21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 AĞUSTOS 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 TİYATROMUZUN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK OYUNCULARINDAN MÜŞFİK KENTER YAŞAMA VEDA ETTİ Büyük ustayı yitirdik ? Pek çok unutulmaz oyun ve sinema filminde, geniş kitleleri hayran bırakan TV dizilerinde de oynayan Kenter için yarın Kenter Tiyatrosu’nda bir tören düzenlenecek. Kültür Servisi Türk tiyatrosu ve sineması, gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından Müşfik Kenter’i yitirdi. Kardeşi Yıldız Kenter‘le birlikte Kent Oyuncuları topluluğunu kuran, tiyatro ve sinemamıza oyuncu, yönetmen ve seslendirme sanatçısı olarak uzun yıllar emek veren Müşfik Kenter 80 yaşındaydı. Ünlü sanatçı, yoğun bakımda tedavi görmekte olduğu hastanede dün yaşama veda etti. Kenter için yarın saat 10.00’da Kenter Tiyatrosu’nda bir tören düzenlenecek. Sanatçının cenazesi, Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Kilyos Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1932’de İstanbul’da dünyaya gelen Müşfik Kenter, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim gördükten sonra, 1955’te Devlet Tiyatrosu’na girmiş, sanat yaşamına Devlet Tiyatrosu’nda “Oğuz Ata” adlı oyunla adım atmıştı. Devlet Tiyatrosu’nda ayrıldıktan sonra İstanbul’da kardeşi Yıldız Kenter’le birlikte Muhsin Ertuğrul‘la çalışmıştı. Kenter’ler, Küçük Sahne’de oyunlar sergiledikleri dönemde Şükran Güngör ve Kamran Yüce ile bir araya gelmişler ve bu dörtlü uzun yıllar birlikte çalışmıştı. 196061 yıllarında Site Tiyatrosu’nu kurduktan sonra 1962’de adını Kent Oyuncuları olarak değiştirmişler, 1968’de Kenter Tiyatrosu’nun inşaatını tamamlamışlardı. Tiyatroyu yapmaları için bütün paralarını ortaya koymaları, büyük bir turneyle Anadolu’yu gezmeleri ve bir koltuk satma kampanyasıyla destek sağlamaları gerekmişti. ABD ve İngiltere’de tiyatro araştırmaları yapan Müşfik Kenter, İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Yugoslavya gibi ükelerde de oyunlar sergilemişti. Kenter’in oynadığı “Bir Garip Orhan Veli” adlı oyun 25 yıldan fazla bir süre sergilenmiş; aynı oyuncuyla Türkiye’de en uzun süre sahnelenen oyunlardan biri olmuştu. Kenter, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı‘ndan emekli olduktan sonra Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Başkanlığı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulunmuştu. Sanatçı, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra pek çok sinema filmi ve TV dizisinde de oynamıştı. 1966’da 3. Antalya Film Şenliği’nde “Bozuk Düzen”deki yorumuyla En İyi Erkek Oyuncu ödülüne değer görülen Kenter, 1997’de 1. Afife Tiyatro Ödülleri’nde de Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü’nü almıştı. KÜLTÜR BAKANI GÜNAY Kenter’in oynadığı pek çok tiyatro oyunu arasında “Martı”, “Lütfen Kızımla Evlenir misin?”, “İvanov”, “Konken Partisi”, “Van Gogh”, “Arzu Tramvayı”, “Vanya Dayı”, “Çöl Faresi”, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve “Buzlar Çözülmeden”, CHP Genel Başkanı yayımladıkları “Ayaktakımı Arasında”, mesajlarla Kenter’in ailesine başsağ“ Sandalyeler”, “Salıncakta lığı dileklerinde bulundu. Kılıçdaroğİki Kişi” “Üç Kız Kardeş”, lu, “Türk tiyatrosu, büyük sanatçının “Üç Kuruşluk Opera”, “Naölümüne üzülmekten çok Müşfik lınlar”, “Mikadonun Kenter gibi bir sanatçı yetiştirmiş olmakla gurur duymaktadır” görüşünü Çöpleri”, “Cyrano de Bergedile getirdi. Kültür Bakanı Ertuğrul rac” ve “Hamlet” sayılabilir. Günay ise “Müşfik Hoca’nın sesi Sanatçının sinema filmleri uzun bir süre kulaklarımızdan gitmearasında ise “Murtaza”, yecek. Kenterler Tiyatrosu’nu çok “Sevmek Zamanı”, “Bozuk dikkatle izlemişimdir. Onların tiyatroDüzen”, “Üç Arkadaş”, “Haya getirdikleri kaliteden hiç vazgeçmemeliyiz bence. Tiyatro yapan, sayallerim, Aşkım ve Sen”, nat yapan herkese örnek olmalı. Mil“Rümuz Goncagül”, “Piano letimize sabır diliyorum. Yeni sahnePiano Bacaksız”, “Dar Alanler açıyoruz, o sahnelerden bir tanesi da Kısa Paslaşmalar” gibi Müşfik Kenter’in adıyla açılacak. yapıtlar yer alıyor. Müşfik Kenter, Yıldız Kenter ve Şükran Güngör birçok sinema ve tiyatro eserinde birlikte rol aldı. Arap Baharı Kadınların Sonbaharı... İki gündür Tunus’ta olanları yakından izliyorum… Kadınlar ayakta, kadınlar isyanda, kadınlar kazanılmış hakları yitirmemek, geri adım atmamak için savaş vermekte! “Arap Baharı” diye isim koydular… Çok geçmeden “Arap Baharı” denilen şeyin kadınların sonbaharına dönüştüğüne tanık olduk… Tunus yalnız değil. Mısır’da da öyle, Libya’da da… Tunus’ta 1956 Anayasası, kadınlarla erkeklere eşit haklar tanımış, erkeğin dört kadınla evlenmesi yasaklanmış, resmi evlilik, resmi boşanmayı yürürlüğe koymuştu. Şimdi iktidar partisinin getirmeye çalıştığı yeni anayasada bardağı taşıran damla 28. madde oldu. Bu madde kadınları “aile içinde erkeklerin tamamlayıcısı / bütünleyicisi ” olarak tanımlıyor. (Bizdeki birçok kanal ve gazete haberlerde bu “aile içi” lafını atlamıştı!) Yani aile dışında zaten kadın yok; kadın olmayınca herhangi bir hakkı da yok. Bekâr anneleri, evlilik dışı beraber yaşayanları, aile kurmamayı seçen kadınları yok sayan, aile içinde ise eşit haklara değil ancak “tamamlayıcı” rolüyle, erkeğe, çocuğuna, anne babasına tabi olan ve ancak o zaman hak sahibi olabilecek kadınları öngören bir madde! Kadınlar, Tunus’ta isyanı, onlar için en az 8 Mart kadar önemli olan 1314 Ağustos’ta başlattılar. (Habib Burgiba’nın kadın erkek eşitliğini 1956 Anayasası’na koyduğu gün…) “Arap Baharı”nın ne kadar bahar ne kadar kış olduğu bence BOP’u ne denli içinize sindirdiğinize bağlı. Suudi Arabistan’da kadınlar otomobil kullanmak için mücadele verirken… Yanında babası, ağabeyi ya da kocası olmadan kadın yolculuk yapamazken, elbet onların “bahar”a falan gereksinimi yok(!)… Daha yenilerde, Suudi Arabistan’da yurtdışında okuyabilmek için, sırf yolculuğu yapabilmek için kadınların nasıl sahte evlilikler yaptıklarını okuyordum… Ama gelin görün ki, dünyanın egemen güçleri orada herhangi bir insan hakları ihlali görmüyor… Orada özgürlük, eşitlik, insan hakları berkemal (!) Tunus’a dönecek olursak: Yeni anayasanın şeriatı temel alması gerektiğini savunanlarla, laiklik taraftarları arasında gerilim tırmanmakta. Yeni hükümetin, yeni anayasayı oluştururken, kadın ve erkek eşitliği yerine, “aile içindeki erkeğin tamamlayıcısı rolü”ne vurgu yapması; başka bir deyişle, kadını erkek ve aile üzerinden tanımlaması ve bunu “çoğunluğun istemi”, “çoğunluğun tercihi” diye dayatması… İşte asıl tehlikeli olan bu! Demokrasinin çoğunluğun istekleri olmadığı; tam tersine, azınlıkta olanın, sömürülenin, hakları korunamayanın; iktidardaki gibi düşünmeyenin, hakkı yenenin, haklarının korunması demek olduğunu nasıl öğrenecek toplumlar?.. Tunus Demokratik Kadınlar Birliği Başkanı’nın sözleri basına bol bol yansıdı: “Büyük gerilemeler, genellikle küçük bir adımla başlar” diyordu. Bugün sessiz kalırlarsa, yarın daha ciddi kararlar karşısında şaşıp kalacaklarını söylüyordu! Bütün bunları elbet kendi ülkemi de düşünerek izliyorum. Düşünün ki başımızda, kadın erkek eşitliğine inanmadığını her fırsatta açıklayan; demokrasinin amaç değil araç olduğunu söylemiş; kendi gibi düşünmeyenlere öfkesini yağdıran, eleştiriye tahammülü olmayan; eleştiren gazetecileri tehdit eden bir başbakan var … Düşünün ki “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirmek üzere yola çıkmış bir eğitim sistemimiz var! Düşünün ki, komşularla “sıfır sorundan” komşulara savaş kışkırtıcılığına terfi ettirilmişiz! İçeride ise “öteki”leri öldürmeye, linç etmeye, sürmeye, yok etmeye yönelik bir gerilim politikası sürekli pompalanmakta… Küçük adımlar amma büyümüş değil mi! Tiyatromuzun idolüydü AYŞEGÜL YÜKSEL ‘Adına sahne açılacak’ Elli üç yıldır izliyorum Müşfik Kenter’i. Benim kuşağımın ‘idol’üdür. ‘Telefon rehberini okusa insanı etkiler’ dedikleri sanatçıdır. ‘İncelikli oyuncu’ denince ilk akla gelendir. İstanbul’da ‘özel tiyatro’ yapmaya başladıkları 1959 yılında bile ‘usta’ kıvamına ulaşmıştı Kenterler. Karaca Tiyatro’daki ilk oyunlardan “Çöl Faresi”nde, henüz yirmilerindeki Müşfik, saçları aklaşmış “olgun yakışıklı”yı canlandırıyordu. Ionesco’nun “İskemleler”indeki “çok yaşlı” adamı oynadığında da, otuzlarına yeni adım atmıştı. Sanat yaşamındaki ilk doruğa, John Osborne’un “Öfke”sinin ünlü Jimmy Porter karakteriyle ulaştı. Ardından, Melih Cevdet Anday’ın “Mikado’nun Çöpleri” oyunundaki Erkek karakterini canlandırırken sergilediği “benzersiz duruş”la büyüledi seyircisini. Çehov, “Martı”nın aşırı duyarlı Treplev’ini yaratırken Müşfik gibi “derinlikli” bir oyuncu düşlemiş miydi? Hamlet’i trajik kahramanlar arasında ‘özel’ bir konuma taşıyan ‘incinebilirlik’, en doğru boyutlarıyla Müşfik’in yorumunda yansımadı mı? Edward Albee’nin başyapıtı “Kim Korkar Hain Kurttan”ın Türkiye prömiyerini taçlandıran da Kenter kardeşlerin müthiş yorumları değil midir? “Dramatik oyunculuk” eğitimi almış olan Müşfik’in, Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera”sında Sustalı Mack’i ‘eleştirel’ uzaklıktan yorumlaması, şaşırtmamış mıydı 1960’ların ‘epik tiyatro oyunculuğu’ bilenlerini? Müşfik Kenter 1980’lerden bu yana, ‘tek kişilik oyun’larla yeni bir çıkış yaptı. Nesin’in ‘Çiçu’sundan sonra, Bir Garip Orhan Veli’yle otuz yıl süren bir maratonu başlatan sanatçı, sunumlarını “Savunma”, “Van Gogh”, “Kahramanlar ve Soytarılar”, “Huysuz İhtiyar”, çalışmalarıyla çoğaltıyor, Atatürk’ün ‘Nutuk’ metnini de sahneye çıkartıyordu. “Kuvayı Milliye”de, Nazım’ın şiirini, sanki o anda ozanın zihninden dökülüyormuşçasına dillendirişindeki ustalık özellikle vurgulanmalı. Oyunculuk gücünü zora koşmadan etkili olabilmenin Müşfik Kenter’e özgü bir erdem olduğu ise hiç unutulmamalı. Seksen yaşını aşmış bir Müşfik Kenter’imiz vardı düne kadar. Son günlerine yaklaştığını düşünemezdiniz. Sanki, yirmili yaşlarındayken saçlarını aklaştırıp oynadığı ‘olgun yakışıklı’lardan biriymiş gibi dururdu karşınızda… Müşfik Kenter tiyatromuzun ‘idol’ü olarak yaşadı. Yerini kimse dolduramayacak… Çoğunluk öyle isterse… ‘Küçük bir adım’ CUMHURİYET GAZETESİNDEKİ SON SÖYLEŞİSİNDEN ‘O heyecan hiç bitmeyecek’ ÖZNUR OĞRAŞ Geçen yıl 63. sanat yılını kutlamıştı hocaların hocası, ustaların ustası Müşfik Kenter. O 63 yıldır sahnede olmanın heyecanını yaşadı. Hem de ilk günkü gibi... 63 yıllık sanat geçmişine neler sığdırmadı ki Kenter; 28 sinema filmi, reklam filmleri, seslendirmeler, yüzlerce oyun, yüzlerce öğrenci ve tiyatro anıları... Müşfik Kenter’le ‘O heyecan hiç bitmeyecek’ başlığı altında yaptığımız son röportajda 63. Sanat Yılını kutlamanın heyecanını anlatmıştı bize... “Ne mutlu bana ki bugünlere gelmişim. 63 yıl uzun bir süre, bir insan ömrü nere deyse, ama daha dün gibi...” “Bir Garip Orhan Veli”, “Müşfik Kenter’i Dinliyorum” ve “Aşk Mektupları”yla 63. yılında yeniden sahnede olacağım. “Nasıl çalışılması gerektiğini ablamdan öğrendim. Kardeşim, ablam, çok iyi bir sanatçı, yönetmen; onunla sahnede olmaktan her zaman onur duydum. İki oyuncu olarak birbirimizi iyi anlamamız, karşılıklı alışverişimizin çok iyi olması birbirimizle oynamaktan zevk almamızı sağlıyor, bu duygular seyirciye de yansıyor. Kenter’in 63. sanat yılı geçen ekim ayında Genel Sanat Yönetmenliği’ni yaptığı Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda öğrencile İnsan olmayı bilmeden, ri ve dostlarının da insanı incelemeden sahkatıldığı bir geceyle nede hiçbir şey yapılakutlandı. Yunus maz. Sahne dışında da Emre Sahnesi’nin iyi insan olmak önemli ve Müşfik Kenter Sahüstün bir meziyet. Öğnesi olarak değiştirencilerime yıllardır bu rildiği gece için öğretiyi aşılamaya çalışKenter: tım ve çalışıyorum. İyi Çok duygulan Yıldız Kenter ile “Martı” oyununda. oyuncu olmalarını istiyodım, benim için bunca yıl sonra ilk kez böyle bir kutlama yapıldı. rum. İşlerini iyi yaptıklarını gördüğüm zaman Benim ruhuma uygun son derece naif ve sade son derece duygulanıyorum, ağladığım da olubir törendi. Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda yor. İnsanın emeklerinin karşılığını görmesi, bir sahneye adımın verilmesi büyük bir sürpriz doğru iş yapmışız diye düşünmesi, böyle hisler ve onur. Ateş Ünal Erzen sanat adına yapılan yaratması… Bundan güzel ne olabilir ki. Gençtüm çalışmalara, işlere sınırsız destek veriyor ve lerin tiyatroya ilgisi artıyor. Konservatuvarlaher zaman yanımızda. Kendisine bana bu gururu rın tiyatro bölümlerine her yıl daha da artarak başvuru yapılıyor. yaşattığı için teşekkür ediyorum” diyor. Tiyatroyla uğraşan biri olarak bundan büyük “Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün Başkanlığını ve hocalığını sürdüyorum. Hepsiyle haz duyuyorum. Arkamızdan gelenlerin çok olayrı ayrı gurur duyduğum yüzlerce öğrencim var. ması beni mutlu ediyor.” FATMA ÜNAY C MY B C MY B KAYIP 34 KJT 59 plakalı aracımın ruhsatını kaybettim. HÜKÜMSÜZDÜR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle