28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Başbakanlık’taki kavgada Daire Başkanı’ndan gelen “Evrakı MİT’e gönderin” talimatı dikkat çekti 7 Koruma kavgasında Delilleri yok edeceksin! ? Takipsizlik kararına göre Emniyet Genel Müdürlüğü; olaya ilişkin belgeleri isteyen savcılığa, kendilerinin de soruşturma yürüttüğünü, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri gereğince değerlendirileceğini, şüphelilerin eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceğini bildirdi. Bu yazı üzerine savcılık, soruşturma izni talebiyle dosyanın bir örneğinin İçişleri Bakanlığı’na gönderilmesine karar verdi. Soruşturma izni talebi, Başsavcı İbrahim Ethem Kuriş imzasıyla talep edildi. Öte yandan takipsizlik kararında Koruma Dairesi Başkan Yardımcısı Suat Çelik’in olay sırasında yanındakilere “Evraka el koyun, kriminal inceleme ve MİT’e gönderin” şeklinde talimat vermesi dikkat çekti. Yakın Koruma Şube Müdürlüğü’ne atanan Karabağ’ın Erdinç Gürkan’a “Sen ne yapıyorsun, delilleri yok ediyorsun” diye bağırması da soru işaretlerini artırdı. Gürkan’ın hangi suçun “delillerini” yok ettiği ve evrakların neden MİT’e gönderilmek istendiği anlaşılamadı. Erdinç Gürkan’ın odası halen mühürlü ve özel eşyaları dahil bütün eşyaları içeride muhafaza altında tutuluyor. Başbakanlık koruma ekibi, geçen yıl şubat ayında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın makam odalarında bulunan dinleme cihazları sonrası 6 Eylül’de tümden değiştirilmişti. Savcılığın buna ilişkin başlattığı soruşturma ise Başbakanlık’ı bekliyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun böcek olayına ilişkin soruşturmasını sürdürdüğü, MİT’in de destek verdiği belirtilirken Kurul’un çalışmasını bitirdikten sonra dosyayı savcılığa göndereceği bildirildi. bit yeniği ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Başbakanlık’ta yeni koruma ekibi ile görevden alınan Yakın Koruma Şube Başkanı Erdinç Gürkan arasında yaşanan “kavgaya” ilişkin yürütülen soruşturmada, “tehdit, hakaret ve kasten yaralama” suçlarından takipsizlik kararı verildi. Savcılık, “görevi kötüye kullanma” suçundan ise Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanı Ramazan Bal’ın arasında bulunduğu 5 koruma hakkında İçişleri Bakanlığı’ndan soruşturma izni istedi. Kavgaya ilişkin dikkat çeken bir ayrıntıya göre Koruma Dairesi Başkan Yardımcısı Suat Çelik, tartışma sırasında yanındakilere “Evraka el koyun, kriminal inceleme ve MİT’e gönderin” diye talimat verdi. Başbakanlık korumalarının böcek olayından sonra görevden alındığı ileri sürülmüştü. Takipsizlik kararında şikâyetçi eski Başbakanlık Yakın Koruma Şube Müdürü Erdinç Gürkan’ın iddialarına verildi. Gürkan savcılığa yaptığı suç duyurusunda şunları anlattı: “Yeni atanan Başbakanlık Koruma Daire Başkanı Ramazan Bal, (12 Eylül 2012’de) beni makamına çağırdı ve görevden alındığımı, yerime Ali Karabağ’ın atandığını tebliğ etti. Bunun üzerine odamı boşaltmak üzere makamıma geçtim. Şüpheli Ali Karabağ gelerek, ‘Sen ne yapıyorsun, delilleri yok ediyorsun’ diye bağırdı. Odadan çıktıktan kısa bir süre sonra diğer şüpheliler Suat Çelik, Ceyhun İşçi ve Bülent Kara ile birlikte tekrar geldi. Suat Çelik’in belinde silah olduğu halde bana ‘eller yukarı’ diye bağırdı, diğer şüphelilere hitaben de ‘Evraklara el koyun, kriminal inceleme ve MİT’e gönderin’ şeklinde talimatlar verdi.” Gürkan, “Odamda haksız arama yapıldı. Ayrıca özel eşyalarıma el konuldu, istememe rağmen bana teslim edilmedi. Bütün bu eylemler, Daire Başkanı Ramazan Bal’ın bilgisi ve isteğiyle yapıldı” dedi. Tutsaklığınızın Farkında mısınız? Telefondaki ses sordu: 10 Ocak Çarşamba ne yapıyorsunuz, bir toplantımız var katılabilir misiniz? Hayır diye yanıtladım, söz verdim, tutsakları görmeye gideceğim Silivri’ye... Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Fatih Hilmioğlu, Yalçın Küçük vb. değil mi? Evet biraz onlar, ama özellikle de sizi ziyaret edeceğim. Benim çağırdığım yere gelmiyorsunuz, beni ziyaret edeceğinizi söylüyorsunuz?.. Evet dostum, sizi, çocuğunuzu, eşinizi, dostunuzu, cümle âlemi ziyarete gidiyorum. Biraz durduktan sonra ekledim: Yoksa siz hâlâ Silivri’de tutuklu tutsak olduğunuzun farkında değil misiniz? Bir sessizlik oldu, sonra karşımdaki kişi gülerek yanıtladı: Öyle ya! Haklısınız! Gerçekten tutsağız. Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Bugün, yani 10 Ocak 2013 itibarıyla Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun verilerine göre, tam 72 gazeteci tutsak. Gazetecinin özgürlüğü, ilk bakışta sanıldığının aksine, bu mesleği icra edenin kişisel özgürlüğü değildir. Nasıl ki avukatın kullandığı savunma özgürlüğü aslında suçlananın, özgürlüğüyse ve avukat da onu, savunduğu kişi adına vekâleten kullanıyorsa, gazeteci de halkın basın özgürlüğünün bir aracısından başka bir şey değildir. ??? Basın özgürlüğü çiğneniyorsa eğer bunun asıl hedefi halkın haber alma, ne olup bittiğini öğrenip anlama özgürlüğünü ortadan kaldırmaktır. Sanırım bu açıklamalar, neden Silivri ve diğer hapishanelerde yatanların yalnızca, 72 gazeteciden ibaret olmayıp aynı zamanda tüm bir toplum olduğunu kanıtlamaktadır. Bu gerçeği dile getirdiğiniz zaman, verilecek yanıt hazırdır: Ama onlar gazetecilik faaliyetinden yatmıyorlar ki? Gazetecileri terör örgütüne dahil etmek, örgüt üyesi olmasalar bile örgüte destek olmak vb. gerekçelerle suçlama yöntemi yeni değil. 12 Eylül’ün askeri aşamasında da öyle yapılırdı, sivil aşamasında da öyle yapılıyor. Bir Cumhuriyet mensubu olarak 12 Eylül’ün, askeri aşamasında aynı suçlamalarla içeri atılmış, aynı şekilde tutukluluk yoluyla özgürlüğümden yoksun bırakılmıştım, aynı gazetenin mensubu Mustafa Balbay, 12 Eylül’ün sivil döneminde aynı suçlamalar, aynı yöntemlerle infaz ediliyor. Değişen bir şey yok. Balbay gazetecilik faaliyetinden içeride yatmıyor ki diyorlar. Ama kendisine yüklenilen fiiller arasında gazetecilik faaliyeti dışında herhangi bir şey yok. ??? Demokrasi halkın kendisi için en doğru olana karar verip seçme yetisinin varlığı varsayımına dayanır. Bu varsayım ne kadar gerçekleşirse, demokrasi de o kadar sahicidir. Halkın ne olduğunu bilerek doğruyu bulmasıysa basın özgürlüğüyle mümkündür. O yüzden basın özgürlüğü demokrasinin temelidir, kuvvetler ayrılığı kadar, yargı bağımsızlığı kadar, kürsü dokunulmazlığı kadar temeldir basın özgürlüğü. Bugün Silivri Türkiye’deki basın özgürlüğünün ve dolayısıyla demokrasinin ölçüsünün barometresidir. Onun için bugün Silivri’de olacağız. Gazetelerin içinde bulundukları tek tutsak evi Silivri değil, başkaları da var. Bir de gözümüzün önünde cereyan ettiği halde işin pek fark edilmeyen yanı var. Basın üzerinde baskılarla halkın haber alma özgürlüğü kısıtlandığından, artık birçok gazete ve televizyon kurumu gerçeğin tutsak edildiği odaklara döndü. Başka bir deyişle bütün Türkiye yüzeyinde basın organlarının çoğunluğu, basın hapishanelerine dönüştü. Hani neredeyse hapisteki bir gazeteciye çalışan bir gazeteci içeride kaç kişisiniz diye sorduğunda şu cevabı alacak: Onu bırak da söyle sen! Asıl siz dışarıda tutsak kaç kişisiniz? ‘Kalemini satarsan’ sütümü helal etmem demiştim ŞULE KÖKTÜRK ‘Üstün başarı ödülü’ yağmış ANKARA (AA) 12 Eylül askeri darbesi döneminde işkencelerle anılan Mamak Askeri Cezaevi’nin müdürü emekli Albay Raci Tetik’e, komutanlarınca verilen ödül ve takdirnamelerin de yer aldığı bazı belgeler, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyaya girdi. 12 Eylül dosyasına giren belgeler arasında, Raci Tetik’e, “üstün başarılarından” dolayı dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren’in “kol saati”, sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Ergun’un ise “televizyon” hediye ettiği yazıyla o dönem Ankara’da tugay komutanlığı yapan Tuğgeneral İsmail Hakkı Karadayı tarafından verilen “takdir” belgesi dikkat çekiyor. Kenan Evren, 4. Kolordu ve AnkaraÇankırıKastamonu İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na gönderdiği 31 Temmuz 1981 tarihli yazıda, Tetik’in birinci yılında olduğu gibi ikinci yılında da Mamak Askeri Cezaevi Müdürlüğü’nü, bıkmak ve usanmak bilmeyen bir gayret, ciddiyet ve sorumluluk anlayışı içerisinde titizlikle yürüttüğünü ifade etti. İdeal bir subay için gayenin, “vazife kutsiyetinin idraki içinde, bilinçli gelişmeleriyle, verimli ve ahenkli bir düzeye ve mesleki olgunluğa kavuşmak” olduğunu vurgulayan Evren, “Bu nedenle bu subayı (Raci Tetik) bir adet kol saatiyle taltif ediyor, aynı anlayışla çalışmalarını sürdürmesini diliyorum” ifadesini kullandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ile işadamı Remzi Gür arasındaki telefon görüşmelerini yayımlayan Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım, yaklaşık 3.5 yıldır mahkemelerin “yayınlanmasında kamu yararı var” dediği bu telefon görüşmelerinden dolayı Silivri Cezaevi’nde. Deniz Yıldırım’ın annesi Zeynep Yıldırım, “Oğluma gazeteciliğe başladığı zaman, ‘Kalemini satarsan sütümü sana helal etmem’ demiştim. Oğlumun arkasındayım. Oğlumun gençliği cezaevinde geçiyor. Oğlum çıksın istiyorum tabii ki ama yalvarmıyorum, aklanarak çıksın, benim oğlumun bir suçu yok” dedi. Deniz Yıldırım, ses kayıtlarını yayımladığı için, 9 Kasım 2009’da tutuklandı. Tutukluluğundan 1.5 yıl sonra Deniz Yıldırım, 2011 genel seçimlerinde Cumhuriyetçi Güç Birliği’nden milletvekili adayı oldu. Ancak cezaevinde olması yetmiyormuş gibi gazeteci meslektaşları da ona köstek olmaktan geri kalmadı. Sabah gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, Yıldırım’ın gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil, “tasarlayarak adam öldürmekten” cezaevinde yattığını yazdı. Bu yalan haber nedeniyle Ilıcak 6500 lira tazminat ödemeye mahkum oldu. 70 tutuklu Gazeteciler gününde Yayımladı, işte burada... Deniz Yıldırım’ın annesi 62 yaşında emekli öğretmen. Isparta’da yaşıyor ve 3.5 yıldır her ay oğlunu görmek için İstanbul’a geliyor. Zeynep Yıldırım, “Bu hükümetten ne beklenebilir ki? Belliydi onun tutuklanacağı. Tayyip Erdoğan kinlendi, yatırıyor” sözleriyle açıklıyor davaların gerekçelerini. Yıldırım’ın ses kayıtlarını yayımladığı zaman, dönemin Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu’nun duruşmada tanıklık yaptığını anımsatan Yıldırım, “Devecioğlu, ‘Sadece İşçi Partisi’ne değil, hepimize gelmişti bu ses kayıtları ama biz yayımlamadık. Deniz yayımladı, işte burada’ dedi” diye konuştu. Deniz gazeteci olmaya karar verdiğinde karşısına alıp onunla konuştuğunu ifade eden Zeynep Yıldırım, “Eğer kalemini satarsan emzirdiğim sütü helal etmem sana’ dedim. Bizim korkumuz yok Tayyip Erdoğan’dan veya başkalarından. Haksız olarak ceza çektiriliyor içeride. O gazetecilik yapıyor” dedi. 62 yaşındaki Zeynep Yıldırım “Deniz’in iddianamesinde 52.5 yıl isteniyor. Onun için yaşamak zorundayım” diyor. ? Türkiye, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne cezaevinde, yaptığı haberler nedeniyle, işini yapmaktan mahrum bırakılan 70 gazetecisiyle giriyor. Kimi Ergenekon terör örgütü, kimi KCK terör örgütüne üye olmaktan tutuklu. Türkiye, cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci sayısıyla İran ve Çin’in önünde. GÖP, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Başkanı Arne König Ergenekon duruşmasını izlemek ve Türk meslektaşlarıyla dayanışmasını göstermek amacıyla bugün Silivri’de olacak. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu ise yaptığı açıklamada “gazetecilerin çalışma koşullarının yanı sıra, ifade özgürlüğü düzeyinin de her yıl biraz daha geriye gittiğini” vurgulayarak TBMM’yi göreve çağırdı. Açıklamada, çalışan gazetecilerin koşulları her gün biraz daha güçleştiği, sendikasızlaştırılma girişimlerinin olduğunu, yıpranma payının kaldırıldığını ve gazetecilik faaliyetinin terör suçu kapsamında değerlendirilmeye başlandığı kaydedildi. Açıklamada “Türkiye hapisteki gazeteciler açısından dünya birincisi” denildi. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi, bu yıl 10 Ocak’ın hem gazeteciliğin yargılandığı hem de sendikal hakların yok edildiği bir döneme rastladığını belirtti. Hopa’da kimlik tespiti Facebook’tan Haber Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2011 yılındaki genel seçimlerde Artvin’in Hopa ilçesindeki mitingi öncesi ve sonrasında çıkan olaylara karıştıkları suçlamasıyla haklarında yeni dava açılan 51 kişinin yargılanmasına ilişkin hazırlanan iddianamede bazı şüphelilerin eşkâlinin, olaylar sırasında kayda alınan görüntüler ve sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki fotoğraflarının karşılaştırılması sonucu tespit edildiği belirtildi. Hopa Asliye Ceza Mahkemesi’nde 14 Ocak’ta yapılacak duruşmada, haklarında “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme ve nitelikli yaralama” suçlarından dava açılan 51 kişi için iddianame hazırlandı. 65 sayfalık iddianamede, Erdoğan’ın Hopa’da mitingi öncesi ve sonrasında yaşanan olaylarda, başbakanlık otobüsünden düşerek yaralanan koruma polisi Servet Erkan ile bazı polislerin de aralarında bulunduğu 29 kişi ‘mağdur’ sıfatıyla yer aldı. İddianamede sanık olarak adı geçen Erkut Kibar’ın zihinsel engelli olduğu ortaya çıktı. ‘Doğruları yazdığı için hedef oldu’ HÜLYA KESKİN KCK soruşturması kapsamında tutuklanan ve Kandıra F Tipi Cezaevi’nde bulunan Dicle Haber Ajansı muhabiri Çağdaş Kaplan’ın babası Nesim Kaplan, “Bir gazete yazısının, bir canlı yayına bağlanmanın bedeli F Tipi Cezaevi’nde yatmak değildir. Bunu içimize sindiremiyoruz” dedi. “Onu tanıyorum, gerçekleri yazdığını biliyorum” ifadelerini kullanan Kaplan, “Özel yetkili mahkemelerin keyfiliği nedeniyle babası olarak duruşmalara giremiyorum, avukatlar gire miyor. İddianame boş duvarlara okunuyor. İleri demokrasi bu ise, bizim üzüntümüz ileri demokrasidendir. Oğlumun ve tüm gazetecilerin bir an önce serbest bırakılmasını istiyorum” diye konuştu. KCK soruşturması kapsamında tutuklanan ve 2008’den beri Dicle Haber Ajansı muhabiri olarak çalışan Çağdaş Kaplan’ın babası Nesim Kaplan, 24 Aralık 2011’de gözaltına alındıktan sonra tutuklanan oğlunun Kandıra 2 No’lu F Tipi üç kişilik hücrede kaldığını söyledi. Çağdaş Kaplan’ın Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olduğunu, gazetecilik mesleğini çok istediği için çeşitli kurslara katıldığını anlatan baba Kaplan, “Gerçeklerin üzerine gittiği anda hedef haline geldi. Bizim en çok üzüldüğümüz nokta ise onun bazı medya kuruluşlarında ‘gazeteci değil, terör örgütü üyesi’ olarak gösterilmeye çalışılmasıdır. Acaba bunu yazan çizenler gerçek gazeteci mi?” dedi. Kaplan, “Geçen kış ziyaretine gittiğimizde, açık görüşe getirildiği sırada kontrol iddiasıyla yedi kere ayakları çıplak olarak yerin üstünde tutuldu. Bir kere de bir gardiyan oğluma, ‘Sen demek Hasip Kaplan’ın yeğenisin, eğ o zaman başını’ demiş. Çağdaş da ‘Ben başımı eğecek bir şey yapmadım’ diyerek tepki göstermiş ve bunu kabul etmemiş. F tipi cezaevlerinde bu tür muameleler sürekli oluyor” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle