19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kenya’da Terör Kimin İşine Yarar? Beraberlik BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN Genel Sekreteri Sayın Ban Kimun Kıbrıs konusunun iki tarafına seslenerek “Çözün artık şu sorunu” demiş. Sanki sorun varmış da fiilen bitmemiş ve öylece kalmış gibi. Sanki bitmişliği ve yeni dönemin kavgasız beraberliğini ilan etmesi gereken Genel Sekreter’in kendisi değilmiş gibi. erabere biten maçlar yok mu? İki tarafın da canla başla uğraşıp da yenişemediği ve zaman dolunca hakemin düdüğüyle sona eren? Kıbrıs çekişmesini 11 berabere bitirmek sağlıklı bir birlikteliğin işareti sayılmaz mı? enel Sekreter, adanın kuzeyinde ve güneyinde iki devletin yaşadığını, ikisinin de demokrasiyle yönetildiğini, birbirlerini resmen tanımasalar bile iki devlette kendi kurallarına göre meşru olarak seçilmiş yöneticilerin zaman zaman bir araya gelip konuşarak tezlerini savunduklarını, birbirini ikna etmeye çalışıp başaramayınca el sıkışarak evlerine döndüklerini pekâlâ biliyor. Bu iki devletli tablodan yeryüzünün büyükçe bir bölümü habersiz bırakıldığı için, kimse olup bitene aldırış etmese de, hiç değilse kendisi, yani BM Genel Sekreteri tablonun gerçekliğini bütün ayrıntılarıyla bilmiyor mu? arafları barıştıramıyorsa, bunun temel nedeni, onların inatçı keçiliği kadar kendisinin de elindeki bütün yetkilere karşın barıştırma işindeki başarısızlığıdır. Adanın iki toplumun yaşam koşullarını, seyahat, dış ticaret, dış ulaşım ve iletişim durumlarını eşitlemek için onun, yani Genel Sekreter’in bürokrasisi gerekli çalışmaları yapıyor mu? Eşitlik sağlanıp KKTC üzerindeki ambargolara son verilmedikçe öbür kanadın, yani Kıbrıs Cumhuriyeti unvanını gasp etmiş olan Güney’in, sorun çözmeye cidden niyetli olmadığı ya da “sorun yok” demeye cesaret edemediği, BM Genel Sekreterliği’nce bilinmiyor mu? Kısacası, sorunun hâlâ var ve sürüp gidiyor görünmesinin sorumluluğunu Kıbrıs’ın Türk tarafına yıkmak Birleşmiş Milletler gibi haksever olması beklenen Darussafaka 14.2x20 cm. (Cumhuriyet)Layout 1 yüce bir uluslararası kuruluşa hiç yakışmıyor. Türkiye için de önemli bir köprübaşı olan Somali, komşuları Etiyopya ve Kenya tarafından adeta parçalanmaya başlandı. Somali açıklarından başlamak üzere güneye doğru tüm Doğu Afrika kıyılarında bulunan geniş petrol ve doğalgaz yatakları bölgenin giderek militerleşen bir paylaşım savaşına sahne olmasını da getirdi. K Doç. Dr. SEDAT AYBAR Kadir Has Üniversitesi enya’nın başkenti Nairo bi’deki Westgate Alışveriş Merkezi’ne yapılan saldırı, ardında pek çok ölü ve yaralı bırakarak sona erdi. Aralarında İngiliz ve ABD vatandaşları da bulunan Somali kökenli El Şebab örgütü militanlarının üstlendiği saldırı vesilesiyle Kenya’da artan terörizmin nedenlerini araştırmak da önem kazandı. Özellikle olaya miyopik bakan bazı Batılı yorumcuların açıklamaları bir hayli sorunlu görünüyor. Doğu Afrika’da artan terörist faaliyetlerin nedenini El Şebab örgütünün iç bölünmesine, Somali’nin toplumsal, siyasi, ekonomik çözülmesine bağlamaları, saldırıları dini perspektifle açıklama çabaları, gelişmeleri anlamak için yetersiz kalıyor. siyasi kaos, terör ve yoksulluk pençesinde istikrarsızlaşan Somali için bulunan çözüm ise ABD desteğindeki Etiyopya birliklerinin bu ülkeyi işgal etmesiydi. gösterme yanlısı olan gruptu. Bu grubun önderliğini yapan Şeyh Aweys’in yok edilmesi diğer grubun gücünü arttırdı. Diğer grup ise Ahmed Abdi Godane öncülüğünde El Kaide bağlantılı küresel örgütlenme yanlısıydı. 2011 senesinde yap tığı “Hizmetindeyiz Osama”videosunda “şeriat kanunları dünyanın tüm kıtalarında uygulanıncaya kadar savaşa devam” etme yemini eden Godane’ın “küreselleşmeci” yaklaşımı örgüt içinde ağırlıklı duruma geldi. Godane bundan önce, 2010 senesinde Uganda’nın, Somali’deki Afrika Birliği güçlerini oluşturan Amisom’daki ağırlıklı rolüne tepki olarak Dünya Kupası elemelerinde başkent Kampala’da yetmiş dört kişinin ölümüne neden olan bombalama emrini veren kişi olarak ününü arttırmıştı. Godane’ın örgüt içindeki etkisinin artmasına rağmen örgüt içi çatışmalar devam etti. En son, Eylül 2013 başında Amerikan vatandaşı, Alabamalı Abu Mansoor alAmriki (Amerikalı) olarak bilinen Omar Hammami ile İngiliz vatandaşı Usama alBritani (Britanyalı) Godane taraftarları tarafından vuruldu. Daha önce ise örgütün üst düzey dört yöneticisi idam edilmişlerdi. Başına yedi milyon dolar ödül konulmuş olan Godane’ın eylemlerini Somali sınırları dışına şiddeti arttırarak taşımaya çalışması onun kaybolan inisiyatifi ele geçirmeye çalışması olarak da yorumlanabilir. Ancak siyasi sonuçları açısından küreselleşmeci önderlik altındaki El Şebab örgütü, Kenya içinde gerçekleştirdiği saldırıyla bölgenin ciddi bir şekilde askerileşmesine hizmet etmiş de oldu. Bu yüzden, bazı B omali parçalanıyor Türkiye için de önemli bir köprübaşı olan Somali, komşuları Etiyopya ve Kenya tarafından adeta parçalanmaya başlandı. Somali açıklarından başlamak üzere güneye doğru tüm Doğu Afrika kıyılarında bulunan geniş petrol ve doğalgaz yatakları bölgenin giderek militerleşen bir paylaşım savaşına sahne olmasını da getirdi. Bölgenin, yeni dünya düzeninde militarize olmasını sağlayacak ise “terör üzerinde savaş” stratejisiydi. Militerleşmeye hizmet edebilecek stratejilerin bu versiyonunun terörizm olmadan pek işe yarayabilecek bir strateji olmadığı açık. Paylaşımdan terörizme giden bir nedensellik kurgusu artan terör saldırılarına daha gerçekçi bir açıklama getiriyor. Bu yüzden bölgede artan terörün asıl nedeni olarak kaynaklar üzerinde yapılan paylaşım savaşı görülüyor. Aslında El Şebab içindeki bölünmenin doğası da bu paylaşım savaşı tarafından koşullandı. Kenya’nın işgal hareketi sonrasında El Şebab örgütü içinde başlayan tartışma iki ana anlayışı ön plana taşıdı; bir yanda Somali milliyetçisiİslamcılar, diğer yanda ise küreselcicihatçı İslamcılar olarak örgüt ikiye bölündü. İslamcı milliyetçi olarak bilinen grup nereden gelirse gelsin, ister Afrikalı ister Batılı, isterse cihatçı veya Doğulu olsun her türlü işgal hareketine karşı milli refleks S G Batılı yorumcuların vurguladığının aksine paylaşım savaşından beslenen bir terörizm, örgütün bölünmesini de koşulladı. Kampala ve Nairobi saldırılarının sonuçlarını, Somali’nin başkenti Mogadişu’da patlatılan bombalar ile birlikte değerlendirdiğimizde, bu gelişmelerin her ne kadar darbe yemiş olsa da El Şebab örgütünün işine yaradığını görüyoruz. Sınır Tanımayan Doktorlar gibi örgütler, Somali dışına çıkma kararı alırken Barclays Bank gibi bankaların Somali’ye gönderilen paraları dondurma kararı almaları El Şebab’a bir nevi hayat öpücüğü veriyor. Somali’de tam da normalleşme yakınlaşıyor derken El Şebab’ın şiddeti daha da arttırma yanlısı yeni önderliği yüzünden bunun gerçekleşmesinin çok güç olduğu görülüyor. Menderes’in Dış Politikası 7 Doç. Dr. HÜNER TUNCER airobi saldırısı kimin çıkarına hizmet edecek? Bu soruya şimdiden kesin yanıtlar vermek mümkün değil. Büyük ihtimalle Kenya, Somali’den çekilmeyecek. Avrupa’dan aldığı yardımlar artacak. Geçen hafta Brüksel’de toplanmış olan bir konferans önümüzdeki üç sene için Somali’ye 2,4 milyar dolarlık bir yardım paketi vermeyi kararlaştırmıştı. Gerçi Afrika Boynuz’unda kilit ülke olan Somali’nin sorunlarına merhem olmaya bunun yeterli olup olmayacağını zaman gösterecek ama Amisom’un ve uluslararası kriz yönetimi merkezlerinin yer aldığı Kenya’nın, Somali’ye yönelik bu yardımdan ciddi miktarlarda pay alacağı açık. ABD desteği ile hareket eden Etiyopya, Somali’deki operasyonlara büyük ihtimalle devam edecek. Sudan’da geçen sene sahneye konulan bölyönet durumu Somali’de de tekrar edebilir. Kısaca Nairobi saldırıları, Doğu Afrika kaynaklarına ihtiyaç duyanlar arasında askeri bakımdan en güçlü olan kimse onun çıkarlarına hizmet edecek. N oğu Afrika’daki diplomatik dengeler Saldırının, Kenya’nın 2011 yılında Somali’nin güneyini işgal etmesine tepki olarak gerçekleştirildiği yaygın medyada vurgulandı. Kenya, kendi topraklarındaki yabancıların El Şebab örgütü tarafından fidye amacıyla kaçırılmalarını, artan korsanlık faaliyetlerini, yoksulluk ve rüşvetin yaygın olmasını, turizm ve gemicilik sektörlerinin bu durumdan olumsuz etkilenmesini engelleyemediğini gerekçe göstererek beş bin askeriyle Somali’nin güneyine girmişti. Son birkaç senedir uluslararası düzenlemeler çerçevesinde belli bir istikrara kavuşmaya çalışan Somali’ye, Kenya’nın bu gerekçelerle girmesi, El Şebab örgütünü ikiye bölmekle kalmamış, aynı zamanda Doğu Afrika’daki diplomatik dengeleri de değiştirmişti. 2006 senesinde 02.10.2013 11:11 Page 1 D T El Şebab örgütü Türk Turizmi Nereye Koşuyor? ŞABAN ALİ YAŞAROĞLU “Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler mani olur diye düşünürüm. Engelleri ortadan kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür.” Mustafa Kemal ATATÜRK H alk dilinde bir söz vardır. “İnsan dar açıdan bakarsa kendini, biraz daha geniş açıdan bakarsa, ülkesini çok daha geniş açıdan bakarsa dünyayı düşünür.” Acaba, turizmcilerimiz hangi açıdan bakıyor Türk turizmine? Eğer, “barışın pasaportu” diye tanımlanan bu evrensel sektöre dar açıdan bakıyor iseler, kendilerini düşünüyorlar demektir. Bu dar açıdan bakmanın bir yanılgısıdır. Çünkü bu ülkenin toprakları üzerinde inşa edip kurdukları dev ve pahalı lüks oteller ve her köşebaşındaki apartmandan dönüştürülen otelciklerden(!) Türkiye’nin beklentisi bulunmaktadır. Çünkü bir yerde bu turistik işletmeler ülkemizin temel varlıklarıdır. Turizm demek, insan eylemi demektir. 50 yıl öncesi dünyamızda yaklaşık 1.5 milyar insan yeryüzünde hareket halindeydi. Günümüzde ise, küresel coğrafyada yaklaşık 8 milyar insan gece gündüz hareket halindedir. Yarım asır önce ülkemiz önce ülkemizde bir elin parmakları kadar otellerimiz bulunuyordu. Bugün ise, irili ufaklı binleri aşan turistik tesislerimiz mevcuttur. O günkü otellerimizde konuklarına hizmet sunan saçlarına kar düşmüş smokinli ve beyaz eldivenli profesyonel elemanlar, bugünün turistik işletmelerimizde çevreden devşirme, deneyimsiz, eğitimsiz hizmet elemanları... O günlerin turistik tesislerimiz de Batılı ve uygar misafirler, son yıllarda çoğunlukla Doğulu, cüppeli ve çarşaflı, peçeli turistler Ayasofya Müzesi’nin girişinde görülmekteler. Turizmimiz nereye koşuyor derseniz? Turizmin başkenti diye anılan Antalya ve güney sahillerimizde gün geçtikçe ısı derecesi artıyor. Yaşlı turistler için tehlike çanları çalıyor. Türkiye’nin ruhu sayılan İstanbul, ulaşım açısından artık her yere uzak ve işkence... Şehir nüfusu 18 milyona dayandı. Toplu taşımalara kalabalıktan binilmez oldu. Bana göre, en temel sorun geleceğe yönelik plansız ve vizyon eksikliğidir. Hiçbir ülkenin geriye dönme şansı yok. Çünkü dünya kimseyi beklemiyor. Bu nedenle turizmde kafa ve zihniyet değişikliği gerekir. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin turizmde insanın emeği azalmayacaktır. Çünkü insansız bir turizm düşünülemez. Unutulmamalıdır ki hizmet sektöründe insan sıcaklığının yerini hiçbir şeyin doldurması söz konusu olmayacaktır. Geleceğin rekabet dünyasında meydan savaşları yaşanacak ve tesis yöneticileri yeni bilgilere ulaşmak için eğitimli, profesyonel insan gücüne şiddetle ihtiyaç duyacaklardır. Eğer bugün turizmimiz sıkıntılar yaşıyorsa, sektörün gereksinimine uygun insan gücünü yetiştiremediğimizde aramak gerekir. Nerede eğitimli, profesyonel ve donanımlı insan gücü varsa, o otel iyi ve marka oteldir. Profesyonel insan yaratmanın koşulları da eğitimle olur. Bu nedenle turizm ve hizmet sektöründe eğitimli insan tipine sektörün şiddetle bir beklentisi vardır. Çünkü tesislerimizin imajını oluşturacaklardır. Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimleri kazanarak 27 yıllık tek parti dönemini sona erdirmiş ve iktidara tek başına geçmişti. Adnan Menderes’in başbakanlığı altında kurulan Demokrat Parti hükümetleri, 27 Mayıs 1960 Devrimi’yle iktidardan düşürülene değin ülkeyi 10 yıl süreyle yönetti. Adnan Menderes, Batı’ya bağımlı tek yanlı bir dış politika uygulamayı yeğlemiş ve böylelikle, “Atatürkçü” dış politikadan ilk sapmayı gerçekleştirmişti. 19501960 döneminde Türkiye, kendi gibi gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu “Üçüncü Dünya”nın yanında yer almak yerine, Sovyetler Birliği’nden duyulan kaygı ve korkuyu abartmak suretiyle Batı’nın yanında yer almış ve AsyaAfrika devletlerinden oluşan “Bağlantısız Blok” tarafından uluslararası toplumda yalnızlığa itilmişti. Öte yandan, Türkiye Demokrat Parti yönetimi altında, Atatürk’ün izinden gitmek suretiyle kalkınmasını kendi kaynaklarıyla gerçekleştirmek yerine, aldığı dış borçlar nedeniyle tam bağımsızlığını yitirme yolunda dev adımlar atmış ve ekonomisi ile maliyesini tümüyle Batı’ya bağımlı hale getirmişti. Batı’ya bağlanmak, Demokrat Parti için bir siyaset felsefesi olmuştu. Demokrat Parti, sosyal ve ekonomik politika görüşleri açısından kendini kapitalist düzene yakın görmekte ve iktidarını, bu düzeni uygulayan devletlerle işbirliği yaparak sürdürmek istemekteydi. Bu işbirliği, Demokrat Parti iktidarına aynı zamanda ekonomik destek de sağlamaktaydı. Demokrat Parti yönetimini sıkı sıkıya Batı’ya bağlanmaya yönelten bir ikinci neden de bu iktidarın Batı’da kurulan siyasal, askeri ve ekonomik örgütleri bir dünya görüşü olarak benimsemiş olmasıydı. Demokrat Parti iktidarında Türkiye, dış politikada ulusal çıkarlarını ön plana almak yerine, uluslararası ilişkileri üyesi olduğu uluslararası örgütlerin bakış açısıyla değerlendirme yolunu seçmişti. Demokrat Parti döneminde Türkiye’nin ekonomi sistemi, genellikle özel teşebbüsle yabancı yatırımlara dayandırılarak biçimlendirilmiş ve 19471961 yıllarında Türkiye, ABD’den 1.862 milyon dolarlık askeri yardım ile 1.394 milyon dolarlık ekonomik yardım sağlamıştı. Böylelikle Demokrat Parti hükümetleri, uzun vadede dış yardıma dayalı bir ekonomi politikası izlemişti. Türkiye, 1954 yılında, yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek için dünyanın hemen hemen en liberal yabancı sermaye yasasını ve bir de petrol yasasını çıkarmıştı. 6224 sayılı “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” ile yabancı girişimcilerin Türk yatırımcılara tanınan hakların tamamından yararlanması sağlanmıştı. 7 Mart 1954’te çıkartılan 6326 sayılı “Petrol Yasası” da yabancı petrol şirketlerine Türkiye’de petrol yatakları arama ve mevcut kaynakları geliştirme olanağı sağlamakta ve elde edilecek kârın, çıkaranla çıkarılan arasında yüzde 50. yüzde 50 paylaşılmasını öngörmekteydi. Böylece, Türkiye petrolü millileştirmişken bundan vazgeçen ilk ülke olmaktaydı. Ana muhalefet partisi CHP, bu iki yasanın yürürlüğe girmesini “kapitülasyonların hortlatılması” biçiminde değerlendirmişti. Demokrat Parti iktidarı döneminde izlenen ekonomi politikaların olumsuz sonuçları, 1954’ten itibaren hissedilmeye başlandı. 1950’lerin ortasında tarımsal üretim azalmaya yüz tutmuş, fiyatlar artmaya başlamış ve altınla döviz rezervleri azalmıştı. 1954 yılında yaşanan kuraklık, üretimi yüzde 20 oranında azaltmış ve Avrupa’nın başlıca buğday ihracatçısı olarak görülen Türkiye, 1954’te buğday ithal etmeye başlamıştı. Ekonomik girişimleri Amerikan yardımına güvenerek ve plansız bir biçimde gerçekleştirmenin sonucunda, enflasyon 1954’te yüzde 9’dan 1958’de yüzde 15’e yükselmiş ve Türkiye’nin ticaret dengesinde büyük bir açık oluşmuştu. Öte yandan, Demokrat Parti hükümetlerinin mali politikaları, Türkiye’de önemli sosyal değişimlere yol açmıştı. Ekonomik etkinliklerle uğraşan yeni orta sınıfın statüsünün yükselmesi ve bu sınıfın güç kazanması, maaşlı bürokratların, aydınların ve subayların statüsünün aşağıya çekilmesi sonucunu doğurmuştu. Burada şu sorular aklıma gelmekte: Acaba Türkiye, ekonomik kalkınmasını kendi öz kaynaklarıyla gerçekleştiremez miydi?.. Acaba Türkiye, ekonomik kalkınmasını dış yardımlarla gerçekleştirmeyi yeğlemekle kolay yolu mu seçmişti?.. Demokrat Parti hükümeti, niçin Batı’nın kucağına oturarak bir dış politika izlemeyi yeğlemişti?.. Dış politikada “tam bağımsızlık” yerine, Batılı devletlere “bağımlılık” görüşü, ne yazık ki Demokrat Parti’den sonra günümüze değin iktidara gelen diğer hükümetler tarafından da benimsenmiş ve bu hükümetlerin uyguladıkları yanlış politikalar sonucunda, ülkemiz bugünkü Batılı devletlere bağımlı konumuna indirgenmiştir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle