28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2012 SALI 14 HABERLER Lazkiye merkezli yeni bir devlet kuracağı öne sürülen Esad’ın altı kentin kontrolünü Kürtlere bırakması dikkat çekti Parçalanmaya doğru MUSTAFA K. ERDEMOL Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile ülkeyi yöneten güçlerin, uluslararası baskılar karşısında rejimin düşmesi halinde, şimdikinden daha küçük bir Alevi devleti kurma planları gerçekleşebilir. Bir öngörü olmaktan çıkan planın hayata geçirilebileceğine ilişkin önemli bir kanıt Londra’da yayımlanan Eş Şarkül Evsat gazetesinde yer alan haber olabilir pekâlâ. Gazeteye göre Esad, sanıldığı gibi merkezi Şam değil Lazkiye olan bir Alevi devleti kurmanın hazırlığı içinde. Bu, bu ülkenin tarihini bilenler açısından çok da olanaksız bir gelişme değil. Bir Alevi devleti kurma planı, Suriye’nin ? Londra’da yayımlanan Eş Şarkül Evsat gazetesinde yer alan habere göre Esad, merkezi Lazkiye olan bir Alevi devleti kurmanın hazırlığı içinde. Bu planın gerçekleşmesi, güçlü bir Suriye olmasındansa küçük bir Alevi devletinin varlığını kabul edecek olan İsrail’i ve dolayısıyla ABD’yi de çok rahatlatır. Esad’ın Batı’ya ve Türkiye’ye karşı hamlesi sayılacak asıl çıkışı ise önceki gün ülkenin kuzeyindeki tam altı kentin kontrolünü Kürtlere vermesi oldu. 1923’te Fransız egemenliğine geçtiği dönemde de gündeme gelmişti. 1930 yılında Fransızlarca kurulan Lazkiye Sancağı adını taşıyan Alevi devleti altı yıllık bir aradan sonra kurulan Suriye devletine katılmıştı. Eğer bu planı hayata geçirmek isterse Esad’ın yapacağı ilk iş, Sünni nüfusu, Alevi devletinin sınırları kabul ettiği alanların dışına çıkarmak olacak. Yani ülkenin Humus, Hula, El Haffe ve Tiremise gibi Sünni ağırlıklı kentlerindeki nüfusu değiştirmesi gerekecek. Her ne kadar muhaliflerin iddiası da olsa Merkez Bankası rezervlerinin Şam’dan Tartus kentine taşınması söz konusu planın bir parçası gibi değerlendirilebilir. Bu planın gerçekleşmesi, güçlü bir Suriye olmasındansa küçük bir Alevi devletinin varlığını kabul edecek olan İsrail’i elbette çok rahatlatır. Dolayısıyla ABD’yi de. Parçalı, küçük etnik ya da dini temellere dayalı devletçikler emperyal güçler açısından tabii ki tercih edilebilir yapılar. Eğer bu gerçekleşirse, Suriye Birinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki haline de gelmiş olacak. Suriye Fransız egemenliğine girdiğinde küçük devletlerle yapılara bölünmüştü. Şam Devleti, Halep Devleti gibi devletçiklerin yanı sıra Dürzilerin egemenliğindeki Cebel Dürzi yönetimi, 1936’da Türkiye’ye katılacak olan Hatay devleti bu parçalı yapının unsurlarıydı. Bu yakın gelecekte gerçekleşmesi olası bir öngörü elbette. Son bir haftadır ise Suriye’nin baDışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye Ulusal Konseyi yetkilileriyle görüştü. (Fotoğraf: AFP) Halep’te temsilci kalmadı Başkonsolos Ankara’da İSKENDERUN (Cumhuriyet) Suriye’deki iç karışıklık nedeniyle Türkiye’nin Halep Başkonsolosu Adnan Keçeci’nin Ankara’ya döndüğü bildirildi. Olaylardan kaçan 340 Suriyeli Türkiye’ye sığındı. Şam’da Ulusal Güvenlik Binası’na düzenlenen intihar saldırısında, Savunma Bakanı Davud Racha, Esad’ın eniştesi Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asıf Şevket ve General Hasan Türkmani’nin öldürülmesi Ankara’yı harekete geçirdi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yakın kurmaylarıyla 20 Temmuz’da yaptığı görüşmede, Halep’te görev yapan diplomatların istişare için çağırılmasına karar verildi. Bu kapsamda Başkonsolos Adnan Keçeci, yardımcısı ve başkonsolosluğu korumakla görevli polisler Gaziantep üzerinden karayolu ile Türkiye’ye döndü. zı konularda haklı olduğunu kanıtlayan gelişmeler yaşandı. Suriye’nin Türkiye’ye yakın sınır kapılarının kontrolünü ele geçiren muhaliflerin kendilerini El Kaide mensubu olarak tanıtmaları, İslamcı terör örgütünün Suriye’de aktif olduğu yolundaki Suriye tezini doğrulayan bir gelişme oldu. Hem Batı ülkeleri hem de Suriye yönetimi, ülkede El Kaide’nin varlığına zaman zaman dikkat çekmişler ancak Batı, El Kaide’yi Suriye işbirlikçisi olarak değerlendirmişti. Şam’ın buna yanıtı ise sürekli olarak muhaliflerin aslında El Kaide yanlısı olduklarını söylemek olmuştu. AFP’nin önceki gün yayımlanan ancak başka kaynaklarca doğrulanmayan bir haberinde Suriye’nin Bab el Hava sınır kapısını ele geçiren selefi militanlar, İslam devleti ilan ettiklerini duyurdular. Suriye yönetimi aylardır muhalefetin demokrasi ya da özgürlük talebi olmadığını, Suriye’nin “İslamcılaştırma politikasıyla” bir mezhep kavgasının içine çekilmek istendiğini söyleyip durmuştu. Suriye yönetiminin aylardır yaptığı uyarılar, ülkede mevcut olduğu iddia edilen kimyasal silahların İslamcıların eline geçeceği korkusunu duyan ABD, Batı ile İsrail’in kulağına nihayet gidebildi. İsrail ve diğer emperyal güçler, şimdi Suriye’de var olduğu iddia edilen kimyasal silahların İslamcıların eline geçmemesi için ortak müdahale planları yapıyor. Esad’ın karşı hamlesi sayılacak asıl çıkışı ise önceki gün ülkenin kuzeyindeki tam altı kentin kontrolünü Kürtlere vermesi oldu. PKK’nin Suriye kolu olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) bağlı güçlerin Kobani, Amude, Efrin, Terbaspi, Aynel Arap ile Derik kentlerini ele geçirdiğini açıklaması, üstelik bu kentleri hiçbir çatışma yaşanmadan alması, Suriye’nin bu bölgeleri Kürtlere teslim ettiğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Baba Esad zamanından beri var olan Şam merkezli daha küçük bir Alevi devleti kurma planının belki de yaklaştığı günlerde, bu yeni devletin sınırlarının dışında kalan, yani Suriye Kürdistanı olarak bilinen bölgeler bunlar. Batılıları değilse bile Türkiye’yi çok zor durumda bırakacak taktik açıdan başarılı bir adım bu. 11 Haziran 2011’de imzalanan Erbil Anlaşması uyarınca Kürt Ulusal Konseyi ile Batı Kürdistan Konseyi bu bölgeleri beraber yönetecekler. Bu da Kuzey Kürdistan’dan sonra bir de Güney Kürdistan oluşması anlamına geliyor. Tüm bu gelişmeler sürpriz değil, çünkü Suriye’deki Kürt grupları ülkedeki muhalefet gruplarının içinde hiçbir zaman yer almadılar. Hatta yer yer Esad’ı destekledikleri bile oldu. Şimdi ise Irak Kürdistan bölgesinde yıllardır yaşanmış olan süreci belki de hiç yaşamadan, kısmen özerk bir Kürdistan sınırlarına sahip oldular. Esad yönetimi, Hafız Esad’dan bu yana Suriye’nin elindeki birçok kartı yerinde ve zamanında oynama becerisini bir kez daha göstermiş oldu. ‘Erdoğan Değişti’ Geyiği... “Sayın Tayyip Erdoğan’ın son bir yıldır, Başbakanlığının ilk sekiz yılından daha farklı tavır içine girdiğini söylemek herhalde yanlış olmaz” diyor Tarhan Erdem “Erdoğan! Nereye, Ne Kadar?” başlıklı yazısında dün ve şöyle devam ediyor: “Davranışı çelişkiler içinde; konuşmaları eskisinden daha haşin ve hırçın! Demokrasiyi ve laikliği hayallerine engel görüyor; ilkellikten destek arıyor!” Ne zaman “tekerleğin keşfi” babında böyle bir Erdoğan eleştirisi okusam; elimde değil… Kimyam bozuluyor. “Acaba iki Erdoğan mı var?” oluyorum. Biz başka; bu ve benzer satırların yazarı olan ciddi kamuoyu önderlerimiz başka ülkelerde mi yaşıyor? Üstteki yazarın değerlendirmelerine bakarsanız, Erdoğan “son bir yılda” beklenmedik bir değişimden geçmiş… Konuşmaları hesapta olmayan şekilde haşinleşmiş ve hırçınlaşmış… Demokrasi ve laikliği… Son bir yılda radikal bir değişimle… “Hayallerine engel” görmeye başlamış… El insaf! Bu arkadaşlar galiba sonuna dek böyle gerçek algısına hükmedebileceklerini sanıyorlar. Bir şeyi ne kadar çok söylerlerse; gerçek o olacakmış gibi bir hava yaratıyorlar… RTE, düne dek çok başarılıydı. Demokrasi ve özgürlüklerin umudu olmuştu… Sonra U dönüşle birdenbire raydan çıktı ve değişti. Bu kadar destekten yoksun bir analiz olabilir mi? Erdoğan, hatırladığım kadarıyla daha başbakan olur olmaz ayağının tozuyla genç bir gazeteci arkadaşımızı “Ağzın leş gibi içki kokuyor!” diye herkesin içinde azarlamış ve aşağılamıştı. AB turları başında zinayı suç yapmak istemiş; bunun için harekete geçmişti… Başbakan’ın zihin haritasını ilk andan faş eden ve farklı yaşam tarzlarına, medyaya, kadın erken eşitliğine bakışını/yaklaşımını özetleyen; ‘perşembenin gelişini çarşamba’dan haber veren bu örnekler; Erdoğan’ın yola çıkarken tavrını ortaya koyan çıkışlardı… Musa Kart’a “kedi karikatürü” yüzünden dava açmasının tarihi, 8 yıl önce Mayıs 2004’tü. Penguen dergisine “Tayyipler Âlemi” karikatürü için açılan dava tarihi 2005; Leman’a açılan karikatür davası tarihi 2006 idi. Ancak her nedense bu arkadaşlar.. en masum “karikatüre” dahi dava açan bir Başbakan’ın; “demokrasi” sözcüğü ile yan yana gelemeyeceğini anlamak istemediler. Başbakan’ın birinci döneminde daha, gariban bir çiftçiye “Ananı al da git!” fırçası çekmesi; nedense AKP liderinin “haşinlik” ve “hırçınlık” hanesine yazılmasına yetmedi… Örnekler çoğaltılabilir… Şimdi birden “Alis Harikalar Diyarında” kıvamında yorumlar okuyoruz… Aniden “ışığa uyanan” “yetmez ama evet”çi takım; Başbakan’ı “özgürlükler ve tolerans noktasında” eleştirmeye başlıyor… Dengefren mekanizmalarının yitirilmesinde dönüm noktası olan 12 Eylül referandumuna “evet” demekte beis görmeyen Hasan Cemal iş işten geçtikten sonra bugün, “Özgürlük insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleyebilmektir”; “Aykırılığa yaşam hakkı, demokrasinin önkoşuludur!” yazıları karalıyor… O Hasan Cemal ki… Vaktiyle… Tayyip Erdoğan’ın demokrasiye olan bağlılığını çok kesin bir dille sorgulardı… Aşağıdaki şu satırlar Cemal’in 27. 3. 1999 tarihli yazısından: “Tayyip Erdoğan demokrasiden yana mı? Öyle diyor. Demokrasiye inanıyor mu? Şu sözler onun: ‘Demokrasi amaç mı, araç mı? Burada bizim kesin bir ayrılığımız var. Biz diyoruz ki demokrasi amaç değil, araçtır.’ ‘Referansımız İslamdır.’ ‘Referansımıza ters düşen kanunlar kalkacak.’ Tayyip Erdoğan’ın bu görüşleri Milliyet gazetesinde Nilgün Cerrahoğlu’yla yaptığı 14 Temmuz 1996 tarihli konuşmasında yer aldı… Laik düzen olmaz diyor. Dinle devlet ayrılmaz diyor. Devlet ve toplum dini esaslara tabi kılınır diyor. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın bütün bu görüşleriyle laik cumhuriyete inandığını söyleyebilir misiniz? Sanmıyorum. Demokrasiye inandığını söyleyebilir misiniz? Sanmıyorum… Bu zihniyet dünyalarında demokrasi, öyle anlaşılıyor ki, küfür düzeni sayılıyor. Ama aynı zamanda bu kafaların bir kurnazlığı var: Demokrasiyi bir araç, bir ara istasyon olarak kullanmak. Tıpkı Naziler, komünistler gibi... Bir zamanlar onlar da çok partili demokrasiyi amaçlarına vardıktan sonra çöp tenekesine atılacak bir alet olarak görmüşlerdi. Tayyip Erdoğan da öyle mi? Açıkça söylediklerine bakınca, onun da demokrasiye inanmadığı, kerhen kabullendiği anlaşılıyor. Yanlış mı düşünüyorum?.. Tayyip Erdoğan’ın beni bu konuda tersine ikna etmesi lazım. Yoksa benim kendisiyle ilgili bazı temel yargılarımı değiştirmem çok güç...” Ama sonra ne olduysa oldu, Hasan Cemal… 19992002 arasında, Erdoğan’ın “değiştiğine” ikna oldu/edildi. Erdoğan’ın sihirli bir dokunuşla demokrasiye devşirildiği varsayıldı. O değişimden nedense şimdi Başbakan’ın sürpriz biçimde geri adım attığı düşünülüyor… Erdoğan halbuki her zaman durduğu yerde duruyor… Sürekli değiştikleri için zaman zaman tanımakta güçlük çektiğimiz dostlarımız ise... “kendi değişimlerini” anlatmak yerine her seferinde “Erdoğan değişti” demeyi yeğliyorlar. Buradan devam… Kürt kartını şimdi oynadı Başkentte Suriye mesaisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) PKK’nin Suriye kolu olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) bağlı güçlerin Suriye’nin kuzeyindeki 6 kentin kontrolünü ele geçirdiğini açıklamasının ardından Ankara’da haretli saatler yaşandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya ve İstanbul programlarının ardından 5 gün sonra Ankara’ya döndü. Öğle saatlerinde başkente gelen Erdoğan, Başbakanlık Resmi Konut’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kabul etti. Erdoğan ile Fidan’ın yaklaşık 1 saat süren baş başa görüşmesine daha sonra Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da katıldı. Fidan ise yaklaşık yarım saat sonra toplantıdan ayrıldı. Başbakan Erdoğan ile Milli Savunma Bakanı Yılmaz’ın görüşmesi yaklaşık 2 saat daha sürdü. Toplantıda, Erdoğan’ın iki isimden Suriye’de yaşanan son gelişmelere ilişkin bilgi aldığı, PYD’nin bazı kentleri ele geçirmesinin ardından Türkiye’nin ne tür tavır takınacağına ilişkin de görüş alışverişi yapıldığı kaydedildi. ele aldı ve geçiş sürecine ilişkin görüş alışverişinde bulundu. Davutoğlu, görüşmede Suriye’de mezhep kavgası ya da iç savaşa karşı uyarıda bulunurken “Her ne olursa olsun Suriye’de bir mezhep savaşına izin verilmemeli” dedi. Türkiye’deki sığınmacı kamplarında meydana gelen son gelişmelere ilişkin olarak ise Davutoğlu, yaşananların kabul edilemez olduğunu, bunun kamplardaki küçük bir grubun işi olduğuna inandıklarını belirtti. Davutoğlu, “olayların tekrarını istemediklerini” söyledi. SUK heyeti ise kamplarda yaşananları hiçbir şekilde tasvip etmediklerini, Türk hükümetinin bugüne kadarki ev sahipliğine müteşekkir olduklarını belirtti. Türkiye’deki çadır kentler Ajanlar cirit atıyor AKIN BODUR ALTINÖZÜ Suriye’deki olaylar nedeniye Türkiye’ye gelen ve Hatay, Gaziantep, Kilis ile Şanlıurfa’daki çadır kent ve konteynırlarda “misafir” olarak barındırılan sığınmacılardan yaklaşık 3 bininin, savaşmak için sınırın ötesine gidip geldiği, bazı CIA ve Mossad görevlilerinin Apaydın kampında Suriyeli askerlerle görüştüğü belirtildi. Hatay’da bulunan ve adının açıklanmasını istemeyen bir muhalif yetkili, çadır kentte kalanların 3 binden fazlasının sınırın ötesine savaşmaya gittiğini, 12 gün sonra gelip dinlenip ihtiyaçlarını gidererek, yeniden savaşa döndüğünü anlattı. Kamplarda görevli bir Türk yetkili ise sığınmacıların bir bölümünün, Şanlıurfa ve Gaziantep yöresindeki çadır kent ve konteynır kentlere götürülmeleri üzerine, resmi sığınma talebinde bulunmayıp Hatay’ın farklı yerlerinde kiraladıkları evlerde barındıklarını anlattı. İsminin açıklanmasını istemeyen yetkili, “Özellikle Lazkiye yöresinden gelenler, Şanlıurfa tarafına gitmek istemiyor. Orada gelişecek herhangi bir olayda Hatay’dan Suriye’nin o bölgesine geçmek kolay, ama Şanlıurfa’dan bu daha zor. Birçok kişi bu nedenle de kiraladıkları evde kalıyor. Ama evlerde kalanlar arasında sınırın ötesine savaşmak için giden gruplar da var” dedi. Kamplarda görevli bir yetkili, Özgür Suriye Ordusu’ndan 236’sı subay 402 asker ve 62 polisin Apaydın kampında kaldığını anımsatarak Suriyeli askerlerin sadece Amerikan doları harcadığını, bazı CIA ve Mossad görevlilerinin de kampta Suriyeli askerlerle görüştüğü belirtildi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise Suriye Ulusal Konseyi (SUK) yetkilileriyle bir araya geldi. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Davutoğlu, SUK Başkanı Abdülbasid Seyda ve beraberindeki heyetle Suriye’de sahadaki mevcut durumu DavutoğluSeyda görüşmesi Alis harikalar diyarından notlar… DEMİRTAŞ: İŞGAL SÖZ KONUSU DEĞİL DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Suriye’nin kuzeyindeki kentlerden bazılarında yönetimin Kürtlerin eline geçmesini “Suriye Kürtleri gelecekleri ile ilgili kararı kendileri verecektir” dedi. Suriye Kürdistan’ı ile ilgili alınacak her türlü karara başta Türkiye olmak üzere herkesin saygı göstermesi gerektiğini savunan Demirtaş, “Orada, bir işgal söz konusu değil” diye konuştu. RUSYA MECİT GÜMÜŞ’Ü İADE ETTİ Haber Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Moskova’ya yaptığı ziyaret öncesinde Rusya, Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan ve PKK’nin Rusya sorumlusu olduğu iddia edilen Mecit Gümüş’ü (58) Türkiye’ye teslim etti. Rusya’da 1 yıldır tutuklu bulunan Gümüş, geçen hafta Moskova’ya giden Interpol ekibi tarafından İstanbul’a getirilerek cezaevine konuldu. CHP’li milletvekilleri Hatay ve Cilvegözü sınır kapısında incelemelerde bulundu ‘Fiili tampon bölge oluştu’ AYŞE SAYIN 17 kişi gözaltında Öte yandan Gaziantep’in İslahiye ilçesinde Suriyelilerin kaldığı çadır kentte önceki gün yaşanan olaylarla ilgili olarak 17 kişi gözaltına alındı. Kaymakam Osman Beyazyıldız, “Burada Türkmenler bahane edilerek olay çıkarılmış olsa da öyle değil. İstenmeyen bazı sonuçlar elde etmek isteyenler olay çıkarıyor” dedi. Çadır kentte yaşanan gerginliğin ardından güvenlik tedbirleri de artırıldı. ANKARA Suriye’deki iç savaşın en yoğun hissedildiği Hatay’da incelemelerde bulunan CHP’nin bölge milletvekilleri, AKP hükümetinin desteklediği muhalif güçlerin “fiili tampon bölge” oluşturmak için Türk TIR’larını yakıp yağmaladığını belirlerken Hataylıların büyük bir travma ve tedirginlik yaşadığını bildirdiler. CHP’nin Hatay, Gaziantep ve Adana milletvekilleri, dün Suriyeli muhaliflerin kontrolü ele geçirdiği Cilvegözü sınır kapısında incelemelerde bulunurken, Suriye’den TIR’ları yağmalanan şoförler ile görüştüler. CHP Hatay Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyon üyesi Refik Eryılmaz, görüştükleri kamyon şoförlerinin, araçlarına saldırıların Özgür Suriye Ordusu mensuplarınca gerçekleştirildiği bilgisini verdiklerini belirterek, hem TIR’cıların hem de sınır ticareti ile geçimini sağlayan bölge halkının son derece tedirgin olduğunu anlattı. Suriyeli muhaliflerden bir bölümünün kontrol edilemediğini ve “çeteleştiğini” savunan Eryılmaz, “Cil vegözü sınır kapısı da tamamen bunların kontrolünde. Sınır kapısı talan edilmiş, bilgisayarlar, evraklar atılmış, yırtılmış. Ortadoğu’ya açılan kapımız, yani bir anlamdaki candamarımız tamamen kapanmış durumda. Üstelik bunları AKP hükümetinin desteklediği muhalifler yapıyor. Tam anlamıyla kendi kafamıza kurşun sıkıyoruz” dedi. Suriyeli muhaliflerin içinde sadece Suriyeliler değil, Irak ve Libya’dan getirilen “paralı militanların” olduğunu da belirten Eryılmaz, bu grupların Yayladağ sınır kapısına da saldırmaya çalıştığını ve bölgenin tam bir “ateş çemberi”ne dönüştürüldüğünü ifade etti. Heyette yer alan CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker de şunları söyledi: “Kürtler, bölgedeki sınır boylarındaki kasabaları ele geçirdiler. Özgür Suriye Ordusu da oraya kimseyi koymayarak 20 km’lik tampon bölge oluşturuyor. Buradan lojistik destek sağlanarak, Esad’ın devrilmesi planlanıyordu. Ama BM tampon bölgeye izin vermeyince, bu şekilde fiili tampon bölge oluşturdular.” PUTİN, SURİYE İÇİN YOL HARİTASINI AÇIKLADI Haber Merkezi Rusya’nın başkenti Moskova’da İtalya Başbakanı Mario Monti ile ikili görüşmeler yapan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin düzenlenen basın toplantısında üst üste Suriye soruları gelmesi üzerine “Tamam. Bizim görüşümüzü özü itibarıyla dile getireceğim” dedi. Putin, Rusya’nın mevcut krizin çözümüne ilişkin yol haritasını, “Suriye’de her şeyden önce silahlı çatışmaların durması gerekiyor. Ateşkes ilanı birinci önceliğimiz. Ardından Suriye yönetimi ve muhalefeti kendilerinde güç bularak görüşme masasına oturmalı. Bundan sonra Suriye’nin nasıl bir ülke olacağı, nasıl bir anayasa hazırlanacağı belirlenmeli. Ancak bu iki sürecin aşılmasından sonra Suriye’nin başında yönetici olarak kimin durması gerektiği meselesi gündeme gelmeli. Halbuki şimdi tam tersi yapılmak isteniyor” şeklinde özetledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle