19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EKİM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurumların 2012 bütçesine ilişkin mali tablolar, bilgi ve belgeleri Sayıştay’a iletilmedi Denetimden kaçıyorlar Bakanlığı ve bağlı kuruluşları olan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Sayıştay’a denetim için gerekli olan 2012 yılına ait mali tablolar ile bilgi ve belgeleri vermekten kaçındı. ŞEHRİBAN KIRAÇ Sağlık Bakanlığı bilgileri vermedi: Sağlık Dr. Güray Kılıç’ın araştırmasına göre, hastane hizmetleriyle ilgisi olmayan harcamalar yapıldı. Elde edilen gelirler aykırı muhasebeleştirildi. İhaleler mevzuata uygun yapılmadı. Sağlık tesisleri tarafından üretilen faturalar fazla gösterildi. Faturalar fazla gösterildi: Dr. Ergün Demir ve Son umut şans oyunları Son 11 yılda Türkiye’de resmi şans oyunlarına 13.4 milyar TL yatırıldı. Şans oyunlarına yapılan harcama 2002’de 580 milyon TL iken 2012’de 3.5 kat artışla 1.8 milyar TL’ye çıktı. MAHMUT LICALI Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurumların 2012 yılı bütçesine ilişkin mali tablolarıyla bilgi ve belgeleri Sayıştay’a iletilmedi. Bu nedenle Sayıştay, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurumların gelir, gider ve malları ile bunlara ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygunluğu, mali rapor ve tablolarının güvenilirliğine ve doğruluğuna ilişkin görüş bildiremedi. Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir şube Denetme Kurulu üyeleri Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç’ın araştırmasına göre Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nun bünyesinde faaliyet gösteren 983 adet döner sermaye işletmesinin konsolide edilmiş mali tabloları tam ve doğru değil. Bu işletmelerin hesap kayıtları gerçeği yansıtmıyor. Demir ve Kılıç, genel bütçeye ve genel idare esaslarına tabi olmayan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu döner sermaye bütçesi denetim raporunda tespit edilen usulsüzlükleri şöyle sıraladı: * Hastanelerin bir kısmında sağlık turizmi ve turistin sağlığı hizmeti kapsamında elde edilen gelirlerin aykırı muhasebeleştirildiği görüldü. * Kuruma bağlı sağlık tesislerinin Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği ve Mali Mevzuat Hükümleri’ne aykırı olarak bankalarda mevduat bulundurmak karşılığında faiz haricinde menfaat temin etmek suretiyle bütçe dışı birtakım kaynaklar kullanma yolunu tercih ettiği müşahede edildi. * Taşıt Kanunu’na aykırı araç kiralanması olduğu anlaşıldı. * Banka kaynakları ile normalde bütçeden ödenmesi mümkün olmayan para cezalarının ödendiği, banka kaynakları ile yapılan alımlarda faturaların içeriğinin açık olmadığı, banka kanalıyla hastane hizmetleri ile ilgisi olmayan harcama yapıldığı tespit edildi. * Kuruma bağlı sağlık tesislerindeki ti İcrada rekor artış ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun icra davalarıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıtlar, AKP iktidarı döneminde icra davaları ve hapis cezalarındaki rekor artışı ortaya koydu. Son 10 yılda 6 milyon 707 bin 302 icra davası açılırken; son 4 yılda 18 bin 354 hapis cezası verildi. Sadullah Ergin’in yanıtları şöyle: 4 İcra hukuk ve icra ceza davaları dahil; 2003’te 751 bin 728 ; 2004’te 799 bin 141; 2005’te 593 bin 801; 2006’da 808 bin 655; 2007’de 1 milyon 58 bin 691; 2008’de 691 bin 560; 2009’da 545 bin 992; 2010’da 562 bin 933; 2011’de 469 bin 582; henüz kesinleşmeyen verilere göre 2012’de 425 bin 219 dava açıldı. 4 İcra mahkemelerince 2009’da 12 bin 672; 2010’da 3 bin 58; 2011’de bin 453; 2012’de bin 171 hapis cezası verildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP döneminde alım gücünün arttığı ve Türkiye’nin zenginleştiği söylemine karşın, şans oyunlarına harcanan paraların yaklaşık 3.5 kat artması yurttaşın umudunu şansa bağladığını ortaya koydu. Milli Piyango İdaresi tarafından oynatılan “Milli Piyango”, “Kazı Kazan”, “Sayısal Loto” ve “Şans Topu” adlı resmi şans oyunlarına 2002’de 580 milyon TL tutarında yapılan harcama Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç, sağlığın piyasalaşmasında önem 2012’de 1.8 milyar TL’ye çıktı. MHP Muğla Milletvekili Mehmet li bir aşama olan Sağlık Bakanlığı’nda gerçekleşen yapısal dönüşümün bir dizi yolsuzluğa kapı açtığına işaret ederek bu durum kabul edilemez Erdoğan’ın şans oyunlarıyla ilgili soru olduğuna işaret etti. Demir ve Kılıç, bu kurumların, kamu adına denetim önergesini yanıtlayan Maliye Bakanı yapan Sayıştay’a gerekli bilgi ve belgeleri iletmeleri ve sorumlular hak Mehmet Şimşek, 20022012 arasında şans kında gerekli işlemlerin bir an önce başlatılması gerektiğini dile getirdi. oyunlarına harcanan paraya ilişkin verileri Araştırmada, bazı sağlık tesisleri tarafından Medikal Ulak’a girişi açıkladı. Verilere göre Milli Piyango İdaresi yapılan malzemelerin alış fiyatları ve fatura edilmesi gereken tutar tarafından oynatılan Milli Piyango, Kazı lar ile faturalandırdıkları tutarlar arasında önemli farklar olduğu ve Kazan (Hemen Kazan), Sayısal Loto ve sağlık tesisleri tarafından üretilen fatura tutarlarının Sağlık Uygula Şans Topu adlı oyunlara son 11 yılda ma Tebliği hükümlerine aykırı olarak fazla gösterildiği de vurgulan yurttaşlar tarafından verilen tutar 13 dı. Araştırmada, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na bağlı döner milyar 471 milyon 940 bin 197 TL olarak sermeye işletmelerinin 2012 mali yılı denetimi kapsamında farklı iller hesaplanıyor. 2002 yılında söz konusu deki hastanelerin personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım ihalele resmi şans oyunlarına 580 milyon 937 rinin incelenmesinde, ihale dokümanında öngörülen sürede işçi ücbin 881 TL tutarında para harcanırken, retlerinin ödenmemesine karşın ilgili şartname ve sözleşmede hüküm 2012’ye gelindiğinde bu tutar yaklaşık 3,5 altına alınan gecikme cezalarının tahakkuk ettirilmediği tespit edildi. kat artarak 1 milyar 879 milyon 392 bin TL’ye çıkarak 2 milyar TL’ye dayandı. cari alanlara ilişkin ihale işlemlerinin mev ek ödemelerin hesaplanmasında yanResmi olmayan şans oyunları zuata uygun yürütülmediği, kira bedelleri ile lış yapıldığı, personele yapılan ek ödeve “İddaa” olarak bilinen futbol elektrik, su ve ısınma giderlerine katılım pay melerle ilgili olarak bazı sağlık tesissonuçlarını tahmin etmeye yönelik bahis larının tam ve zamanında tahsil edilmediği lerinde yasal mevzuatın izin verdiği en oyunu dahil edildiğinde söz konusu ve doğru muhasebeleştirilmediği görüldü. üst sınırın üstünde, genelge hükümleritutarın yaklaşık 25 milyar TL olduğu * Kuruma bağlı hastanelerde çalışan per nin mevzuata aykırı şekilde uygulanmatahmin ediliyor. sonele döner sermaye gelirlerinden dağıtılan sı nedeniyle ödeme yapıldığı belirlendi. Yolsuzluğa kapı açtı Ekonomi Servisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, işçimemur sendikaları ayrımı yerine çalışanların tek bir sendikada örgütlenmesi için anayasa değişikliği önerdi. Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet binasının açılış töreninde konuşan Bakan Çelik, şunları söyledi: “Anayasada ‘çalışanlar’ kavramı gelsin. Çalışanlar olarak tüm çalışanlar daha güçlü bir şekilde örgütlensin. Memur işçi ayrımı yapıp işçi sendikası memur sendikası olacağına anayasa değişikliği yapalım, çalışanlarda örgütlenme olur, çalışanların tek sendikası veya sendikaları olabilir. Bu tabii ki bir teklif, taraflarıyla görüşülüp, karara bağlanabilir. Ama Meclis’te olumlu bir yaklaşım olursa sosyal taraflar olumlu bakarsa neden anayasa değişikliği olmasın.” Bu diyalektik, Gezi bağlamında, bize yeni insanı, özneyi üretiyor ama komünist hareketin yeni tarihsel öznesini üretmeye yetmiyor. Bu yeni tarihsel özneyi üretmek ise esas olarak bu “yeni insana” ve komünist hareketin tarihine sadakat açıklamış olanlara düşüyor. Çelik: Memurişçi ayrımı kalksın Gezi “olayı”ndan bu yana yaklaşık üç aydır, “Şimdi ne olacak” sorusu gündemden kalkmadı, Gezi “olayı”nı yaşayan, “olay”dan yeni insanlar olarak çıkanlar, “Şimdi ne yapmamız gerekiyor” sorusuna cevap arıyorlar. Ben de Gezi “olayı”nı içinde değil, dışından izlemiş biri olarak, üzerinde, bu deneyim eksikliğinin zaaflarını “pratiğin teoriden daha onurlu” olduğunu unutmadan düşünmeye, bende yarattığı duygusal etkiler, sorular bağlamında tartışmaya katılmaya çalışıyorum. Yazılı kaynaklardan, katıldığım toplantılardan edindiğim izlenimler bana “Ne oldu” ve “Ne yapacağız” sorularının öncelik kazandığını ama özellikle ikincisinin, tatmin edici cevaplar bulmakta zorlandığını söylüyor. Bu sorular üzerinde düşünmeye devam ederken, Alain Badiou’nun Radical Philosphy dergisinin Eylül/Ekim 2013 sayısında, “The Greek Symptom: Debt, Crisis and the Crisis of the Left” (Yunan Semptomu: Borç, Kriz ve Solun Krizi) sempozyumu bağlamında yayımlanan “Çağdaş İktidarsızlığımız” başlıklı denemesine rastladım. Badiou’nun bu denemedeki yaklaşımını “Gezi” ile ilgili soruları düşünürken yararlı olacağı inancıyla (kimi farklılıklarımı saklı tutarak yerim izin verdiği ölçüde) kendi düşüncelerimle da harmanlayarak aktarmaya çalışacağım. Denemenin metnine www.radicalphilosophy.com/issues/181 adresinden ulaşabilir, gelecek hafta da kendisiyle tartışma olanağı bulabilirsiniz. Badiou ve Zizek, MonoKL yayınlarının inisiyatifiyle 1112 Ekim tarihlerinde düzenlenen “Filozoflar İstanbul’da” toplantısına katılacak. ‘Gezi Olayı’ ve ‘Solun Krizi’ ‘Çağdaş iktidarsızlığımız’ Evrensel ve özgü olanın ‘Gezi’deki diyalektiği Badiou Yunanistan’da yaşanmakta olan antifaşist mücadeleyi, uluslararası kapitalizmin dayatmalarına karşı kararlı direnişleri, Tahrir Meydanı gibi kitlesel eylemlerle de ilişkilendirerek tüm yaratıcılıkları, kahramanlıkları, toplumsal demokrasi deneyimleri bağlamında selamlıyor; gerekli olduklarını vurguluyor. Sonra, “Peki, bunlar yeni mi” diye soruyor. “Hayır değil” diye cevap veriyor. Badiou, bunların aslında Spartaküs’ten, Thomas Münzer’den bu yana tarihsel komünist hareketin değişmez özellikleri olduğunu anımsatıyor. Ancak Badiou’ya göre yeni siyasi özne farklı bir şeydir; canlılığı, hareketi gerektirir, ama onunla asla karıştırılmamalıdır. “Gezi” de, sergilediği kitlesel demokrasi, cesaret, yaratıcılık, direniş, sloganlar gibi özellikleriyle bu tarihsel hareket içinde yer alıyor. Evrenselliğinin bir boyutu tarihsel komünist hareketin değişmez özelliklerini yansıtması. “Gezi”nin evrenselliğinin diğer boyutu da kapitalizmin uzun yapısal krizi içinde tarihsel, kültürel siyasi olarak birbirinden farklı özellikler sergileyen birçok ülkede son yıllarda, kentlerde patlak veren kitlesel protesto, işgal hareketlerinin yalnızca demografik, sınıfsal, teknolojik özelliklerini değil, onların ortaya koyduğu sorunları, soruları kendi pratiği içinde ortaya koymuş, tekrarlamış olması. Ancak Gezi Parkı, Taksim Meydanı coğrafyasında patlak veren, hızla ülkenin kent meydanlarında yankılanan toplumsal patlama Türkiye sınıf mücadeleleri tarihinde birçok açıdan bir ilki, “yeniyi” temsil ediyor. Bu patlama son yıllarda şekillenen bir “olay alanı üzerinde” ortaya, bir “toplumsal olay” özelliği sergileyerek çıktı. Bu da Gezi “olayı”nın Türkiye sosyal formasyonu içindeki tarihsel, toplumsal özgünlüğünü oluşturuyor. Badiou’nun “çağdaş iktidarsızlığımız” olarak nitelediği durum, bu dönemde solun, bu tarihsel özneyi üretmedeki yetersizliğinden kaynaklanıyor. Badiou’ya göre, Yunanistan’ın baskıya, işgale karşı uzun ve yoğun bir mücadele tarihi var. Bu ülkede komünist hareket silahlı mücadele biçimi de dahil olmak üzere güçlü bir geçmişe, varlığa sahip. Bugün bile bu ülkenin gençliği büyük, kitlesel, dayanıklı direnişler sergileyebiliyorlar. Bu ülkede gerici güçler iyi örgütlü, ama güçlü sol partiler de var. Türkiye sol hareketinin de aynasında kendini görebileceği bu duruma karşın, bu ülkede her şey sanki kapitalizmin egemenliğini hiçbir şey engelleyemezmiş gibi yaşanıyor. Bu iktidarsızlığın nedenlerinin başında, solun, uzun bir gericilik, yenilgiler döneminden düşmanının dilini tamamen benimsemiş olarak çıkmakta olması geliyor. Düşmanın tüm zaferlerinin içinde en önemlisi şüphesiz, simgesel alanda kazanmış olduğu zafer. Badiou’ya göre kendi tarihimizi bile, düşmanımızın dilinin sunduğu “ekonomi”, “demokrasi”, “özgürlükler”, “insan hakları” gibi kavramlarla tartışıyoruz. Evet geçen yüzyılda hareketimizin çok ciddi sorunları, açıklanması gereken karanlık dönemleri oldu. Ama bunlar “bizim eleştirilerimizi” bekliyor, düşmanın eleştirilerini benimsememizi değil. “Düşmanın” dilini benimsemiş olmak, Mao’nun “olumsuzdan dersler çıkarmak” dediği ve “düşmanın” çok korktuğu pratiğin gerçekleşmesini önlüyor. Badiou’nun dikkat çektiği bir diğer durum da halen harekete egemen olan “direniş” söylemi ve pratiği. Bugün her yerde isyan, tepkilerden, karşı çıkmalardan, belli bir şeyleri reddetmek ilkeleri üzerinden ortaya çıkıyor, örgütlenmeye çalışıyor. Direniş, insanları bir araya getiriyor, ama hedef alınan yıkıldığında, Mısır ve Tunus’taki gibi, reaksiyoner güçler, 1848 devrimlerinin ertesinde yaşananları anımsatan biçimlerde duruma el koymaya başlıyorlar. Badiou’ya göre ancak örgütlü emeğin on yıllar süren çalışmasından, I. Enternasyonal’in yaratılmasından, sosyal demokrat partilerin birleşmesinden veya Paris Komünü, 1905 Rus Devrimi gibi kahraman girişimlerden sonra işçi sınıfının kapasitesi yükselerek iktidara hazır hale geldi. Badiou, “Bugün reaksiyoner güçlerin etkisini geriletmek için gerekenleri, direniş söyleminin bulaşıcı olumsuz etkileri içinde bulamayacağımızı” savunuyor. Stratejik bir geleceği anlatabilen, “düşmanın propagandasının üzerini örttüğü olasılıkları gösterebilen”... “olumlu bir dili geliştirebilmek gerekiyor”. Badiou, bunları disiplini paylaşılan ortak bir düşüncede (komünizm), kullanımı gittikçe yayılan homojen bir dilin içinde bulabileceğimizi düşünüyor. Badiou’ya göre, böyle ortak bir dilin yaratılması büyük bir önem taşıyor. Bu yaratma süreci “komünizm kavramını”, ifade ettiği temel ilkeleri saptamanın yanı sıra, “halk kavramının” faşist ve devletçi, hukuki, yalnızca “orta sınıfları” kapsayan tanımlarından kurtularak ulusal kurtuluş ve eşitlik mücadeleleri geleneğinden gelen boyutlarının yeniden kazanılmasını da gerektiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle