19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 OCAK 2013 CUMA 2 Herhalde Cezayir’in Fransızlara geçtiği dönemden sonra o sömürgeciliğin daha da güneye sarktığı günlerden kalma, ama şimdi “bağımsız” ve yüzölçümü Fransa’nın birkaç misline varan bir devlet. “Fransızların ne işi varmış orada” diye sorarsanız, “Vaktiyle sizin ne işiniz vardı?” diyebilecekleri gibi, hemen petrolden ve madenlerden başlayıp misyonerliğe ve “beyaz adamın uygarlık yayma ödevi”ne kadar bir yığın gerekçe sayacaktır başkaları, ama biz? “Televizyon serilerimizi seyredin” mi diyeceğiz? ali’nin hali, ülkenin kuzeyindeki “İslamistler”in terorizminden kaynaklanıyormuş ve sorunun çözümü için kuvvet kullanmaya kalkışıp kalkışmamakta tereddüt eden Fransa başta olmak üzere, Batı’da herkes şaşkın. Galiba çözüm için en şanslı çare, Muhtar bin Muhtar’ın himmetine veya hizmetine başvurmakmış. “O da kim?” derseniz, polis diliyle anlatmak gerekirse o “şahıs” Afganistan’daki terörün çözümünde teröristlerle devlet arasında arabuluculuk ederek zenginleşen ve bu tür yararlar peşinde koşarken bir gözünü kaybettiği için “Tek Göz” diye anılan biriymiş. Şimdi Mali’de kan akıtılmaması için onun kapısını çalmayı tavsiye edenler bile var. Çağımıza egemen olan paralı ideolojinin aklı bu kadar. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sağlıkta KamuÖzel Ortaklığı Sağlıkta özelleştirmenin son adımı atılmakta ve artık bundan sonra “Devlet Hastanesi” veya “Sağlık Bakanlığı Hastanesi” kavramları ortadan kalkmaktadır. Görünen odur ki özelleştirilen sağlık sistemimiz ile birlikte yoksulların sağlığa ulaşması daha da güçleşecektir. Prof. Dr. A. Özdemir AKTAN TTB Merkez Konseyi Başkanı Mali’nin Hali ÖNCE bütün içtenliğinizle söz vereceksiniz, gerekirse Kuran’a el basıp yemin de edebilirsiniz. Yeter ki, şu soruya doğru yanıt verin: Afrika uzmanı değilseniz, rastlantı olabilse de oralarda ülkeden ülkeye yolculuk etmedinizse yahut o ülkelerde yaşayan bir yakınınız yoksa, allahaşkına şu son günlere kadar yeryüzünde Mali diye bir ülkenin ya da devletin bulunduğunu biliyor muydunuz? Ama kendinizin ne denli bilgili ve hatta bilgiç olduğunuzu iddia etmeye kalkışmadan yanıtlayın. Çünkü, normal olarak, yalnız biz gibilerin değil, dünyadaki milyarlarca insanın da böyle bir ülkeden ve devletten haberdar olması pek doğal sayılmaz. Allah bilir, Mali’de yaşayanların büyük çoğunluğunun da dünyadan haberi yoktu önceleri. Ama şimdi, karşılıklı olarak artık birbirimizi az çok biliyoruz. eğer bizim “muhteşem” imparatorluğumuz günlerinde “vilayet”lerimizden biri sayılan ya da statüsünü bir yana bırakıp daha geniş ve kapsamlı bir deyişle “topraklarımızın bir parçası” olan Cezayir’in güneyinde, koca kıtanın okyanus oyuğuna yakın yerlerde şimdi Mali diye bir ülke varmış. S M M ağlıkta dönüşüm ülkede 10. yılını doldurmakta ve her türlü eleştiriye ve görünen olumsuzluklara rağmen tüm hızı ile uluslararası sermayenin direktiflerinde ilerlemektedir. 2012’nin son günlerinde yürütmeye konulan Kamu Hastane Birlikleri uygulamasına ek olarak 2013’te planlanan adım, KamuÖzel ortaklığının hayata geçirilmesi olacak gibi görülmektedir. KamuÖzel ortaklığı ile kentlerin yerleşim alanlarının uzaklarında büyük sağlık tesislerinin, “Şehir Hastaneleri”nin kurulması ve kent merkezlerinin en değerli yerlerinde olan Sağlık Bakanlığı hastanelerinin buralara taşınması planlanmaktadır. Bu Şehir Hastanelerini özel sektör yapacak ve devlet bu şirketlere kira ödemesinde bulunacaktır. Bu sözleşmeler en az 25 yıl olarak gerçekleşecek ve hastaneyi yapan şirket bu hastanenin yemek, temizlik, güvenlik, kafeterya gibi hizmetlerini de işletme hakkına sahip olacaktır. Bu da yetmezmiş gibi kent merkezlerinde boşaltılan hastane alanları da bu şirketlere alışveriş merkezi, konut ve benzeri yerler yapmak üzere devredilecektir. Son hazırlanan yasa metniyle sağlık hizmetlerinin de bu şirketler tarafından hizmet alımı yolu ile sağlanmasının önü açılmaktadır. Yasada mevcut hastane yatak sayı sının arttırılmaması da öngörülmektedir. Bu şekilde sağlıkta özelleştirmenin son adımı atılmakta ve artık bundan sonra “Devlet Hastanesi” veya “Sağlık Bakanlığı Hastanesi” kavramları ortadan kalkmaktadır. Hastanenin yapım maliyetlerinin üç yıllık kira ile karşılanabilir olması projeyi elbette özel sektör için çok cazip kılmaktadır. Danıştay, TTB’nin başvurusu üzerine ilk aşamada yürütmeyi durdurma kararı aldı ve önemli gerekçelerinden birisi de boşaltılan hastane alanlarının bu şirketlere devri konusu idi. duğu yıllardır söylenmekle birlikte, artık bu konunun saklanacak bir tarafı bulunmamaktadır. Avrupa Birliği gelişme raporlarında sağlığın özelleştirilmesi yer almaktadır. Aile Hekimliği Projesi ile sağlıkta birinci basamak özelleştirilmişti, bu gelişmeler ile ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları da özelleştirilmektedir. Şimdilik bu özelleştirme furyasının dışında üniversite hastanelerinin kalmış olduğu görülmekle birlikte, amaç bu hastaneleri de özelleştirmektir. Bu amaç Kamu Hastane Birlikleri Yasa Taslağı’nda yer almakta iken tepkiler üzerine son anda taslaktan çıkarılmıştı. Sağlık alanında 120 bini hekim olan 650 bin sağlık çalışanının olması göz önüne alındığında, bu özelleştirme projesinin ülkenin en büyük özelleştirme projesi olduğu da ortaya çıkmaktadır. Özelleştirmenin iyi olup olmadığı elbette tartışılmalıdır. Hizmetlerin kamu tarafından verilmesinde yolsuzlukların engellenmediği, hantallığı, gelişmelere kapalı olması gibi gerekçeler öne sürülmekle birlikte, esas gerekçe kamunun bu alana kaynak aktarma konusundaki isteksizliğidir. Bu alana harcanan paraların bir kara deliğe amaçsız ve yararsız şekilde harcandığı aldatmacası sıklıkla tekrarlanmakta ve özelleştirmenin bir zorunluluk olduğu vurgulanmaktadır. Dünyada yaşanan kapitalizm krizinin aşılması için sağlık alanının seçilmiş olması da ayrı bir gerçektir. Sağlık alanı özelleştirildiğinde büyümeye yatkın yapısı ile tüketim olanaklarını arttırmaktadır. ABD tam özel sağlık sis Sağlıkta ‘kapitülasyon’ Projenin kârlılığı ve cazibesi yabancı sermayenin ilgisini elbette çekmektedir. Bu proje ile birlikte yabancı sermaye Türkiye’ye yönlenmekte, ancak parasını garantiye almak için de beraberinde Uluslararası Tahkim Kurulu’nu da getirmektedir. Yakın zamanda bankacılık sektöründe olduğu gibi sağlık sektöründe de uluslararası sermayenin hâkimiyeti kaçınılmaz görülmektedir. Bu gelişmeyi çok net olarak sağlık alanında verilmiş bir “kapitülasyon” olarak tanımlamak abartılı sayılmamalıdır. Sağlıkta dönüşümün bir özelleştirme projesi olmadığı, bu projenin uluslararası finans kuruluşlarının değil de AKP’nin bir projesi ol Kara delik aldatmacası temi ile tüm ulusal gelirinin yaklaşık yüzde 20’sini sağlık alanına harcamakta ve bunu nasıl engelleyeceğini bulmaya çalışmaktadır. Özelleştirme kâr amaçlı yapıldığından, bu alana yatırım yapan şirketler gelirlerini arttırmaya ve giderlerini azaltmaya çalışmaktadırlar. Giderlerin azaltılması noktasında ilk adım sağlık çalışanlarını daha uzun süre, güvencesiz, düşük ücretle ve sosyal haklardan uzak çalıştırmak olmaktadır. Sadece bu adım yeterli olmayacağından, toplumun sağlığa daha fazla para harcaması da gerekmektedir. SGK’nin halen sağlığa harcadığı paranın sadece yarısını primlerden karşılayabildiği göz önüne alındığında, sağlığa ulaşmak için birilerinin daha fazla para ödemesi gerekmektedir. Tamamlayıcı sigorta ile bu alana yeni kaynak sağlanması projesi de başlamış bulunmaktadır. Özetle, özelleştirilen bu sistemde cepten çıkacak paraların artması kaçınılmazdır. Bu sistemin uygulandığı ABD’de artan sigorta primleri nedeni ile yaklaşık 60 milyon kişinin sağlığa ulaşamıyor olması da halen Obama yönetiminin çözmeye çalıştığı önemli sorunlardan biridir. Sağlık basitçe alınıp satılacak, üzerinden para kazanılacak bir alan olarak görülmemelidir. Bu yaklaşım sağlık çalışanları ile hastalar arasındaki ilişkiyi bozmakta, sağlık hizmetinin kalitesini düşürmektedir. Görünen odur ki özelleştirilen sağlık sistemimiz ile birlikte yoksulların sağlığa ulaşması daha da güçleşecektir. Türkiye gibi yoksul ve kayıt dışı kesimin çok olduğu bir ülkede sağlık ağırlıklı olarak kamusal bir hizmet olarak kalmalıdır. Antalya’nın Yağması ve TOKİ A Gürkut ACAR CHP Antalya Milletvekili ntalya, Türkiye’nin dünyaya ile bağdaşmaz. Antalya’da TOKİ’nin stadyum karaçılan penceresidir. Sadece bir yıl içerisinde Antalya’ya ge şılığı 40 dönüm arsayı alarak, üzerilen turist sayısı 11 milyonu geçmiş ne paşa keyfine göre yükselti verip, tir. Bu güzellikte olan emsal kentle keyfine göre planı hâlâ hiç kimse tare baktığımızda Antalya’nın 12 Ey rafından bilinmeyen ticari alan yaplül 1980’den itibaren yeşil alanlarının ması kabul edilemez. TOKİ, toplu konut yapmakla yühızla azaldığı, kente uzaktan bakıldığında kesme bir mermer blok izleni kümlü bir idare olarak, stadyum yami verecek kadar yapılaştığı görüle pımına el atarak, aynı kanunun bencektir. Boş kalan her yer hızla yapı dinde yazılı “Bakanlıkların talebi ve laşmaya açılmaktadır. Son kalan 100. bağlı bulunduğu bakanın onayı haYıl Spor Bileşkesi, Dokuma Fabrikası linde, talep konusu projeleri yapmak arazisi, Pil Fabrikası arazisi, TEKEL veya yaptırmak” maddesini uygulabinası ve arazisine kent yağmacıları dığı ileri sürülse bile, Bakanlığın ticaret yapma hakkı ve yetkisi yokgöz dikmişlerdir. İktidar tarafından önce Kepez böl tur. Devleti ticari işletme zanneden gesinde 2 bin dönüm araziye kentsel anlayış, “kent rantı” yağmasına dödönüşüm diye sokulmak istenen TO nüşmüştür. Stadyum karşılığında TOKİ’ye veKİ, halkın ve belediyelerin tepkisiyle buradan elini çekmek zorunda kal rilen 40 dönümlük alan Antalya’nın mıştır. Ancak bu sefer de kentin ye şu andaki en değerli yeridir. İlk üç şil kalması gereken büyük arazileri kattan sonra, bütün daireleri denizi ve Antalya Körfezi’nin şahane manne el atmıştır. Toplu Konut Kanunu’nda 24.07.2008 zarasını görecek, her biri 2 milyon tarihli 5793 sayılı kanun ile yapılan dolardan daha fazla değeri olacak değişiklik doğrultusunda, Toplu Konut dairelerin karşılığında, daha önce İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) imar yet 65 kat olarak planlanmıştı. 65 katlı binanın varlığını, Antalya kisi arttırılmıştır. Bu düzenleme CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne kamuoyu ve bizler, ancak AKP yerel yönetimden gittikten sonra öğretaşınmıştır. Anayasa Mahkemesi iptal istemini nebildik. Halktan, demokratik örgütreddederken, şu görüşleri ifade etmiştir: lerden, siyaset adamlarından gizlene“Ülkenin konut sorununu çözmek rek yapılmış bu inşaat durumu gizli üzere kurulan Toplu Konut İdaresi bir yağmanın planlandığını açıkça orBaşkanlığı’na, gecekondu dönüşüm taya sermiştir. Şimdi bile, TOKİ’nin stadyumun projesi uygulanacak alanlarla, toplu konut alanlarıyla sınırlı olarak çev karşılığında kendisine bırakılacak 40 re ve imar bütünlüğünü bozmayacak dönüme kaç katlık bir bina yapacaşekilde imar planı yapma yetkisinin ğı veya kaç adet bina yapacağı, emverilmesi sosyal devlet ilkesi kapsa salinin ne olacağı, arazinin ne kadarının yeşil alan olarak bırakılacağı, mındadır. … Buna göre, gecekondulaşmanın Antalya’da 2 bin amatör spor takımıönlenmesi ve toplu konut ihtiyacının nın yararlandığı bu alanın karşılığınkarşılanması gibi kamu yararının ge da nasıl bir spor sahası bırakılacağı, rekli kıldığı hallerde belirli nitelikte yapılacak stadyumdan amatör spor ki taşınmazlara ya da bölgeye ilişkin kulüplerinin yararlanıp yararlanmaolarak imar konusunda merkezi ida yacağı belli değildir. Stadyum ihalesinin verildiği şirkere kuruluşlarına imar planları yapma yetkisi verilmesinde anayasaya aykı tin, bu işi yapmaya yeterli ekipman ve mali gücünün olmadığı, uydurma rı bir yön bulunmamaktadır.” Görüldüğü gibi Anayasa Mahke bir firma olduğu, İnşaat Mühendismesi; TOKİ’nin ülkenin konut soru leri Odası Antalya Şubesi tarafından nunu çözmek üzere kurulması nede kamuoyuna duyurulmuştur. AKP ikniyle verilen yetkilerin kamu yararı tidarı böylesine yağmalarla yandaşkapsamında olduğunu gözeterek açı larını zengin etmektedir. Hiç şüphemiz yoktur ki, TOKİ’nin inşaatı verlan davayı reddetmiştir. Ancak Antalya’da TOKİ’ye ve diği bu firma, çok kısa zaman içeririlen stadyum yapma yetkisinin ko sinde işi yapabilecek nitelikteki bir nut üretme ile uzaktan yakından il şirkete avantasını alarak devredecekgisi bulunmamaktadır. Özellikle bir tir. AKP iktidarı bu haksız kazançlatacir gibi, TOKİ’nin arsa karşılığın rı sağlayarak, nereye kadar gidecekda (kat karşılığı) inşaat şeklinde ta tir. TOKİ’yi Türkiye’yi yağmalamaahhüt yükümlenerek, 40 dönümlük nın bir aracı olarak kullanmak, ahstadyumun karşısında 40 dönüm laksızlıktır. Antalya, Türkiye’de en lük ticari alanı alması tüccarlıktır. çok vergi ödeyen illerden birisidir. Her ne kadar TOKİ Kanunu’nun Ek Stadyum bahanesiyle hem 1. maddesinin K bendinde “İdareye Antalya’nın yeşil kalması gereken kaynak sağlanmasını teminen kâr bir alanını beton yığınına çevirmek, amaçlı projelerle uygulamalar yap hem de tüccar anlayışıyla devlet taramak veya yaptırmak” yetkisi varsa fından parası ödenerek yapılması geda bu, devletin ticaret yapması an reken stadyumu Antalya halkının aralamına gelir. Bu da devlet kavramı zisiyle yaptırmak büyük haksızlıktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle