19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 EKİM 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Cezaevine gönderilmek istenen kitabın 14 sayfası hâkim kararıyla yırtılarak içeri alındı ‘Nazileri aratmıyorlar’ AKP BAKAYA AVINDA ALİCAN ULUDAĞ Laikliğe ve Hukuka Bir Darbe Daha... Cumhuriyetin laiklik ilkesine 91’inci yaşının ilk günlerinde hukuku dışlayarak bir darbe daha vuruluyor. AKP’li kimi kadın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Genel Kurulu’na sıkmabaşlı olarak gireceklerini açıkladılar. 2002 yılından bu yana, başta Silivri davalarının soruşturmaları olmak üzere çok sayıda hukuksuzluk ve yasa tanımazlık yaşandı ama böylesine ikinci kez tanık olacağa benziyoruz. Gerekçe de Anayasa Mahkemesi’nin 9 Nisan 1991 günü verdiği kararın ardından hemen her gün dile getiriliyor. “Yasa ile getirilmiş bir yasak yok ki.” AKP’nin karşıtı kimi partinin sözcüleri bile desteklerini esirgemiyorlar: “Geç bile kalındı...” Dini siyasete alet etmenin doruğa çıktığı günümüzde, yasadışılığı bir kez daha irdelemek ve iddiaların yanlışlığını vurgulamak gerekiyor. HHH Şayet anayasa yürürlükteyse, kadın milletvekillerinin girişiminin, olmayacak duaya amin demekle eşdeğer olması gerekiyor. Çünkü anayasanın “yargı” bölümünde şunlar yazılı: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Bu bölümün alt bölümü “Yüksek mahkemeler” ve Anayasa Mahkemesi için de şu kural getirilmiş: “Anayasa Mahkemesi kararları, Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” 2004 yılında anayasada yapılan değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığının kabul edilmiş olması da cabası. Bu gerçek ortadayken ve adını andığım yargı katlarının kararları ile o kararlara dayanak olan gerekçelerine karşın, yasadışı uygulamalar eğer Türkiye bir hukuk devletiyse (ki öyle olduğu idida ediliyor) olası değil... HHH Eldeki tek ama kof dayanak 1990 yılında kabul edilen yasayla eklenen “Yürürlükteki yasalara aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” sözcük öbeğinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmemesi. Anımsanacağı gibi sıkmabaşa yasallık kazandırmak için YÖK Yasası’na önce “dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” hükmü eklenmişti. Anayasa Mahkemesi eklemeyi iptal ederken şöyle demişti: “Kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırmak suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturulmuştur. Laik devlette hukuk düzeninin dinsel gereklerle sağlanıp sürdürülmesi benimsenemez.” HHH Anayasa Mahkemesi iptal etmediği için neredeyse zil takılıp oynanacak öteki değişiklik ise, iptal etmeme gerekçesine bakarsanız sıkmabaşın önünü açmadığı gibi yapılmak istenen yasadışılığı ikiye katlıyor. Çünkü iptal kararına gönderme yapan yüksek mahkeme, “Engelleyen yasa yok” iddiasını da şöyle çürütüyor: “Kamusal kuruluşlarda ve öğretim kurumlarında başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysi, bir ayrıcalıktan öte ayrım aracı niteliğindedir. Dinsel kaynaklı düzenlemelerle girişimler, Anayasa karşısında geçerli olamaz ve bu tür eylemler Anayasa’daki laiklik ilkesine aykırılık oluşturur. Yürürlükteki kanun ifadesinin Anayasa’yı öncelikle kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Dava konusu kurulda öngörülen yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbestisi, dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtüsü ve türbanla kapatılması ve dini nitelikli giysileri kapsamaz. Bu konudaki düzenlemeler Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemez.” Demokrasiyi sadece sıkmabaşla sağlayacaklarına inananlar hukuku anımsamak zorundalar. HHH TBMM Başkanlık Divanı da hem Anayasa Mahkemesi kararlarını, hem anayasayla içtüzüğünü, hem de teamüllere (gelenek, göreneklere) uyma kararlarını yok saymamalıdır. Ayrıntılar için: Sıkmabaşın Başağrısı, Cumhuriyet Kitapları, Mart 2008 Asker kaçağı para kaynağı BARKIN ŞIK olarak görülüyor ANKARA Arka arkaya iki kez bedelli askerlik uygulamasını hayata geçirerek “paralı” yurttaşların tek bir gün bile silah altına alınmadan “vatani görevini” yapmasını sağlayan AKP hükümeti, yerel seçimler öncesinde yine bir popülist politikaya imza atarak askerliği uzun dönemler için 12 aya çekti. AKP bu adımı atarken, askerlikle ilgili izlediği politikalar nedeniyle 600 bine tırmanan bakaya durumundaki yurttaşın peşine ise ağır para cezaları ile birlikte düştü. Bakaya sayısının artmasında 2005 yılında GBT (Genel Bilgi Toplama Sistemi) taramasından askerliğin çıkarılması etkili oldu. AKP ekim ayında ise bu düzenlemeyi yeniden hayata geçirdi. Parası olmadığı için bedelli askerlik uygulamasından yararlanamayan bakaya durumundaki yurttaşlar, polis ve jandarmanın takibi nedeniyle her an silah altına alınırken, ağır para cezaları da ödemek zorunda kalacak. Askerlik süresinin kısaltılmasının ardından şimdi asker ihtiyacının karşılanabilmesi için “kaçak” durumundaki binlerce yükümlünün “eritilmesi” için çaba harcanıyor. Milli Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı Ocak 2013’te bir protokol imzalayarak asker kaçaklarının yakalanması konusunda işbirliğine gitti. Söz konusu protokol, Milli Savunma Bakanlığı’nın yoklama kaçakları ve bakayaların bilgilerini online olarak İçişleri Bakanlığı’na aktarmasını düzenliyor. Bakaya durumunda 600 bin kişinin bulunduğu belirtiliyor. Yoklama kaçağı ve bakayalara uygulanan idari para cezaları, işlenen fiilin süresine göre artıyor. 2 yıla kadar yoklama kaçağı olan bir kişi, işlemlerini kendiliğinden tamamlatırsa 593 lira idari para cezası verecek. Ancak bu kişi güvenlik güçlerince yakalanırsa para cezası 2 bin 376 lira olacak. 1 yıldan fazla yoklama kaçağı ve bakaya suçu kesinleşmiş olanlar mahkemeye de sevk edilecek. Mahkeme asker kaçakları hakkında hapis cezasına hükmedebilecek. ANKARA Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlü bulunan 14 mahkuma gönderilen “Sınıf Kini” adlı kitabın başına gelmeyen kalmadı. Cezaevi yönetimi, 14 sayfasında Yürüyüş ve Halk Gerçeği dergilerinin “yasaklanmış sayılarından bölümler olduğu” gerekçesiyle kitabı mahkumlara vermedi. Mahkumlar, kararın iptali için infaz hâkimliğine başvurdu. Sincan İnfaz Hâkimliği ise kitabın mahkumlara verilmemesini yasaya aykırı bulurken, ilginç bir karara imza attı. Hâkimlik, kitabın yasaklı dergilerden bölümler içeren 14 sayfasının çıkarılarak tutuklu ve hükümlülere verilmesine hükmetti. Mahkumların avukatı Engin Gökoğlu, kararı “Nazi döneminde ve 12 Eylül’de kitaplar yakılıyordu. Demokratikleşme paketleri çıkardıklarını iddia edenler hapishane uygulamaları ile Nazi sistemini aratmıyorlar” sözleriyle eleştirdi. Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan 14 siyasi mahkuma, “Halkların Bütün Acılarının Hesabını Sormak İçin Sınıf Kini” kitabı gönderilmek istendi. Kitap, mahkumlara zı kısımlarının yer aldığını tespit etti. Bu iki derginin söz konusu sayıları hakkında Erzurum, Ankara ve Adana mahkemeleri tarafından “toplatılması” ve “dağıtımının yasaklanması” kararı alındığını belirten kurul, “nefret söylemleri içerdiği ve şiddete çağrı yaptığı” gerekçesiyle Sı u Sincan Cezaevi’ndeki 14 siyasi mahkuma yollanmak istenen ‘Sınıf Kini’ kitabının, içinde yasaklı dergilerden bölümler içerdiği gerekçesiyle 14 sayfası hâkim kararı ile yırtıldı. verilmeden önce Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulu tarafından incelemeye alındı. Kurul, yaptığı incelemede kitabın 717273979899102103105106289. sayfalarında Yürüyüş dergisinin bazı sayılarından bölümler; 919293. sayfalarında ise Halk Gerçeği dergisinin banıf Kini kitabının mahkumlara verilmemesine hükmetti. Bunun üzerine 14 mahkum, avukatları Engin Gökoğlu aracılığıyla karara itiraz etti. Sincan İnfaz Hâkimliği, itirazı kısmen kabul etti. Kitabın mahkumlara verilme Hâkim haklı buldu sine karar veren hâkimlik, buna karşın yasaklı sayfalarının çıkarılmasına hükmetti. Karar üzerine dava konusu kitap, 14 sayfası çıkarıldıktan sonra mahkumlara verildi. Kararı değerlendiren avukat Engin Gökoğlu, İnfaz Yasası’na göre mahkemenin bir uygulamaya ilişkin kısmi retkabul kararı veremeyeceğini belirtti. İnfazda bir uygulamanın ya reddedildiğini ya da kabul edildiğini belirten Gökoğlu, “Mahkemenin vermiş olduğu karar mahkemenin ideolojik bakışını yansıtmaktadır. Nazi döneminde ve 12 Eylül’de kitaplar yakılıyordu, gömülüyordu şimdi de kitaplar yırtılarak müvekkillerimize veriliyor. İki uygulamanın kitaba ve düşünceye düşmanlığı arasında bir fark yoktur. Demokratikleşme paketleri çıkarttıklarını iddia edenler hapishane uygulamaları ile Nazi sistemini aratmıyorlar” dedi. Akademisyenlerden, ODTÜ’deki çevre katliamı ve şiddete karşı ortak bildiri: Hukuksuzluğu kınıyoruz İstanbul Haber Servisi Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde, üniversitelerde görevli akademisyenler, ODTÜ arazisindeki ormanlık alana yapılan yol yapım projesine karşı ortak bildiriye imza attı. ODTÜ’deki hukuksuz çevre katliamı ve polis şiddetini kınadıklarını vurgulayan akademisyenler, “ODTÜ’ye ve Türkiye akademisine yapılan, etik olmayan ve kabul edilemez bir saldırıdır. Direnen tüm ODTÜ öğrencilerine, akademisyenlerine ve personeline sonsuz destek ve dayanışma içinde bulunduğumuzu bildiririz” dediler. Aralarında Harvard, Yale, Emory, New York, Boğaziçi, İstanbul, ODTÜ, Ankara, Bilkent, Hacettepe gibi çok sayıda üniversite ile TÜBİTAK gibi kurumlarda görevli çok sayıda akademisyen, “Hükümet tarafından yapılan hukuksuz çevre katliamına karşı ODTÜ Direnişi’ne destek” başlıklı bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “Yasal süreç devam ediyor olmasına karşın 18 Ekim gecesi herhangi bir uyarı ya da yasal izin olmadan 3000 ağacı yok ederek bir çevre katliamı gerçekleştirdi” denildi. Açıklamada, özetle şu ifadelere yer verildi: “Bu olaylar tıpkı Gezi Direnişi’nde olduğu gibi, hükümetin çevreyle ilgili konularda halkın endişelerini nasıl göz ardı ettiğini gösteriyor. Ayrıca bu durum hükümetin yükseköğretimin özerkliğini yok etme çabasının da bir parçasıdır. Biz, imzası olan akademisyenler, Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampusundaki hukuksuz çevre katliamını ve polis şiddetini kınıyoruz. Bu, ODTÜ’ye ve Türkiye akademisine yapılan, etik olmayan ve kabul edilemez bir saldırıdır.” Açıklamada, “Destek vermek için adınızı ve bağlı olduğunuz akademik kurumun adını solidaritywithmetu@ gmail.com adresine gönderebilirsiniz” ifadelerine yer verildi. ‘Ayasofya cami değil’ Trabzon İdare Mahkemesi, Ayasofya Müzesi’nin camiye çevrilmesi ve ibadete açılmasına ilişkin işlemin iptali için açılan davayı reddetti. Ret gerekçesinde, “Müzenin camiye çevrilmesine ilişkin tesis edilen bir işlemin mevcut bulunmadığı anlaşılmaktadır” ifadesi kullanıldı. Davayla ilgili son kararı Danıştay verecek. Ayasofya Kilisesi, Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u fethinin ardından camiye dönüştürülmüş, restorasyon çalışmasının ardından 1961’de müze olarak hizmet vermeye başlamıştı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün geçen yıllarda yapının Fatih Sultan Mehmet Vakfı’na ait olduğu gerekçesiyle açtığı dava, 2012’de sonuçlandı ve Ayasofya Müzesi geçen yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Ayasofya’da geçen 28 Haziran’da ilk kez namaz kılındı, temmuz ayı başında da ilk cuma namazıyla resmen ibadete açıldı. AP’den üslup eleştirisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Ria OomenRuijten, AB Bakanı Egemen Bağış’ın üslubunu eleştirerek Avrupa’da zor durumda kaldıklarını söyledi. Ruijten, AB Bakanı Bağış ile bir araya geldi. Ruijten, görüşmenin ardından katıldığı programda Bağış’ın üslubunu eleştirerek “Türkiye’nin AB Bakanı bizi Avrupa’da zaman zaman zora sokuyor. Özellikle sert beyanlarda bulunabiliyor. Beni ilgilendiren bir konudaki sert sözlere benden de cevabını alır” şeklinde konuştu. Eleştirilerini Bağış’a iletip iletmediği sorusu üzerine Ruijten “Bağış kullandığı dile dikkat etmeli. Kesinlikle bunu kendisine de söyledim. Bazen kullandığı dili sadece iç politika için kullanmaması gerektiğini anlattım. Sert üslubun Avrupa’da negatif yansımalarının olduğunu belirttim” dedi. Ruijten daha sonra TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le bir araya geldi. Çiçek, Türkiye’nin AB üyelik sürecine ilişkin “Kırmızı ışıkta yakıt yakıyoruz. Motor çalışıyor ama mesafe alamıyoruz” benzetmesi yaptı. Gezi eylemlerinin başladığı günlerde, “Gezi Parkı’ndan ders çıkarmalıyız” diyen Çiçek, Ruijten’in yanında önceki ifadelerinden “çark” ederek konuya ilişkin tepkilerin yer aldığı AB İlerleme Raporu’nu eleştirdi. Asker kaçaklarına vicdani ret çağrısı İstanbul Haber Servisi Vicdani Ret Derneği asker kaçaklarının Genel Bilgi Tarama (GBT) sistemine işlenmesine karşı tüm asker kaçaklarına “vicdani ret” açıklaması yapmaları çağrısında bulundu. Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanları Merve Arkun, Oğuz Sönmez, dün, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenleyerek askerlik süresinin 15 aydan 12 aya indirilmesinin ardından asker kaçaklarının Genel Bilgi Tarama (GBT) sistemine işleneceği haberlerine ilişkin açıklamalarda bulundular. Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Merve Arkun, “Zorunlu askerlik tamamen kaldırılmadıkça ve köklü bir değişiklik yapılmadığı sürece bu yarayı kaşımaktan ve kanatmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Arkun “Vicdani ret hakkını 47 ülkeli Avrupa Konseyi içinde anayasasında tanımayan tek ülke Türkiye” dedi. “Şüpheli asker ölümleri”ne dikkat çeken Arkun, asker kaçaklarının GBT sistemine işlenmesi uygulamasını protesto etmek için tüm “asker kaçakları”nı vicdani retlerini açıklamaya çağırdı. Egemen Bağış ‘ANAYASAYA AYKIRI DEĞİL’ 28 ŞUBAT DAVASI Polis sendikasına yeşil ışık yakıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 9. İş Mahkemesi, polislerin sendika kurup üye olmasının yolunu açabilecek önemli bir başvuru yaptı. Mahkeme, polislerin sendika kurmasını engelleyen 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası’nın ilgili maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Antalya İdare Mahkemesi de daha önce EmniyetSen Genel Başkanı Faruk Sezer’in meslekten ihraç edilmesine ilişkin emniyet kararının yürütmesini durdurmuştu. EmniyetSen’in kapatıl ması istemiyle Ankara 9. İş Mahkemesi’nde açılan davanın görülmesine devam edildi. Mahkeme, Emniyet personelinin sendika kuramayacakları ve üyesi olamayacakları hükmünün anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar verdi. Dosyayı AYM’ye gönderen mahkeme, duruşmayı 2 Nisan’a erteledi. Dosyayı 6 ay içinde karara bağlamak zorunda olan Anayasa Mahkemesi, bu fıkrayı iptal ederse polislerin sendika kurması ve üye olmasının önündeki yasal engeller kalkacak. EmniyetSen Genel Başkanı Faruk Sezer, “Bu kararla polislerin sendikalara üye olamayacağı maddesinin mahkeme tarafından anayasaya aykırı kabul edildiğini öğrendik. Bu bizim için bir müjde” dedi. Adil yargılama hakkı ihlal edildi savunma yapan tutuklu sanıklardan dönemin Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı emekli Albay Hüsnü Dağ, Batı Çalışma Grubu’nda (BÇG) görev aldığı iddiasının “iftira” olduğunu belirtirken, hükümetin kendi özgür iradesiyle istifa ettiğini söyledi. Tutuklu olmasına isyan eden Dağ, “Uydurma delillerle 18 aydır tutukluyum. Ruhum bu adaletsizliğe isyan ediyor. Sayın heyet, adaletinizden başka sığınacak liman yoktur” dedi. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 103 sanıklı davanın 26. duruşmasında dönemin Genelkurmay Plan Harekât ‘Hayata Dönüş’ ANKARA (Cumhuriyet Büro Daire Başkanı emekli Korgeneral su) 28 Şubat davasında ilk kez Köksal Karabay’ın çapraz sorgu su yapıldı. Karabay, “Bir haberi, çeşitli görüşlerdeki gazeteler kendi yorumlarına göre yönlendirirler. Bunlara bakarak ‘Silahlı kuvvetler cebir ve şiddet kullanıyor’ hükmüne varmak ne derece doğrudur” dedi. Ardından dönemin Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı emekli Albay Hüsnü Dağ savunmasına başladı. Dağ, “Gazetecilere verilecek temalar adlı belgenin evime konulduğunu düşünüyorum. Sahte belgeyle suçlanmak isteniyorum. Uydurma delillerle 18 aydır tutukluyum. Adil yargılanma hakkım ihlal edilmiş, delil toplama ve savunma hakkım engellenmiştir” ifadelerini kullandı. davası ertelendi İstanbul Haber Servisi Ümraniye Cezaevi’nde 19 Aralık 2000’de yapılan ve 1’i asker 8 kişinin öldüğü operasyonun ardından, 399 tutuklu ve hükümlü hakkında açılan dava 11 Şubat 2014’e ertelendi. Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 82. oturumuna “isyan, patlayıcı madde bulundurma”, “insan öldürme” gibi iddialarla yargılanan sanıklardan gelen olmadı. Mahkeme heyeti, ABD Büyükelçiliği’ne intihar saldırısı gerçekleştiren Ecevit Şanlı’nın 1 Şubat 2013’te öldüğünün anlaşıldığını belirterek, Şanlı hakkındaki yakalama emrinin işlemsiz iadesinin istenmesine karar verdi. Dava, savunması alınmayan sanıkların bir sonraki duruşmada hazır edilmesi amacıyla ertelendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle