28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 Baraj altında kalan sendikaların bir bölümünün işkolu yetkisi sürecek. Şimdi yeni üye kazanma zamanı Mücadele bitmeyecek ŞEHRİBAN KIRAÇ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanan Ocak 2013 istatistikleri tebliğine göre toplam 92 sendikadan 49’u barajı aşamadı. Yüzde 1 barajına tabi Türkİş, Hakİş ve DİSK üyesi 20 sendika barajı aşamazken, yüzde 3 barajına tabi 29 bağımsız sendika da işkolu barajı altında kaldı. İşkolu barajının aşılması toplu iş sözleşmesi yetkisi için gerekli iki barajdan biri. İşkolu barajını aşan sendikalar ayrıca işyerinde yarıdan fazla üyeye, işletmelerde ise en az yüzde 40 üyeye sahipseler toplu iş sözleşmesi yetki belgesi alabiliyorlar. Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik’e göre, 6356 sayılı yasada yer alan geçiş hükümleri nedeniyle Ocak 2013 istatistiklerinde işkolu barajını aşamayan sendikaların bir bölümü eski 2821 ve 2822 sayılı yasa hükümlerine göre açıklanan 2009 Temmuz istatis Yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nın uygulanmasıyla birçok sendika baraj altında kaldı. Şimdi sendika yeni üye kazanmak için kıyasıya bir mücadeleye girişecek. 10 bini aşkın taşeron işçinin sendika hakkı yok sayıldı. 277 bin işçinin Toplu İş Sözleşmesi (TİS) hakkı gasp edildi. tiklerine göre bir dönem daha yetki işlemlerini yapabilecekler. Yani baraj altında kalan sendikaların bir bölümü işkolu yetkilerini kaybetmediler. ? 2009 istatistiği ile işkolu barajını geçmiş sendikalar için bir geçiş süreci öngörülüyor. Buna göre Ocak 2013 istatistiğinden önce yapılmış olan yetki tespit başvurularında 2009 istatistikleri esas alınacak. ? Ocak 2013 istatistiklerinden önce bağıtlanmış ve istatistiklerin yayımı sonrasında sona erecek toplu iş sözleşmelerinden sonra bir defaya mahsus olmak üzere 2009 istatistiklerine dayalı olarak yetki tespit başvurusunda bulunulabilecek. Örneğin Kasım 2012’de bağıtlanmış ve 2 yıl sonra, 2014’te sona erecek bir toplu iş sözleşmesinin ardından bir kez daha 2009 istatistikleri esas alınarak yetki tespit talebinde TGS TİS yapabilecek Denetleme! Düzenleme! Devletin en temel görevlerinden biri ekonominin düzenli işleyişini sağlamaktır. Devlet bu görevi halk adına yürüttüğü düzenleme ve denetlemelerle yapar. Denetlemenin iki boyutu vardır; birincisi, devletin kendi ekonomik işlemlerinin denetimidir, ikincisi de piyasaların denetlenmesi ve düzenlenmesidir. ??? Devletin ekonomik işlemlerinin yasalara uygunluğunu denetleyen kurum, 150 yıl önce Osmanlı döneminde kurulan ve adı o zaman Divanı Muhasebat, yani hesaplar yüksek meclisi olan bugünkü Sayıştay’dır. AKP iktidarı yaptığı yasa değişiklikleriyle Sayıştay denetimini iyice sınırlandırdı; devletin ekonomik işlemlerini inceleme alanını daralttı; üstelik bu denetimlerin TBMM’ye gönderilmesi ve bütçe görüşmeleri sırasında ele alınması kuralı da bir yana bırakıldı. Geçen günlerde Sayıştay tarafından hazırlanan çok sayıda (toplam 127) rapor olduğu, bunların kimi kişilerin devletten çıkar sağladığını saptadığı çok az sayıdaki gazetede yer aldı; ana akım basın bu çok önemli konuyu tümüyle göz ardı etti. Böylece ülke, hesap veren ve saydam kamu yönetimi kavramından biraz daha uzaklaşmış oldu. ??? Ekonomilerin en önemli sorunlarından biri genelde sermayenin, özellikle de piyasaların kamu yararı anlayışıyla denetimidir. Ülkemizde, 1980’lerde Sermaye Piyasası Kurulu ile başlayan, ancak büyük çoğunluğu yaşanan ağır ekonomik bunalım sırasında, 19992002 döneminde, oluşturulan ve başlıcaları BDDKBankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu; EPDKEnerji Piyasası Düzenleme Kurumu, RKRekabet Kurumu; BTKBilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu; KİKKamu İhale Kurumu ve TAPDKTütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu olan bir dizi düzenleme ve denetleme kurumu oluşturuldu. Yapılmak istenen, kendi yanlışlarını yine kendisinin düzeltemeyeceği görülen serbest piyasanın rekabetçi işleyişini sözüm ona sağlamaktı. Görevlerini yapabilmeleri için, yönetim ve parasal bakımdan siyasi iktidardan bağımsız olmaları gereken bu kurumlar da, Sayıştay gibi, çıkarılan yasa hükmünde kararnamelerle aslında çok da anlam taşımayan düzenleme ve denetim işlerini de yapamaz duruma geldi; AKP iktidarının elinde iyice oyuncak oldular. Yargıdan eğitim ve bilime hemen her alanda siyasetten bağımsız olması gereken kurumları tamamıyla kendisine bağlayan AKP iktidarı, ekonomide de aynı şeyi yapıyor; sermayenin kurumsal düzenleme ve denetimini bile istemiyor! Emeğiyle geçinenlerin elini kolunu tamamıyla bağlayan AKP iktidarı, sermayenin aslında çok zayıf olan ve gerçekte hiçbir anlam taşımayan iplerini de tümüyle çözüyor! AKP iktidarı, hem devleti denetimden hem de piyasaları ya da sermayeyi düzenleme ve denetimden, uygun deyimiyle, kaçırıyor; ne denetleme istiyor, ne de düzenleme! ??? Düzenleme ve denetleme kurumlarından biri, yakında kaldırılması gündemde olan TAPDKTütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, hükümetin hoşuna gidecek her şeyi fazlasıyla yapıyor. Örneğin, ODTÜ yerleşkesinden en az 20 kilometre uzakta olan Eymir Gölü çevresinde bulunan ve sayıları üçü geçmeyen lokantaların alkollü içki iznini iptal ediyor. Bunu diğerlerinin izleyeceğinden söz ediliyor. Binlerce ODTÜ’lü gibi, o gölün çevresinin ağaçlandırılmasında çalışan kişilerden biri olarak TAPDK’yi kınıyorum! ? 7 Kasım 2012 başlabulunulacak. mış toplu iş sözleşmesi ? Yasanın geçici 6. maddesinin görüşmeleri ve uyuş2. fıkrasına göre 2009 istatistiği mazlıklar (grev kararı, sonrasında, 15/9/2012 tarihine grev uygulaması) eski kadar kurulmuş ve Ekonomik 2822 sayılı yasa hükümve Sosyal Konsey’e üye lerine göre sonuçlandırıkonfederasyonlara üye olmuş lacak. Bu görüşmelerin işçi sendikalarının bu ve uyuşmazlıkların mukanunun yürürlük tarihinden hatabı sendika yeni yasa Ocak 2013 istatistiklerinin ve istatistikten etkilenyayımlandığı tarihe kadar meyecek. Örneğin yapacakları yetki tespit Türkiye Gazeteciler talepleri, 41. maddenin Sendikası’nın (TGS) birinci fıkrasındaki halen var olan uyuşmazlıkları işyeri/işletme çoğunluğu yeni yasa ve şartlarına göre bakanlıkça istatistiklerden sonuçlandırılacak. etkilenmeyeBöylece bu sendikalar 41. cek ve bu maddede yer alan işkolu uyuşmazlıklar barajına tabi için TGS toplu iş sözleşmesi baolmayacaklar. ğıtlayabilecek. Metal işçisi ayaklandı Dünyanın en büyük demir çelik şirketlerinden ArcelorMittal’in Belçika’daki fabrikasında 1300 işçiyi işten çıkarması üzerine işçiler ayaklandı. Brüksel’deki başbakanlık ofisine yürümek isteyen işçilere polis cop, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti. Metal işçileri, işten çıkarmaların sonlanmaması halinde şirketin Avrupa’daki en büyük fabrikalarından Liege’de üretimi durduracaklarını açıkladı. İşçilerin direnişi karşında Belçika Başbakanı Elio di Rupo geri adım attı ve işçilerle görüşmek istediğini açıkladı. Sendikaya üye olunca işten atıldılar Ekonomi Servisi Adıyaman’da Güçlü Tekstil ve iplik fabrikasında çalışan 250 işçi sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atıldı. İşten atılmaları protesto eden işçiler, fabrika yönetimine tepki gösterdi. Adıyaman Demokrasi Parkı’nda bir araya gelen 250 işçi, fabrika yönetimini protesto ederken polisin geniş güvenlik önlemi alması dikkati çekti. Düzenlenen eylemde işçiler adına konuşan Öz İplikİş Sendikası Adıyaman Şubesi Başkanı Mahmut Tamer, eylemi işten çıkartılan işçilerin haklarını aramak için düzenlediklerini söyledi. Tamer, “Tekstil ve iplik fabrikasında çalışan işçilerin yüzde 90’ı sendikamıza üye oldu. Bu durumu öğrenen fabrika yetkilileri ise sendikayı kabul etmeyeceğini bize bildirdi. Bugün sendikamıza üye olan 250 arkadaşımızın işine son verildikez bankalarını küğini öğrendik. Bu işçilerin resel toparlanmanın hakkını hiçe sayan fabrika kahramanları olarak yetkilileri çalışanları zor durumda bıraktı. Bu insanlaniteledi. rı işten çıkarırken hiç mi OECD Başkanı Angel vicdanları sızlamadı. Bu Gurria ise ülkelerin maişçilerin hakları en kısa liye ve para politikası açısürede verilmediği sından çok az manevra alatakdirde eylemlerinı kaldığını belirterek “Elimiz daha devam mizdeki kurtarma araçları edecektir” diye azaldı. Bu yüzden endişeli olkonuştu. Dinlenmek yok yola devam 2500 siyaset ve iş insanını bir araya getiren Davos Zirvesi’nden, ekonomide çöküş ihtimalinin geride kaldığı ancak aynı yolda devam etmek gerektiği mesajı çıktı. Ekonomi Servisi Siyaset ve iş dünyasının önde gelen isimlerini Davos’ta bir araya getiren Dünya Ekonomik Forumu, “Krizde en kötü dönem geride kaldı ancak hala yapılması gereken çok şey var” mesajlarıyla noktalandı. Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, konuşmasını “İlkemiz dinlenmek yok” sözleriyle tamamladı. Lagarde, Avrupalı liderlere reformlara hız kaybetmeden devam etmeleri çağrısında bulundu. Ekonomide çöküş ihtimalinin geride kaldığını anlatan Lagarde, ancak rehavete kapılmanın anlamı olmadığını bildirdi Zirvede yapılan konuşmalarda “ihtiyatlı bir iyimserlik” hâkimdi. Krizden ağır darbe alan İtalya’nın başbakanı Mario Monti, 12 ay öncesinden çok farklı bir noktada olduklarını savundu. Aynı zamanda Avrupa Merkez Bankası Başkanı olan Monti, Avro para birimini bir felaketten koruduklarını belirtti. Zirveye göre; Çin ekonomisindeki yavaşlama riski hafifledi. ABD’de mali uçurum endişeleri azaldı. Hükümetlerin sırtını merkez bankalarına dayadığını ifade eden pek çok konuşmacı, mer malıyız” dedi. Geçen hafta Dünya Ekonomik Forumu (DEF) üzerine Wall Street Journal, Financial Times, The Economist ve Fortune gibi uluslararası kapitalizmin kanaat önderlerinin yazdığı yayınlardaki yorumlara bakınca Davos zirvesinin, artık bu yazarların bile sinirine dokunmaya başladığını düşündüm. Küreselleşmeciliğin “Ya Hurra” günlerinde, “Davos man”, dünya liderleri vb. üzerine methiyeler düzülen yerlerde bu yıl, “Sizin kapitalizmi yönettiğinizi sanıyorduk. Mahvettiniz. Sonra gidip dağ başında su gibi para harcayıp gevezelik ediyorsunuz” türünden bir tepki söz konusu. Bugüne kadar hemen yer yıl Davos’ta boy gösteren Will Hutton’un The Observer’daki zehir zemberek yazısı çok iyi bir önek oluşturuyordu: “Davos man gönenirken geri kalan bizler onun aşırılıklarının faturasını ödüyoruz” (20/01/2013). Bu yılki DEF’nin teması, “Dinamik Dayanıklılık”. Son yılların modası, “resilience”(zor durumlara dayanıklı olmak, uyum sağlayabilmek) kavramını yansıtan bu temanın yorumlarda “Ne bu şimdi!”, “Durgun kırılganlığı kim ister?” gibi ifadelerle alaya alındığı dikkatimi çekti. Ben, kendi hesabıma, bu temanın “Kriz içindeyiz. Nasıl çıkacağımızı bilemiyoruz. Ama en azından hâlâ ayaktayız” gibi bir avunma çabasının ürünü olduğunu düşünüyorum. The New York Times’ın aktardığına göre Davos’ta, “yeni normal kriz”miş “ekonomik kriz”, “terörizm”, küresel iklim krizi”. Gerçekten de Davos toplantısının yapıldığı haftanın gazetelerine bakılınca IMF’nin dünya ekonomisinin büyüme hızını yine aşağı çektiğini, İngiltere’nin tarihinde ilk kez bir eko ‘Dinamik dayanıklılık’ nomik toparlanma başlamadan üçüncü resesyonuna girdiğini, 2007’den bu yana küresel işsizler ordusuna 69 milyon kişi eklendiğini görüyoruz. N. Roubini’ye göre merkez bankaları ekonomiyi kısa dönemde parasal genişlemeyle kurtarırken bir sürü zombi (aslında batık) banka yaratmış. “Davos man”, yine dünyanın “durumunu iyileştirmek”, “liderlik etmek” için toplanmış. Bu iddialar, 1990’ların aksine artık giderek artan sayıda yorumcu tarafından “küstahlık” (The Economist), en kibar deyişle dünyada olup bitenlerden habersizlik olarak yorumlanıyor. The Economist bunları “dünyanın yeni efendileri ilan etmemiş miydi”? Kriz, bunlar Davos’un “karşılıklı hayranlık” partilerinde sarhoş dolaşırken, pardon liderlik ederken diyecektim, “aniden” çıkmadı mı? Kaynak savaşlarını hangi çokuluslu şirketler körüklüyor acaba? Küresel ısınmaya önlem almaya gelince karşıt raporların hazırlanmasını kim finanse ediyor? (The Independent, 24/01/2013) Küreselleşme başladığından bu yana ABD’de en üst yüzde 1’in geliri ikiye katlanarak toplam gelirin yüzde 25’ine ulaşırken “Davos man” zirvelerinde bunu mu tartışıyordu dersiniz? Yoksa, Prof. Williamson’un 1990’ların sonunda yayımlanan benim de kabak tadı verene kadar aktardığım, 20. yüzyılın başında küreselleşmenin çöküşünün nedenlerini araştıran çalışmasının bulgularını mı tartışıyorlardı? Hayır! Dünya ekonomisi ve toplumu buraya gelirken onlar da bu gidişe liderlik ediyordu. ‘Davos’ Artık İnsanların Sinirine Dokunuyor Bu yılki Davos temasını anlatan rapor nihayet “ülkelerin içinde ve ülkeler arasında gelir dağılımının bozulmasının tehlikeli sonuçlarından” söz etmeye başlamış. Yok ya... Bir bankacının, Chris Skinner’in işaret ettiği gibi eğer “WikiLeaks”, “Anonymous”, “Hacktivizm”, “Yüzde 99”, “İşgal Hareketi”, Muhammed Buazizi (Tunus) olmasaydı, bu hava değişmezdi (http://thefinanser.co.uk/fsclub/2013/01/capitalismisdeadlonglivecapitalism.html). Şimdi, bunlar “dayanıklı dinamizm” derken aslında dünyayı değil, kendilerini kastediyorlar diye düşünsek haksızlık mı etmiş oluruz? Bu yeni iklimin içinde, bizzat ka pitalizmin kanaat önderleri, 2007 öncesine artık dönülemeyeceğini, toplumun çıkarlarıyla sermayenin çıkarları arasında yeni bir dengenin kurulması gerektiğini, “Davos man”in de artık devrinin geçtiğini, yeni liderlikler gerektiğini vurguluyor, “sosyal kapitalizm”den söz ediyorlar. Devrinin kapandığının ayırdında olmayan “Davos man”in havası artık sinirlere dokunuyor. Wall Street Journal’dan James Breiding, “Davos’un dayanılmaz kendini beğenmişliği” diyor. (23/01) Fortune’den Vineet Nayar, “Bu kadar kendileriyle dolu olmasalar, biraz da yararlı işler yapsalar” diyor, “Davos’a gelenler, kendilerini sergilemekten, diğer delegeleri dinlemeye fırsat bulamıyorlar.” The Economist, elindeki aynada gururla kendini seyrederek (önüne bakacağınaE.Y) kayak yapmakta olan bir “Davos man” karikatürüyle süslediği yorumunda, “küresel liderlik endüstrisinin değişme zamanı geldi” diyor. Gerçekten de “Super Class” kitabının yazarı David Rothkopf’un deyişiyle “konvansiyonel (genel kabul görenE.Y) aklın üretildiği bir fabrika” olan (Financial Times, 23/91) Davos (DEF), yalnızca çok seçkin bir grubun katılabildiği bir toplantı. Davos’a ancak davetiyeyle ya da yaptığınız başvuru kabul edilirse (müsaadeye mazhar olursanız) katılabiliyorsunuz. O da gereken mali koşulları yerine getirebilirseniz. Konferansa en alt düzeyde katılma ücreti, Wall Street Journal’a gö re, 19 bin dolar. Konferansa temel üyelik için 50 bin dolar aidat ödemek gerekiyor. Kısacası en alt basamak 69 bin dolardan başlıyor. Bir basamak çıkıp “endüstri temelinde”, meslektaşlarınızın katılımıyla yapılan toplantılara girmek istiyorsanız ödemeniz gereken miktar 150 bin dolara çıkıyor. Bir “endüstri dalında üyelik” mertebesi size 263 bin dolara patlıyor. Bir basamak daha çıkıp “stratejik üye” olmak istiyorsanız 527 bin doları gözden çıkarmanız gerekiyor. Sayıları 200’e ulaşan, özel jetleri Zürich ve St. Moritz havaalanlarında park eden bu zevatı 4 bin askerlik bir birlik koruyor. Wall Street Journal’ın aktardığı bir ilginç ayrıntı da şöyle: DEF’ye katılan delegelerin yalnızca yüzde 17’si kadın (bunların bir kısmının da gelenlerin partneri olduğunu unutmayalımE.Y). Hizmet eden personelinse içinde kadınlar yüzde 60’la çoğunluğu oluşturuyor. Bir seçkinler kulübü olan Davos, gelenlere, hepsinin seçkin olmakla birlikte aralarında kimilerinin daha seçkin olduğunu sürekli anımsatan bir sistem geliştirmiş. Katılan delegelerin yakalarındaki renkler, hangi düzeye ait olduklarını, nerelere girip nerelere erişemeyeceklerini gösteriyor. Bu nedenle Financial Times’dan Howard Davies, forumun toplantılarını “Scientology” (KültüE.Y) örgütlenmesine benzetiyor. Keynes’in 1930’larda yayımlanan bir makalesinde vurguladığı gibi “gemi batarken yolculardan önce filikalara binen kaptanları ve tayfaları” bugün, mali krizin 7. yılına girerken artık kimse dinlemek istemiyor. Yeni şeyler söylemek, yapmak gerekiyor. Gemiyi batıran kaptanlardan yeni bir şey beklemek boş hayal. Yüzde 99 bastırmadan, korkutmadan kimsenin yeni bir “şey” bulacağı da yok... İspanya’da yatırıma Türklerin ilgisi artıyor Ekonomi Servisi İspanya’da Rus ve Çinlilerden sonra Türklerin de konut talebi artıyor. Son dönemde Türkiye’de artan emlak vergileri, yükselen morgage kredileri ve konut fiyatları İspanya’da yatırıma yeşil ışık yakıyor. Avrupa’da devam eden ekonomik krizden nasibini alan İspanya, yabancı yatırımı cazip hale getirmek için yeni bir adım daha attı. Bu kapsamda ülkede ev alanlara 10 yıl sonra vatandaşlık veriliyor. İspanya’da gayrimenkul danışmanlığı yapan TCA Barcelona’nın ortaklarından Dinçer Ezgeç’in verdiği bilgiye göre ülkede kriz nedeniyle son 4 yılda konut fiyatları metrekare bazında yüzde 70’e varan düşüş gösterirken, kiralar da yüzde 2025 oranında düştü. Ev alanlara oturma, çalışma, vizesiz seyahat, banka hesabı ve mortgage kullanımı imkânı sağlanıyor. Ezgeç, 100 bin10 milyon Avro fiyat aralığında, apartman dairesinden müstakil evlere kadar geniş bir portföy sunduklarını belirterek İspanya’da yapılacak yatırımın 8 yılda kendini amorti ettiği bilgisini verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle