17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM 2013 PAZAR 18 “Hasret, hiç yanıt vermeden düşünmeye devam ediyordu. Ona baktım. Tepeden tırnağa inceleyerek baktım. Tıpkı erkekler gibi giyinmişti. PKK’de böyle giyinmek zorunluydu. Başta değildi. Ancak kadın katılımı arttı. Kadınlar, yaşam koşullarının değişmesini istedikleri için akın akın geldiler. Katılımlar, düzene isyandı. PKK, kadınlarla ilgili sorunları azaltamayınca, onları ayırdı. Sadece kadınların bulunduğu birlikler ortaya çıktı. Hasret dahil, her kadın militan kendi birliğinde dururdu. Sadece nöbet tutulurken, ortak yemek yenirken, güncel sorunların tartışıldığı toplantılara erkeklerle birlikte katılabiliyorlardı. Şu an yaptığımız gibi konuşmak yasaktı. Hasret, yaprak gibi titriyordu. Oysa bir çarpışmada, bütün erkek gerillalardan öne fırlardı. Çarpışmalarda en önde yer alırdı. Erkekler teslim olsa da, kadınlar asla teslim olmaz, ölümü göze alırlardı. Ailelerine dönemezlerdi. Dağda kendini becertti, attılar, geri geldi, derlerdi. Yani kadınların seçeneği yoktu. O yüzden ben Hasret’i şaşkınlık içinde bırakan teklifimi tekrarladım: Hasret… Devrim nikâhı diyorum, ne dersin? HHH Hasret başını kaldırdı, yüzüme, gözümün içine baktı. Korkaklar âşık olamaz mıydı? O da korkuyor, diye düşündüm. İki korkak, bu koşullarda karar veremezdi. HHH Hasret bana baktı, baktı ve aslında aramızda yaşanan şeye inançsızlığını anlatan, çok üzgün olduğunu gösteren gözyaşları süzüldü yanaklarından. Duruşundan anladım, yaşanan anla ilgili sıkıntı doluydu. Acı çekiyordu. Elimi eline uzattım, elini çekti. O eliyle, gözlerinden akan yaşları sildi. Tamam, heval Rızgar. Anladım. Yolun açık olsun. Konuşmamı beklemeden çadırdan çıktı, gitti. Arkasından bakamadım. Yerimden kalkamadım. Kafam bomboştu. Oturduğum yerden kalktığımda, neredeyse 15 dakika geçmişti. Kafam önde, karargâha doğru yol aldım. Kadınların yanından ayrılınca, yolda bir kayanın üzerine oturdum. Sanki iki kişi vardı içimde. Biri korkak, alçak, aşkına sahip çıkamayan, konuşamayan ve yaptıklarına, yapamadıklarına mazeret arayan ben, bir de aşka teslim olmak isteyen ben; cesur, atak, inançlı...”* *TUNCAY ÖZKAN’ın romanı Ötekiler’den alıntıdır (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013). Fotoğraf: ÖTEKİLER/KAPAK Ötekiler Bütün yasakları çiğnemiştik. Oysa PKK’de, kendini tatmin bile gizli yapılmak zorundaydı. Ben cinselliği unutmuş, erkekten beter kadınlarla karşılaşıyordum. Ama kadınlığını unutmayanlar bile vardı. Hasret ne oydu, ne de bu… O kadındı ve gerillaydı. Onun gözlerine baktım. Hasret’e, kafamdaki bütün düşüncelerle baktım. Evet derse ne yapacaktık, bilmiyordum. Birden ürperdim. Evet dediği an, kaçmak dışında ne yapabilirdim? İçimi bir korku kapladı. Gözlerimiz buluştu. Birden, aklımdan geçenleri anlamış gibi yaptı. Bu imkânsızdı ama gözlerinden bir şimşeğin geçtiğini gördüğüme yemin edebilirdim. Gözlerimi kaçırdım. Beni anlamıştı. Korkularımı anlamıştı. Oysa gelirken, aklımda olanlar bunlar değildi. Korktum. “18 Mart Kurtuluşumuz. 23 Nisan Çocukluğumuz. 19 Mayıs Gençliğimiz. 30 Ağustos Zaferimiz. 29 Ekim Cumhuriyetimiz. 10 Kasım, Unutmadığımızın Kanıtıd ır.” SAINT JOSEPH’LİLER DERNEĞİ Gazeteci Tuncay Özkan, Türkiye’nin en sağlam araştırmacı yazarlarından biridir. Talihsizliği, kitleleri harekete geçirebilecek ve iktidara rakip olabilecek “lider” karakterini taşımasıdır. Tuncay, demokratik ülkelerde üstün vasıf kabul edilen bu karakterin bedelini, iki kez çarptırıldığı ömür boyu hapis cezasıyla ödüyor. Zaten 5 yıldır içerde. Ben de romancıyım, bilirim: Gerçek yazar, kendi derdini romanlaştıramaz, başkasının romanını yazar; başkasının öyküsünü anlatarak unutur, uzaklaşır özünü yakan çileden. Tuncay Özkan, Silivri’de yaşanan hukuk şikesini, tarihe kaynak oluşturacak belgesel kitaplara aktardı. Ama ruhunu ancak bir roman yazımıyla tedavi edebileceğini biliyor ve merakla bekliyordum. Neden merakla, biliyor musunuz? Çünkü olağanüstü yetenekler, olağanüstü koşullarda ortaya çıkar. Tuncay’ın yazın yeteneği belliydi, ama bu koşullarda ciğerini ortaya koyacak, suyunu sıkacak kadar da mı üstün yetenekliydi? İşte bunu anlamayı bekliyordum. Başka bir deyişle Tuncay Özkan, 5 yıldır çektiği mahpusluk ve iki müebbetlik kapkara bir geleceğe rağmen bastırabilecek miydi içini yakan ateşi? Kavrulan özünü elinin tersiyle itebilecek, ötesine geçebilecek miydi? Beklediğime değdi! Tuncay Özkan, kendisine çektiği eziyeti reva görenlerin asla delemeyeceği bir irade gücü ve üstün yetenek sahibi olduğunu kanıtladı. Ötekiler, su gibi arı duru yazılmış, bir solukta okunan, olağanüstü bir roman. Dersim doğumlu, önce sol devrimci, ardından PKK’li olup, Apo’nun hevalliğinden İlker Başbuğ’un suç ortaklığına “terfi” ettirilen gerçek bir kişinin, Rızgar’ın akıllara durgunluk veren yaşam öyküsü. Tuncay’ın bu romanını okuyanlar, Türkiye’nin isyan üreten koşullarına da bambaşka bir gözle bakacaklar. Mustafa Kemal’i Düşünmek! Bir devrimci, bir dünya vatandaşı, aşkı ve kadınları seven bir adam! Bir bağımsızlık ve özgürlük gülü! Ve elbette, bütün sağ iktidarlar onu belleklerden silmek için ellerinden geleni yapmak zorundalar. Çünkü o kahrolasıca düzenlerini sürdürmek isterken karşılarına çıkan en büyük bir tehlike, o! Mustafa Kemal! Atatürk! Mustafa Kemal’i belleklerden silmek için onlar ellerinden geleni yaparken, acaba biz gerçekten Mustafa Kemal’i anlıyor muyuz? Biliyor muyuz? Ben kendi adıma, sağ iktidarların onu yok etmek için gösterdiği çabanın sürmesini istiyorum; böylece biz o büyük komutanı, o büyük eğitimciyi, o büyük yurtseveri daha fazla öğrenmek ve bilmek isteğine kapılıyoruz. Kulaktan dolma, tarih kitaplarından öğrendiğimiz bilgiler bize yetmiyor. Yetmemeli! Ama onun karşısında mahcubuz. Köy Enstitüleri gibi şimdi dünyanın pek çok yerinde uygulanan bir eğitim sisteminin temelini atan, bir eğitimcimiz var ama biz sağ iktidarların eğitimle sürekli oynayıp, sadece ve sadece yarışa dayanan bir eğitim sisteminin bu güzel ülkeyi ele geçirmesine ne yazık ki, izin verdik! Mustafa Kemal, en çok öğretmenlerine güvenmişti. Muhteşem öğretmenlerimiz oldu ama gene ne yazık ki, sistem öğretmenleri ele geçirdi. Liselerden mezun olanların büyük kısmı Türkiye Cumhuriyeti tarihini bile bilmiyorlar. Sistem korkunç, her yandan saldırıyor. Herkesi bir tüketim hayvanı yapmak onların işi, bizim işimiz bunu bozmak! Gitmeyin şu AVM’lere. Bir günlüğüne bile olsa gitmeyin! Atatürk’ün ölüm gününde AVM’leri protesto edin! Sayımız hiç de öyle küçümsenecek bir sayı değildir. Onun karşısında mahcubuz. O, ölümün yaklaştığını hissettiği yatağında yatarken, bir sabah vakti hiç kimselere haber vermeden, Çorum’a kaçtı. Resmen kaçtı. Niyeti Hattuşa’da yapılan Hitit kazılarını görmekti. O, bu ülkenin topraklarında yaşamış tüm uygarlıkların bekçisiydi. Biz bu bekçiliği devam ettirdik mi? “Bir köy var uzakta bu köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” sözleri çoktan tarih olmalıydı. Onuncu Yıl marşıyla yollarda yürüyenlerimizin kaç kişisi, Mardin’deki manastırları biliyor, kaç kişi Hattuşa’ya gitti. Bırakın öyle uzakları, burnumuzun dibindeki Arkeoloji Müzesi’ne kaçımız gitti? Kaçımız bir pazar sabahı çocuğunu alıp o müzenin kapısından giriyor. Yanıt pek parlak değil, değil mi? Bir arkeoloji âşığı liderimiz vardı ve biz şimdi neredeyiz? Mahcubuz, ona karşı çok mahcubuz, üstüne titrediği Cumhuriyet Dönemi fabrikaları, tek tek satılırken kolumuzu kıpırdatmadık. O muhteşem bir moda ikonuydu. Bugün bile onun giydiği giysilerin kalitesine ulaşmak çok zor. O, o kumaşların Türkiye topraklarında dokunmasını isterdi. Sümerbank onun için çok önemliydi. Sahi şimdi Sümerbank ne oldu? Onun yok olmasına biz izin verdik! Şimdi açık konuşalım, “Nutuk” u kaç kişi okudu? Kütüphanesinde binlerce eser bulunan ve bunların büyük çoğunluğunu altlarını çizerek okuduğunu bildiğimiz büyük liderin öğrenme isteğiyle kendi isteğimiz arasındaki makas neden bu kadar açık? Hiç düşündünüz mü? Ve şimdi işin en can alıcı noktasına geliyoruz, o en çok kadınları severdi. Onların hayatın içine karışmasını, yönetimlerde söz sahibi olmasını çok isterdi. İşte burada hep birlikte mahcubuz, kendi kurduğu parti bile ne yazık ki, kadınlara güvenmiyor. Onları ne Meclis’e taşıyor ne de yerel yönetimlere. Erkeklerin kasıla kasıla gezdiği bir Meclisimiz ve yerel yönetimlerimiz var. Mustafa Kemal, yıllar önce hiçbir endişe duymadan kadınları başının tacı yapmıştı. Ne yazık ki, arkasından gelenler için kadınlar daima korkulacak varlıklar oldular. Bugün onun öldüğü gün! Belki de en çok yaşaması gereken gün! Hadi bir özeleştiriye ne dersiniz? O, bundan nutuklardan, marşlardan daha çok bundan hoşnut olurdu. Benim hiç kuşkum yok! ACI KAYBIMIZ Cemiyetimiz Üyesi, Sarı Basın Kartı sahibi, Değerli Meslektaşımız KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] SAVAŞ AY 9 Kasım 2013 Cumartesi günü vefat etti. Gazeteci Savaş Ay için 11 Kasım 2013 Pazartesi günü saat: 10.00’da Sabah Gazetesinde, 11.30’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda birer tören düzenlenecek. Törenden sonra Savaş Ay’ın cenazesi Fatih Camii’ne getirilerek burada kılınacak ikindi namazının ardından Zeytinburnu Topkapı Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Savaş Ay’ı sevgi ve saygıyla anarken, ailesine, yakınlarına, basın topluluğumuza başsağlığı dileriz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA ANKARA İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN 3. EK SIRA CETVELİNİN İLANI DOSYA NO: 2005/12 MüflisKöyTür Entegre Tavukçuluk Sanayi ve Ticaret A.Ş. hakkındaki iflas tasfiye işleminde; sıra cetvelinin ilanından sonra masaya geç kayıt yaptıran 17741793 arası ve muhtelif numaralarda kayıtlı alacaklarla ilgili olarak tahkik ve tetkik işlemleri bitirilmiş, İc.İf.K.’nun 206. ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen sıra cetveli ve düzeltmelere ilişkin kararlar incelemeye hazırdır. Alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların (15) gün içerisinde iflasa karar verilen yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava yoluyla ileri sürülebileceği; yalnız sıraya ilişkin itirazların ise (7) gün içerisinde şikâyet yoluyla ileri sürülebileceği İc.İf.K.’nin 166, 232, 234 ve 235 maddeleri gereğince tebliğ ve ilan olunur. 05.11.2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 67000) SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK T.C. ANKARA 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2012/1567 Davacı Aydın Mahmutoğlu tarafından davalı Zehra Mahmutoğlu aleyhine açılan tanıma davasının yapılan yargılamasında verilen ara kararı uyarınca; Davalı Zehra Mahmutoğlu’nun Wezenland 123, 7415 HT Deventer Hollanda adresine çıkartılan tebligatların tebliğ edilemediği adreslerinin de zabıtaca yapılan araştırmada tespit edilemediğinden adı geçen davalının iki haftalık süre içinde cevap dilekçesi verebileceği HMK’nin 147. maddesi gereğince dava dilekçesi tebliği yerine kain olmak üzere ilanen tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 67002) [email protected] 1/ Kırmızı çiçekler 1 açan bir saksı bitkisi. 2/ “İşler, ey 2 lemler” anlamında 3 eski sözcük... Leyleğe benzer bir kuş. 4 3/ Bir tür börülce... 5 Eski Yunan kentlerinde pazaryeri. 4/ 6 Öğütülmüş tahıl... 7 Herhangi bir alan8 da başkalarından üstün olan kimse. 9 5/ İslam dinine göre haram sayılan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 faiz... Denizfilinin diş 1 K E H KE Ş A N lerinden yapılan değerli L İ Ş E R bir tespih. 6/ Felsefede, 2 A D İ bilgi ile varlık arasında 3 Y O N G A R MA ilişki kurduğu düşünü 4 L G E R E N S len kavram... Yemek. 7/ 5 U L EMA A S İ Saray ve konaklarda kaE D AM dınlara ayrılan bölüm... 6 L Ü L E Süs için yapılmış giysi 7 E M R A F İ N E kıvrımı. 8/ “Yılanyastı 8 E F EME R A ğı, filkulağı” gibi adlar 9 İ N İ K A S L A da verilen bir süs bitkisi... Çin’in para birimi. 9/ Türlü renklerde çiçek açan bir saksı bitkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Trabzon yöresine özgü, mısır ekmeği ve minci peyniriyle yapılan bir yemek... Dince kutsal sayılan bir yerin ziyareti. 2/ Zonguldak yöresine özgü bir halk oyunu... Ödünç alınan ya da verilen şey. 3/ Altı düz ve küçük bir gezinti vapuru... Osmanlı sarayının dış birimlerine ve saray dışındaki genel yönetim örgütüne verilen ad. 4/ Yunanistan’ın plaka imi... Aşama, basamak. 5/ Güzel sanat... İlaç. 6/ Gümüşhane ilinde, kayak merkezi olan bir dağ... Şaşma belirten bir ünlem. 7/ Afrika kökenli öldürücü bir virüs... “Korkarım ki nazlı yârin öcünden / Adım altın iken olacağım” (Karacaoğlan). 8/ Kaynağı antik çağlara dayanan kirişli bir çalgı... “Küfür, sövme” anlamında argo sözcük. 9/ Bir peygamber... “Melali anlamayan nesle değiliz” (Ahmet Haşim). 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle