14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EYLÜL 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER O ona kilim verdi... Altına koltuk gelmişti zaten... ? Halıyı iyi sermemişler, Devlet Bahçeli takılıp yere kapandı ki, Kemal Kılıçdaroğlu perde işine el attı, “perdeyi aralıyoruz” diyerek patlayan bombalar için “Yüzde 99.5 sabotaj” dedi... Gardırop çıktı altından... Bu bilgiyi üniformasını çıkarıp asmış bir emekli askerden almış... ? Divana geçildi... Başbakan divanda konuştu, bütün ampuller oradaydı, avize yani... Dedi ki: “Her şeyi yerli yerine kim koydu, biz koyduk... Diyor ki, şurası eksik, burası eksik... Beğenmiyorsan, sen kimsin?...” 3 Jolie: “Kapılar açık dursun... Gelen buyursun...” “Guulk tabikine...” ? İşte o sırada haberi çıktı: Şehit askerin evine haciz geldi... Kalan tahta kanepe ile çamaşır sandığını kaçırıp komşuya sakladılar ki hacizciler onları da alıp götürmesin... Tefrişat olarak ortada bir hasır kaldı... ? Tablo böyle... Tablo eksikti ne de olsa... ? Bu tefrişat işinde sesi sedası çıkmayan vatandaşlar olarak “Biz ne oluyoruz?” diyeceksiniz... Anlamadınız hâlâ: Paspas... Puf.. Puf da tamam böylece... ? İşte o sırada ev görmeye Angelina geldi... Çok beğendi tefrişatı... Mutfak takımları, yatak odası, banyo, antre... Suriye’den tüyüp gelen mülteci kampında yok yok... Suriyeliler sıcak su, klima, şampuan seti de istediler... Cibinlik... Şezlong... Birer de baba koltuğu... Tefrişat... Bir de hani Angelina Jolie’den sonra uygun olursa Eve Green, Nicole Kidman ile Sharon Stone’un gelmesini... ? Angelina Cumhurbaşkanı’na gitti... Dedi ki: “Bu kadar mükemmel tefrişat görmedim... Her şey o kadar güzel ki... Yani çok zevkli bir şekilde döşemişsiniz...” Dindar Cumhurbaşkanı “Gulllk... Güle güle otursunlar... Guulkk... Hakikaten şey yani...” diyerek yanıtladı... Sorunun Adını Koymak İçerideki ve dışarıdaki sevgili okurlarım… Odatv davasında, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan da salıverildi… Darısı, öncelikle başta tutuklu yargılananlar olmak üzere, tüm içeridekilerin başına! Bu arada Odatv davasındaki öteki tutuklu sanıkların niçin tahliye edilmedikleri kamuoyunda büyük merak konusu oldu. Mahkeme heyeti başkanı Mehmet Ekinci, TÜBİTAK’tan gelen “bilirkişi raporu” için “Sen bilirkişisin kardeşim, net yaz o zaman, ‘bu dosyalar virüs yoluyla gelmiştir’ diye” demiş. Benim bildiğim, “olaylar ya da deliller hakkında kuşku duyulduğunda, bu kuşku sanıkların lehine kullanılır”. Bu konuda da Başkan Ekinci “CMK sisteminde şüphe sanığın lehinedir, ama hükümde” demiş. Yine de bu açıklamalar öteki sanıkların niçin tahliye edilmediklerini pek anlatmıyor galiba… Herhalde gerekçeli kararda bir açıklama vardır! Her salıverilme bir yeni başlangıçtır… Dilerim bu genç gazeteciler yaşadıkları travmaları çabuk atlatıp bir an önce normal yaşamlarına dönerler. ??? “Türkiye’nin Sorunu” konusuna bugün Silivri davaları ile girdim… Sadece bugün pazar olduğu için değil, aynı zamanda bu davalar da “Türkiye’nin Sorunu” konusunda önemli bir alt başlık oluşturduğu için. Türkiye’nin Sorunu, bir “sorunlar yumağı” hatta bir “sorunlar yumağı kümesidir”.. Bir an için, güncel olayların da etkisiyle bu sorunu “terör sorunu” olarak nitelesek bakın bu sorunun altında başka hangi sorunlar yatıyor: 1) Her şeyden önce bir güvenlik sorunudur. Güvenlik güçlerinin örgütlenmesi, stratejisi, taktikleri, silah ve teçhizatı, morali, siyasal iktidar tarafından desteklenmesi, anayasa ve yasalardaki hükümler, kamuoyunun bakışı, hep bu başlık altındaki sorunlardır. Bunların her biri ayrı ve ciddi bir sorunu temsil eder. 2) Hem iç, hem dış bir sorundur. Terör iç sorunlardan kaynaklanmakla birlikte, dış ülkelerden, müttefiklerimizden ve komşu ülkelerden de desteklenmektedir. Bu gerçek bizi “dış politika sorunlarına” götürür. Dış politika sorunları da bir “yumaktır”... 3) Ayrıca kör ve aşırı milliyetçilikten beslenmektedir. Bu da bizi “aslında vazgeçilmez bir kimlik olan milliyetçilik kavramının, demokratik olmayan aşırı biçimlerinin siyasette kullanılması sorununa” götürür. Bu sorun toplumdaki bütün etnik ve siyasal grupları kapsayabilir ve her birindeki aşırılık eğilimleri, tüm gruplardaki aşırılıkları besler. 4) Bir bölgesel kalkınma, istihdam, üretim ve gelir dağılımı sorunudur. Yani hem makro, hem bölgesel, hem de mikro anlamda ekonomik bir sorundur. Bilmem bu konudaki sorunları tek tek sıralamaya cilt cilt kitaplar yeter mi! 5) Bir hukuk devleti ve adalet sorunudur. Türkiye’nin parça parça olmuş, tutarlılığını ve bütünlüğünü yitirmiş, katilleri serbest bırakan, yazarları içeri atan, Habur’da ayrı, Silivri’de ayrı uygulanan, sadece yerlere göre değil, zamana göre de farklı uygulanan, kaldırılmış mahkemelerde yargılamaların devam ettiği hukuk sisteminin sorunları kendi başına bir “sorunlar yumağıdır”. Bu durum, “Türkiye’nin sorununun” salt bir “Kürt sorunu” olarak nitelenmesinin de yetersiz olduğunu gösterir: KCK davasında tutuklu yargılanan Kürtleri, Silivri’de tutuklu yargılanan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını ve hem Kürt hem de Türk gazeteci ve yazarları düşünün! 6) Ve nihayet bir demokrasi ve insan hakları, bir uygarlık, bir “demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devleti” sorunudur. Anayasasında yukardaki ifadenin yer almasına karşın Türkiye bugün ne demokratiktir, ne de laik! Ne hukuk devletidir, ne de sosyal devlet! Oysa daha önce sıraladığım bütün sorunların çözümü ancak etnik, mezhepsel ve dinsel kökeni ne olursa olsun bütün vatandaşların eşit haklara sahip olduğu böyle bir devlet yapısı içinde olanaklı kılınabilir. Bir başka deyişle, bir “sorunlar yumağı” gibi görünen ama aslında bir “sorunlar yumağı kümesi” oluşturan ve kimi zaman adına yetersiz olarak “terör sorunu” veya “Kürt sorunu” denilen “Türkiye’nin sorunu” tek bir formülle, bir anda çözülebilecek bir sorun değildir… Ancak sorun çözme yöntemleri üzerinde bir uzlaşma sağlanırsa, bu sorun zaman içinde çözüm yoluna sokulabilir. Bu açıdan hiç çekinmeden açıkça: “Türkiye’nin sorunu, bir uygarlık sorunudur, bir demokrasi ve insan hakları sorunudur, ancak demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti yapısı içinde, demokratik yöntemlerle çözülebilir” diye ortaya çıkmalı ve bunun mücadelesini vermeliyiz! Böylece sorun hemen çözülmez ama hiç olmazsa zaman içinde çözüm olanakları ortaya çıkabilir. Ama bu uzlaşma, silahlı mücadeleyle ya da tepeden bakan, ceberut, her türlü farklı fikri ve muhalefeti ihanetle suçlayan, üstelik de her an değişen politikalarla sağlanamaz. Altın madeni için verilen acele kamulaştırma kararını iptal ettiren Ahmet Karaçam’ın direnişi sürüyor Efemçukuru’nda bir ‘keçi’ OZAN YAYMAN EFEMÇUKURU Bakanlar Kurulu’nun, İzmir Efemçukuru’ndaki Kanadalı TÜPRAG’a ait altın madeni için aldığı acele kamulaştırma kararını Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu’nda iptal ettirmeyi başaran yöre köylülerinden Ahmet Karaçam, şirketin milyon liralık tekliflerini de reddederek “Benim özgürlüğümü satın alacak çanta yok” dedi. Bakanlar Kurulu’nun toplam 35 parselle ilgili aldığı acele kamulaştırma kararının ardından, 34 parsel el değiştirdi. Kalan tek parselin sahibi Ahmet Karaçam ise açtığı da valarla kamulaştırma kararını iptal ettirmeyi başardı. Yörede 150 keçinin çobanlığını yaparak geçimini sağlayan Karaçam, ata yadigârı topraklarda yaşamaktan mutlu olduğunu vurguluyor. 55 yaşında ve doğma büyüme Efemçukurlu olan Karaçam, askerlik dışında tüm yaşamının bu dağlarda geçtiğini anlatıyor. Tarlalarıyla ilgili kamulaştırma kararı alınabileceğini hiç düşünmediğini söyleyen Karaçam, “Madenin arkasında hükümet var, dediklerinde çok üzülmüştüm. Niye gâvurun arkasında duruyor da, kendi köylüsünün yanında değiller, demiştim. Sağolsunlar, İzmir’den çevreciler yanımda durdu da davayı kazandım. Emeği geçen herkes sağolsun” dedi. Karaçam, “Sen niye tarlanı şirkete satmıyorsun?” denildiğinde şu yanıtı veriyor: “Bu topraklar bize ata yadigârı. Bu topraklar nasıl alındı, sen bilmiyor musun? Dövüşerek, kanla, gözyaşıyla. Şimdi bu şartlarda alınan toprakları para karşılığı gâvura nasıl satarım? Benim kitabımda öyle bir şey yazmaz. Bende keçi inadı var, satmam.” “Hiçbir şartta bu tarlaları satmaz mısın?” sorusuna da “Kesinlikle satmam. Beni bu topraklardan hiçbir çanta çıkaramaz” diye yanıt veriyor. TRABZON HES’e maskeli baskını AHMET ŞEFİK TRABZON Çaykara ilçesine bağlı Karaçam beldesinde bulunan Derebaşı Hidroelektrik Santralı şantiyesi, maskeli kişiler tarafından basıldı. Baskında 2 güvenlik görevlisi ve 2 işçi yaralanırken bir iş makinesi ve bir aracın yakıldığı öğrenildi. Daha önce çok sayıda direnişçinin yaralanıp gözaltına alındığı Derebaşı’nda, idare mahkemesinin tartışmalı bir biçimde yapımcı firma lehine karar vermesinden sonra bu olay meydana geldi. Trabzon Valiliği’nden yapılan açıklamada, maskeli 10 kişiden 4’ünün kimliğinin tespit edildiği ve 3’ünün gözaltına alındığı belirtildi. Eposta üzerinden dolandırıcılık ? İstanbul Haber Servisi Hindistan’ın Ankara Büyükelçiliği tarafından Ekonomi Bakanlığı’na yapılan başvuru sonucu, kendini Çinli bir firmanın yetkilisi olarak tanıtan, elektronik posta üzerinden verilen siparişlere karşılık para almak suretiyle haksız kazanç elde eden, Türkiye’den bir bankaya para transferi yaptıran şüphelinin yakalanması için soruşturma başlatıldı. Polisin gözaltına aldığı bir şüpheli, sevk edildiği mahkemece tutuklandı. Sayısal Loto çekildi ? ANKARA (AA) Sayısal Loto’nun bu haftaki çekilişinde kazanan numaralar “8, 13, 22, 37, 45, 47” olarak belirlenirken 6 bilen 1 kişi 1 milyon 460 bin 582 TL kazandı. Çekilişte 5 bilenler 2 bin 619 TL, 4 bilenler 38 TL, 3 bilenler 5.80 TL ikramiye kazandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle