19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 oCAK 2013 CUMA CUMHURİyET SAyfA 15 Adalet ve demokrasi mitinglerini organize eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Tezcan: Korku çemberi kırılacak İLHAN TAŞCI GÖRÜŞ PRof. DR. TÜlAy ÖZÜERMAN Dayakçısına Sarılan Kadın!.. Medyadan kadına şiddet ya da kadının aşağılanmasına ilişkin görüntü ve sözlerin yansımadığı gün yok gibi. Ardı ardına yansıyan flaş kadın haberlerinden yola çıkarak, kadınını çaresiz bırakan ülke profilinin iyice yerleştiğini söyleyebiliriz. Toplumsal cinsiyet eşitliği endekslerinde son yıllarda alt sıralara demir atmış olan Türkiye, en son raporda 134 ülke içinde 124. sırada yer alıyor. Bu korkunç rakam, toplum için fazla bir şey ifade etmiyor olabilir. Akıllarda kalan, iz bırakan, silinemeyecek olan görüntüler üzerinden topluma temel sorunlardan biri ve hatta en önemlisi olan kadın sorununu bir şekilde anlatmak zorundayız. Çünkü Türkiye’de rejimin dönüşümü kadın üzerinden ve kadınla sürdürülürken rejimin dönüşümünden en fazla etkilenecek olan da kadındır. Milyonlarca kişinin izlediği “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin yayından kalkmaması adına aınan önlem iç acıtıcı. “Sanat yapmak istiyoruz” diyerek direnmek yerine, kadını örterek diziyi kurtarmak isteyen zihniyeti sorgulamadan bu süreci algılamak zor. Direnç kırılması için iktidar kanadından telkin yeterli oluyor ve bu eğilim toplumsal yaşamın her alanına yayılıyor. Meclis’te kendisine bakarak konuşan kadın milletvekiline mahcubiyetten söz ederek cinsiyet ayrımcılığı yapanın sade bir vekil olmayıp iktidarda söz sahibi olması çok düşündürücü. Tepede yer alanlar, modern kadından rahatsızlıklarını bir şekilde dile getiriyorlar. Kadını mahrem gören ve mahremiyete iten anlayışı yaygınlaştırma çabalarının yoğunlaştırıldığı bir süreçten geçiyoruz. Kendi söylediklerinden mahcubiyet duymayan birisinin, sadece cinsiyeti farklı olduğu için kendisine bakarak konuşandan mahcubiyet duymasını sorgulayacak kimse kaldı mı? Kadını aşağılamaya çalışan söz ve tavırların Meclis’e kadar taşınması çok vahim. Serbest giyim sözcüğü ile örtülü kadını daha çok görünür kılmayı amaçladıklarını bu ve buraya sığmayacak örneklerden anlayabiliyoruz. Tepelerde kadını mahremiyete iten bir rüzgâr eserken, toplumda kadına şiddet ve kadın cinayetleri ile çocuk gelinler faciası giderek artıyor. Medyaya yansıyan son görüntü, kocasından dayak yiyen kadının sığındığı dükkânın, sahibinin lakayt tavrı idi. Sebebi “Karı koca arasına girilmez” idi ve nitekim dayak yiyen kadının ertesi gün dayak atan kocası ile sarmaş dolaş resim ve görüntüleri yansıdı. Herkes görüntüye bakarak rahatladı. Kadın ağlayarak “Ailemden görmediğimi eşimden gördüm” diyerek dayakçısına minnet dolu sözler söylerken tüm kadınların itildiği çaresizliği anlatıyordu. Kadın aslında dayakçısına değil, çaresizliğinin çaresine sarılıyordu. Hepimiz bu mutlu sona(!) bakarak yaşamlarımıza devam mı edeceğiz? “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyordu Atatürk. Bugün cumhuriyeti dönüştüren zihniyet, fikir ve vicdanı hür bırakmayacağını her vesile ile duyuruyor. Kadının özgürlük alanını kısıtlayan bu dönüşümün yalnız kadınla sınırlı kalmayacağı, kadının toplumun zayıf halkası olması nedeniyle daha fazla mağdur olduğu bu yapının özgürlüklerden yana olanlar için tehdit oluşturduğunu, demokrasinin bitirildiğini, tekçi, baskıcı bir yönetim anlayışının hiçbirimize özgür alan bırakmayacağını başka nasıl anlatabiliriz? Cumhuriyet fikri, vicdanı ve irfanı hür bırakmaz hale gelince, çaresiz kadının “çaresi” dayakçısına sarılmak oluyor. Bu satırları yazamayacağımız günlerin gelmesini istemeyen herkes, diğerlerinin yaşadıklarına kayıtsız kalıp kendi küçük yaşamının dehlizine çekilerek yaşamayı bırakmak zorunda. Atatürk Cumhuriyeti kuşatıldıkça, özgürlük alanlarımız daraltılmakta ya da telkinler üzerine herkes kendi özgürlük alanını kendiliğinden boşaltmakta. Dayakçı kocadan şikâyetçi olmak yerine ona sarılmak zorunda kalan kadından ne farkı var diğerlerinin? ANKARA CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, “Acil Demokrasi, Derhal Adalet” mitingleriyle “Her şeyi elinde toplamak isteyen Recep Tayyip Erdoğan diktatörüne ve iktidarın egemenliğini güçlendirme aracına dönüşen yargıdaki hukuksuzluklara karşı dur demek” için herkesi bu mitinglere sahip çıkmaya çağırdı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan “Acil Demokrasi, Derhal Adalet” mitinglerine neden gereksinim duyulduğunu ve bununla hedeflenenleri Cumhuriyet’e anlattı. İlk mitingin 26 Ocak’ta Adana’da yapılacağını belirten Tezcan, kış dönemi olması nedeniyle miting takvimini belirlemediklerini ancak her ay bir yerde yapmayı planladıklarını söyledi. Adana mitinginde Bulutsuzluk Özlemi’nin konser vereceğini bildiren Tezcan, “Siyasetçilerin kürsüye çıkıp nutuk atacağı bir miting olmayacak. Aydınlar, yazarlar katılacak. Soner Yal ‘Delil de gerekçe de sahte’ Son dönemdeki Ergenekon, Balyoz, KCK benzeri yargılamaları anımsatan Tezcan, “Adaletin göz ardı edildiği, kişilerin hukukunun, bireysel hakların yok sayıldığı, keyfi uygulamaların hâkim olduğu bir durum var. Sahte delillerle soruşturma yapılıyor, sonra mahkemeler karar veriyor, mahkemenin kendisi de inanmıyor bu delillere ve sahte gerekçe üretiyor. Delili sahte, hükmü sahte bir yargı düzeni kurulmuş durumda” dedi. AKP iktidarının yargıyı sopa gibi kullandığını anlatan Tezcan, “Yargı, iktidarın kurmak istediği totaliter rejimin en güçlü silahı haline getirildi. Totaliter rejimlerde olduğu gibi yargı iktidarın egemenliğini güçlendirme aracı olarak kullanılıyor” yorumunu yaptı. ‘AKP tek tipleştiriyor’ AKP’nin toplumu tepeden aşağı terbiye edip tek tipleştirmeye çalıştığını vurgulayan Tezcan, bunun hangi alanlara yayıldığını şöyle anlattı: “okullarda çocuklarımızı, işveren ve işçi örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini, öğrencileri ve hatta muhalefeti bile kendi bakışıyla terbiye edip tek tipleştirmeye çalışıyor. Muhalefete tahammül edemeyen bir iktidar var. Başbakan’ın kuvvetler ayrılığına itiraz etmesi, muhalefetsiz rejim istiyorum demektir. Tiyatrodaki oyunlara, televizyondaki dizilere, yazarların ürettiklerine bulaşıyor. Üniversiteleri polis ordusuyla basıyor. Kuvvetler ayrılığını da kaldırıp elinde herşeyi toplamak isteyen bir Erdoğan diktatörü var karşımızda. Buna karşı mücadele verecek acil demokrasi ve adalete ihtiyaç var.” ‘İlk miting Adana’da’ çın, Ataol Behramoğlu katılacaklarını bildirdi. Katılanların beşer dakika yaşananlara itirazlarını kürsüden ifade etmelerine olanak sağlanacak. Mesele toplumsal birlikteliği yakalayabilmek” dedi. Türkiye’nin ciddi biçimde adaletin yok edildiği bir dönemi yaşadığına işaret eden Tezcan, şu değerlendirmeyi yaptı: “Sadece yargıdaki adaletsizlik değil daha ötesine geçti ve toplumsal hayatın her alanında ciddi adaletsizlik var. Türkiye’de hiç bu kadar adaletsizlik olmamıştı. Bu en etkili olarak mahkemelerde, yargıda, adalet teşkilatındaki adaletsizlikte or taya çıkıyor. Bir ülkede adalet yoksa özgürlük ve demokrasiden bahsedemeyiz. Masum insanların güçlüye karşı kendisini ifade edebileceği son durak adalet durağıdır. Orada kendisini güvende hisseder. İktidarın gücüne de orada direnebilir. Özgürlüklerin son güvencesi hukukun, adaletin hâkim olduğu ülkedir. ” Düzenleyecekleri mitinglerle iktidarın oluşturduğu korku çemberini kırmak istediklerini anlatan Tezcan, “CHP olarak birçok alanda, farklı zeminlerde itiraz eden, muhalefet ‘Herkesi bekliyoruz’ edenlerle bu iktidara şimdi dur demek zamanı. CHP mitingi olmayacak, biz bir şemsiye açtık. Yükümlülük kısmını biz üstümüze alıyoruz. Bütün herkesin bunu sahiplenmesini istiyoruz. Adalet ve demokrasi ekseninde buluşan, itiraz etmek isteyen herkesi davet ediyoruz, herkesin kendisini ifade etmesine imkân vereceğiz. Eğer bu korkunun kırılacağı cesaret dalgasını yaratabilirsek Türkiye yarın, bugünden çok daha güzel olacak herkes için. O yüzden herkesin katkı vermesini bekliyoruz önyargımız olmaksızın” dedi. Yazarımızın rahatsızlığından dolayı bugünkü yazısını yayımlayamıyoruz. Artık ‘Kesintisiz Eylem!’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU Uzunca bir süredir ülkemizde, bırakın alanları caddeleri, köşe bucak “eylem”! Öyle ki, kimi ilimizde aynı gün içinde birkaç “eylem” birden yapılıyor. Başbakan’ın, “ortaçağlık” bir anlayışla üniversitenin karşısına dikilmesine, öğrenciler “eylem”le karşılık verirken; emekçiler de işyerlerinin “yok” edilmesini önlemek için bir direniş “eylem”iyle ayaktaydılar; “TSK”nin her “orun”dan (rütbeden) komutanlarının, üstelik “terör”le savaşmaktayken görevlerinden koparılıp alınarak; “hukuk dışı” bir yargılamayla “terörist” “darbeci” olarak “1520” yıl hüküm giymeleri karşısında, yakınları da destekleyenlerle birlikte “Sessiz Çığlık” eylemindeydiler. Sanırım daha da dikkat çekici olan; bir “eylem”i noktalayanların, başlayacak başka bir “eylem”e katılmaları, buna yetişmek için de gösterdikleri “çaba”... “12 Ocak 2013” günü Beşiktaş’taki “Sessiz Çığlık”tan sonra eylemciler Kadıköy’de “Adalet Arıyoruz!” “eylem”ine katılabilmek amacıyla soluk soluğa bir koşu içindeydiler karşıya geçecekleri vapuru kaçırmamak için; gök delinmiş gibi yağan yoğun yağmura karşın. Yine bir ilçede, aynı çerçeve içindeki bir “alan”da yapılan “üçlü” bir “eylem” zincirine değinmeden önce; insan şu soruyu sormadan da geçemiyor; çağdaş bir “hukuk devleti” olduğu anayasasında yazılı olan bir ülkenin halkı olarak, alanlara sokaklara dökülüp “adalet” aramanın ne denli “kaygı” verici, ne denli “ürkütücü” olduğunun tam olarak ayrımında mıyız acaba? “10 Ocak” günü bizim “Simgesel Eylem Grubu” ile, artık İstanbul’un en ünlü ilçesi olan Silivri’deydik. Yalnız burada bir ayraç (parantez) açarak bir anımsatma yapmak istiyorum. “10 Ocak”, “Birinci İnönü Yengisi”nin günüdür; “92” yıl önce bu yengi (zafer) ile o dönem “emperyalizm”inin “maşa”sı Yunanistan’a dolaysiyle “emperyalizm”in başı İngiltere’ye Anadolu’dan atılan ilk tokattır bu tarih. Her yıl “basın”da bir iki gazete ile olsa da bu gün unutulmaz şehitlerimiz ve “İnönü” anılırdı, bu yıl pek böyle olmadı. Oysa “10 Ocak” günü izlemeye gittiğimiz Ergenekon’un kuşkusuz Balyoz’un da günümüz “emperyalizm”inin başı “ABD”nin, bilinen o yerli “maşa”yla düzenlettiği artık yadsınamaz bir gerçek; öyle değil mi? Şehitlerimiz de, komutanları “İ. İnönü” de ışıklar içinde olsunlar. Ayracı kapayıp konumuza dönecek olursak; “10 Ocak”ta, Silivri mahkeme salonunu dolduran “400”ü aşkın kişi, binanın içinde olup da duruşma salonuna giremeyen bir o kadar kişiyle birlikte “Duruşmaları İzleme Eylemi” içindeydiler; sandalyeye oturmuş “taş”tan “sfenksler”e benzeyen insan görünümüzden uzak“robokoplar”a da “yok”larmış gibi davranarak... Binanın dışına gelince; merdivenlerden sonra dış kapıya dek uzanan “alan”cık robokopların, içi tel örgülü demir çerçeveli engellerle oluşturulan kapı ise “jandarma”nın; içeri girmek için bu girişe abanmış sıra bekleyen yüzlerle, yüzlerle yurtsever saatlerdir burada; bir bakıma “Sıra Bekleme Eylemi” görünümündeler. İnsan yine bir ayraç açmadan duramıyor; robokopların yaydığı “buz” gibi havaya, o “itici” görünümlerine karşı; jandarmadan yansıyan böyle itici, uzaklaştırıcı bir algılama içinde pek olmuyoruz, olunmuyor sanıyorum; kendileriyle konuşuluyor, komutanlar sorulara ellerinden geldiğince yanıt vermeğe çalışıyorlar; umarız jandarmanın bu “tutum”u yurt genelinde de yaygınlaşır... Ama şunu da eklemeden bu ayracı kapamayalım derim; her toplantının, eylemin, gösteri yürüyüşünün, anayasamızın bu konudaki “34. Maddesi”nin içeriğine, kısacası devletin “kuruluş felsefesi”ne karşı çıkan; “Atatürk”ün de belirttiği gibi “iki kırmızı” çizgimiz olan “ülkenin bölünmesini”, “bölünme”yi; “din devleti”ni, “şeriat yönetimi”ni isteyen, yönelen bir “amaç”ı, bir “neden”i olmaması gerekir; bilmem anlatabildim mi? Şimdi konuyu sürdürelim; içeri girmek için sıra bekleyen yoğun topluluğu dış kapının önünden geçen asfalt yol ikiye ayrıyor, bir bölümü de yolun öteki kenarında yeni yapılan, henüz kullanıma açılmayan mahkeme binasının önündeki geniş basamaklara, ellerinde pankartlarıyla oturmuşlar hep birlikte hukuk, adalet isteyen sloganları haykırıyorlar; “sesli” bir sıra bekleme “eylem”i! Buradan az ileride de, tutuklulara bir bakıma “yanı başınızdayız!” duygusunu veren “Özel Yetkili Mahkemeler Kalksın!” “eylem”ini üç yılı aşkın bir süredir “gecegündüz” sürdüren “Hıdır Usta”nın eksilmeyen bir ilgiyi, yoğunluğu toplayan “Nöbet Çadırları”. Ve artık bir söyleşi alancığı durumuna da getirilen çadırda yapılan, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” panelini dolduran, dışarı taşan, çadırın tüm çevresine yayılan görkemli “dinleyici eylemi”! Kısaca özetlemeye çalıştığım gibi “Söz Bitti Eylem!” dönemi; artık “Aralıksız Eylem!”; “Sürekli Eylem!”; “Kesintisiz Eylem!” sürecine ulaştı. Gücümüz yettiğince katılalım, gelecek “kuşaklar” için! Ülkemizin yarını için... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİlİK KÂMİL MASARACI [email protected] UyDUDAN NAKlEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Çorum Sungurlu Çayyaka Köyü Azak Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin 1. Genel Kurulu 20.01.2013 tarihinde saat 13.00’te 100. Yıl Mahallesi Mustafa Kemal Caddesi 87. Sokak No: 24/4 Bağcılar/İstanbul adresinde yapılacaktır. SATILIK VEYA KİRALIK SIFIR DAİRE Gebze Emlak Bankası Mutlukent yerleşim alanında, Sabancı Üniversitesi, Gebze Organize Sanayi Bölgesi, Yapı Kredi ve Akbank Bilgi İşlem Merkezleri, Anadolu Hastanesi ve Sabiha Gökçen Havaalanı’na çok yakın site içinde, güvenlikli (1+1) sıfır daire. Beyaz eşya dahil, hiç kullanılmamış (Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, buzdolabı, ankastre seti, 82 ekran TV dahil) Çınar Konutları Yenikent Gebze A Blok Kat:2 No:20 İletişim: 0533 573 96 93 T.C. KADIKÖY İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TASFİYE TATİLİNİN İLANI DOSYA NO: 201234 İFLAS Müflisin adı, soyadı: OLTAN TURİZM GIDA NAKLİYE TELEKOMİNİKASYON SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. Yerleşim yerindeki adresi: Karamançiftlik yolu no: 31 Ataşehir/İstanbul Yukarıda adı ve adresi yazılı müflisin masaya ait hiçbir malı bulunmadığından İcra ve İflas Kanunu’nun 217. maddesi uyarınca tasfiyenin tatiline karar verilmiştir. İşbu ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde alacaklılar tarafından gideri peşin verilere (7.500,00TL.) iflasa ilişkin işlemlerin devamı istenmediği takdirde iflasın İİK 254. maddesine göre kapatılacağı hususu tebliğ ve ilan olunur. 08.01.2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın:3006) 1/ Vatanı Kuzey 1 Amerika olup çay 2 gibi haşlanarak içilen şifalı bir 3 bitki. 2/ Nama 4 zın her bir bölü 5 mü... Sınır nişanı. 6 3/ Izgara... Kendi alanında en önde 7 gelen kimse ya da 8 nesne. 4/ İlave... 9 Doğranmış ekmeği yağ ve et 1 2 3 4 5 6 7 8 9 suyuyla sahanda pi 1 Z A Ğ A N O S M şirerek yapılan bir 2 E S K E T E B E çeşit yemek. 5/ Bire 3 R İ P O F O B İ yin kişisel görüşün4 D A R İ F A N E den bağımsız olan... R O İ T Tarla sınırı. 6/ Çıp 5 E Ş K B E T A lak vücut resmi... Batı 6 V A L E L Avrupa’da bir ırmak. 7 A R A P K İ R AME L E K O 7/ Diş çekmeye yara 8 yan araç. 8/ Çok cefa 9 A P A E R Z İ N görmüş kimse... Alın ya da boynuzla vuruş. 9/ Şöhret... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kızılcık... Tatlı bir çörek. 2/ Leşle beslenen bir kuş. 3/ “Şu dünyanın imiş kapısı/ Geldi geçti ak günümün hepisi” (Karacaoğlan)... Sürülmüş tarlayı bastırmak ve düzeltmek için kullanılan tarım aracı. 4/ Hamam gibi tabanı ıslak olan yerlerde kullanılan bir tür takunya... Kümes. 5/ Satrançta bir taş... Konut kapılarında menteşe ve kilidin takıldığı kalın parça. 6/ Hastalık. 7/ “Avizeağacı” da denilen ve süs bitkisi olarak yetiştirilen, odunsu gövdeli bir ağaççık... Denizcilikte “temiz, düzgün, derli toplu” anlamında kullanılan sözcük. 8/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu... Kısa yazı. 9/ Gelenek... Kenar süsü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle