12 Ocak 2025 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 KASIM 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 19 455 bin kişi ziyaret etti Kültür Servisi Tüm Fuarcılık Yapım (TÜYAP) ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından, Beylikdüzü’nde düzenlenen 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ve 23. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı (ARTİST 2013) 10 Kasım akşamı sona erdi. Fuarları 455 binin üzerinde okur ve sanatsever ziyaret etti. 690 yayınevi ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katıldığı, Çin’in konuk ülke olduğu kitap fuarında, yurtdışından 28 ülke yer aldı, 17 yabancı yazar ağırlandı. Sanat fuarına ise, yurtiçi ve dışından 100’in üzerinde galeri ile grup/inisiyatif, 500’ü aşkın sanatçı katıldı ve fuarda 1000’in üzerinde sanat eseri yer aldı. ARTIST 2013, Erol Evgin’in koleksiyonunu içeren Koleksiyoner Onur Ödülü Sergisi’ne de ev sahipliği yaptı. Ayrıca Ali Şimşek’in küratörlüğünü üstlendiği “Müdahale Var Mı?” isimli sergi fuara damgasını vurdu. 9 gün süresince 300’ün üzerinde etkinliğin gerçekleştirildiği fuarlarda, yüzlerce yerli ve yabancı yazar ile sanatçı ziyaretçilerle bir araya geldi. Kitap fuarının ana teması “Tarih: Geçmişteki Gelecek” ve onur yazarı Taner Timur olurken, kitap fuarıyla eşzamanlı düzenlenen sanat fuarının onur sanatçısı Mustafa Ata’ydı. umhuriyet Kitapları standında, fuar boyunca pek çok yazar okurlarıyla buluşurken, fuarın son gününde de Orhan Erinç, Orhan Bursalı, Doğan Kuban, Ataol Behramoğlu, Miyase İlknur, Öner Yağcı kitaplarını imzaladı. İSTANBUL KİTAP FUARI VE SANAT FUARI SONA ERDİ Şu Bizim Sevişme İhtimalimiz Amsterdam’da izlediğim bir eşcinsel karnavalında benim en çok hoşuma giden şey, çocuklarıyla karnavalı seyreden mazbut ailelerdi. Nehirlerdeki teknelerde en seksi hal ve kıyafetleriyle dans eden eşcinsellerin eğlencesini, köprülerin korkuluklarına dayanarak çoluk çocuk olgun bir neşeyle ve hoşgörüyle izliyorlardı. Burada, İstiklal Caddesi’nde her yıl yapılan ve Amsterdam’dakine nazaran çok daha edepli sayılan eşcinsel karnavalında ise yoldan geçen ebeveynler, olan biteni görmesinler diye elleriyle yanlarındaki çocukların gözlerini kapatır. Hollandalı bir arkadaşıma bunu anlattığımda, duyduklarına bir anlam veremedi ve şöyle dedi: “Bizim ülkemizde eşcinseller kendilerine bakılmasından hiç rahatsız olmazlar ki!” O an bir kez daha fark ettim; bazılarının zihninde, bizimkinin aksine başkalarının cinsel hayatından rahatsız olma diye bir ölçü yok. Aksine başkalarının özel hayatına rahatsızlık verme endişesi var. Onların evlerinin perdeleri hiç kapanmıyor. Çünkü kimse kimsenin evini gözetlemiyor. Bizimse pencerelerimizde sıkı sıkıya bir karartma. Herkesin, hatta Başbakan’ın bile gözü bir diğerinin özel hayatında. Genç kızlarla erkeklerin evlere kapanıp sevişme ihtimalleri üzerinden politika yapan bir iktidarın pençesindeyiz. Bu politikanın karşısında da eli ayağına dolaşan yine muhafazakâr bir muhalefet var. Hep birlikte hayatı aşağıya çekiyorlar. Hiçbir şeyden utanmadığımız kadar sevişmekten utanıyoruz. Bizim sokağın köşesindeki bakkal, üst katımızdaki komşu teyze, her hafta gittiğim sinema gişesindeki kadın ve dün tanıştığım tapudaki memur muhtemelen günlerdir hiç uyumadılar. Geceler boyu, başka bir şehirde üniversitede okuyan ve arkadaşlarıyla birlikte bir evde yaşayan yirmili yaşlarındaki kızlarının, o evde bir erkekle sevişme ihtimalinin Başbakan’ın gözüne batacak kadar yüksek olması gerçeğiyle baş etmeye çalıştılar. Yüzlerce yıldır sevişmekten korkutula korkutula yaşayan toplumların, bu korkuyu yenmeleriyle bu korkunun esiri olmaları arasında dağlar kadar fark var. Başbakan “Siz çocuğunuzun kızlı erkekli bir evde yaşamasını tasvip eder misiniz” diye aklınca ele güne karşı meşrep sorgulaması yapıyor. Çünkü kendisine verilebilecek ters bir cevabın karşısındakine neye mal olabileceğini iyi biliyor. “Benim yetişkin çocuğum istediği zaman, istediği insanla sevişebilir” diyemeyecek insanlardan oluşan bir kalabalığın aklını almak her zaman çok kolay. “Benim yetişkin çocuğum kendi hakkındaki tüm kararları kendisi özgürce verir” diyen insanlardan oluşan bir kalabalığın karşısında iktidarı korumaksa gerçekten marifet. Örf ve âdet denen şey şansımız var ki kendi içinde evrimleşebilir. Evrim fikrinin her türlüsüne düşman olan muhafazakârların iktidarında, kendi evrimimizi hızlandırmakta yarar var. O yüzden ısrarla utandırıldığımız sevişme ihtimaliyle artık barışsak iyi olacak. Bu cinsellikle barış meselesi, bizzat sevişenler için emin olun ki hiç korkunç değil; ama sevişme ihtimali üzerinden politika yapanlar ve başkalarının evlerinin içine göz dikenler için gerçekten korkutucu. Nazilerin modern sanata karşı 1937’de başlattıkları “Yoz Sanat” kampanyasının öncüsü olarak 1935’te Dresden’de açılan “Dehşet Odası” adlı sergiyi Adolf Hitler de gezmişti. FRANKFURT ALTE OPER’DE 17 KASIM’DA SAHNELENECEK Milyonluk yapıtlar ‘Nâzım’ Frankfurt’ta Kültür Servisi Genco Erkal ve Fazıl Say, “Nâzım” oratoryosuyla 17 Kasım Pazar akşamı saat 20.00’de Frankfurt Alte Oper’de sanatseverlerin karşısında olacak. Uzun bir aradan sonra tam kadro seslendirilecek olan eserde, Erkal, Nâzım Hikmet’in şiirlerini okurken, Fazıl Say piyanosunun başında olacak ve onlara İbrahim Yazıcı şefliğindeki Wuppertal Operası Orkestra ve Korosu eşlik edecek. Nâzım Hikmet’in gençlik yıllarından mahkumiyetine, açlık grevinden zorunlu Fazıl Say sürgünlüğüne uzanan yaşamını, insan sevgisini, vatan hasretini, barışa duyduğu özlemi ve mücadelesini anlatan, Fazıl Say’ın bestelediği eser, 5 bölümden oluşuyor. Sahnelendiği her yerde ses getiren oratoryo, “Gençlikte”, “Hapishanede”, “İnsan Üzre” ve “Memleket Üzre” bölümlerinin ardından, “Yaşamaya Dair” şiiriyle son buluyor. 4 bin franga satıldı Alman gazetesi Bild am Sonntag, Nazi sanat yağmasını satış belgesiyle açıkladı Fazıl Say’dan ‘İlk Şarkılar’ Fazıl Say’ın, 20 yıl önce çeşitli şiirlerden bestelediği “İlk Şarkılar”, Ada Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkıları Serenad Bağcan’ın yorumladığı albümünde Nâzım Hikmet’ten “Memleketim”, Orhan Veli’den “Efkârlanırım” ve “İstanbul’u Dinliyorum”, Can Yücel’den “Sardunyaya Ağıt”, Metin Altıok’tan “Düşerim ve Bu Kekre Dünyada”, Cemal Süreya’dan “Dört Mevsim”, Pir Sultan Abdal’dan “Sordum Sarı Çiğdeme”, Ömer Hayyam’dan “Akılla Bir Konuşma” ve Muhyiddin Abdal’dan “İnsan İnsan” şiirleri yer alıyor. Kültür Servisi 2011 yılında Cornelius Gurlitt’in Münih’teki apartman dairesinde ortaya çıkarılan yaklaşık 1 milyar Avro değerindeki 1400’den fazla tablodan 200’ünün, Gurlitt’in babası, dönemin sanat taciri Hildebrand Gurlitt’e Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels tarafından yalnızca 4 bin İsviçre Frangı’na satıldığı öğrenildi. Hildebrand Gurlitt’in, Naziler tarafından “yoz sanat” olarak damgalanan ve aralarında Marc Chagall ve Pablo Picasso’nun yapıtlarının da bulunduğu 200 tabloyu 1940 Mayısı’nda Goebbels’den satın aldığını kanıtlayan sözleşme, Alman gazetesi Bild am Sonntag tarafından yayımlandı. 1956 yılında ölen Hildebrand Gurlitt’in, söz konusu yağlıboya tablolar, suluboya resimler ve desenleri, “E.K.” kod adlı banka hesabına 4 bin İsviçre Frangı transfer ederek satın almış oldu ‘Savaşta herkes biraz yağmalar!’ Nazi Partisi’nin önderlerinden ve Nazi polis devletinin başlıca mimarlarından Hermann Göring, II. Dünya Savaşı’nın ardından Nürnberg’de yargılandığı Uluslararası Askeri Mahkeme’de, “Savaşta herkes biraz yağmalar!” demişti. Bu çarpıcı açıklama, yakın tarihin belki de en büyük “örgütlü sanat soygunu”nun itirafıydı. Devlet eliyle yürütülen bu soygun yıllarca sürmüş, Almanya’da ve Almanya’nın işgal ettiği Avrupa ülkelerinde binlerce resim ve heykele, yalnızca Fransa’dan 26 bin vagon dolusu yapıta el konulmuştu. “Yoz sanat” olarak nitelenen bu yapıtların bir bölümü Luzern’de açık artırmayla, bir bölümü de yurtdışında galericiler aracılığıyla satılmış, geri kalanlar da 1939’da Berlin’de yakılmıştı. Gezi Direnişi nedeniyle ertelenen konser 10 Kasım’da gerçekleşti ğu açıklandı. Bild am Sonntag gazetesinde, “Böylece aralarında Chagall’ın ‘Gezinti’, Picasso’nun ‘Çiftçi Ailesi’ ve Nolde’nin ‘Hamburg Limanı’ adlı yapıtlarının da bulunduğu ve bugün yüz binlerce, hatta milyonlarca Avro değer biçilen tablolardan her birine yalnızca 20 İsviçre Frangı ödemiş olduğu anlaşılıyor” denildi. Nazilerin 1930’lu ve 1940’lı yıllarda el koyduğu, yaklaşık 1 milyar Avro değerindeki 1400’den fazla sanat yapıtının 2011 yılında Münih’te bir eve düzenlenen baskın sonucunda ortaya çıkarıldığı, ancak soruşturmanın güvenliği bakımından olayın bugüne kadar gizli tutulduğu, bir süre önce Focus dergisi tarafından açıklanmıştı. Focus dergisinin haberine göre, Nazilerin “yoz sanat” olarak niteleyerek el koydukları yapıtlar arasında Pablo Picasso, Henri Matisse, Marc Chagall, Emil Nolde, Franz Marc, Max Beckmann, Paul Klee, Oskar Kokoschka, Ernst Ludwig Kirchner ve Max Liebermann gibi ünlü sanatçıların tabloları bulunuyordu. Tablolardan bazılarının da Yahudi sanat koleksiyoncularından çalındığı ya da çok düşük fiyatlara satılmak zorunda bırakıldığı belirtiliyordu. Focus dergisine göre, söz konusu tablolar o dönemde bir Alman sanat taciri olan Hildebrand Gurlitt tarafından satın alınmış, onun ölümünden sonra da oğlu Cornelius Gurlitt’e kalmıştı. Resimleri 50 yıldan fazla bir süre Münih’teki evindeki kirli ve karanlık odalarda saklayan Gurlitt, zaman zaman tablolardan bazılarını satarak yaşamını sürdürmüştü. 80 yaşındaki Gurlitt, İsviçre’den Münih’e giden bir trende, kaynağı belirsiz nakit parayla yakalanınca Alman gümrük yetkilileri vergi kaçakçılığı soruşturmasını genişleterek 2011 yılı başlarında Gurlitt’in evinin aranması için izin belgesi çıkarmışlar ve evde yapılan aramada hiç beklemedikleri bir biçimde söz konusu tabloları bulmuşlardı. Kültür Servisi 41. İstanbul Müzik Festivali’nin, haziran başında yapılması planlanan ancak Gezi Direnişi nedeniyle ertelenen ödül töreni ve açılış konseri, 10 Kasım akşamı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirildi. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 75. yıldönümü nedeniyle bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan gecede, piyano ikilisi olarak sürdürdükleri başarılı uluslararası kariyer ve Türkiye’de çoksesliliğin yayılması konusunda yaptıkları değerli çalışmalar dolayısıyla Güher ve Süher Pekinel’e onur ödülü sunuldu. Ödül töreninin ardından, Saygı duruşuyla başladı Aziz Nesin’in şiirleri Almanya’da Kültür Servisi Aziz Nesin’in şiirlerinden bir seçme “Aber meine Träume, die gib mir zurück” (Ama Düşlerimi Geri Ver) adıyla TürkçeAlmanca olarak yayımlandı. Yazarın eski dostlarından Alman Türkoloji profesörü Klaus LiebeHarkort tarafından çevrilen şiirler, Berlin’in saygın yayınevi Edition Orient tarafından basıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başlattığı TEDA (Türkiye’nin Çeviri ve Yayım Destek Programı) çerçevesinde yayımlanan kitabın kapsamlı önsözü Yüksel Pazarkaya imzasını taşıyor. Prof. Klaus LiebeHarkort’un, Aziz Nesin’le tanışıklığını, onun şair yanını ve kitabın oluşturulma serüvenini anlattığı giriş yazısı ve Nesin’in TürkçeAlmanca 94 şiirinin yer aldığı kitabın desenleri ise gazetemiz çizerlerinden Semih Poroy tarafından yapıldı. 54. ULUSLARARASI SELANİK FİLM FESTİVALİ Altın İskender ‘Altın Kafes’in ASLI SELÇUK Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası bir konser verdi. 7. Uluslararası Genç Müzisyenler Çaykovski Yarışması birincisi, 17 yaşındaki kemancı Veriko Çumburidze’nin solist olduğu konserde, Franz Waxman’ın “Carmen Fantezisi” seslendirildi. Orkestra da Hector Berlioz’un “Fantastik Senfoni”sini yorumladı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Borusan Holding sponsorluğunda düzenlenen 429 Haziran tarihleri arasındaki 41. İstanbul Müzik Festivali’ne 500’ü aşkın sanatçı katılmış, 22 konserin verildiği festivali 20 bine yakın kişi izlemişti. SELANİK 54. Selanik Uluslararası Film Festivali’nde Theo Angelopoulos adına verilen büyük ödül Altın İskender’i, Diego QuemadaDiez’in “Altın Kafes” adlı filmi kazandı. QuemadaDiez, aynı zamanda En İyi Yönetmen ödülünü de aldı. Ayrıca, Yunan Parlamentosu TV Kanalı’nın verdiği İnsan Hakları Ödülü de “Altın Kafes”in oldu. Jüri özel ödülü Gümüş İskender Katell Quillévéré’in “Suzanne” adlı filminin olurken, Sara Forestier “Suzanne”daki yorumuyla En İyi Kadın Oyuncu seçildi. Bronz İskender ödülü, özgünlüğü ve sinema sanatına katkısından ötürü Mariana Rondon’un “Bad Hair” adlı fimine verilirken; En İyi Senaryo ödülünü “Sunshine Boys” ile MyeonHue aldı. Elina Psykou’nun “The Eternal Re turn of Antonis Paraskevas” filmindeki oyunuyla Christos Stergioglou ve Ignacio Rodriguez’in “The Devil Liquor” filmindeki yorumuyla Jaime Vadell En İyi Erkek Oyuncu ödülünü paylaştılar. Crossroads ortak yapım forumuna Türkiye’den katılan Ülkü Oktay’ın “Kendi Aramızda”sı Fransız Sinema Merkezi CNC’nin 7 bin Avro tutarındaki Geliştirme Ödülünü kazandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle