15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 EYLÜL 2012 ÇARŞAMBA 4 HABERLER CHP Sözcüsü Haluk Koç, hükümet ve PKK temsilcileri arasında imzalanan mutabakat metnini açıkladı ‘Oslo’da sır kalmadı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Sözcüsü Haluk Koç, “Hakem devlet temsilcileri tarafından, taraflar adına imza altına alınmış” 9 maddelik Oslo mutabakat metnini açıkladı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “anayasa suçu işlediğini” kaydeden Koç, “zamanı gelince yargıya gidileceğini, öncelikle Meclis denetim yollarının devreye sokulacağını” bildirdi. Koç, dün düzenlediği basın toplantısında “Başbakan, bazı şeyleri itiraf etmek zorunda kalmış! Bunları soran namert, bunlar 35 koyunu güdemez, demiş. ‘Benim gönderdiğim istihbarat teşkilatının başındaki müsteşarımın veya yardımcısının altında imzası var mı yok mu?’ Dokusu Çözülüyor “Dünyanın düzeninin” dokusu çözülüyor. Ama kimi zaman, tüm dikkatler, tek bir olayın, geçen hafta olduğu gibi Müslümanların protesto eylemleri üzerinde yoğunlaşınca, bu çözülmeyi sergileyen çok önemli gelişmeler gereken ilgiyi göremiyor. Geçen hafta, Senkaku Adaları anlaşmazlığı krize dönüştü. Çin savaş gemileri Japonya karasularına girdi. Japonya ABD ile yeni bir füze kalkanı anlaşması imzaladı. Karşılıklı tehditler havada uçuşmaya başladı; kanlı bir ortak geçmişe sahip bu iki büyük güç bir sıcak çatışmanın kıyısına geldiler. Bu sırada Çin’in büyük kentlerinde, kalabalıklar Japon konsolosluklarına, dükkânlarına saldırıyor, savaş sloganları atıyorlardı. Japon şirketleri dükkânlarını, fabrikalarını kapatıyordu. Olaylar, Çin ekonomisi hızla irtifa kaybetmeye, gelir dağılımı bozulmaya, toplumsal muhalefet yükselmeye, parti içinde liderlik mücadelesi sertleşmeye başlarken yaşanıyordu. Kim, sokaklardaki milliyetçi ruh halini, iki ülke arasındaki tarihten, ekonomik krizin baskısından, Çin yönetiminin seçkinlerinin bir taraftan bakınca ulusalcı, öbür taraftan bakınca emperyalist duyarlılıklarından ayrı düşünebilir? Bir ülkede, Çin’de veya Arap dünyasında halk sokaklara döküldüğünde, kimilerinin aklı hemen komplolara, provokatörlere gidiyor. Esas sorun, komploların, provokatörlerin varlığı değil. Bunlar devletler düzeninin ayrılmaz bir parçasıdır. Esas önemli olan, kitlelerin bunların manipülasyonlarına bu kadar tutkuyla cevap verebilecek bir konuma gelmiş olmasıdır. Pazartesi günü, ABD basını halkını aldatmaya devam ederek “aslında, salt bizimle ilgili değil, bu ayaklanmaların arkasında Selefi Müslüman Kardeşler’in iktidar savaşı var” yayını yapıyor, “Ortadoğu’da yaptıklarımızdan kaynaklanmıyor” demeye getiriyordu. İyi de, nasıl oluyordu da bu “iç çatışmalar” ABD düşmanlığı üzerinden yaşanıyordu? JaponyaÇin gerginliğine dönünce de tatsız sorularla karşılaşıyoruz. Japonya ile Çin arasında bir sıcak çatışma başlarsa, Çin’i baş sorunu, Japonya’yı da bölgede en temel müttefiki olarak gören ABD’nin tutumu ne olabilir? Bu tutuma Rusya (pazartesi günü Kuzey Kore’nin borçlarını siliyordu) ve Hindistan nasıl cevap verir? En önemlisi, dünya böyle bir denklemi hesaba katma noktasına nasıl gelmiştir? Bu patlayıcı karışıma geçen hafta iki “aktif madde” daha katıldı. ABD ve İngiltere, Basra Körfezi’nde bugüne kadar görülmemiş büyüklükte bir deniz tatbikatına başladı. The Daily Telegraph’ın yorumu “İsrail İran’ı vurmaya hazırlanırken ABD tatbikat yapıyor” biçimindeydi. Çin açısından İran’ın, Ortadoğu’ya, enerji kaynaklarına çok önemli bir giriş noktası olduğunu anımsayıp Suriye’ye geçelim. Suriye’de yükselmeye başlayan demokratik muhalefetin, ABDAKP TürkiyesiSuudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri ekseni tarafından çalınarak bir iç savaşa dönüştürülmesinin arkasında, esas olarak Beşşar Esad rejiminin yıllardır bilinen kötülüklerinin değil, İranHizbullah bağlantısının olduğunu biliyoruz. Suriye’nin Rusya kaynaklı hava savunma kapasitelerinin havadan müdahale etmeyi neredeyse olanaksız kıldığını, iç savaşın giderek SelefiMüslüman Kardeşler grupların Alevilere karşı savaşına dönüştüğünü de. Bu koşullarda Suriye’de yaşayan Hıristiyan topluluklar giderek korkmaya başlamıştı. Geçen hafta Daily Telegraph, Maruni, Ortodoks ve Ermeni Hıristiyan toplulukların, mahallelerini, kiliselerini korumak için, silahlanarak rejim yanında savaşa katılmaya başladığını aktarıyordu. Ermeniler, Özgür Suriye Ordusu olarak bilinen Selefi ağırlıklı savaşçıları Türkiye’nin gönderdiğine işaret ediyormuş. AKP Türkiyesi’nin büyük bir istekle taraf olduğu Suriye iç savaşı şimdi Batı muhafazakâr kesimlerinin gözünde, “MüslümanHıristiyan savaşına” ilişkin bir boyut kazanmaya başlıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun en son “ulusçuluk” analizleri ise (Hürriyet) AKP Türkiyesi’nin bu dokusu çözülen dünyaya uyum sağlayamayacağını düşündürüyordu: “19. yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bütünleştirdi. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici, suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi.” Bu satırlarda, ideolojiyi, kültürü, siyasi hareketi birbirine karıştıran yaklaşımı atlayalım, daha önemli sorunlara bakalım. Bunlardan biri ulusçuluğu, etkilerini kapitalizmin, sınıfların doğuşuna değil, feodaliteyle bir başka prekapitalist formasyon arasındaki farka bağlayarak açıklamakla, Osmanlı İmparatorluğu’nu dağıtan, bölüşen kapitalist emperyalist dinamiği anlayamamakla ilgili. İkincisi de Osmanlı İmparatorluğu’nun, fetihle, baskıyla kurduğu, bir arada tuttuğu düzenin “organik yapılar” olarak anılıp kapitalizmin bugünkü gelişme düzeyinde arzulanmasıyla ilgili. Bu ulusal kimlikleri, imparatorluğun boyunduruğundan kurtulma çabalarını “suni”, imparatorluğu doğal kabul eden yaklaşımla ne Kürt sorunu ne de Arap dünyasındaki gelişmeler anlaşılabilir; ne de bu ülkenin halkları, çözülmekte olan düzende aniden ve hızla gelişen fırtınalarından korunabilir. ? Haluk Koç, Başbakan Erdoğan’ı ‘iradesini İngiltere’ye teslim etmekle’ suçlayarak “Senin PKK ile yaptığın mutabakat protokolünü hakem devlet iki taraf adına imzalayıp muhafazasına aldı mı, almadı mı?” diye sordu. diyor. Senin PKK ile yaptığın mutabakat protokolünü hakem devlet iki taraf adına imzalayıp muhafazasına aldı mı almadı mı?” diye sordu. Mutabakat metnini gösteren Koç, “Bu işin tepesinde sorumluluğun sizde olduğunu ve yargı sürecinin size uzanacağını çok iyi görüyorsunuz. Anayasa suçu işleyerek ABD’nin oyun kuruculuğunda üstlendiği terör örgütüyle müzakere ve mutabakat arayan teslimiyetçi bir Başbakan” dedi. Koç, gazetecilerin “Başbakan, ‘bu metin sahte, böyle bir metin yok’ derse, bunu kanıtlayabilir misiniz?” sorusuna ise “Hangi tarihte, nerede ele geçtiğine dönük 2 bin 400 sayfalık KCK iddianamesi ve Hakan Fidan iddianameleri var ortada” yanıtını verdi. ‘Görüşmelere devam’ Koç’un açıkladığı mutabakat metni şöyle: “Üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan iş bu mutabakat metni, taraflar arasında arabuluculuk yapan HD (hakem devlet) temsilcileri ta rafından, taraflar adına imza altına alınmış ve aslı HD merkezinde arşive alınmıştır. Türkiye ve PKK temsilcileri arasındaki görüşmelerde mutabakata varılan hususlar: Taraflar Oslo sürecinin devamı konusunda hemfikirdirler. Taraflar, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkeleri temelinde Kürt sorununun çözümünde diyalog ve müzakere yolunun esas alınması konusunda görüş birliğine ulaşmış ve bir an evvel müzakerelere başlamanın gerekliliğine inanmaktadırlar. Oslo sürecinin başlangıcından bugüne dek Kürt sorununun siyaset zemininde ve kamuoyu nezdinde tartışılabilir hale gelmesine ciddi katkı sağlamıştır.” Mutabakata varılan hususlar: 1 Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirtmişlerdir. 2 Taraflar, bugüne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler. 3 Taraflar, 10 Mayıs 2011’de İmralı’da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan, ‘Türkiye’de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı’, ‘Türkiye’de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı’ ve ‘Kürt Sorununun Demokratik Çözüm ve Adil Barışı İçin Eylem Planı Öneri Taslağı’ adı altındaki taslaklar konusunda, en geç haziranın ilk haftasına kadar görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları memnuniyetle karşılar prensip ve ilkesel olarak kabul eder. 4 Taraflar, aynı süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar. 5 Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder. 6 Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını engelleme vb. yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Newroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder. 7 Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın normalleşmesi için, en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır. 8 Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Haziran 2011’e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar. 9 Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011 Haziran ayının ikinci yarısında bir araya gelmeyi kararlaştırmışlardır.” SAVCI, SÜRGÜ’DE DELİL BULAMAMIŞ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Alevilere linç girişimine takipsizlik ? Sürgü beldesinde alevi bir yurttaşın evine saldıran 500 kişiden 48’i hakkında soruşturma başlatan savcılık delil yetersizliği gerekçesiyle dosyayı kapattı. CHP’li Aygün; kararı “Türkiye’de Alevileri linç artık serbesttir” sözleriyle yorumladı. MEHMET MENEKŞE MALATYA Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin Sürgü beldesinde bir Alevi aileyi linç etmek, evlerini yakmak isteyen kırk sekiz saldırgan hakkında Doğanşehir Savcılığı “delil yetersizliği” nedeniyle takipsizlik kararı verdi. Savcının takipsizlik kararı Evli ailesini şok ederken CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün de kararı, “Türkiye’de Alevileri linç artık serbesttir” sözleriyle yorumladı. 28 Temmuz gecesi ramazan davulcusu Mustafa Evşi ile Evli ailesi arasında yaşanan tartışma sonrasında yaklaşık beş yüz kişi Evli ailesine saldırmış, ailenin evini taşlamış, yakmaya çalışmıştı. Davulcu Mustafa Evşi ifadesinde, “Dava benim davam değil, İslamın davası” demiş, belli bir süre gözaltına alınıp serbest bırakılmıştı. Olay kamuoyunda geniş yankı bulurken beldede Evli ailesi dışlanmış, aileye yönelik sataşma ve taciz boyutuna varan sal dırılar sürmüştü. Yaşanan olayların ardından Doğanşehir Savcılığı kırk sekiz kişi hakkında soruşturma başlatmıştı. Soruşturmasını tamamlayan savcılık delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verdi. Servet Evli takipsizlik kararına itiraz edeceklerini belirttiği açıklamasında iç hukuk bittikten sonra olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıyacaklarını belirtti. Evli, gazetemize yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verdi: “O gece bize beş yüz kişi saldırmıştı. Video kayıtları, ses kayıtları vardı, çekilen fotoğraflar vardı. Bütün bunlar nasıl olur da delil olmaz. Tanıdıklarımızın isimlerini savcılığa vermiştik. ‘Bize saldıran bu adamdır’ diyoruz, bu nasıl delil olmuyor? Kırk sekiz kişinin savcılıkta ifadesi alındı. Doğanşehir Savcılığı delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı verdi. Olayı bireyselleştirecekler ve olayı davulcunun üzerine yıkacaklar.” Din savaşlarına geri mi dönüyoruz? [email protected] EJF’den ‘gazetecileri serbest bırakın’ çağrısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Türk hükümetine cezaevlerindeki gazetecilerin serbest bırakılması çağrısında bulundu. Suçlanan gazetecilerin çoğunun sol eğilimli yayın kuruluşlarında ya da Kürt medyasında çalıştığına dikkat çekilen açıklamada, bu kişilerin 20 Aralık 2011 tarihinde yapılan KCK operasyonunda tutuklandığına işaret edildi. Açıklamada, EFJ Başkanı Arne König, “Bu davalar, sözde terörle mücadele paravanı altında, Türkiye’de eleştirel medyayı susturmaya yönelik zalimce bir teşebbüs anlamına gelmektedir. Gazeteci camiası ve ifade özgürlüğü örgütleri Türkiye’deki gelişmeleri yakından izliyor ve bu davalara odaklanıyor’’ dedi. König, “Türk hükümetinin, bu davaları yakından izlediğimizi ve Avrupa ile uluslararası kuruluşları bilgilendirdiğimizi bilmesi önemli. Ortadoğu’da, özellikle Suriye kriziyle ilgili olarak Türkiye’nin önemli rolü, ülke içinde eleştirel seslere yapılanları gölgelememeli” ifadesini kullandı. Açıklamada, König’in 13 Eylül’de, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın desteklediği bir proje olan Tutuklu Gazete’nin yayımlanmasına önayak olan gazeteci Bedri Adanır’ın Diyarbakır’da yapılan duruşmasına katıldığı, 14 Eylül’de, Odatv davasında tutukluluk süreleri 20 ayını tamamlamış olan 4 gazeteci Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Yalçın Küçük’ün duruşmalarının öğleden önceki oturumunu izlediği belirtildi. SERBEST KALAN YORUM ÜYELERİNE MAHKEMEDEN EV HAPSİ ‘Sese kilit, keman çalan ele kelepçe vuruldu’ İstanbul Haber Servisi Sultangazi’de karakola gerçekleştirdiği saldırıda ölen canlı bomba İbrahim Çuhadar’ın cenazesinin Adli Tıp’tan alınması sırasında gözaltına alınan 22 kişiden 8’i DHKP/C üyesi oldukları gerekçesi ile tutuklandı. Gözaltında işkence nedeniyle kulak zarı patlayan Grup Yorum üyesi Selma Altın ile kolu ve parmakları ezilen grubun kemancısı Dilan Balcı’nınsa ev hapsinde tutulmasına hükmedildi. Altın ve Balcı’nın avukatları ev hapsi ve yutdışına çıkış yasağına itiraz etti. Emniyet’te gözaltında tutulan 22 kişi önceki gün Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na getirildi. Şüphelilerin 5’i savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı. 2 No’lu nöbetçi hâkimliğe sevk edilen Grup Yorum üyelerinin de aralarında bulunduğu 9 kişi hakkında, “konutu terk etme” ve “yurtdışına çıkış yasağı” konuldu. Tutuklanan Osman Beyazkaya, Feridun Osmanağaoğlu, Doğan Taştan, İlkay İşler, Musa Kurt, Sibel Kırlangıç, Cansu Öztürk ve Bahar Kurt’un örgütün çağrısı ile yapılan eyleme katıldıkları iddia edildi. Altın’ın avukatı Taylan Tanay işkence sonucu müvekkilinin sol kulağının duymadığını sağ kulağının ise çok az duyduğunu belirtti. Grubun kemancısı Balcı’nın da darba maruz kaldığını anlatan Tanay, “Sol eline polisler tarafında dakikalarca basıldı. Bunun üzerine kolunda ve parmaklarında ezilmeler meydana geldi” dedi. Emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade etti. Tanay, adli kontrol kararının kaldırılması için de hâkimliğe dilekçe sundu. Dilekçede, “Altın’ın sesine kilit, Balcı’nın ise keman çalan eline kelepçe vurulmuştur” denildi. DİSK Genel Başkanı Erol Ekici de Yorum üyelerine verilen yasakların kaldırılması, tutukluların da serbest bırakılması gerektiğini söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle