ülkemizde de çok sevilen bir şairdir. Türkçeye kazandırılan şiirlerinden biri ‘Hürriyet’ başlığıyla Melih Cevdet Anday Orhan Veli tarafından çevrilmiş ve Zülfü Livaneli tarafından bestelenerek ‘Ey Özgürlük’ adıyla efsaneleşen bir şarkıya dönüşmüştür. Livaneli konserlerinin vazgeçilmezi ve büyük olasılıkla en çok bis alan şarkısıdır. Bunun nedeni sanırım şiirin, çevirinin, bestenin, dokunaklı okunuşunun yanında, toplumumuzun özgürlüğe olan özlemidir, halkın özgürlüğe olan tutkusudur, kararlılığıdır. Kim özgür olmak istemez ki? Türk şiirinde de özgürlük (hürriyet) temasını işleyen Namık Kemal’den Tevfik Fikret’e, Nâzım Hikmet’ten Rıfat Ilgaz’a, Attilâ İlhan’dan Ahmed Arif’e, Ataol Behramoğlu’dan Yüksel Pazarkaya’ya pek çok şairin en çok işlediği temalardan biri aşksa, diğeri özgürlüktür. Eğer şairler olmasaydı, toplumlar ne özgürlük için bu denli coşkulu savaşım verirdi, ne de hiçbir şeye ödeyemeyeceği kadar özgürlüğe bedel öderdi. Yıllarını hapishanelerde geçiren şairler, yazarlar, gazeteciler yalnızca kendi gelecekleri için değil, toplumun da geleceği için bedel ödediler, ödüyorlar. Bu nedenledir ki, bugün öğrenci evlerine baskın yapılacağı uyarısı herkesi ayağa kaldırmıştır. Özgürlüğüne düşkün tüm gençler özgürlükleri için ayağa kalkmıştır. Öğrenci evlerine yapılacak yasada olmayan, baskıya, gözdağına, özgürlüğüne düşkün tüm demokratlar da karşı çıkmaktadırlar. Öğrenci evleri nedeniyle gençlerin ve giderek de toplumun özgürlük alanına göz dikilirken bireyin hiçbir zaman sessiz kalamayacağı bir alana girildiğinin koro halinde dile getirilmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü Atatürk, Cumhuriyeti kurarken “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” demiştir. Burada vurguladığı hem kişilerin, hem de devletin özgür ve bağımsız olmasıdır. Cumhuriyet yönetimi özgürlükle, bağımsızlıkla özdeşleşmiştir. Bu nedenle yöneticilerin devleti özgürleştirmek için devletin bağımsızlığını korumaları gerekmektedir. Bireylerin kimliklerine saygı duymak için de özgürlüklerini kısıtlamamaları, onlara demokratik olmayan hiçbir kuralı dayatmamaları gerekmektedir. Türk siyasi hayatına damga vuran eski başbakanlardan, eski CHP genel başkanlarından, usta bir şair de olan rahmetli Bülent Ecevit’in özgürlük konusunda saptamaları tam da günümüze uygun bilgiler içermektedir. Ecevit şöyle diyordu: “Özgür insan kendi özgürlüğüyle yetinmez. Özgürlüğü yalnız kendine veya kendi gibi düşünenlere ve kendi durumunda olanlara isteyen insan bencildir veya zorbadır. Bencil insansa, özgür olamaz çünkü bencil insan, kendi kendinin kölesidir. Zorba insan özgür olamaz çünkü zorbalık özgürlüğe düşmandır. Özgür insan tüm insanlık için özgürlük ister. Özgür insan herkese karşı özgürdür, fakat herkesle birlikte özgür olmayı özler. Özgür insan topluma karşı özgürdür ama toplumun da özgürlüğünü gözetir. Çünkü özgür olmayan toplumda kendi özgürlüğünün de zorlanacağını bilir. Özgür insan kendi kendine yabancılaşmadan toplumla bütünleşebilen ve toplumla yabancılaşmadan kendi kişiliğini koruyabilen insandır. Özgür insan kendini aşabilen insandır.” Bu arada öğrenci evleri, yurtlar konusunda Cumhuriyet Ankara Temsilcisi, gazeteci Utku Çakırözer’in Abdüllatif Şener’le yaptığı söyleşide Şener, “Parayı takip edin ne demek istendiğini anlarsınız” diyor ve ekliyor: “Bu konuda da işin parasal boyutunun önemli olduğunu ve her şeyden önce takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani yurt yapımı ile ilgili genel bir kampanya için kendine yakın isimleri organize ettiği bir dönemde bu çıkışı yaptığı kanaatindeyim. Bu iktidarın motivasyonu açısından ticari, parasal rantlar önemli. Birtakım vakıf organizasyonlarıyla öğrenci yurtlarına yönelik teşvikler öncesinde yapılan hazırlıklar bunlar.” Ne diyelim? Ey özgürlük! HARBİ SEMİH POROY G NOKTASI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] T.C GEBZE 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2013/564 Davacı Türkiye Elektrik İletişim A.Ş Genel Müdürlüğü vekili tarafından verilen dava dilekçesi ile açılan davada; aşağıda yazılı taşınmaz Kamulaştırma Kanunu Hükümlerine göre Türkiye Elektrik İletişim A.Ş Genel Müdürlüğü lehine kamulaştırıldığından ilgili taşınmazların daimi irtifak bedelinin tespiti ile tesciline karar verilmesi talep ettiği anlaşıldığından; Dava konusu taşınmazın İli: Kocaeli İlçesi: Dilovası Köyü: Çerkeşliköyü Dosya No: 2013/564 Malik Adı ve Soyadı: Kocaeli Gebze 6. İmes Makina İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Ada No: Parsel No: 4077 Kamulaştırılan Alan: 75,88 m2 irtifak hakkı (Tek devre) 146,46 m2 irtifak hakkı (Çift devre) Hisse: TAM 1 İlgililerin tebliğ ve ilan tarihinden itibaren 30 gün içerisinde kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açabilecekleri, 2 Açılacak davalarda husumetin Türkiye Elektrik İletişim A.Ş Genel Müdürlüğü’ne yöneltileceği, 3 30 günlük dava açma süresi içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği, 4 Mahkemece tespit edilen kamulaştırma T.C. Vakıflar Bankası Gebze Şubesi’ne yatırılacağı, 5 Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerin, ilan tarihinden itibaren on gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirilmesi gerektiği, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 4650 s. Yasa ile değişik 10. maddesi gereğince ilan olunur.16/09/2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 68748) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Felsefe, 1 din ve siya 2 sette, bir tek ilkeye ya da 3 gerçeğe bağlı 4 olmama du 5 rumu. 2/ Yu6 nan halk müziğinde kul 7 lanılan yay 8 lı bir çalgı... 9 Proton verebilen madde1 2 3 4 5 6 7 8 9 lerin genel adı. 3/ 1 H A R B İ İ MA Tanrıtanımaz... Bir 2 A L E M A K A S zinciri oluşturan 3 İ halkalardan her bi 4 R E Y H A N İ B H A L İ L E ri. 4/ Uzaklık işaE T A reti... Güzel ötüş 5 İ M A L E A N İ İ MA R lü bir kuş. 5/ Ar 6 goda “lira” anla 7 İ K İ L E M M E E T AM İ N mında kullanılan 8 M A sözcük... Yapısı 9 A S İ A R E N A na girdiği sözcüğe “karşı, karşıt” anlamı katan yabancı önek. 6/ Yıllık... Bir gıda maddesi. 7/ Levreğe benzer bir balık... Kayak. 8/ Ücretle çalışan kimse... Çayda bulunan ve kafein niteliği taşıyan etkin madde. 9/ Bir büyük yetke sahibini perde arkasından yöneten kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sinemacılıkta dekorun kurulduğu yer... İçine başka bir sıvı karıştırılmamış içki. 2/ Litvanya’nın para birimi... Kuyruksokumu kemiği. 3/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Başlangıcı olmayan, ezeli. 4/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Büyük zoka. 5/ Baryum elementinin simgesi... Bir renk. 6/ Asgari, en az... Boru sesi. 7/ Yurtlanma, yerleşme... “Muhibbi’nin elif kaddin dal eyler/Ağlatuben gözyaşını eyler” (Kanuni Sultan Süleyman). 8/ Argoda karnı aç ya da parasız kimseye verilen ad... Çoğul sözcüğünün karşıtı. 9/ Madencilikle ilgili kuruluşumuzun kısa yazılışı... Özen.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle