16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EYLÜL 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Darbe dönemlerinde en temel insan haklarını bile ayaklar altına almakta sakınca görmeyen isimler var Baronun kapısına kilit Darbe dönemlerinde görev yapan ve yaptığı icraatlarla ünlenen pek çok isim var. Aradan geçen zamana karşın isimleri unutulmayan bu kişilerin kimi hayır kimi de şerle anılmayı hak ediyor. Mesela 12 Mart’ta Sadi Koçaş, Faik Türün, Baki Tuğ, Ali Elverdi, Turgut Sunalp, Süleyman Takkeci ve Remzi Şirin’i unutmak mümkün mü? Remzi Şirin dışındakilerin aileleri dışında hayırla yad edildiğini sanmam. Aynı şekilde 12 Eylül’de de görev yapan ve yaptıkları icraatlarla belleklerde yer eden nice isim var. Darbeyi gerçekleştiren “beşi bir yerde”nin dışında biz de kendimize göre bir beşli seçtik. Süleyman Takkeci, Esat Oktay Yıldıran, Nurettin Soyer, Raci Tetik ve Recep Ergun. Kuşkusuz bu listeyi uzatmak mümkün. Ancak biz en ünlülerine yer verdik. Darbe dönemlerinde güya hukuk adına görev yapan, ama bırakın hukuku, en temel insan haklarını bile ayaklar altına almakta sakınca görmeyen isimler var ki, bunların başında da Süleyman Takkeci gelir. Her iki darbe döneminde de askeri savcı olarak görev yapan Süleyman Takkeci, ilk şöhretini 12 Mart darbesinden sonra açtığı “Bomba” ve “Madanoğlu” davaları ile kazanmıştır. Uzun süren yargılamalar sonrasında her iki davanın sanıkları beraat etmiş, darbecilerin yerine gelen siyasi otoritenin isteği üzerine Takkeci Erzurum’a tayin edilmişti. Darbenin ilk habercisi olan ülke çapında sıkıyönetim uygulaması ile Takkeci yeniden hatırlandı ve İstanbul’da 1. Ordu Komutanlığı ? Bir avukata komutanlardan birinin anlattığına göre, üst düzey toplantıda Süleyman Takkeci ile Haydar Saltık çok kötü tartışırlarmış Askeri Savcılığı’na ve oradan da sıkıyönetim başsavcılığına getirildi. Hiç kuşku yok ki Takkeci, asıl şöhretini 12 Eylül darbesinden sonra açtığı “DİSK” ve “Barış Derneği” davaları sayesinde kazandı. Açtığı davalar kadar, yeraltı dünyasının ünlü isimleri ve ülkücü eylemcileri korumakollama çabaları ile de ünlendi. 12 Eylül’ün kudretli savcısının mafya babalarıyla dostluğu o dönemde L’Express Dergisi’ne kapak olmuştu. Takkeci’nin hukukun kendisine vermediği yetkileri kullanarak suçluları koruma çabası iç ve dış basında yer alınca hakkında soruşturma açılmıştı. Ancak Takkeci, nasıl ki 12 Mart’ta sırtını Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün’e dayamışsa 12 Eylül’de de dönemin Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ’a dayadığı için kendisinden hesap sorulamıyordu. Saltık olduğu söyleniyordu. Nitekim sonraki yıllarda bunu kendisi de Nokta dergisinde iken yaptığımız söyleşide açıklamıştı. SaltıkSoyer kapışması Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Haydar Saltık ile Ankara Sıkıyönetim Savcısı Korgeneral Nurettin Soyer’in kapışması 12 Eylül’ün ilk günlerine dayanıyor. Takkeci ile mesleği gereği sık sık karşı karşıya gelen bir avukata komutanlardan birinin anlattığına göre, üst düzey toplantıda Takkeci ile Haydar Saltık çok kötü tartışırlar. Saltık, Takkeci’ye “Biz yakalıyoruz siz bırakıyorsunuz” suçlamasını yöneltirken, Takkeci de, “Ne bırakması? Daha CHP’lileri ve geri kalan DİSK üyelerini de içeri alacağım” der. Söyleşimizde bu tartışmayı anımsatınca şunları anlatmıştı: Bana kalsa bütün CHP’lileri nezarete atacaktım. Hepsini. Belki 5060 tanesi hariç olabilirdi. Ama Haydar Saltık engel oldu. Haydar Saltık beni frenlemese DİSK’lilerle birlikte CHP’liler de hapiste ola Takkeci, asıl şöhretini darbeden sonra açtığı “DİSK” ve “Barış Derneği” davaları sayesinde kazandı. Takkeci TRT’de montaj masasında Gözaltında işkence iddialarının dış basında da yer aldığı günlerde Davutpaşa Kışlası’ndaki koğuşundan Ahmet İsvan’ı alıp Takkeci’nin yanına götürürler. Takkeci’nin yanında birkaç gazeteci ile TRT kameramanı vardır. Bir de doktor. Ahmet İsvan, önce doktor muayenesinden geçirilir. Ne olduğunu anlamaya çalışan İsvan’a, “işkence iddialarını tetkik için” denir. “İyi ama gözaltına alınmamın üzerinden dört ayı aşkın süre geçti, işkence izleri aylar sonra kalır mı?” diye itirazı dikkate alınmaz Ahmet İsvan’ın. Takkeci, basının huzurunda “Şahsınıza işkence yapıldı mı?” diye sorduğunda Ahmet İsvan, beş gün boyunca soğukta bir demir sandalye üzerinde bekletildiğini ve işkence görenlerin seslerinin kendisine dinletildiğini söyler. Ancak bu yanıt Takkeci’yi tatmin etmez. Israrla, kendisine yönelik bir işkence yapılıp yapılmadığını açıklamasını ister. İsvan, manevi işkenceye maruz kaldığını söylemesine rağmen Takkeci, aynı soruyu yineler. Savcının niyetini anlayan Ahmet İsvan, olabildiğince hızlı konuşarak bedenine yönelik bir işkence yapılmadığını, ancak uykusuz bırakılmak ve DİSK davasından birlikte yargılandığı arkadaşlarına yanında işkence yapılmasının da aynı kapıya çıkacağını söyler. Bu arada 45 dakika süren bu söyleşi esnasında TRT kameramanı dışındaki basın mensupları ara sıra savcı tarafından odadan dışarı çıkarılır. Ertesi gün TRT Haber bültenlerinde hepi topu iki dakikalık bir görüntüde İsvan’ın bizzat kendi ağzından “gözaltı sırasında işkence yapılmadığı” sözleri yayımlanır. TRT’nin haber bültenlerini koğuştaki DİSK davasından yargılanan arkadaşları ile birlikte izleyen Ahmet İsvan’ın başı önüne eğilir. Taa ki, BBC radyosunda İsvan’ın sözleri eksiksiz yayımlanıncaya kadar. Meğer Takkeci, İsvan’ın işkence ile ilgili sözlerini TRT’nin Kuruçeşme stüdyosunu kadar giderek bizzat kendisi montajlamış. TRT çalışanlarından biri de bunu Reha İsvan’a iletmiş. Süleyman Takkeci’nin İsvan’a yaptığı fenalık bu kadarla kalsa iyi. Bir de gözaltına alınmadan önce evinde yapılan aramada kitaplıkta destek olarak, zaman zaman da ceviz kırmakta kullandıkları 1876 yapımı antika silah da, Takkeci’nin iddianamesine suç aleti olarak girmiş ve ruhsatsız silah bulundurmaktan Ahmet İsvan 27.5 ay hapis yatmak zorunda kalmıştı. İşin garibi Ahmet İsvan, 6136 sayılı yasaya girmeyen hatta mermisi dahi bulunmayan bu hurda delilin mahkeme huzuruna çıkarılmasını boşuna beklemişti. Çünkü delil listesine sayıyla kaydedilen bu silahın sonradan nasıl olmuşsa kaybolduğu açıklanmıştı. Frenleyen kişi Saltık Görev yaptığı dönemde İstanbul Barosu’nun kapısını mühürletecek kadar ileri giden Takkeci’yi tek frenleyen kişinin Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Haydar caktı. Ben CHP ile soruşturma başlattığım milletvekilleri hakkında dava açmaya hazırlanırken, beni Ankara’dan Nurettin Soyer aradı. Soyer, bana CHP ile ilgili hiçbir dava açamayacağımı, genel merkezi Ankara’da olduğundan bunu ancak kendilerinin yapabileceğini, o nedenle dosyaların kendilerine gönderilmesini söyledi. Ne münasebet efendim? Onlara, ben şahıslar hakkında dava açıyorum, kurum hakkında değil, diyerek dosyaları göndermeyi reddettim. Ancak Soyer bana, Haydar Saltık’ın bu konuda kesin kararlı olduğunu ve onun dosyaları istediğini söyledi. O nedenle CHP milletvekilleri elimden kurtuldular. DİSK’i DİSK yapan, ona destek veren diğer kuruluşlardır. CHP de bunların başında geliyordu değil mi efendim? O nedenle CHP milletvekili ve yöneticilerinin de yargılanması gerekirdi. Haydar Saltık ve Soyer, sürekli bana engel oldular. Soyer, Haydar Saltık’ın adamıydı.” “Saltık niçin size istemiyordu?” diye sorusunu yönelttiğimizde de şunları söylemişti: “Güya ben Kenan Evren’i açtığım davalarla sabote ediyormuşum. Evren’in Bulgaristan gezisi öncesinde, Barış Derneği davasını açtığım için, Haydar Saltık bana kızdı. Efendim, Barış Derneği yöneticilerinin beynelmilel ilişkileri varmış. Avrupa entelektüelleri ayağa kalkarmış, sırası mıymış şimdi. Ulan biz neyle uğraşıyoruz, onlar ne söylüyor? Yüzlerce sayfalık iddianame hazırlıyoruz. Binlerce dosya karıştırıyoruz. Ben Evren’in gezi takvimine göre mi dava açacağım? 12 Eylül’de bütün cezaevleri zulüm ve işkence evine dönüşmüştü. Ancak hiçbiri Diyarbakır Cezaevi kadar ünlü olmadı. İşkencelerine dayanamayan mahkumlardan Ferhat Kutay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık adlı dört tutuklu kendisini yakarak yaşamına son vermişti. Soyadıyla müsemma bir adam Esat Oktay Yıldıran: 12 Eylül’de bütün cezaevleri zulüm ve işkence evine dönüşmüştü. Ancak bunlardan birisi var ki, aradan geçen onca yıla karşın hâlâ orada; orada işkencenin “Allah”ı yapılıyordu. İşkenceyi yapan da kendisini o cezaevinin “Allah”ı olarak tanıtıyordu mahkumlara. Evet Diyarbakır Cezaevi’nden ve ölmüş olmasına rağmen adı “rahmet” yerine “lanet”le anılan İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran’dan söz ettiğimiz anlaşılmıştır herhalde. Diyarbakır Cezaevi’nden 34 mahkumun cansız bedeni çıktı. Esat Oktay Yıldıran, soyadıyla müsemma bir adamdı. Onun uyguladığı işkenceler en dirençli insanı bile yıldıran türdendi. Yıldıran’ın akıl almaz işkencelerine dayanamayan mahkumlardan Ferhat Kutay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık adlı dört tutuklu kendisini yakarak yaşamına son verirken, Mazlum Doğan, Kemal Pir, Beddi Tan. Necmettin Büyükkaya ve Remzi Aytürk gibi mahkumlardan bazıları kendisini astı, bazıları açlık grevlerinde öldü, bazılarının ise bedenleri işkenceye dayanamayak yaşamını yitirdi. The Times gazetesi tarafından “Dünyanın en kötü 10 cezaevi” içerisinde gösterilen Diyarbakır Cezaevi’nde Binbaşı Yıldıran’ın uyguladığı işkence yöntemlerinden klasik falaka ve kaba dayağın dışındakilerden bazılarını içimiz kaldırımasa da o vahşeti anlatmak için aktarmak zorunda kalacağız. Mahkumlara İnsan Dışkısı yedirme, köpeği Co’ye “Emret Komutanım” diye tekmil verdirme, eğer co havlarsa tekmili beğenmemiş demektir ki, bu durumda o mahkuma ağzına ya da makatına cop sokma, lağım suyunun içinde bırakma, erkek mahkumların cinsel organlarına ip bağlayıp trencilik oynatma, yere yatırılan mahkumun ağzına bir diğer mahkumu işetme, veremli mahkumların balgamlarını yemeklere karıştırma, çıplak mahkumları birbirinin üstüne yatırma, cop ısırtma ve cop ısırırken hızla geri çekip dişleri kırma, aç ve susuz bırakma, tek ayak üstünde saatlerce bekletme, gayrimüslim mahkumları zorla sünnet ettirme... Liste uzayıp gidiyor. Esat Oktay Yıldıran, emekli olduktan sonra 22 Ekim 1988 günü İstanbul’da Kısıklı’da bir halk otobüsünün içinde ailesinin gözü önünde başından vurularak öldürüldü. Mafya babalarıyla içli dışlı Kaybolan tek “suç delili” Ahmet İsvan’ın dededen kalma antika tabancası değildi. Rahmetli Takkeci, biraz dağınık bir adamdı anlaşılan. Ülkücü sanıkların suç delillerini de kaybetmişti. Savcının ülkücülere ve mafya babalarına karşı zaafı olduğu bir gerçek. Ancak ülkücülere karşı aşkı karşılıksız olsa da mafya babalarına olan muhabbeti için aynı şey söylenemezdi. Onların hapiste daha rahat etmelerinin de, salıverilmelerinin de, TCK’nin daha düşük ceza öngören maddelerinden yargılanmalarının da bir karşılığı vardı elbet. Tarifeyi Takkeci’nin bizzat kendisi belirlemişti ama pazarlığa da tümden kapalı değildi. O zaman pek ünlü olan ve elini kolunu sallayan herkesin giremediği, ancak özel müşterilerinin sahip olduğu altın anahtarla girilebilen Gümüşkapı Gazinosu’nda Takkeci ve babalar buluşur, biraz o fiyat kırar, biraz babalar fiyatı yükseltir ve orta yerde buluşurlardı. Sözgelimi siyasi tutukluların bulunduğu 16 kişilik koğuşlarda 60 kişi “kaşık usulü”, yani yataklara ancak yan yatarak sığabiliyordu. Birisi gece yan dönmek istese o yataktaki tüm tutukluların birden dönmesi gerekiyordu. Kaşık ve çatal sayısı az olduğundan siyasi tutuklular yemeklerini vardiya usulü yemek zorundaydı. Buna Ahmet İsvan hiç kimseden çekmedi Süleyman Takkeci’den çektiği kadar. İsvan’ın işkenceyi ifşa edensözlerini TRT’nin montajına girerek kesip biçek Takkeci, antika siyahı da suç delili olarak kayda geçti. karşılık hemen yanlarındaki koğuşta kaçakçılar ve mafya üyeleri 16 kişilik koğuşta 12 kişi kalıyor, Takkeci’nin torpili sayesinde dışarıdan canlarının çektiği yemekleri sipariş verebiliyordu. 12 Eylül’ün ilk günlerinde hakkında arama kararı bulunan Kürt İdris, o günlerde sık sık Sıkıyönetim Komutanlığı’na gelerek Süleyman Takkeci’nin çayını içip gidiyordu. Kürt İdris, daha sonra yakalandığında Askeri Hakim Osman Kaynak’a, “Süleyman Abi” dediği Takkeci’nin yanına gelip çayını içtiğini söylemiş, hakim de Kürt İdris’in bu sözlerini zapta geçirerek fermanını kendi eliyle imzalamıştı. Süleyman Takkeci, bu ifşaatın zabıtlara geçmesine öfke lenmiş ve Hakim Osman Kaynak’ı başka bir ile tayin ettirmişti. Sadece onu mu? DİSK’in bazı işyeri temsilcileri ile sendika şube yöneticilerini delil yetersizliğinden serbest bırakan Binbaşı İsmet Aktaş da soluğu Edirne’de alıvermişti. Serbest bırakılan DİSK’liler Takkeci’nin isteği üzerine yeniden Metris’e geri döndüler. Mamak’ta özel işkence merkezi Nurettin Soyer: 12 Eylül’ün Ankara Sıkıyönetim Başsavcısı olarak görev yaptı. MHP, MSP, DevYol ve TKP davalarının iddianamelerini hazırladı. MHP ve Ülkücü kuruluşlarla ilgili davalar ve Emniyet’te işkence sonucu ölüme sebebiyet veren polislerin soruşturmaları nedeniyle Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun’un hışmını çekti. Tabii MHP’lilerin de... Uğur Mumcu’ya “12 Eylül’ün adaleti”ni anlatan ifşaatları ile tartışma yarattı. Raci Tetik: 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nden sonra işkence olayı ile anılan ikinci cezaevi Ankara Mamak Cezaevi’nin komutanıydı. Kafes ve C5 koğuşu gibi sistematik işkence merkezlerinde sağ ve sol tutuklular, Tetik’in gözetiminde özel işkenceye tabi tutulurdu. Muzaffer Erdost’un kardeşi yayıncı İlhan Erdostu, onun komutanlığı döneminde görevlendirilen ülkücü erler tarafından dayakla öldürüldü. Mamak’ta “karıştır barıştır” politikası gereği ülkücülerle solcuları aynı koğuşa doldurması ile biliniyor. Mamak’ta dört tutuklu işkencelere dayanamayarak intihar etti. Bazıları da işkenceden aldıkları yaralarla yaşamını yitirdi. Avustralya’da kanser tedavisi gördüğü söylenen Raci Tetik’in İstanbul’da huzurevinde olduğu ortaya çıktı. “Kasan Raci” lakabıyla tanınıyor. Recep Ergun: Ankara Sıkıyönetim Komutanı’ydı. Bu görevden önce MİT’te üst düzey görevlerde bulundu. Sıkıyönetim komutanlığı sırasında savcılara baskı yapmasıyla tanındı. İşkenceci polisleri, ülkücüleri koruyup kollamakla suçlandı. Onun komutanlığı döneminde Bahçelievler ve Balgat katliamlarını yapan İsa Armağan ile Mustafa Pehlivanoğlu Mamak Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı. Ecevit hakkında tahliye kararı veren hakimi Kıbrıs’a sürdürdü. Çalışma koşullarında rahatsızlık duydukları için topluca oturma eylemi yapan toplum polislerinin üzerine Doğan Güreş’e üzerlerine atış açılması emrini veren Ergun, Dürüst Oktay, Zeki Kaman gibi ülkücüleri yakalayan polisleri ücra il ve ilçelere sürdü. BİTTİ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle