19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 2013 ÇARŞAMBA 6 DİZİ 2013’ün ekonomik olarak halka güzel günler vaat etmediğini söyleyen Kozanoğlu’na göre, hayat hiç de kolay olmayacak: Kriz çıkmaz ama düzelme de yok Cesaret Derinler Derinlikler Şu bitirdiğimiz, hakkından geldiğimiz yılın belki de en çok konuşulan konularından birisi dinlemeler ve kuşkusuz Başbakan Erdoğan’ın dinlenip dinlenmediği oldu. “Beni de dinlediler” dediğine göre dinlenmiştir. MİT bakmıştır, bulmuştur. Sorun o değil. Sorun dinlemenin kendisidir. Kimin dinlediğidir. Artık anlaşılıyor ki, Başbakan da dinlendiğine göre, kim tersini söyleyebilir, herkes dinleniyordur. Yeni bir yıla girdik diye eski yılda bizi dinleyenler “mesleklerini” terk edecek değiller herhalde. Peki ama Başbakan’ı, onu, bunu, şunu, bizi neden dinliyorlar? Bunda bir tuhaflık var. Şu sıralarda dördüncü beşinci yılını deviren davalarda bu dinlemeler neredeyse en önemli deliller arasında yer almıştı. İster “yasal” olsun ister yasadışı, “dinleme dinlemedir” deyip iddianamelere yerleştirdi o dinlemeleri savcılar. Kişiye özel konuşmalar, mahremiyetler bile kurtulamadı özel yetkili savcıların elinden. Ama bu işler öyle işler ki nerede duracağı belli olmuyor. İşin ucu Başbakan’ın mutemet adamlarına, MİT müsteşarına kadar uzanınca Başbakan güvendiklerini şimşek hızıyla çıkardığı özel bir yasayla koruma altına almak zorunda kaldı. Bizi de bir merak aldı ister istemez; kimler bu sayın dinleyiciler? Hizmet mi cemaat mi, camia mı, devlet mi, devletli mi ya da benim aklım yatmıyor, ama kimilerinin söylediği gibi “işte görüyorsunuz, yine ben mağdurum” diyebilmek için Başbakan’ın kendisi mi? Haklı olarak soracaksınız kuşkusuz, hiç insan kendi kendini dinler, kendi evine dinleme cihazı koyar mı? Ama siz insanın kendi gazetesini bombalayacağına inanmamış mıydınız? ??? Buradan derinlere girmek zorunda kalacağız. Demek ki derinler, denetim altına alınamayınca “ötekilerin derini” oluveriyor. İşinize yarayan derinler gidiyor kötü derinler geliyor. Derin derini tepeliyor kısacası. Ama derin derindir. Onun kendi tabiatı, kendi yasaları var. Kendi dostları, düşmanları var. Derin devletle devletin kendisi arasına derin bir çizgi çekmek mümkün değil, doğru da değil. Çok çabuk yer değiştiriveriyorlar. Bazen bizler, yani gücü olmayan yurttaşlar derinin kullandıklarını, el ulaklarını, tetikçilerini iyi saatte olsunların kendisi sanıveriyoruz. “İşte tamam, ortaya çıktı derin” diye sevinirken, bir de bakıyorsunuz buharlaşıvermiş muhterem. ??? Derinler, dinlemeler, derin dinlemeler derken derinlere dalıyor ister istemez insan. Çünkü devletin ve derinin bir araya geldiği durumlarda insan ister istemez kurtuluşu kendi gerçek derinliklerinde arıyor. İnsan kendi derinliklerine dalabilse, o derinliklerde kendini geliştirebilseydi; edebiyattan, kültürden, müzikten yeteri kadar nemalanabilse, hiç doymayacağı duygusuyla harflere, kelimelere, cümlelere sarılabilseydi; manzume yerine şiirin derinliklerinde kaybolabilseydi; ODTÜ öğrencilerinin, onların kültürlü ve alçakgönüllü hocalarının karşısında mealini bilmeden Kuran hatmetmiş mahalle imamı gibi kalmasaydı... Ben de ne diyorum Allah aşkına... Öyle olsaydı böyle mi olurdu dünya... ??? Yeni yılınız kutlu olsun, iyi saate olsunlardan uzak olsun, memleket kısa zamanda devletli derinliklerden kurtulsun, birikmiş yoğunlaşmış derinliklere, şiire, şarkıya, insanı yücelten ne varsa onlara yakın olsun efendim... şart erek içerde gerek dışarda ekonomik olarak sürekli bir daralma ve kemer sıkma önlemleri ile geçiren geniş halk kitleleri için yeni yılın yeni heyecanlar getirmeyeceği muhakkak. Yeni yılın ekonomik olarak nasıl bir görünüm ortaya koyacağını sorduğumuz Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, küresel krizin “büyük durgunluğa” dönüştüğü, metropol ülkelerde henüz krizden çıkış reçetesinin bulunamadığı bir konjonktürde 2013’e girdiğimizi belirterek, Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı AB ülkelerinde toplumsal, insani yıkım yaşanırken; ancak sıkı bütçe politikaları, acıtıcı kemer sıkma önlemleriyle ekonomilerin düze çıkabileceği yolundaki bayatlamış neoliberal tez, başta Yunanistan, İspanya gelmek üzere pratikte bir bir yalanlandığını vurguluyor. Kapatılmaya çalışılan bütçe açıklarının, halkın refahını artırmaya yönelik harcamalardan kaynaklanmadığını, kamu kaynaklarının finans kesimini kurtarmak için cömertçe seferber edilmesinin bir sonucu olduğunu anlatan Kozanoğlu’nun ülkeyi nasıl bir yılın beklediğine ilişkin görüşleri şöyle: G Türkiye’nin hızlı büyüdüğü yıllarda bile işsizliğe çare bulamadığının görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’na bu yılı “Diyelim korktuğumuz başımıza gelmedi, kırılganlıklar nedeniyle yeni bir kriz patlak vermedi. Peki o zaman düze mi çıkıyoruz?” diye soruyoruz, soruyu “Ne yazık ki hayır!” diye yanıtlıyor. Nedeni basit: Çünkü hükümet OVP’de 20132015 arasında 189 milyar dolar cari açık öngörüyor. Bu borçlar bireyler dahil, özel sektöre ek bir yük bindirecek... koymadı. Açıkçası o cephede de pek umut yok. Üstelik, Ortadoğu’daki çatışma ortamı, İran’a yönelik tehditler petrol fiyatlarının aniden sıçramasını getirebilir. Cari açığın 2012’nin ilk 9 ayında 39.2 milyar dolar olmasına karşın, enerji ithalatının 44.2 milyar doları bulduğunu hatırlamak nasıl bir riskle yüz yüze bulunduğumuzu gösteriyor. Türkiye ekonomisi 2013’e çok olumsuz dış koşullarda giriyor. yüzde 6.0 pay alan en alt yüzde 20’lik dilimin pastadaki dilimi ancak yüzde 6.5’e yükselebilmiş. OECD ülkeleri arasında Türkiye Meksika’nın ardından gelir dağılımının en bozuk olduğu ikinci ülke. Borç yiğidin kamçısı Gelir dağılımı bozuk İhracat sıkıntılı Avrupa Merkez Bankası’nın son tahminleri Avro bölgesinde 2012’nin yüzde 0.5 daralmayla kapanacağı, 2013’te de büyümeye geçilemeyip, yüzde 0.3 bir küçülme yaşanacağına işaret ediyor. Öyleyse Türkiye’nin 2013’te AB’ye ihracata ağırlık verip, hızlı bir büyüme temposu yakalama şansı bulunmuyor. Krizden sonra ihracatın tek büyüyen pazarı Ortadoğu ve Kuzey Afrika barut fıçısına dönmüş durumda. Türkiye yangına körükle gidercesine Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi, ekonominin yıkıma uğraması için elinden geleni ardına Diyelim korktuğumuz başımıza gelmedi, kırılganlıklar nedeniyle yeni bir kriz patlak vermedi. Ekonomi tam da hükümetin Orta Vadeli Programda (OVP) öngördüğü gibi bir seyir izledi. Peki o zaman düze mi çıkıyoruz? Ne yazık ki hayır! Çünkü hükümet OVP’de 20132015 arasında 189 milyar dolar cari açık öngörüyor. Doğrudan ya Ekonominin dümenindeki AKP hükümetinin 20032012 büyüme karnesine baktığımız zaman, ortalama yüzde 5’lik “tatminkâr” bir temponun yakalandığını görüyoruz. İlk AKP hükümetinin devraldığı yüzde 7.2 oranındaki işsizlik, en son yüzde 9 düzeyindeydi. Demek ki hızlı büyürken bile istihdam yaratamayan bir ekonomi söz konusu. Rakamlar bir iş sahibi olup, emeğini üretim sürecinde sergileme fırsatı bulanların da büyümeden nasiplerini alamadıklarına işaret ediyor. 2005’te 100 olan sanayide birim ücret endeksi daha 2012’nin ikinci çeyreğinde 101.4’e ulaşıp, onca yılda bir arpa boyu yol gidebilmiş. Nitekim TÜİK’in açıkladığı istatistiklere göre; 2003’te ulusal gelirden Çarpık yapı yıllar boyu tekrar edince ciddi kırılganlıklar yarattı. Türkiye’nin dış borçları en son 325 milyar doları buldu. Dün doğanlar dahil, her yurttaşın dış âleme 43 bin dolar borcu var. Üstelik kısa vadeli borçların miktarı 100 milyar dolara dayandı, toplam borçlardaki payı yüzde 30’u aştı. Reel sektörün 83 milyar dolar varlığına karşın, yükümlülükleri 216 milyar doları, açık pozisyonu 133 milyar doları buluyor. Dövizlerin hatırı sayılır bir zıplamasıyla bir çok reel sektör şirketi okkanın altına gidebilir. Gelir dağılımı bozukluğunu sürdürür, işsizlik kontrol altına alınamazken, hane halkı borçlanarak tüketimini devam ettirme gayreti içinde. Eylül sonu itibarıyla borçlar hane halkı harcanabilir gelirinin yüzde 48.1’ine ulaştı. Üstelik ihtiyaç kredilerini alanlar büyük ölçüde aylık geliri 1000 TL’nin altındaki en yoksul tabaka. Ahiret tamam, bu dünyadan vazgeçin tırımlar her yıl en kabadayı 10 milyar doları, 3 yılda 30 milyar doları bulsa bile, bu dış borçlarımızın 160 milyar dolar artması anlamına geliyor. Bu borçlar bireyler dahil, özel sektöre ek bir yük bindirecek. Çünkü kamu kesimi önümüzdeki 3 yılda 31 milyar dolar açık verecek. Hemen Diyanet bütçesi 11 bakanlığın bütçesini geride bırakıp 4.6 milyar TL’ye yükselmedi mi demeyin. Çünkü sosyal programlardan, ücretlerden, emekli maaşlarından kısıp bütçeyi dengelemek mümkün. Halka, “Nasıl olsa ahreti kurtardık, gelin siz de dünyayı gözden çıkarın” deniyor anlaşılan. Sınırlı bütçe açıklarının dış borç yerine iç borçla kapatılmasının seçenek dahilinde olduğunu da unutmayalım. OVP’de 2013 için öngörülen yüzde 4, sonraki yıllar için yüzde 5 büyüme gerçekleşmezse, cari açık azalır, dış borçlar da bu ölçüde katmerlenmez. Yalnız o zaman işsizlik azar, gelirlerimiz düşer, yaşam standartlarımız geriler. Kısaca, aşağı tükürsen sakal sendromu yaratan bu domuz bağından bizi sıyıracak cesaretli öneriler gerekiyor. Öyleyse ne önerilebilir? AKP’nin bu fikirlere itibar edeceği gibi bir ham hayale tabii ki kapılmıyoruz. “Söyledim de ruhumu kurtardım” lüksünü seçerek sıralayalım; Önce iç talebi canlandırmak için gelir dağılımını düzeltmek, kadınların işgücüne katılım oranını yüzde 30’dan 50’lere sıçratmak gerekir. Finansal kazançların vergilendirilmesi, servet vergisine başvurulması, yüzde 70’le bir dünya rekoru oluşturan dolaylı vergilerin aşağı çekilmesi konularında da ürkek davranılmamalıdır. İstanbul finans merkezi cakasını bozar diye ürkek davranılmamalı, sermaye kontrolleri uygulanmalı; kısa süreli, vurkaç para girişleri denetim altına alınmalıdır. Merkez Bankası’na Nobel kazandırması serapları görülen karman çorman para politikalarıyla ekonomiyi yönetmek yerine, sosyal nitelikli maliye politikaları benimsenmeli, asgari ücret vergiden muaf tutulmalıdır. Özelleştirme süreci tersine çevrilmeli, istihdam yaratan, ileri teknoloji seferber eden kamu yatırımlarına yönelinmelidir. Kısaca, uluslararası sermayeye şirin görünmeyi amantü edinen, “piyasalar neylerse güzel eyler” varsayımına dayalı neoliberal zihniyet terk edilmeli, kamucukalkınmacı bir felsefede karar kılınmalıdır. Hayri Kozanoğlu Yeni yıl esnafı Ekonomi Servisi TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken Perakende Yasası’nın hâlâ çıkarılmamış olmasının esnaf ve sanatkâr ile AVM’ler arasındaki haksız rekabeti devam ettirdiğini belirterek 2013’ün esnafı ürküttüğünü belirtti. Palandöken yaptığı açıklamada yan yana açılan AVM’lerin çevredeki esnaf ve sanatkâra, cadde mağazalarına zarar verdiği için caddelerin ışıksız kaldığını ve kendilerine de zarar verdiğini söyledi. Palandöken, “Perakende Yasası esnaf ve sanatkârımızın olmazsa olmazıdır. Artık esnafımızın bundan sonra kaybedecek yılları yoktur. Gümrük Birliği sürecinden bu tarafa kaybedilen koca 17 yıl var. En son 57’nci hükümetten bu yana boşa geçen koca bir 12 yıl var. Artık boşa zaman geçirmek istemiyoruz. Yıllar önce hazırlanan ve tozlu raflarda bekleyen Perakende Yasası zaman kaybedilmeden çıkarılmalıdır” dedi. Palandöken, sayıları 310’a ve 9 milyon metrekare kiralanabilir alana ulaşan AVM’lerin esnaf ve sanatkârın yanı sıra artık birbirlerini de tehdit eder boyuta geldiğini vurguladı. 2013’te ekonomi ile inşaat ve gayrimenkul sektöründe, daha ılımlı bir büyüme bekleniyor. İnşaatçılar 2013’e sorunlarla giriyor ürkütüyor Türkiye’de inşaat sektörü 2011’de yüzde 11.3 büyürken 2012’yi yüzde 1.0 1.5 arasında büyüme ile tamamlayacak. Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Işık Gökkaya, hükümetin aldığı soğutma önlemlerinin konut sektörünü olumsuz etkilediğine işaret etti. Gökkaya şu değerlendirmeyi yaptı: Konut sektörünün performansı yıl genelinde zayıf kaldı. Yıl içinde konutların KDV oranına ilişkin belirsizlik ile tapu harçlarının artırılması da olumsuz etki yarattı. Konut kredilerindeki genişlemenin kontrolü ve diğer sıkılaştırıcı önlemler ile birlikte konut satışları zayıf gerçekleşti. Proje sayısında artış, adetsel olarak geçmiş yılların performansına göre azalış mevcut. Mevcut konut fiyatları enflasyonun üzerinde, yeni konut fiyatları ise enflasyon kadar artmadı. Finansman yetersizliği olan konut sektörünün, derinleşmesi ve sağlıklı büyüyebilmesi için önemli sermaye kaynağı yaratan maketten satışa ihtiyacı var. 2012 Eylül’de inşaat sektöründeki istihdam 1 milyon 896 bin kişi ile tarihi zirvesine ulaştı. 2013’te de inşaat sektörü istihdamı, göreceli yüksek kalmaya devam edecek. 2013’te yüzde 56’lık büyüme oranı ile sektörün yeniden büyüme trendine gireceği öngörülüyor. Daha önce başlayan projelerin tamamlanması ile her vasıfta konut arzı, 2013’te yavaşlayarak da olsa sürecek. Yeni yıl Öngörüleri ? Konut kredi aylık ortalama faiz oranı yıl sonu: Yüzde 0.700.75. ? Konut kredileri: Yüzde 15 büyüme. ? Konut kredileri: 95 milyar TL. ? İnşaat sektörü büyüme: Yüzde 56. ? Konut yapı ruhsatları Işık Gökkaya artış: Yüzde 35. ? Konut fiyatları ve kiraları: Sınırlı artış (enflasyona paralel). ? Ticari gayrimenkul yatırımları: Yüzde 68 büyüme. ? Ticari gayrimenkul kiraları: Durağan. ? Kentsel dönüşümde özel sektörün rolü arttırılmalıdır. ? Kat mülkiyeti kanununda hukuki altyapıda değişiklik yapılmalı. ? Yeşil binalar ve enerji verimliliği teşvik edilmeli. ? Kentsel dönüşüm konut olarak değil şehir olarak düşünülmeli. İnşaat sektörü, 2012’yi buruk kapattı. Sektörde büyüme son 10 yıldır ilk kez Türkiye büyümesinin altında gerçekleşti. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle