15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EYLÜL 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Fazla Nüfusun Esrarını İdris Bey mi Çözecek? Teyide Muhtacım Abi... CHP lideri Kılıçdaroğlu “Afyon’daki patlama yüzde 99 hatta 99.5 sabotajdır!” dedi. Bu sözlere Başbakan çok kızdı. Ve Genelkurmay’ın kendisini mahkemeye vereceğini açıkladı. Genelkurmay her zaman hediye alıp verecek değil ya. Demek bazen mahkemeye de veriyor. Çok hayırlı bir iş yapıyor. Belki CHP’yi mahkum ettirme aşkına patlamanın “sabotaj olmadığı” kanıtlanır. Yoksa bu iktidarın rapor mapor açıklayacağı yok. Aylar geçti. Uludere’de ölen yurttaşlar da... Düşen/düşürülen jetimizdeki 2 havacımız da kimvurduya gitti.. Diyecektik ki... Nobel’li matematikçi John Nash, geçenlerde bilimsel bir kongre için ülkemize geldi. Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında “sondan 2’nci” olduğunu öğrenince çok şaşırdı. Silivri, Balyoz, Balbay, Haberal, KPSS, gibi sözcükleri hayatında hiç duymamış olan 84 yaşındaki bilge matematikçi Milliyet’ten Mehveş Evin’e röportaj verirken kestirip attı: “İyi matematik bilmeyen top GÖRÜŞ PROF. DR. CENGİZ KUDAY Hükümet adına Beşir Atalay’ın dünkü “jet açıklaması” imdada yetişiyor: “Füzeyle düşürüldüğü tespiti yapıldı” diyor... Ve ardından ekliyor: “Füzeyle düşürüldü ama teyidinin yapılması gerekir!” ??? “Teyidi yapılması gerekir” demek faili meçhul bir iddiayı dile getirmek demek. Başbakan’ın CHP’ye yönelttiği suçlama da bu değil mi? Atalay, CHP liderine mahkeme savunması için farkında olmadan kopya veriyor!.. Kılıçdaroğlu, “Afyon’daki patlama yüzde 99.5 sabotajdır!” açıklamasına Atalay gibi bir ekleme yapsa dava düşecektir! “Patlama yüzde 99.5 sabotajdır ama teyidinin yapılması gerekir!” lumlarda adalet yoktur!” Bizim “Adalet ve Kalkınma Partisi” herhalde bu gerçeğin çok farkında. Ki, eğitim sistemini rakamlara oturtarak adaletini kanıtlamaya çabalıyor. Eğitim düzeninin adını 4’lü ve +’lı rakamlara... Okula başlama yaşını 6066 aya bağlaması hep “adaletini” kanıtlamak için mi!.. “Hesap içinde hesap” dedikleri bu oluyor demek ki! Seçimin en büyük tek büyük güvencesi “yargıç güvencesi...” Seçim kurullarında yargıçların görev yapması... Yüksek Seçim Kurulu’nun en yüksek yargı organı sayılması... Ne yazık ki bu satırların sonuna artık “idi” eklememek için çaba gerekiyor. Seçim demek “seçmen kütüğü” demek. Kütükler artık “İçişleri Bakanlığı”nın elinde. Son sekiz yıldır, iktidar seçimin işinin içine bilgisayarı ve elektroniği soktuğu için... Sandıklar ve oylar ise kapanın elinde... Tek güvencemiz yargı... Onun da tarafsızlık ve bağımsızlık derecesini Başbakan’ın ağzından kaçan / çıkan sözlerden anlıyoruz. Bilgisayar programlarını “ayarlamak” için egzersiz yapma fırsatı sağlayacak. CIA neden kelle sayıyor? CIA Başkanı Petraeus günlerdir Ankara’da uzun uzun görüşmeler ve çalışmalar yaptı. Acaba “nüfus etütleri” de yaptı mı? Haftalar önce bu köşede birkaç kez yazdık. CHP Grup başkanvekili E. Ülker Tarhan da sorup duruyor. CIA, resmi sitesinde ülkemizin nüfusunu, 79 milyon 749 bin 461 kişi olarak ilan ediyor. (Temmuz 2012 itibarıyla!) Başbakan ise 74 milyon 724 bin 269 kişi deyip duruyor. Çünkü TÜİK resmi rakamı bu. Aradaki 5.5 milyon kişilik fark neyin nesi? 5 milyon kişilik fark en az 33.5 milyon fazla seçmen demek! CIA’nın dünyadaki tüm elektronik iletişim sistemlerine bir biçimde “müdahil” olabildiği biliniyor. CIA’dan PKK için istihbarat desteği beklerken... Acaba onlar “seçmen desteği” de mi sağlama peşinde? Sahiden bu iktidarın eseri olan “adrese dayalı nüfus kayıt sistemi”ne mi güvenelim... K. Irak’ta subaylarımızın başına çuval geçiren CIA Başkanı’nın yönettiği CIA sitesinin resmi rakamlarına mı? İdris Naim bir çayda çıra eşliğinde bir açıklama yapsa da bilsek! Chopin ve Mustafa Itri Çok kişi insanların gözü ile gördüğünü, kulağı ile işittiğini düşünür. Bir yere kadar bu bilgiler doğrudur. Yalnız bir küçük ayrıntı vardır. Bu iki organımız bu duyular için bir aracıdır. İnsan, beyni ile görür ve işitir. İşitme, beynimizin(*) sol yarısında yer alan bir bölgede, görme ise beynimizin arka bölgesinde yer alır. Sanat merkezi ise sağ parietal bölgeye yerleşmiştir. Bu bölgelerdeki anatomik farklılıklar kişinin müzik kulağı veya sanat yorumunu bir yerde etkiler. Yani kabaca bunlar doğumsaldır. Sol temporal bölgenin içinde yer alan (Hirsch Gyrusu) bölgenin derinliği az ise ne yaparsanız yapın o kişi müzikten anlamaz ve bu konuda bir yerde sağırdır. Biz buna “amuzi” deriz. Yukarıda belirttiğim gibi müzik insanın beynindedir. Beethoven son eseri 9. Senfoni’yi tamamen sağır olduğu halde bestelemiş ve sonrada orkestrayı yönetmişti. (Beyinle) Görsel sanatlar da böyledir, sonradan öğrenilmez ancak anatomik uygunluk varsa geliştirilebilir. Bunları neden yazıyorum? Görsel sanatlar ve müzik eğitimi, zevki çok küçük yaşta başlar. Kendimi misal vereyim, hiçbir şekilde bir müzik aleti çalamam; görsel bir sanat kabiliyetim pek yok, ama iyi dinlerim ve izlerim. İlk klasik müzik dinletisi tecrübem çok küçük yaşta, 1945 Kasım başında oldu. Bir sabah evimize ansızın bir mavi kalabalık doldurdu. Annemin uzun sessizlikleri bölen haykırışlarını, beni birilerinin kucağına alıp bahçeye çıkardığını hayal meyal hatırlıyorum. Evimiz askeri şehitliğe yakındı. Ertesi gün evimizin önüne bando ve askerler gelerek beni ve kardeşimi aralarına alarak yürümeye devam ettiler. Annemin ve ninemin kesik kesik hıçkırıklarını hatırlıyorum. Kortejle kendi yaptığımız çelenk elimizde, kardeşimle birlikte ilerledik. Kulaklarımda yaşadıkça gitmeyecek Chopin’in Cenaze Marşı’nın nağmeleri arasında şehitliğe girdiğimizi hatırlıyorum. Ve günün sonunda evimizde mütevazı bir kalabalıkla yapılan dualar ve sonunda hep birlikte söylenen; çok sonradan öğrendiğim Buhurzade Mustafa Itri’nin bestelediği tekbirlerin nağmeleri kulaklarımda halen çınlıyor. Gazeteden öğrendiğim kadarıyla Sayın Kültür Bakanımız öldüğünde yalnız tekbirle uğurlanmak istiyormuş. Zaten Chopin’in Cenaze Marşı her ölen için icra edilmez. Özel durum ve özelliği olan kişiler için icra edilir. Herkesin son yolcuğuna uğurlanırken uğurlanma şekli kendi tasarrufundadır. Örneğin, Chopin’in evinde sürekli çaldığı eser, bir bölümü Cenaze Marşı olarak bilinen Opus 35 Sonatı idi. Fakat cenazesinde kendi eseri yerine Mozart’ın Requem’inin çalınmasını istemiştir. Sayın Bakan, bırakın bayraklara sarılmış şehit cenazelerinin önünde, yanındaki şehit yakını çocuklar bu iki ayrı dünyanın müziklerini sevsinler, beraberce sonradan onurla hatırlasınlar. (*) İnsan beyni milyonlarca yıllık gelişimi içinde Tanrı’nın en büyük mucizesidir. Beynimiz, ortalama 200 milyar hücre ve her hücrenin birbiriyle en az 1020 bin bağlantısıyla muhteşem bir yapıdır. Düşünme hızımız süratiyse saniyenin katrilyonda biri (on üzeri eksi on beş saniye = femtosaniye) kadardır. Bugün 5 yaşındaki bir çocuğun beyninin kapasitesini bir bilgisayara aktarmaya kalksak Amerika kıtasının yaklaşık yarısını kaplayan bir bilgisayara ihtiyaç duyardık. Bu muhteşem yapının bir özelliği de binlerce sorun içinde anında ve bilinçli cevap verme yeteneğidir. Eflatun (M.Ö. 427347 ) ne yapılması gerektiğini, ne söylenmesi gerektiğini, anında kestirmeyi ve cevaplamayı “Phronesis” diye isimlendirir. Eflatun’u okumamış hatta duymamış kişiye siz nasıl doğru düşünme yolunu bilimsel sınırlar içinde öğretebilirsiniz? Bu kişilerden doğru karar ve cevap vermesini nasıl beklesiniz? Kültür ve bilgi şarttır. Ben İzmir Atatürk Lisesi’nde okudum. Değerli bir hocamız, bize güzel sözler aktarır ve bunları aklımızın bir köşesinde tutmamızı salık verirdi. Bunlardan bazıları: 1) İnsanın konuşacak kadar zekâya ya da susacak kadar akla sahip olmaması büyük talihsizliktir. 2) İnsanın üç kişiliği vardır; ortaya çıkardığı, sahip olduğu ve sahip olduğunu sandığı. 3) Biz kendimizi neler yapabileceğimize bakarak, başkalarını neler yaptığına bakarak yargılarız. 4) Kelimeler değil onları söyleyen ağızlar önemlidir. 5) Bizi bizden başka kimse utandıramaz. 6) Kabul edilen bir yanlışlık, kazanılmış bir zaferdir. Odun, kömür işe yaramayacak 1 Ekim’de açılacak Meclis’in 1. işi, “yerel seçimleri 5 ay öne almak”. Seçimi erkene almak sıkışan iktidarların ilk yaptığı işlerden. ANAP bu uğurda ülkeyi referanduma bile sürüklemişti. Ama yazgısını değiştiremedi. AKP de bölük pörçük de olsa, keyfine göre biçimlendirdiği anayasaya bu kez de bir “geçici madde” ekleyecek ve yerel seçimi 27 Ekim 2013’e çekecek. En büyük desteği dar günlerdeki dostu MHP! 5 ay için anayasa değişir mi? Elbette değişir. Kış ortasında seçimi odun, kömür bile kurtarmayabilir... Evladım ne bu hal?.. Amca, CIA kayıtlarında isem çoktan okulda olmam gerekiyooo... Eeee? TÜİK’te isem, annemin karnına geri dönmem gerekiyooo... Matematiğin Adaleti! Tayyip Bey, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde nabız tutmak istiyor. En sağlam seçim anketi seçimin kendisi... Yerel düzeydeki oy dağılımı hem genel hem de cumhurbaşkanlığı (yoksa başkanlık mı) seçimini garantiye almanın “hilei şeriye”lerine ışık tutacak. İl yapılacak ilçeleri... İllerden koparılacak ilçeleri belirlemeye yarayacak. Bir de elbette seçmen sayısını ve seçmen kütükleri ile ilgili düzenlemeleri...” ‘Bir Tepsi Baklava’ya mı? MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Genelde dinsel bayramlarımızın, mutlu günlerimizin “ağız tadı” olan ulusal tatlımız “baklava”, artık eski sıklıkla sofralarımızda yer almıyor; çünkü çoğu bütçeye pek uygun düşmüyor. “AKP” iktidarı bu duruma genel olmasa da kendine göre bir çözüm buldu; “şehit” ailelerine tepsi tepsi “baklava” gönderiyor; cenaze eve varmadan, “baklava” kapının zilini çalıyor. Ağız tadıyla karşılansın diye değil kuşkusuz, her ne kadar Başbakan Erdoğan, “şehit”lerimize “KELLE” dese de... Peki, bu “baklava” neden gönderiliyor “şehit” evlerine? Yoksa bir “baklava tepsisi” için bir “şehit” mi? Yok olamaz! Bizler henüz bu “anlayış”ı çözmeye çalışırken; Başbakan kaşla göz arasında“şehit”ler için yeni bir değerlendirme yapıverdi. Diyor ki: “Depremlerde, sel felaketlerinde, trafik kazalarında ve diğer olaylarda verdiğimiz ‘kayıp’lar ‘da’, ‘aynı’ şekilde hepimizi üzüyor!”. Yani, yalnız “şehit”ler değil... Kuşkusuz bu ulusal felaketlerde verilen “kayıplar” için, ulusça içimizin yanmaması olanakdışı. Ama, bilmem ki söylemeye gerek var mı? “Şehit”lerimizin bizler için, ülke için, “TC Devleti” için “canlarını vermiş” olmalarının; bedenlerinin “paramparça” olmasının; her birimizin onlara “borçlu” olmamızın ayrı bir anlamı yok mu? “Şehit” konusunda temel görüşleri böyle olan bir “Başbakan”ın seçtiği “bakan” da, atadığı “vali” de, kuşku yok kendisini aratmayacaktır; dahası partisi “AKP”nin Başkan Yardımcısı H. Çelik de... Orman Bakanı V. Eroğlu son “25 şehit” için, “ne var, olur böyle şeyler” anlamında: “Bu tür olaylar Pakistan’da ve Hindistan’da da oluyor!” diyor kaygısızca, dingin dingin (sakin). Ne ki bununla yetinmiyor Bakan Eroğlu; “şehit”leri, tavuklara atılan mısır “tane”leri gibi görüp: “25 ‘tane’ şehidimiz var!” diyor, hiçbir “sakınca” görmeden, duymadan... Öte yanda; olay kendi ilinde olmamış; patlamanın sesi duyulmamış; barut kokusu hiç yayılmamış; “25” beden “1001” parça olmamış, “25 şehit” verilmemiş gibi, Vali İrfan Balkanlıoğlu: “Hayat devam ediyor. Bir acımız varken buna ‘ara mı’ verelim” diye sorup, keyif içinde “mutlu” bir gün yaşanmış görünümüyle, Genelkurmay Başkanı’na kıvançla armağanlar sunuyor; sanki Özel Paşa’nın Afyonkarahisar’ı “ziyaret”e gelmesinin çok değerli “anı”sına... Faks: 0216 355 31 78 C MY B C MY B Sırada iktidar partisi “AKP”nin sözcüsü Hüseyin Çelik var; bilim insanı (Doç. Dr.) Kültür ve MEB Bakanlığı yapmış; yaşananları büyük bir olgunluk(!) içinde değerlendiriyor, işte şöyle: “TSK kendi içindeki eski ‘kazulet’leri temizlemeye çalışıyor!” Hemen hemen hiç kullanılmayan bu “kazulet”in, neyi çağrıştırdığını ne ben söyleyeyim ne de siz... Ne var ki, bütün bu “keyifli, kıvançlı, mutlu” görüntülerin yanında, aynı kameralar Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlası’nın kapısına çevrilince daha başka görüntüler de yer aldı TV ekranlarında. “25 Şehit”imizin ana ve babaları, eşleri, çocukları, yakınları “kahredici” bir bekleyiş içinde; kurumuş gözlerini kışlanın kapısına dikmişler bir komutanın çıkıp kendilerine “iyi” bir haber vermesini hâlâ “umut” ediyorlar... Kuşkusuz “kopmak” onlar için o denli “kolay” olamaz; çünkü onların bekledikleri “haber”, Başbakan’ın söylemiyle “KELLE”lerden, Bakan V. Eroğlu’nun deyişiyle mısır “TANE”lerinden gelecek değil, “can”larından, kendilerinin bir parçası olan “can”larından gelecek... Ayrımında olduğunuz gibi; “kelle”cilerin, “tane”cilerin, “kilimci”lerin, “kazulet”çilerin v.ö’lerin bunu anlamaları zor; çünkü onlara göre bir “tepsi baklava” yeter de artar bile... Dahası da var; tüm bunları bu ülkeye yaşatanların başını çeken R.T. Erdoğan’ın, geride bıraktığımız salı günü TV’lerde söyledikleri. Afyonkarahisar Valisi’ne pek kızmış; verdi veriştirdi “şehit” acılarının yaşandığı bir sırada “alışveriş” töreni düzenlemesine; “geç” de olsa“uyanmak” iyidir. Ama insan Başbakan’a “haklı” diyemiyor, çünkü “iktidar”ın, “yönetici”lerin, “şehit”lerimize karşı böyle “saygısız” bir tutum takınmalarını başlatıp örnek olan Erdoğan’ın kendisidir. Üstelik değil bir “Başbakan”ın hiçbir “insan”ın ağzından çıkmaması gereken “Kelle” sözüyle, “Askerlik ‘yan gelip yatma’ yeri değildir!” söylemiyle... Ve R.T. Erdoğan “ayna”ya bakmalı, Başbakan olarak da “Vali”sini de yöneticisini de “süpürüp deliğe atmamalı”; bu konuda “deneyimli” olan eski sağ kolu Cüneyd Zapsu’dan yardım alabilir; öyle değil mi? Tam “85” yıl önce Atatürk bu durumu aynen görmüş ve Söylev’de (Nutuk) şöyle değerlendirmişti: “İki türlü cephe vardır: ‘İç cephe’ ve ‘Dış cephe’; önemli olan ‘iç cephe’dir; ‘iç cephe’yi düşmanın ‘içteki işbirlikçilerle’ birlikte ‘çöktürmesidir!”... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Güney Anado 1 lu’ya özgü, buz kırıkları ve şerbetle 2 yapılan serin içe 3 cek. 2/ Düşünülenin 4 tersini söyleyerek 5 yapılan ince alay... İspanyolların sevinç 6 ünlemi. 3/ “Çok 7 önemli kişi” anla 8 mında uluslararası kısaltma... “Hile, 9 düzen” anlamında argo 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sözcük. 4/ Kendini be 1 MÜ B A D E L E ğenme, bencillik. 5/ “Şim 2 Ü R E T İ M T A di uzun karlıklarda bir La3N E Y B E C İ K pon kızağı / Önünde 4 T N A L Ç A B geyiği” (Behçet Necati5E S AME R U A gil). 6/ Bir nota... Tanzimat 6 H A M İ A D B edebiyatının öncülerinden L A D OG A olan ünlü yazar ve şair. 7/ 7 İ Z 8 R A M A Y A N A Yeni bir şey bulma... Bü9 N A Z A R F A yük ve süslü çadır. 8/ Biralık bir arpa cinsi... Kimononun beline bağlanan ve daha çok ipekten yapılan uzun Japon kemeri. 9/ Halk dilinde kızılcığa verilen ad... Beygir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gaziantep yöresine özgü, taze sarımsak ya da soğan ve etle yapılan bir yemek. 2/ Cerahat... Taş ya da maden çıkarılan yer. 3/ Çingene çocuğu... Gösteriş, caka. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Cerrahide kullanılan keskin ve küçük bıçak. 5/ İtalya’da bir kent... Bir nota. 6/ Bir zaman birimi... Japon lirik dramı. 7/ İcranın ılımlı bir tempoda olması gerektiğini belirten müzik terimi. 8/ Seçkin...Türk müziğinde bir makam. 9/ İlave... Pamuk çekirdeği.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle