23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 EYLÜL 2012 PAZAR 14 PAZAR YAZILARI asavvur edin ki, 2023 yılında Türkiye’de gerçekten sosyal demokratlaşmış bir CHP iktidara gelmiş. Dünya mali krizden kırılıyor. O “hayali” CHP’nin tutmak istediği seçim vaatlerinden biri de büyük servet sahiplerinin burnundan birkaç kıl, yani birkaç milyon TL koparmak. Dönemin, sözgelimi Koç veya Sabancı hanedanı temsilcileriyse burunlarından kıl aldırmamak için “Biz burnumuzdan kıl istemeyen Azerbaycan’a göçeceğiz” diyorlar. İşte bunun dik âlâsını şu anda Fransa’da gerçekten yaşıyoruz. Bildiğiniz gibi buralarda esaslı bir sosyal demokrat hareket 34 aydır iktidarda. Reisicumhur hazretleri François Hollande tutturdu, “Seçmenlerime söz verdim. Yıllık kazancı 1 milyon Avro’dan fazla olan vergi mükelleflerinin 1 milyonun üstündeki gelirlerinden yüzde 75 oranında servet (dayanışma) vergisi alacağım. (Ama sadece 2 yıllığına, krizden çıkana kadar...)” Vay sen misin benim parama göz diken kızıl komünist! Forbes’a (uzman Amerikan dergisi) göre 41 milyar dolarla dünyanın 4., Avrupa’nın (dolayısıyla Fransa’nın) 1 numaralı zengini Bernard Arnault’nun (Arno okunur) servet vergisi çok düşük olduğundan Belçika vatandaşlığına başvurduğu duyuruldu. Ortalık karıştı. Biraz geriye gidelim. 2008’de B. Arno’nun yat refakatçisi, 30 yıllık bar yoldaşı, N. Sarko (ArnoCécilia evliliğinde nikâh şahidi) cumhurbaşkanı. 23 Şubat’ta ülkenin en popüler ve en çok ziyaretçi çeken Tarım Avrupa’nın T üzerinde hayalet bulutları... O Defolun Arnolar! küstahlığına yaraşır (!) bir terbiyesizlikle Fuarı’nda bol kepçe öpücük ve tokalaşma davranışı yerilmişti. 63 yaşındaki Bernard dağıtıyor. Adamın biri uzatılan Sarko elini Arnault dünyanın en büyük lüks tüketim “Kirletmem elimi seninkiyle!” deyip malları grubu, LVMH’nin (Louis Vitton reddediyor. Speedy Başkan altta kalır mı, Moet Hennessy) patronu. LVMH markası adama “Cassetoi pauvr’ con!” diye içinde tanıdıklarınızın dışında Bulgari, giydiriveriyor. Amatör bir kamera sahneye Chaumet, Château d’Yquem, Dior, Dom tanıklık edince olay birkaç saat içinde Pérignon, Galleria, Givenchy, dünyaya yayılıverdi. Yukardaki ifade Glenmorangie, Hublot, Kenzo, Krug, La aslında halk ağzında yaygın, sıradan bir Samaritaine, Le Bon Marché, Mercier, hakaret; ortama göre “Defol git zavallı Sephora, Tag Heuer, Zenith ve hatta hıyar!”dan, “Bas git gariban salak!” ya Fransa’nın tek gündelik ekonomi da “aptal”a geniş yelpazeli PARİS gazetesi Les Echos grubu ve hafif bir küfür. Pauvre daha onlarca marka, aralarında sözcüğünün doğrudan manası Carrefour’un da (yüzde 9) yoksul. Aptal, salak, hıyar gibi olduğu yüzlerle ölçülen ortaklık. sıfatlarla birleştiğinde bu tarz Çifte vatandaşlık arzulayan ikinci dereceden anlamlar imparator, vallahi billahikazanıyor. Deyiş, Sarko sayesinde siyasi argo UĞUR HÜKÜM Fransa’da vergi mükellefi olarak kalacakmış! Sarko’nun son literatürüne geçti. Hani “Al yılında (2011) 10.7 milyon Avro ananı git!” gibilerden... gelir beyan etmiş. Fransa’da vergiler ertesi Kelime oyunlarıyla manşet atmayı bir yıl ödendiğinden Arno bu yıl ilk milyonu yayıncılık stili, çoğu zaman bir mizah normal biçimde düştükten sonra kalan 9.7 sanatına dönüştüren sol Libération gazetesi milyon üzerinden yüzde 75 vergi ödeyecek. 10 Eylül tarihli baskısının kapağına eline 32 milyar Avro’luk bir adam, her an yüz bir bavul iliştirilmiş, sırıtık, boydan bir milyonlarla oynuyor. 5 milyoncuk vergi Arno fotoğrafı yerleştirdi. Üstüne de ödese ne olur, hem de ülkesi tarihi “Cassetoi riche con!/ Defol git zengin ekonomik bir darboğazdayken, hıyar!” ibaresini koyuverdi. Kıyamet diyeceksiniz! Ne bu açgözlülük? koptu. Kapak, hedefi 12’den vurmuştu. İlk bakışta Libération gazetesinin deyişiyle Hem SarkoArno simgesi hatırlatılmış, has zenginlerin bencillik simgesi bu adımın hem de dünya lüks imparatoru Arno’nun Kadim.uelker@gmail.com C MY B C MY B gün danışmaya gelen son kişi olacaktı. Akşama dek, on kişinin birbirine benzeyen sorunlarını dinlemiştim. Ortak yakınma konuları, “İşveren ücretimi ödemedi, ne yapmalıyım?” şeklindeydi. Sıradaki görüşmeyi almak için bilgisayarın tuşuna bastım, beklemeye başladım. Dakikalar geçti, gelen yoktu. Bekleme salonuna doğru yürüdüm. 2 kadın, 2 erkek sıra bekliyordu. Bana verilen listedeki adı seslendim. Bekleyenlerin üçünden tepki gelmedi, kadınlardan biri, “Belki odur!” diyerek, köşede sessizce duran bir adamı işaret etti. Yanına gittim, koltuklardan birine yığılmış, uyuyordu... Çalıştığım kurumun bekleme salonu, tren garınınki gibidir. Aydınlık, ferah; yazın serin, kışın ise sıcaktır. Bunu bilenler zaman zaman oturmak için de gelirler. Kimisi dizüstü bilgisayarlarıyla oyalanır, kimisi de boş gözlerle etrafa bakarak zaman öldürür. Bazıları da, beklerken, böyle kendinden geçer, uyurdu. Uyandırdığım kişinin de sorunu diğerleriyle aynıydı; çalıştığı işyerinden parasını alamamıştı... “Tren garının bekleme salonu gibi” dediğim yer, Viyana’daki İşçi Odası’dır. İşçi Odası, Avusturya’ya özgü bir kuruluştur. 1900’lerin başlarında işverenler kendi odalarını oluşturunca, o yıllarda pek de örgütsüz olmayan Avusturya’daki sendikal kuruluşlar da kendi işçi odalarını kurmuştu. Sendikalı olsun, olmasın bütün çalışanların üye olduğu İşçi Odası, emekçilerin çalışma hukukundan, sigorta ve tüketici haklarına dek birçok sorununa çözüm bulmaya çalışır. İşçiler için siyasi ve mesleki eğitimler düzenler. Oda, sosyal sistem ve çalışma hukuku alanında danışmanlık ve mahkemelerde üyelerini savunma hizmeti de veriyor. İkinci Dünya Savaşı’nda, Hitler’in Avusturya’yı işgaliyle İşçi Odası kapatıldı. İşgalin kalkması ve cumhuriyet ilanından sonra yeniden kurularak ülke çapında örgütlendi. Çalışmalarını o günden, bugüne aralıksız sürdürüyor. Oda yönetimi seçimle işbaşına geliyor. Gönüllü üyeliğe dayalı Avusturya Sendikalar Birliği’nin yanı sıra, çalışan herkesin üye olabildiği İşçi Odası’nın masrafları ise üye aidatlarıyla karşılanıyor. Son yıllarda İşçi Odası’nın iş yoğunluğu, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak ölçüde arttı. 2000’den itibaren Avusturya’da düzensiz ve kısa süreli işlerde çalışmak sık rastlanan KADİM ÜLKER bir uygulama haline geldi. Daha çok taşeron uygulamasının hâkim olduğu işlerde, işveren, işçiyi kısa bir süre çalıştırdıktan sonra, parasını ödemeden ortadan kayboluyor. Mahkemelerde, VİYANA işçi alacaklarıyla ilgili davalar çoğaldı. Ev kirası ödeyememek, temel gıda ürünlerini satın alamamak odaya yapılan şikâyetlerin başında yer alıyor. Bekleme salonunda koluna dokunarak uyandırdığım kişi bir Türk’tü. Aylarca çalıştığı bir Türk lokantasında, ufak tefek cep harçlıkları dışında ücretini alamamıştı. “Salonda güzel uyuyordun!” diye takıldım, hiç lafın altında kalmadı, “Ömrümüzde hep uyutulduk zaten!” karşılığını verdi. Evsizlikten, parasızlıktan, can sıkıntısından “uykuyu, düneği” yitirmiş, kirayı ödeyemediği için evden atılmış, şimdi evsizmiş. Rastgele oturduğu yerlerde böyle ara sıra kestiriyormuş. Bunları yaşayan kişilerin sayısı son yıllarda iyice arttı. Görüşmeye gelenler arasında, metro ve tren garlarında uyuduklarını, bir tabak sıcak çorba içmek için hayır kurumlarının kapısını çaldıklarını söyleyenler çoğaldı. Bazı büyük tren garları, metro onarım nedeniyle bir yıl boyunca kapalı. Bu insanlar, kışın eksi 20 derecelerde, oralarda da yatacak yer bulamayacaklar. Bir taraftan anlattığı şeyleri dosyaya not alıyorum. Gür saçlı, kalın çerçeve gözlüklü genç de oturduğu yerden bana dert anlatmaya çalışıyor: Haftalık izin yapmadan günde 12 saat çalıştıktan sonra, gece patronunun arabasında uyuyormuş. Aylardır ücret alamıyormuş. Hastalandığında ilaç alamıyor, karnını doyurmak için hayır kurumlarına başvuruyormuş. “Şu anda aç mısın?” diye sordum, “Açım, abi!” dedi. Elindeki evrakları alıp, fotokopi bahanesiyle dışarı çıkıyorum. İçimdeki sıkıntıyı dışarıda boşaltıyorum, fotokopileri çekip büroma geri dönüyorum. Geri döndüğümde onun yine uyuyakaldığını görüyorum. Uyandırıyorum onu, bir miktar cep harçlığı veriyorum. O andan itibaren gözlerini gözlerimden kaçırıyor, uzun zamandır tıraş olmamış biçimli suratında gözyaşlarının aktığını görüyorum... İşimi bitirdikten sonra “Hoşça kal ağabey” deyip tekrar teşekkür ederek ayrılıyor, Sıkıntıdan nefes alamıyorum... Çalışmış olduğu işletmelerden ücretini bile alamamaktan dolayı benzer sorunların son yıllarda arttığını düşünüyorum bir an. Bunun yalnız Avusturya için değil, bütün Avrupa ülkeleri için geçerli olduğunu biliyorum. Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor, sonumuz hayırlı olur umarım demekten başka bir şey diyemiyorum. arkasında kuşkusuz az vergi ödeme içgüdüsü de yatıyor. Ancak mali hukuk Profesörü Thierry Lambert’in dediği gibi multimilyarderin nihai hedefi Belçika değil, gerçek yeryüzü vergi cennetlerinden Monaco. 1962’de imzalanan bir antlaşmayla Fransızlar Monaco vatandaşı olamıyor. Halbuki Mösyö Arnault Belçika vatandaşı olduktan sonra Fransız uyruğundan çıkarsa Monaco cennetine hak kazanacak ve fani dünyanın tüm nimetlerinden yararlanacak (sanki şu anda faydalanamıyormuş gibi). Ancak bizce Bay Arno’nun tavrında başka bir içgüdüsel güdü egemen. Sınıfsal refleksleri güçlü kişilik 1981 yılında Ortak Sol iktidara geçtiğinde ABD’ye göçmüş ve komünist bakanlar ayrılana kadar 3 yıl orada yaşamıştı. 2011 sonlarında Sarko’nun suyunun ısındığının kesinlik kazanmasıyla Brüksel’in zengin banliyösü Uccle’de 150 m²cik bir apartman dairesi satın alıp, burada yaşıyormuş gibi adını belediyeye kaydettirmiş. Uccle’nin Fransa’daki kardeş şehri hangisi biliyor musunuz? Tesadüf bu ya, Sarkozy’nin yıllarca belediye başkanlığı yaptığı Paris’in en zengin banliyö kentlerinden NeuillysurSeine! Sarko’nun kurmayları Arno’nun göç projesi etrafında sol iktidara yaylım ateşi açmış durumdalar. Bernard Arnault adı konmasa da gün geçtikçe artan ideolojik ve politik bir sınıf savaşının ön saflarındaki yerini alıyor. Defolun Arnolar! Yolunuz açık olsun... ugur.hukum@gmail.com Hitler’i kimler finanse etti? A Wagner’in oğlu ile eşi de vardır. Bu iki dolf Hitler ve yandaşları 8 Kasım ünlü özellikle Atlantik ötesinde başarılı 1923’te Bavyera’da bir darbe olurlar! Hitler’le Henry Ford’un felsefeleri girişiminde bulunurlar. “Geçici ve düşünceleri birbirine çok benziyordu, Alman Ulusal Hükümeti”ni ilan eden demiştir ilerde Winifred Wagner. “Bir darbeciler ertesi gün silahlanıp görüşmemizde Almanya’yı Feldherrenhalle’ye yürürler. Çıkan Yahudilerden temizlemek isteyen Hitler çatışmada Hitler ve adamları 4 polisi gibi birine destek vermeye hazır öldürür. İhtilal girişimi başarılı olmaz, olduğunu söylemişti...” Evet, o darbeciler tutuklanır. Darbe girişimi ile dönemlerde herkes çıkarları karşılığında devletin güvenliğini tehlikeye Nazileri desteklemişti! İkinci Dünya sokmuşlardır. Bu suçun cezası idamdır. Savaşı sırasında Nazilerin yanında Ancak Hitler sadece 5 yıl hapis cezasına oldukları için Nürnberg mahkemesinin çarptırılır. Çünkü onu destekleyenler, suçlu gördüğü endüstri patronları günlerini başta eyalet Adalet Bakanı Franz bir zamanlar Hitler’in kaldığı Landsberg Gürtner olmak üzere politikaya hapishanesinde geçirirler. damgalarını vurmuş kişilerdir. Yeni Almanya için ortak Hitler, Landsberg hapishanesinde 9 STUTTGART planlarını orada yaparlar. 40 ay kaldıktan sonra serbest bırakılır. milyona yakın insanın 1933’te Almanya’ya el koyan ölümünden, Hitler’e hizmet Hitler ile yardakçılarının etmiş olan bu endüstri palazlanması ve 13 yıl ayakta patronları da sorumludur. kalması, Alman endüstrisinin 1945’ten sonra İngilizlerle “babaları” sayesinde mümkün AHMET ARPAD Amerikalılar kurdurdukları olmuştu. Onlarsız Hitler bir hiçti. Batı Almanya’ya, Sovyetler’e Nazi Almanyası’nın orduları, karşı “kale” görevini verirler. Flick, Krupp, Thyssen ve Ancak ülkenin bir an önce güçlenmesi şürekası olmadan komşu ülkeleri istila gerekmektedir. Hitler’e hizmet vermiş edemez, savaşamazdı. Onlar sayesinde olan Alman endüstrisinin patronları hâlâ Nazi Almanyası 19421944 arasında silah hayattadır. Komünistlerden nefret eden, gücünü üçe katlamıştır. Adolf Hitler’e solcuları sevmeyen, ataerkil düzenin verilen büyük parasal destek daha 1920’li temsilcileri, despot ruhlu, politik görüşleri yıllarda Bavyera’da başlar. Oradan diğer en sağda, NSDAP üyesi bu insanlar ülkeye Alman kentlerine, Avusturya’ya ve yine gerekli oldukları için hapisten İsviçre’ye de sıçrar. Avrupa’ya kaçmış çıkarılıp aklanırlar. Dizginler yine Flick, bazı varlıklı Rus asilleri “Bolşevik Krupp, Abs, Sohl ve Zangen’in elindedir. düşmanı” Hitler’e destek verirken Batı Almanya’nın ilk başbakanı Konrad Yahudileri sevmediği bilinen Henry Ford Adenauer’in dediği gibi, temiz suyun da Hitler’in partisi NSDAP’ye bağışta olmadığı yerde kirli su dökülemezdi! bulunur! Aynı dönemde Mussolini Bugün yabancı düşmanı Nazilerin yönetimindeki İtalyan faşistlerinin bile Almanya’da etkin olması insanı, “Acaba İsviçre bankaları kanalıyla milyonlarca bu gibilerin kökleri niçin bir türlü markı Führer’e yollamış olduğu biliniyor. kurutulamıyor?” diye düşündürüyor. Hitler hapiste olduğu günlerde de para aramayı sürdürür. O günlerde desteğini www.ahmetarpad.de kazandıkları arasında besteci Richard üney İsveç Yazarlar Birliği’nden arkadaşım Göran, utangaç bir gülümsemeyle sordu; “Ülkenizde yeni Demirbaş Şarl’lar ağırlıyormuşsunuz, doğru mu?” Önce, neden söz ettiğini pek kavrayamadım. Sonra, Suriye’den getirilerek Hatay’daki Apaydın zorlamak için önce yapılan devlet kampına yerleştirilen ve kamptan yardımları kesildi. Ancak Şarl, para günaşırı çıkarak operasyona giden bulmakta güçlük çekmedi, zengin Suriyeli askerlerden söz ettiğini tüccarlara yüklü miktarlarda anladım. Bir yandan da Demirbaş borçlanmayı sürdürdü. Ülkesine Şarl’ı anımsamaya çalışıyordum. dönmesi için İngiliz ve Hollanda Hani, şu bizim tarih kitaplarımızda gemileriyle bedava seyahat etme da adı geçen, Rusya’yla savaşta olanağı önerildi. Ancak Şarl gitmek yenildikten sonra askerleriyle istemiyordu. Sonunda, Bender’deki birlikte Osmanlı topraklarına Osmanlı komutanı İsmail Paşa sığınan, beş gün kalacağım deyip komutasındaki askerler, Şarl’ın “devleti âli”nin başına tam 5 yıl 3 kaldığı sarayın etrafını kuşattı. Şarl, ay süreyle bela olan, bu kuşatmaya ateşle karşılık verdi. harcamalarının bütçenin hangi Çatışma anında bir ara ayağı kalemine yazılacağına karar kayarak düştü, o sırada yeniçeri verilemediğinden “demirbaş” askerleri üzerine atılarak onu hanesine kaydedildiği için yakaladı. Ancak rüşvet vererek adı “Demirbaş Şarl” kalan İsveç kendisine bağladığı kişilerin Kralı Karl XII. O Şarl ile Suriyeli Padişah III. Ahmet üzerindeki askerler arasında ne ilgi vardı... baskısı etkili oldu. Kaynakları tararken, en kapsamlı Padişah, Şarl’a kötü davrandığı bilgileri arkadaşım Abdullah gerekçesiyle Bender Komutanı Gürgün’ün, Kaynak Yayınları İsmail Paşa ile üst düzey arasında çıkan “İsveçlilerin Türk komutanların boynunu vurdurdu, Kökenleri Üzerine” adlı kitabında Şarl’ı da Meriç Nehri kıyısındaki buldum. Demirbaş Şarl (Karl XII), Demotika’da bir saraya yerleştirdi. maceracı, komşularına karşı İsveç Kralı, 1714 ilkbaharında saldırgan politikalar izleyen bir ülkesine kendi isteğiyle dönmeye kraldı. Yakın çevresiyle karar verdi. yetinmedi, Hitler gibi MALMÖ Edirne’den, küçük bir Moskova’ya dek gitmeyi grupla gizlice yola düşledi. 28 Haziran 1709’da çıktı, Macaristan, Rus topraklarında, Almanya yolunu Poltava’da ağır bir yenilgiye izleyerek 11 Kasım uğradı. Askerleriyle birlikte 1714 günü ALİ HAYDAR esir düşmekten son anda Stralsund’a geldi. NERGİS kurtularak Osmanlı Onu izleyen 1168 topraklarına (Bender’e) kişilik kafile de birkaç sığındı. Şarl’a ve askerlerine gün sonra yola çıktı. Yolculardan Osmanlı hazinesinden maaş 150 kadarı, kraldan paralarını geri bağlandı. Ancak, sığınmacı kral alabilmek için yollara düşen rahat durmadı. Sürekli kışkırtıcılık Musevi ve Ermeni tüccarlardı. yaparak Osmanlı’yı Rusya’ya karşı Gelenlerin bir kısmı, eşlerini ve bir savaşa sokmaya çalıştı. Öyle ki, çocuklarını da birlikte getirmişti. yaşamını sürdürmesi için devletten 300 kadar asker de koruma aldığı yardımların yanı sıra zengin amacıyla gelmişti. Onlar da 29 tüccarlara da borçlandı. Topladığı Aralık 1714 günü İsveç’in Güney paraları, Padişahı, Rusya ile savaşa sahillerindeki Ystad kentine ikna etmeleri için sarayın hatırlı ulaştılar. Gelenlerin çoğu geri kişilerine rüşvet olarak dağıttı. Prut dönemedi, İsveç topraklarına Savaşı’nın çıkmasında etkili oldu. yerleşip kaldı. Bugün İsveç’in Ancak, savaşı yöneten Baltacı Karlshamn, Karlskrona, Örebro, Mehmet Paşa ile Rus Çariçesi Askersund kentlerinde yaşayan Katarina arasında varılan insanların bir bölümü, hâlâ Türk anlaşmayla savaş kısa sürdü. geleneklerine benzer bir yaşam Osmanlı ordusuyla birlikte savaş sürdüren o Türklerden oluşuyor. alanına kadar giden Şarl ise Rus Zamanın Osmanlı Padişahı, Ruslara Çarı Deli Petro’nun teslim yenilerek kendisine sığınan alınmasını, Rus ordusunun Demirbaş Şarl’ı onurlandırmak için dağıtılmasını istedi. Baltacı atından inerek karşıladı. Mehmet Paşa’ya çok kızdı, Rus Karl ve askerlerini maaşa bağladı. Çarı’nın neden esir alınmadığını Onları tam 5 yıl 3 ay balla, sorduğunda Baltacı Mehmet’in kaymakla, şarapla besledi. verdiği yanıtı ilginçti: “Zaten Özlemişlerdir, diyerek özel başımızda bir mülteci kral var, çiftliklerde yetiştirilmiş domuz eti bir tane daha mı olsun?” Şarl, yedirdi. Bütün bu iyiliklerin Bender’e geri döndükten sonra ilk karşılığı ne mi oldu dersiniz? iş olarak, Baltacı Mehmet’i Demirbaş Şarl’ın yanından hiç Padişah’a şikâyet etti. Osmanlı ayırmadığı dört köpeği vardı; yönetimi, her şeye burnunu sokan, bunlardan birinin adı Türk’tü... ülkesine dönmeyi bir türlü aklına getirmeyen bu davetsiz konuktan alinergis@yahoo.se çok sıkıldı. Onu, ülkesine gitmeye G Şarl’dan ders aldık mı? Demirbaş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle