19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EKİM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Bayık: Süreç kalmamıştır DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Başbakan tarafından açıklanan demokratikleşme paketi ile ilgili ilk kez konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Abdullah Öcalan ile müzakereye başlanması gerektiğini söyledi. Görüşlerini PKK’nin internet sitesindeki makalesinde açıklayan Bayık, “Yoksa süreç AKP tarafından tek taraflı olarak bozulmuş demektir. Aslında süreç kalmamıştır. Öcalan, ‘Acaba çıkmamış candan süreci bir biçimde canlandırabilir miyim’ düşüncesiyle üç öneri yapmıştır. Öneriler pratikleşmezse KCK bu durumu değerlendirir. Kürtlerin kendi kaderlerini AKP hükümetinin insafına bırakması düşünülemez” dedi. Uyuşturu bağımlılarının aileleri, suça bulaşmalarını istemedikleri çocuklarına uyuşturucu alabilmeleri için para vermek zorunda kalıyor, bazı aileler çocuklarına uyuşturucu sağlıyor Aileler çaresiz MELTEM YILMAZ Yüzde 75 Destek Ne Oldu? Sabah evden çıkan Nasreddin Hoca, kuşluk vakti dönerken kasaptan bir okka et almış. Öğle vakti evden ayrılırken de akşam yiyeceği yahninin hayalini kuruyormuş. Akşam dönmüş, sofra kurulmuş ve gele gele çorba gelmiş. Üsteleyince “Efendi, eti kedi yedi” yanıtını almış. Aklı pek yatmayan Hoca davranmış, kediyi yakalayıp el kantarına çekmiş. Bakmış ki kedi bir okka. “Hanım” demiş, “kedi buysa et nerde; et buysa kedi nerde?” “Demokratikleşme Paketi”nin sıcağı sıcağına yapılan kamuoyu yoklamasıyla halkın yüzde 75’inin desteğini aldığı açıklamasını okuyunca aklıma geldi. Önemli bir bölümünün desteklerini geri çekme zorunluluğunu duydukları “yetmez ama evetçilerle” yüzde 58 çıkan halkoylamasını fersah fersah geçen sonuç, anlaşılıyor ki “Mezarlıktan geçerken yüksek sesle türkü söylemeye” zorlayan yöntemi yansıtıyormuş. HHH Dinsel ağırlıklı siyaseti sahiplenen AKP’yi sırf bu nedenle destekleyenlerden yükselen itirazlar artmaya başladı. İlk eleştiriler sıkmabaş konusunda. Hukuka aykırı olsa da uygulamaya konulacak sıkmabaş sınırlamasının kaldırılmasını eksik bulanlar seslerini yükseltmeye başladılar. “Asker, polis ve yargıçlarla savcılar neden kapsam dışında bırakıldı” diye sorup yakınıyorlar. Haksız da değiller. Çünkü bu ayrım, aynı zamanda iktidarın sıkmabaşın kamuda serbest bırakılmasının yanlışlığını kabul ettiğini de gösteriyor. Ve sıkmabaşlı bir hanım yetkilinin, görünüşlerinden laik olduğu anlaşılacak vatandaşlara davranışında duyulacak kuşkuları haklı kılıyor. Dinsel yönetim yanlılarının ikinci itirazı, nefret suçuna yeni tanım ve ağır cezalar getirecek olmasından kaynaklanıyor. Kimi yayın organları açık açık saldırıya başladılar. Şimdilik AKP’nin adını anmıyorlar ama; verilen sözün kâğıt üzerinde kalmayacağının anlaşılması durumunda, Başbakan Erdoğan’a ABD’deki Musevilerin verdiği “Cesaret Ödülü” de kuşkusuz anımsatılacaktır. HHH Kimilerinin, özellikle Alevi inancındakilerin de akıllarında, açıklamanın şu paragrafı var. “Türkiye’de hiç kimse dilinden, ırkından, milletinden, renginden, inancından ve inancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak.” Ama arkasından gelen şu paragraf, idare yargısının devre dışı bırakılacağı kuşkusunu körüklüyor: “Ayrımcılık yasağının ihlali halinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu makamları, ihlali sona erdirmek, sonuçlarını gidermek, tekrarlanmasını önlemek üzere gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınacak.” Çünkü yargıda sıkmabaşlı yok, ama kamu makamlarında var. HHH Verilen sözlerin demokratikleşmeye ne kadar katkı sağlayacağını tasarılar önümüze geldiğinde öğreneceğiz. Sırası gelmişken takıntılarımdan birini yineleyeyim: “Türkiye’de yasa maddeleri yerine maddelerin gerekçeleri uygulansa Türkiye dünyanın en demokrat ülkesi olur.” Korkarım bu kez de haklı çıkacağım. Aydoğan: Çatışma başlar ŞANLIURFA (Cumhuriyet) BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, demokratikleşme paketinde Kürt sorununu içeren bir madde olmadığını belirterek hükümetin seçim hesabıyla çözüm sürecini heba etmesi halinde Türkiye’de yeniden çatışma sürecinin başlayacağını söyledi. Siverek’te BDP’nin “Demokrasi ve Özgürlük” şöleninde konuşan Aydoğan, “Mücadele bu topraklarda başladı. Zafere ulaşacaktır. Farklı yöntemlerle Kürtlerin parlamentoda temsiliyetini engellemeye çalışıyorsa bu paketi tanımıyoruz” diye konuştu. Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizmle Mücadele Federasyonu’nun yaptığı araştırmaya göre uyuşturucunun ailelere aylık maliyeti 900 ila 7 bin 200 lira arasında değişiyor. 100 aileden 64’ü çocuğu suç işlemesin diye uyuşturucu satın alması için ona para verirken 13 aile ise tehdit, şiddet ve korku nedeniyle uyuşturucuyu çocuğuna kendisi tedarik ediyor. Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizmle Mücadele Federasyonu, Türkiye’de ÇOCUKLARININ YÜZÜNDEN HAPSE GİREBİLİRLER Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizmle Mücadele Federasyonu Başkanı Dila Tezemir, “Her bağımlı bir gün kendisine yeterli madde sağlanmadığında mutlaka suç işleyecektir. Aileler bağımlılara gerçekten iyilik yapmak istiyorlarsa, onları tedavi merkezlerine götürmeli ve çocuklarının bağımlı olduğunu mutlaka kayıt altına aldırmalı. Eğer bağımlı bireyler bunu kabul etmiyorsa, adli makamlar, polis veya jandarma mutlaka bilgilendirilmelidir. Ancak aileler hiçbir şekilde uyuşturucu tedarikini kendileri yapmamalı. Zira ‘çocuğum başını derde sokmasın’ diye uğraşırken uyuşturucu tedarik etmek suçundan hapis cezasına çarptırılabilirsiniz” dedi. ilk kez madde bağımlılarının aileleriyle görüşerek bir araştırmaya imza attı. 100 madde bağımlısının ailesiyle yüz yüze yapılan araştırmaya göre her 100 aileden 64’ü çocuğu suç işlemesin diye uyuşturucu satın alması için ona para veriyor. 13 aile ise tehdit, şiddet ve korku nedeniyle çocuğuna uyuşturucuyu kendi elleriyle tedarik ediyor. Geri kalan 23 aile ise “madden bittiklerini ve artık verecek bir şeyleri kalmadığını” söylüyor. Araştırmaya göre bir dozluk uyuşturucu kullanımının maliyeti 15 ile 30 lira arasında değişiyor. En az kullanan bağımlı günde iki doz kullanırken, ileri düzeyde bir bağımlı sekiz doza kadar kullanabiliyor. Bu da günlük 30 ile 240 lira arasında bir maliyeti, çocuğunu kendinden uzaklaştırmak istemeyen ailenin omuzlarına yüklüyor. Uyuşturucu bağımlısının ailesine aylık maliyeti ise 900 lira ile 7 bin 200 lira arasında değişiyor. Araştırma, uyuşturucu bağımlısı birey bulunan aileler içerisinde on binlerce lira banka borcuna girenlerin, evindeki tüm eşyaları satanların, kredi kartları kanuni takibe girenlerin ve hatta evini satanların dahi olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmanın detayında ise bağımlı çocuğu bulunan yüz aileden 56’sında şiddet vakasının yaşandığı görülüyor. Uyuşturucu bağımlısı birey barındıran 100 aileden 37’sinde, bağımlı kişi şiddeti anneye yöneltiyor. Fiziksel şiddetin yanı sıra sözlü şiddet vakaları da sıkça yaşanıyor. Görüşülen 100 aileden 42’sinde, madde bağımlıları aileyi tehdit ederek uyuşturucu bedelini alıyor. Bağımlılar kendi olanaklarıyla madde tedarik edemez hale gelince bu metodu uyguluyor. Bunu yaparken aile itibarını zedeleyici tehditler ve toplum içerisinde hakaret gibi hassas değerleri kullanıyorlar. Araştırma, uyuşturucu bağımlısı bireyin madde bulmak için yöneldiği yöntemleri de gösteriyor. Buna göre uyuşturucu krizine giren bağımlı maddeyi bulmak için her yolu deniyor. Bu yollar arasında hırsızlık, torbacılık, fuhuş ve gasp bulunuyor. Şiddet yaşanıyor 23 yıl önce katledilen Bahriye Üçok Ankara’da anıldı ‘Üçok’un izindeyiz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bombalı suikast sonucu 6 Ekim 1990’da katledilen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Ordu Milletvekili, SHP Parti Meclisi üyesi ve gazetemiz yazarı Bahriye Üçok, ölümünün 23. yılında başkentte düzenlenen törenlerle anıldı. Doç. Dr. Bahriye Üçok için ilk tören, Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü başında yapıldı. Buradaki törene kızı Kumru Üçok, Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Avukat Şenal Sarıhan, ADD Başkan Yardımcısı Memduh Süzer, CHP Ankara İl Başkanı Zeki Alçın, İlçe Başkanı Mehmet Perçin’in yanı sıra sevenleri ve arkadaşları katıldı. Bahriye Üçok için akşam saatlerinde ise Bahçelievler’de kendi adını taşıyan parkta bir anma etkinliği düzenlendi. Şenal Sarıhan yaptığı konuşmada, Bahriye Üçok’un demokrasi ve laiklik mücadelesi verirken katledildiğini belirFotoğraf: ALICAN ULUDAĞ terek “Burada olmak ve onu anmak bizim için bir sorumluluk ve görevdir. O, ülkenin laik ve demokratik bir ülke olmasını istiyordu. Laiklik olmadan ülkenin özgürleşmeyeceğini düşünüyordu. Siyasal İslama karşıydı. Ancak bugün Cumhuriyet kazanımları ve laiklik tehlike altındadır. Sözde demokrasi paketleriyle demokrasi ve özgürlük ortadan kaldırılmak isteniyor” dedi. Üçok’un ilahiyatçı olduğuna dikkat çeken Sarıhan, “O bilimi savunuyordu, hurafeleri değil. Bu saldırı aynı zamanda bilime ve laik düşünceye karşı yapılmıştır. Bizler onun yolundan ilerlemeye devam edeceğiz” dedi. Konuşmaların ardından anmaya gelenler marşlar okudu. Okurlardan kısa kısa Cumhuriyet İnternet sitesinde yer alan haberde kulüp sözcüğünün klüp şeklinde yazılması Cumhuriyet’e duyduğum güven ile beni ikileme düşürdü ve sözcüğün yazım şeklinin değişip değişmediğini öğrenmek için TDK Yazım Kılavuzu’nu kontrol ettim. Sözcüğün “kulüp” şeklinde olduğunu doğruladım. Cumhuriyet gibi öncü bir gazetede bu tür önemli hatalar insanların günlük kullanımında zincirleme yazım hatalarını doğuracaktır kanımca. Dolayısıyla bu konuda var olanın üzerinde hassasiyet öneriyorum. Ayrıca sözcüğün yazım şekli değişmiş, ancak TDK Kılavuzu henüz güncellemediyse de, bu konuda bilgilenmekten memnuniyet duyacağım. İyi çalışmalar. Seda Arslan Şu ‘tazyik’ konusu Sayın Okur Temsilcisi, gazetemiz Cumhuriyet’in 22 Eylül 2013 günlü sayısının ön sayfasında (ne yazık ki) “Tazyikli kimyasal” diye bir başlık yer alıyordu. Yaz aylarında Gezi Parkı’ndaki dayatmalara karşı başlayan ve ülkenin çeşitli kentlerindeki alanlarda yapılan gösterilerde vur deyince öldüren, hastanelerin, otellerin içine bile biber gazı sıkan, önündeki kendi yurttaşlarını düşman gibi görüp, 45 metreden nişan alarak gaz fişeği atan, kraldan fazla kralcı polisin, önündeki genelde silahsız kalabalıkları dağıtmak için sivrisineğe sıkar gibi biber gazı kullanmanın dışında başvurduğu bir de “basınçlı su” silahı olduğunu biliyoruz. Üstelik bunun içine kimyasal maddeler katarak daha da zararlı hale getirdiklerini öğrendik. Buraya kadarı “yukarı”dan sırtı sıvazlanıp, kışkırtılan çevik kuvvetin ayıbı. Ancak sevgili (bağımsız) basın/yayın organlarımızın bunu aktarırken düştüğü bir yanlış da var. Ben bunu daha önce aynı saçma terimi kullanan değerli yazarlarımıza ve televizyonlara da iletmiştim. Kimileri hatayı düzeltti ama kimileri de hâlâ aynı teraneyi sürdürüyor. Çoğunun sosyal bilimler kökenli olduğunu sandığım yazarlar ve yazıişleri sorumluları tamam belki üniversitede fizik dersi almamış olabilirler. Ama Allah aşkına lisedeki fizik dersinde dedelerimizin döneminden kalmış Arapça “tazyik” diye bir terim duyan oldu mu? Bu anlamdaki güzel Türkçe sözcüğümüz “basınç” değil mi? Söz konusu başlığın da “Basınçlı kimyasal” olması gerekmez mi? Hani “biri bir kuyuya taş atmış, kırk kişi çıkaramamış” diye bir söz vardır. Burada da polisin bu “caydırıcı” yola ilk başvurduğu olaylarda biri aklınca bu Arapça lafı yumurtlamış, arkadan gelenler de hiç sorgulamadan bunu kullanagelmişler. Önce polisin bu düşmanca tutumunu bırakmasını, ama böyle saldırıların sürmesi durumunda da (gerçekçi olalım!) sevgili gazetemiz Cumhuriyet’e hiç ama hiç yakışmayan böyle yanlışların yapılmamasını diliyorum. Saygılar. Yrd. Doç. Dr. Ercüment Akat Klüp değil kulüp Gazeteci Gazetecinin Kurdu mu? Gazetecilerin yazdıklarının, çizdiklerinin, söylediklerinin, gösterdiklerinin sansürlenmesi, sansüre takılması kötüdür. Bir de hep daha kötüsünden söz edilir: Otosansürden. Gerçekte otosansür, sansürün yalnızca türevidir. Sansürün yarattığı korkunun ürünüdür. Şimdi buna bir de gazetecinin gazeteciye uyguladığı, eleştiri sınırlarını zorlayan “eleştirisini”, “niye yaptın, bunu yapamazsın” sorgusunu mu ekleyeceğiz? Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in Suriye Devlet Başkanı Esad’la yaptığı röportaj hatırlanacaktır; büyük yankı yapmış, Utku da bu önemli gazetecilik başarısı ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin önemli ödülünü kazanmıştı. O zaman yandaş medyanın kimi kalemleri, Esad’la röportajı karalamak için epeyce çaba harcamışlardı. Halk TV muhabiri Ece Zereycan ile Yurt gazetesinden Ömer Ödemiş’in gerçekleştirdikleri röportaj da benzer bir “eleştiri” ile karşı karşıya kaldı. Ama bu kez şaşırtıcı olan, hiç beklenmedik yerden gelmesi idi. Gazeteciliğin temelinin aydın eleştirisi olduğunu, yani egemenlerin, sorgulanamayanların sorgulanması olduğunu iyi bilenlerden gelmesi gerçekten yadırgatıcı oldu. Gazeteci sorumluluğu Esad’a sansürsüz soru sormayı, aldığı yanıtları da yayımlamayı gerektirir. Ayşenur Arslan’ın dediği gibi eğer röportaj eleştirilecekse ve gazetecilik açısından beklentilere yanıt vermiyorsa “neden daha sert sorular sorulmadı” türünden bir eleştiri söz konusu olabilir. Ama Esad’la konuşmak vatan hainliği sayılırsa, “sizin üzerinizden psikolojik harp yapıyor” denilirse doğrusu bu tuhaf bir gazetecilik anlayışı olur. Gazetecinin sorumluluğu kamuya ve mesleğine karşıdır. Gazetecilikte “kol kırılsın memleket içinde kalsın” hesabına, “Ben Başbakan’ı eleştiririm, Esad kanlı katildir o eleştiremez, onun eleştirileri ekrana getirilemez” anlayışına yer yoktur. Sansüre karşı çıkanlar, meslektaşlarına “Neden konuştun, neden yayımladın?” dememelidirler. Sayın Öz, gazetemizin televizyon programlarının yayın akışını gösteren tablo çoğu kanalların eksik olması dolayısı ile bir diğer gazeteyi istemeyerek de olsa almak zorunda bırakıyor bizleri ... Vazgeçilmezimin (Cumhuriyet) bu uyarımızı da her zamanki duyarlılığı ile dikkate alacağından emin olarak saygılar sunarım. Nurhan Balım Sayın Öz, Cumhuriyet 30 Eylül 2013 ; sayfa 8 ; Barkın Şık tarafından yazılan Ankara çıkışlı “Yarı fiyata sattılar” başlıklı haberin 2. sütununda “4 adet aldılar” ara başlığı 1. paragraf 5. satır : “ ....4 adet Anka 56 milyon dolara Suudi Arabistan’a satıldı. 2. paragraf 1. satır :” Ancak aracın Türk Hava Kuvvetleri’ne satış fiyatının Suudi Arabistan’a satışının çok altında kalması dikkat çekti. Türk Hava Kuvvetleri 3 adet Anka’yı 96.4 milyon dolara tedarik etti.” Saygılarımla. İlter K. AKBUĞ TV programları eksik yayımlanıyor Dersim tartışıldı sizde Okur Temsilcisi’nin haberi çıkmadı notu: Tunceli’nin adının Cumhuriyet gazetesinin 30 yıldan daha fazla süredir okuyucusuyum, Cumhuriyet’i her zaman Atatürk ilkelerinin koruyucusu, aynı zamanda objektif davranan, önemli haberleri gören bir gazete olarak bildim. Son hafta CHP milletvekillerinin Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmesi için verdiği önergenin hem CHP içinde hem de Atatürkçü kamuoyunda tartışmalara yol açmasına rağmen gazetemde bu konuda bırakın yorumu, düz bir haber bile göremedim. Normal koşullarda hükümetin böyle bir girişimine karşı mücadele vermesini beklediğim Cumhuriyet’in bu tavrı, Kürt sorunu ile ilgili kafa karışıklığı ve politika belirleyememesiyle ilgili diye düşünüyorum. Ancak kimseyi kırmayayım türü bir tarz Cumhuriyet’e yakışmıyor. Köşe yazarlarının da bu konuya yer vermemesi yönetim baskısını aklıma getiriyor ki bunu düşünmek bile beni çok üzer. Saygılarımla. Reşit Yener Hangisine inanalım? İyi günler dilerim. Ben 28 yaşında bir maden mühendisiyim, ekmek kapım maden. Artık yanlış bilgi olan “siyanürle arama” kelimelerini kullanmasak; siyanür proses için kullanılır ve zararı yoktur. Madencilikte kullanımı ise yalnızca yüzde 15 arasındadır ülkemizde. Yine siz de araştırıp daha net bilgiye ulaşabilirsiniz . Çok teşekkür ederiz güzel yazılarınız için. #diren Prof. Dr. Hamzaoğlu. Olcay Altay Okur Temsilcisi’nin notu: Değerli Olcay Altay, ne yazık ki siyanür konusunda sizin görüşünüzü paylaşamıyorum. Altın çıkarımı sürecinde siyanür kullanımının zararları konusunda çok sayıda bilimsel yayın var. Dilovası’ndaki tehlikeli gelişim konusunda yürekli bir çıkış yapan Prof. Hamzaoğlu’na desteğiniz için de teşekkürlerimi sunuyorum. Selamlar, saygılar. değiştirilmesi konusu gazetede pek çok kez haber olmuştur. Gazete haberlerde nesnel bir şekilde kim, ne zaman, ne söylemişse, nasıl söylemişse olduğu gibi aktarmaya özen gösteriyor. Cumhuriyet’in genel olarak konuya yaklaşımı da haberin sunuluşundan, genel ilkelerinden anlaşılabilir. Köşe yazarları ise konularla ilgili görüşlerini özgürce aktarıyorlar. Bu konu da pek çok kez köşe yazarlarımızın ele aldığı konular arasında yer aldı. Cumhuriyet okurları da sizin gibi olayları gelişmeleri gazeteden aldıkları nesnel bilgi temelinde yorumluyorlar. Cumhuriyet’in okuru ile bu anlamda canlı iletişimi örnektir. NEVŞEHİR (Cumhuriyet) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’de bulunan Hindistan Cumhurbaşkanı Pranab Mukherjee ve beraberindeki heyet, Kapadokya’daki tarihi ve turistik merkezleri ziyaret etti. Mukherjee’ye önceki gün de İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörlüğü tarafından törenle “fahri doktora” unvanı verildi. İstanbul’dan özel uçakla Nevşehir’in Gülşehir ilçesine bağlı Tuzköy beldesinde bulunan Nevşehir Kapadokya Havalimanı’na giden Mukherjee’yi Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, İl Jandarma Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Dursun Ertuğrul ve Nevşehir Emniyet Müdürü Mehmet Yüksel törenle karşıladı. Konuk Hindistan Cumhurbaşkanı, beraberinde kızı Sharmistha Mukherjee, Gemicilik Bakanı Shri Vasari ve Hindistan parlamentosundan 7 kişilik milletvekili ile birlikte Kapadokya bölgesinde ilk Hıristiyanlık döneminin önemli yerleşimlerinden birine sahne olan Avanos ilçesi yakınlarındaki Zelve örenyerini, Göreme Açık Hava Müzesi’ndeki Tokalı Kilise’yi gezdi. Cumhurbaşkanı Kapadokya’yı gezdi Hindistan Siyanür zararlı değil mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle