19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER Balyoz sanıklarının avukatları yaptıkları ortak açıklamada mahkemenin gerekçesini eleştirdi ‘Gerekçesiz karar’ İstanbul Haber Servisi Balyoz davasına bakan avukatlar, ortak bir açıklama yaparak “Şu an bir ‘gerekçesiz’ kararla karşı karşıyayız. Şüpheler giderilmedi. Eğer Türkiye’de hukuk kaldıysa, hukuka, vicdana ve adalete aykırı Balyoz kararının Yüksek Mahkeme’ce bozulacağından eminiz” dedi. “Balyoz Davası Müdafii Avukatları” imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Balyoz kararının gerekçesi eleştirildi. Kararda, dijital delillerdeki manipülasyona işaret eden tarih, zaman ve yer çelişkilerinin, soyut bir “güncelleme” teorisiyle açıklanmaya çalışıldığı ifade edilerek mahkemede dinlenen bilirkişi Tevfik Koray Peksayar’ın ise TÜBİTAK raporunda tek seferde yazıldığı belirtilen CD’lerin hiçbir şekilde güncellenemeyeceğini belirttiği kaydedildi. Davanın kilit noktasının, darbenin kim tarafından ve nasıl engellendiğinin ispatı olduğu vurgulanarak devam edildi: “Bu ispat ediAvukatlar, “Sanıklar ile müdafiler arasında fiziki engeller koyan, savunma makamını şekli bir unsur olarak gören mahkeme heyetinin müdafilerin haklı protestolarını kararının 1047. sayfasına gerekçe olarak yazması düşündürücüdür. Adil yargılanma hakkından çoktan uzaklaşmış Silivri yargılamalarının son örneği olan ‘gerekçesiz’ Balyoz kararının içi en az Balyoz davasının kendisi kadar boştur. 1500 sayfa gerekçe yazılmış ancak yukarıda belirttiğimiz en temel savunmalarımıza hiçbir cevap verilememiştir” dedi. Çeteciler Zor Durumda Önceki gece “Dörtbirtaraf”ta tanınmış o iki kadın gazeteciyi izledikten sonra kanaat getirdim ki, mahkemepolissavcı önlerine “Kardeşim yeter artık, biz de Balyoz diye bir darbe planının olmadığına inandık” deseler bile, onları da Balyozculukla, Ergenekonculukla ve darbe planını örtbas etmekle suçlayacaklar. Mahkeme kararını bozarsa Yargıtay’a da saldırırlar mı? İşi o noktaya tırmandırdılar ki, TSK açıklamasını bile çarpıtmakta yarıştılar. Mahkeme, darbe belgelerinin asıllarının Genelkurmay’da olduğunu gerekçeli kararında belirtiyor. TSK “..dava konusu tüm delillerin asıllarının bulunduğu ve Genelkurmay Başkanlığı’nca mahkemeye gönderildiği şeklinde basında yer alan iddialar asılsızdır” yanıtını veriyor. Mahkeme bu tepkiyi görünce “Biz bütün belgeler TSK’de demedik” diye yan çiziyor. Malum koro hep birlikte (Zamancı H. Gülerce dahil!) hayır TSK öyle demedi diye boru öttürüyor! Dani Rodrik durumu şöyle yorumladı: “Davanın bir faydası(!), sahte delil üreten çetenin boyutlarını, etki alanını ve destekçilerini gözlerimiz önüne serdi.” Rodrik nazik bir insan!.. Benim aklıma ise “Acaba sahte delillerin hazırlanmasına basından kimler katkı koydu” bile geliyor! Rodrik’ten bahsedince, konuyu en iyi bilen insan olarak, gerekçeli karara yaptığı eleştiriyi kısaltarak buraya almak gerek (http://balyozdavasivegercekler.com/2013/01/08/balyozmahkemesininneresindentutsanelindekalangerekcesi/). Ama siz aslını okuyun. ??? * Mahkeme, Balyoz CD’sinin 2003’te değil, çok daha ileri bir tarihte (en erken Ağustos 2009’da) oluşturulduğunu gösteren kanıtları niye göz ardı etti? Balyoz belgeleri iddia edildiği gibi en son 2002 ve 2003’te kaydedilip Mart 2003’te (tek oturumda) CD’ye kaydedildiyse, a) Cami bombalama krokilerinde 2003’te var olmayan ve ilk defa Office 2007 ile kullanılmaya başlanan XML şemaları ne arıyor? b) Balyoz’un ana belgesi Balyoz harekât planı dahil, diğer Balyoz belgeleri nasıl oluyor da ilk defa Office 2007 ile kullanılmaya başlanan Calibri, Cambria gibi fontlara referans taşıyor? c) Belgelerde sadece 2003 öncesinde var olan araçlar, hastaneler, firmalar listelenmesine rağmen, nasıl bir aracın 2006’da değişen plaka numarası, bir hastanenin 2008’de ve bir firmanın 2009’da değişen yeni ismi geçiyor? Mahkemenin yanıtı şu: Belgeler güncellenmiş! Mahkeme alenen, çetenin yaptığı hataları “güncelleme” iddiası ile örtbas ediyor. Oysa Balyoz belgelerinin son kayıt tarihleri hep 2003 ve öncesi. Eğer mahkemenin ileri sürdüğü gibi bir durum olsaydı, belgelerin son değişiklik tarihi 2007 ya da sonrası olarak gözükürdü. Huzurda dinlenen uzman kişilerin bu saçmalığı doğruladığı ise kesinlikle doğru değil. Belgeler güncellenseydi, son kayıt tarihi 2003’ü değil, güncellendiği tarihi gösterirdi. * Türkiye’de darbe amaçlı word belgesi hazırlamakla suçlanan, ancak belgeyi kaydettiği iddia edilen tarihte yurtdışında, denizde tatbikatta, annelik izninde vs. olduğunu ispatlayan sanıklara ceza veren mahkemenin gerekçesi neydi? Mahkeme, ilgili dijital belgelerin içeriğinden bahsettikten sonra “Yukarıdaki belgeler karşısında savunmasına itibar edilmemiştir” diyor. Yani mahkeme sanıkların sunduğu somut bilgilere (pasaport girişçıkış kayıtları) değil, kolaylıkla manipüle edilebilen dijital belgelerin üstverilerine itibar ediyor. * Madem dijital Balyoz belgelerinin gerçek olduğu kabul ediliyor, neden bu belgelerde ismi geçen herkes sanık değilken ya da bir kısım sanıklar beraat ederken, aynı belgelerle suçlanan başka sanıklar 1618 yıl ceza alıyor? Mahkeme, bir açıklama gereği duymuyor. * Seminerde Balyoz planı müzakere edildiyse, 162 seminer katılımcısından neden sadece 52’si Balyoz davasında sanık? Mahkemeye göre sadece dijital bir görevlendirme listesinde olanların bulunduğu ufak bir katılımcı gurubu, seminerde Balyoz darbe planının tartışıldığını biliyor, ama katılımcıların geri kalanı (100 küsur kişi) saf saf normal bir seminere katıldığını zannediyor! Bu durumda Ankara’dan gönderilen gözlemciler de seminerde darbe müzakere edildiğini fark etmemiş! * Madem Balyoz darbesine hazırlık olarak yüzlerce dijital belge kaydedildi, niye darbe gerçekleşmedi? Mahkeme, bu konuda serbest atışın sınırını da zorluyor: Balyoz darbesinin gerçekleşmemesinin nedeni, Çetin Doğan’ın geçirdiği kalp ameliyatı! İddianamede darbeyi Aytaç Yalman’ın engellediği yazıyordu. Ancak mahkeme, Yalman’ı tanık olarak dinlemeyi reddettiği için, gerekçeli kararına bunu yazamamış. Mahkeme 31 Mart 2003’te darbeden “gönülsüzce” vazgeçildiğini iddia ederken, neden sanıkların harıl harıl dijital darbe belgesi hazırlamaya devam ettiklerini açıklamıyor. ??? * Mahkeme yanlış bilgiler de aktarıyor: Mesela, Genelkurmay tarafından belgelerin bir kısmının aslının askeri birimlerde bulunduğunun belirtilmesi! Bu belgelerin Balyoz’la bir ilgisi yok. Baransu’dan gelen bavulda olduğu gibi, sahtekârlar gerçek belgeleri sahte belgelerle beraber paketlemişler. Ayrıca Genelkurmay, suç içeren ve 11 No’lu CD’den çıkan Balyoz belgelerinin sahte olduğu sonucuna varmıştı. Mahkeme bu hususu tabii ki atlıyor. Gölcük’ten çıkan CD’nin sahte olduğunu bilimsel olarak kanıtlayan bilirkişi raporunu da tamamen gözardı ediyor. Rodrik: “Balyoz CD’lerinin sahteliği matematiksel bir kesinlik taşırken başka türlüsü pek mümkün değildi. Ama bu gerekçesiyle mahkeme, hukukun ve gerçeklerin yanında olmak yerine bir çetenin amaçları doğrultusunda hareket ettiğini bir kez daha alenen tescil etmiş oluyor.” Yer bitti, bana söz kalmadı... lemezse, hukuk, teşebbüsün olmadığı sonucuna ulaşmayı mecbur kılmaktadır. Yanlı kararda, bu konu, Çetin Doğan’ın emekli edildiği yakıştırması ile açıklanmaya çabalanmıştır. Mahkeme gerekli incelemeyi yapsaydı Doğan’ın emekli olmasının 1 sene önceden belli olan ve TSK’nin olağan terfi uygulamasından kaynaklanan bir durum olduğunu tespit edebilir ve böyle bir varsayıma da ulaşmazdı. Sözde darbenin 2003’te teşebbüs aşamasında kaldığının iddia edilmesi ile belgelerin 2007’de güncellendiğinin iddia edilmesi büyük bir çelişkidir ve temel mantık kurallarıyla dahi izah edilemez.” Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök’ün neden dinlenmediği konusunda da somut bir gerekçenin olmadığını ifade eden avukatlar, “Mahkeme bu talebimizin mahkeme üzerinde baskı oluşturmayı amaçladığını ifade ediyor. Mahkeme, Özkök’ün Ergenekon davasındaki tanıklığının ne sebeple dava dosyasına isteyerek duruşmada okumuştur” diye sordu. ‘Sen ne söylersen söyle’ mantığı Bilirkişi raporlarındaki çelişkinin yeni bir raporla neden giderilmediğinin açıklanmadığı ifade edilerek “Mahkeme heyeti de bilgisayar uzmanı hâkimlerden oluş madığına göre teknik bilirkişiye başvurulmamasının herhangi bir hukuki, mantıki ve makul açıklaması yoktur. Yıldız Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi dahil birçok saygın üniversiteden, bilim kuruluşundan alınan 26 adet bilirkişi raporuna itibar edilmemesinin gerekçesi de açıklanmamış” denildi. Bir insanın sadece isminin dijital listelerde yer almasının o insanı 1820 yıl gibi cezalara mahkum etmek için yeterli görüldüğü ifade edilerek şu değerlendirme yapıldı: “İsnat edilen suç tarihinde yurtdışında bulunan insanların hangi sebeple ağır cezalara mahkum edildiğinin gerekçesi klişe bir cümleden ibaret olarak yanlı karara yazılmış. Doğan’ın bir kez ‘dilinin sürçmesini’, derhal düzeltilmesine rağmen, ikrar olarak kabul etmiştir. Bu durum, yargılamanın peşin hükümlü ve ceza vermeye yönelik, adeta ‘Sen ne söylersen söyle’ şeklinde bir mantıkla yapıldığını göstermektedir.” ‘BOŞ GEREKÇE’ KOCALIKTAN MAHRUMİYET GEREKÇESİZ Mahkeme hâlâ erkek biliyor! İLHAN TAŞCI Karadayı’dan 00.30’da imza İstanbul Haber Servisi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında, tutuklama istemiyle sevk edildiği mahkeme tarafından adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dün polis merkezine giderek ilk imzayı verdi. Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü İskele Polis Merkezi Amirliği’ne gece saat 00.30’da giden Karadayı’nın, evrakı imzaladığı belirtildi. Karadayı’nın avukatı Erol Yılmaz Aras da “müvekkili Karadayı’nın günün ilk saatlerinde polis merkezine giderek imza vererek döndüğünü” belirtti. ANKARA Balyoz’un gerekçeli kararında, sivil memur Güllü Salkaya darbeye teşebbüs ettiği savıyla generallerle birlikte 16 yıl hapse mahkum edilirken “kocalık/babalık” haklarından neden ve nasıl mahrum bırakıldığı sorusu yanıtsız kaldı. Salkaya’nın avukatı Salim Şen, bu gelişmeyi “O kadar özensizler ki sanığın kadın olduğunun bile farkında değiller. Gerekçede bunun yanlışlıkla yapıldığı yazılmalıydı. Yazılmıyorsa hâlâ kararlarının arkasındalar demek ki” sözleriyle yorumladı. Mahkeme, sivil memur olan ve generallerle birlikte darbeye teşebbüs ettiği gerekçesiyle 16 yıl hapis cezasına çarptırılan Güllü Salkaya’nın tutuklu kaldığı süre boyunca “babalık ve kocalık” sıfatının verdiği haklardan mahrumiyetine de karar vermişti. Açıklanan gerekçeli kararda, Güllü Salkaya ile ilgili verilen kararın yanlışlıkla yapıldığına ilişkin bir değerlendirme yer almazken bir kadını babalık ve kocalık hakkından mahrum bırakma cezasının nasıl verildiği de gerekçelendirilmedi. 161 bin kişi adli kontrolde İLHAN TAŞCI ‘Kadın olduğunun farkında değiller’ Konuyu değerlendiren Salkaya’nın avukatı Salim Şen, müvekkiliyle ilgili kararda hiçbir gerekçenin olmamasını eleştirdi. Mahkemenin Güllü Salkaya’yı “babalık ve kocalık haklarından mahrum bıraktığını” anımsatan avukat Şen şu değerlendirmeyi yaptı: “Bunun bile gerekçesi yazılmamış. Bir kadın babalık ve kocalık hakkından nasıl bırakılır? O kadar özensiz bir karar verildiği ve yazıldığı için Güllü Hanım’ın bir kadın olduğunun farkında bile değiller. Hadi bunu karar verirken yaptınız, şimdi gerekçeli kararda ‘sehven’ yapıldığı değerlendirmesiyle ortadan kaldırılacaktı bu karar. Bu da yapılmadığına göre, verdikleri kararın arkasındalar demek ki. O zaman neden bu haktan mahrum bıraktığının anlatılması gerekirdi. Bu hükmün nasıl verildiğinin gerekçesi olması gerekirdi. Peki bir kadın hakkında verilen bu karar nasıl uygulanacak?” ANKARA Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya da uygulanan adli kontrol sistemi kapsamında izlenenlerin sayısı 26 bin 274’e ulaştı. Cezasının infazı konutunda yapılanların sayısı ise kayıtlara 133 olarak geçti. Son 8 ay içerisinde kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılan hükümlü sayısı ise 35 bin 337 oldu. Adalet Bakanlığı Denetimli ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı tarafından yaplan çalışmalaya göre, son 1 yıl içeresinde farklı yasal düzenlemelerden kaynaklı olarak 149 bin 542’si yetişkin 11 bin 929 çocuk olmak üzere 161 bin 471 kişi denetimli serbestlik kapsamına alındı. Karadayı’ya da uygulanan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen “adli kontrol” kapsamında 24 bin 201 yetişkin, 2 bin 46 çocuk olmak üzere toplam 26 bin 247 kişi alındı. Bu kişiler, düzenli olarak karakola gidip imza veriyor. tedbirine hükmolunur” hükmü ise 103 bin 444 kişi hakkında uygulandı. Bunlardan 7 bin 232’si çocuk olarak kayıtlara geçerken bunlara alkol ve uyuşturucu tedavisi uygulanıyor. Adli kontrol, denetimli serbestlikte genel olarak yararlanan çocuk hükümlü sayısının 11 bin 929 olduğu kaydedildi. Bakanlığın istatistiklerine göre “konutta infaz” hükmünden 133 kişi yararlandı. Türk Ceza Yasası’nda düzenlenen etkin pişmanlık kapsamında ise 202’si yetişkin, 51’i çocuk olmak üzere 253 kişi yararlandı. 133 kişi ev hapsinde 11 bin 929’u çocuk Türk Ceza Yasası’nın 191 maddesinde düzenlenen “Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik Balyoz davası ile ilgili açıklanan gerekçeli kararda kanaat var, delil yok Beraat kararı da matbu ‘Yaşamından kaygı duyuyoruz’ BARKIN ŞIK ‘Neden iyi hal indirimi yapılmadı’ Şen, Salkaya hakkında iyi hal indirimi de yapılmadığına işaret ederek “Gerekçede genel olarak ‘mahkemeye karşı saygılı davranmayanlara indirim uygulanmamıştır’ deniyor. Güllü Hanım bütün yargılama boyunca bir kez duruşmaya katıldı onda da sorgusu yapıldı. O sırada verilmiş bir disiplin cezası yok. Hangi davranışıyla mahkemeye karşı nezaketsiz davranmış ki iyi hal indirimi uygulanmıyor, bunun da cevabı yok. Tek tek sanıkların durumu yerine genel bir değerlendirme yapılıyor” dedi. Salkaya ile aynı hukuki durumda olan memurların mahkemede tanık olarak dinlendiğini anlatan avukat Salim Şen, “Kimi belgelerin kayıtlı olduğu bilgisayarın üst verilerinde ‘gsalkaya’ yazıyor. Dolayısıyla sen kaydettin deniliyor. Delil bu. Kaldı ki aynı durumda olan başka memurlar için bu uygulama yapılmadı, tanık olarak dinlendiler ki doğrusu da bu” değerlendirmesini yaptı. Avukat Şen, Salkaya’nın “‘Ben ne yapmışım? Bana ne yaptığımı anlatmalarını bekliyorum” dediğini aktardı. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu, Silivri Cezaevi’nde tutuklu meslektaşları Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlığından ve yaşamından kaygı duyduklarını bildirdi. Odadan yapılan yazılı açıklamada, Hilmioğlu’nun rahatsızlığının tutukevi koşullarında izlenebilecek ve tedavi edilebilecek boyutta olmadığı anımsatıldı. Açıklamada, şöyle denildi: “Hilmioğlu’nun sağlık sorunları, üst düzeyde sağlık hizmeti verilen akademik kurumlarda tedavisini gerektirmektedir. Tutukluluk halinin devamı bu seçeneğin devreye girmesi önünde önemli engeldir.” ANKARA Balyoz davası ile ilgili açıklanan gerekçeli kararda beraat eden isimlerle ilgili gerekçeler, hüküm giyenlerde olduğu gibi “matbu” çıktı. Orak, Urgan, Tırpan, Döküm, Tahrip, Yumruk, Çarşaf, Kürek ve Sakal planlarıyla ilgili görevlendirme listelerinde adı geçen Jandarma Genel Komutanlığı personeli beraat etti. Beraat kararlarının hepsinde, “Balyoz Harekât Planı’ndan haberdar olduğu, bu plan dahilinde jandarmanın eylem planı kapsamında görevi kabul ettiği yönünde delil bulunmadığından beraatına karar verildi” dendi. Mahkeme, Mart 2003’teki seminere hiç katılmadığını veya yurtdışında olduğunu ispat eden pek çok isme ise “savunmasına itibar edilmemiştir” diyerek ceza verdi. Mahkeme, seminerin yapıldığı tarihte yurtdışında bulunduğunu ispat edenler ile ilgili verdiği mahkumiyet kararlarını şöyle gerekçelendirdi: “Sanıklardan bazıları suç tarihlerinde yurtdışında veya açık denizde görevde olduklarını belirtmişler ise de suç tarihinde teknolojinin ulaştığı aşama, iletişimdeki kolaylıklar dikkate alındığında, aralarında çok kolay bir şekilde belge alışverişinin olabiliceği, bazı toplantı tutanaklarında kişi isminin açılmasının muhakkak bu toplantıya fiziken iştirak etmeyi gerektirmeyeceği, toplantıda görüşülen konuların kendisine iletişim araçları ile ulaştırılabileceği, bir darbe planında bu suçun icra faaliyetlerine dair evraka suça dahil olmayan bir kişinin isminin olamayacağı, bu durumdaki sanıkların suça katılımlarının diğer deliller ile de doğrulandığı anlaşılmıştır.” Ancak mahkeme gerekçeli kararında, yurtdışında veya açık denizlerde bulunan sanıkların, darbe organizasyonu ile yaptıkları “iletişimin tespiti” için delil aramadı. Mahkeme, “Balyoz Darbe Planı”nın askeri yazışma tekniklerine uygun olmadığı eleştirileri ile ilgili olarak, Genelkurmay Başkanlığı’ndan mahkemeye gelen yazışmalarda da hatalar olduğunu belirterek şunları kaydetti: “Balyoz Planı’nda askeri yazışma ilkelerine aykırılıklar bulunduğu, bu nedenle planın sahte olduğu ileri sürülmüşlerse de Genelkurmay Başkanlığı’ndan celbedilerek dosyamız içerisine konulan yazı cevaplarında harf hatalarının bulunduğu, seminere gözlemci sıfatıyla katılan Tevfik Özkılıç’ın adının Teyfik olarak yazıldığı, tanık olarak dinlenen M. Ali Altaş’ın soyadının seminer kayıtlarında Aktaş olarak yazıldığı, sonuç olarak insan unsurunun bulunduğu her yerde yazım hatası olabileceği, bu dikkatsizliğin eleştirilse de öze tesirli bir durum olmadığı, değerlendirilmiştir.” ‘Genelkurmay da hatalı’ ‘Nimet Baş, Çiller’i koruyor mu?’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Darbe Komisyonu Üyeleri Ali Rıza Öztürk, Mehmet Şeker, Ahmet Toptaş ve Süleyman Çelebi, Meclis’te düzenledikleri basın toplantısında “Çiller Özel Örgütü” iddialarına dikkat çektiler. CHP’li üyeler, eski Başbakan Tansu Çiller’in bir röportajında, CHP’li Mehmet Şeker’in, “Çiller Özer Örgütü” ile ilgili sorusu üzerine, Komisyon Başkanı Nimet Baş’ın kendisine not göndererek, “Cevap vermeyin bunlara, mesnetsiz iddialar” açıklamalarını anımsatarak “Tansu Çiller’i Nimet Baş koruyorsa neden koruyor” sorusunu yöneltti. Kanaat var delil yok
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle