28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 2012 PAZAR kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR ‘Türkiye’nin en büyük kültürel ailesiyiz’ LEYLA TAVŞANOĞLU duğunuz zaman o eseri, müzeyi farklı bir biçimde sevmeye başlıyorsunuz. O eser, o müze çok önemlidir, sevilmelidir. Mutlaka Türkiye’de bunların daha iyilerini yapan yayınevleri de var. Ama bunların okuyucuyla buluşturulma sorunları var. Newton’ın kitabı Bülent Özükan, Boyut Yayınları’nın yayın politikasını ve yeni yayımlanan ‘La Turquie Kamaliste’i anlattı Yayıncılık sektöründe son zamanlarda dikkat çeken işler yapılıyor. Bunlardan biri de sektörün önde gelenlerinden ve farklı işler yapan Boyut Yayınları. Son olarak dikkatimi çeken işleri arasında “La Turquie Kamaliste” ya da Türkçe adıyla “Kemal’in Türkiyesi” kitabı oldu. Ciltli ve tam tamına 638 sayfalık kitabı, benim diyen babayiğit kolay kolay yerinden kaldıramaz. Benzer ağırlıkta ve büyüklükte pek çok değerli kitap yayımlayan, ama bununla kalmayıp karton kapaklılardan tutun biraz daha iricelerine varana kadar pek çok yayını da bünyesine katan Boyut’un genel yönetmeni Bülent Özükan’la yayınevinin İstanbul’daki bir uzay üssüne benzeyen merkezinde bir araya geliyoruz. Yayınevinin büyük bir bölümü harıl harıl telefonda konuşan, kültür ürünlerini pazarlayan elemanlara ait. Özükan’la öncelikle özgeçmişinden konuşmaya başlıyoruz. Başlangıçta gazeteciliğe merak sarmış. Ama gazetecilik derken İletişim Yayınları’nda Prof. Dr. Murat Belge ve Osman Kavala’yla çalışmaya başlayınca yayıncılığa ilgisi daha ağır basmış. 1984’te Boyut Yayınları’nı kurmuş. O günden beri de bu sektörde. Bu arada La Turquie Kamaliste’le ilgili birkaç not. İlk olarak 1933’te Kemalist Devrimleri dünya kamuoyuna tanıtmak amacıyla dönemin Matbuat Umum Müdürü (Basın Yayın Genel Müdürü) Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Murat Belge’nin babası, gazeteci ve siyasetçi Burhan Belge tarafından 3 ayda bir, Fransızca, az sayıda da İngilizce ve Almanca olarak yayımlanmaya başlamış. Dergi Vedat Nedim Tör’ün 1937’de Matbuat Umum Müdürlüğü’nden ayrılmasından sonra eski etkinliğini ve gücünü yitirmiş. Sonra da giderek artan aralıklarla yayın hayatına 1949’a kadar devam etmiş. Boyut Genel Yönetmeni Özükan’la söyleşimiz sorulu yanıtlı şöyle gelişiyor: Özellikle bu dönem “La Turquie Kamaliste” ya da “Ke mal’in Türkiyesi” kitabını çıkarmak fikri nasıl oluştu? İletişim Yayınları’nda çalışırken Cumhuriyet gazetesinde bir proje yürütüyordum. O da Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi’ydi. Ansiklopedinin yazarlarından birisi de Murat Belge’ydi. O dönemdeki gazete yönetimi bunun yayımlanmasını pek istemeyince proje olduğu gibi Osman Kavala’ya devredildi. Bu arada ben de projeyle birlikte satılmış oldum. Bu projenin hazırlıkları sırasında Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasıyla Sahaflar Çarşısı arasında mekik dokurken eski yayınları kurcalıyordum. O sırada da ilk basım “La Turquie Kamaliste”e rastladım. Ondan çok yararlanıyordum. Dergileri, tanesi 50 kuruş, bir liraya toplayarak bir koleksiyon oluşturdum. Yıllar sonra yeni bilgilerle ne yapılabilir düşüncesiyle yola çıktık. le dünyanın bugünkü realiteleri var. Tarihi belirli kalıpların içine sığdırmaya çalışmadan özgürce değerlendirmeye çalışan bir yayın oldu diye düşünüyorum. Bakın, o dönem hiçbir şey yok. Alman mimarlar getirilerek Ankara’da binalar yapılıyor. Bozkırın ortasında yeni bir yaşam oluşturuluyor. Ama elde ne finans ne de insan kaynağı var. Şimdi ilk TBMM binası ne sevimsiz diyebilirsiniz. Ancak olmayan bir toplumun ortasında inşa edilmiş muhteşem bir yapıdır. Bugün o yüksek rezidansları yapmak kolay. Bence bizim bastığımız “La Turquie Kamaliste” bir rehabilitasyondur. Bakıp övüneceğiniz, bakıp yerineceğiniz çok şey var. Boyut Yayınları’nın çok ilginç başka projeleri var. Bunlar neler? Bir örnek anlatayım. Newton isimli bir İngiliz 1840’lı yallarda Osmanlı İmparatorluğu’na elçi olarak geliyor. Newton İstanbul Başkonsolosu’nun da önayak olmasıyla Türkiye’deki antik tarihi araştırıyor. Bu araştırmaları sırasında Bodrum çevresinde birtakım kalıntılar buluyor. Bu kalıntıları İngiltere’ye götürmek ve orada korumak için padişahtan ferman çıkarttırıyor. İngiltere’den gelen bir gemiyle kalıntıları British Museum’a götürüyorlar. Newton bu arada bu kalıntıların hepsini resmediyor. Bu resimleri 1864’te kitap olarak basıyor. Kalıntıların bulunup nasıl İngiltere’ye nakledildiğinin öyküsü de kitapta yer alıyor. Biz kitabı bulduk. Tıpkıbasımını bugünün bilgileriyle, arkeologlardan yardım alarak yeni bir kitap yaptık. Bu Bodrum’da yaşayanların bilmediği bir kitap. Müşteri ilişkileri oleksiyon kitapları Boyut Yayınları’nın yayın politikasını anlatır mısınız? Birçok şeyi yayımlamaktan çok, kendi katkımız ve çabalarımızın da olduğu bir yayın politikamız var. Örneğin “La Turquie Kamaliste”in de aralarında olduğu koleksiyon kitaplarımız bulunuyor. Bunlar 30 kitap. Şu anda bir kısmı basılmış, bir kısmı planlanan, bir kısmı hazırlanan kitaplar. O günün bilgileriyle uzmanlardan oluşan kolektif bir aklın süzgecinden geçerek bazı olayları tekrar gündeme getirmeyi amaçlıyoruz. İngiltere’deki ünlü Dorling Kindersley Yayınevi’nin işbirliği ve ekip çalışmasıyla hazırladığımız “Sanat Atlası” isimli bir yapıtımız var. Bence bu dünyanın en değerli ve en pahalı kitabıdır. Kitapta dünya müzelerinin en değerli eserleri en yetkin eleştirmenlerin anlatımıyla yer alıyor. Bu kitabı oku K ‘Tıpkıbasım değil’ Peki, dergilerin hepsinin toplamı kaç sayfa? 2500 sayfaya yakın. Bu 2500 sayfayı Fransızcadan çevirttim. İnternete koydurdum. Her konuyu uzmanlarına verdim. O konularla ilgili değerlendirme yazıları yazdırdık. Ortaya güzel bir yapıt çıktı. Peki, tıpkıbasım mı? Değil. Ama tıpkıbasım sayfalarımız da var. Tıpkıbasım işin kolay tarafı. Bir de kitabın kısmen eleştirel de yaklaşıyor olması ilginçtir. Çünkü doğrudur, yanlıştır. O günün bilgisiy Dağıtım sisteminizi anlatır mısınız? Biz 2003’ten beri müşteri ilişkileri yönetimi uyguluyoruz. O sayede de bizden ürün almış insanları tanıyoruz. O insanların ilgi alanlarını biliyoruz. Örneğin tarihle ilgili bir kitap yapacağımız zaman bakıyoruz, tarihe ilgi duyan 75 bin müşterimiz var. Yaptığımız ürünü sunduğumuzda onların yüzde kaçından olumlu yanıt alacağımızı da biliyoruz. Ona göre de planlama yapıyoruz. GSM jargonuyla konuşacağım. Türkiye’de kültürün kapsama alanı yüzde 30’ları geçmiyor. İnsan 30 km’lik bir çap içinde kitapçı bulamıyorsa orası kültürün kapsama alanında değildir. Biz ürünlerimizi, özellikle koleksiyon kitaplarda gazeteler aracılığıyla Türkiye’ye duyuruyoruz. İsteyene kitabın bir fasikülünü, CD’sini hediyesi olarak paket halinde gönderiyoruz. Bunun sadece gönderi parasını yayınevi olarak alıyoruz. Bu ürünleri inceleyen insanlar bizi arayıp kendileri talepte bulunuyorlar. Aramayanları da biz arıyoruz. Onlara ürünlerimizi sunuyoruz. Türkiye’de 2980 belde var. Geçen yıl biz bu beldelerin hepsine kültür ürünü gönderdik. Bizim depomuzun içinde kargo şirketlerinin şubeleri var. Telefonla pazarlamadaki bütün satışları kargo şirketleri her gün kamyonla alıp Türkiye’ye dağıtıyorlar. Biz Türkiye’nin en büyük kültürel ailesiyiz. Ogün Sanlısoy ‘Akustik 2012’ (Pasaj) Akustik albüm zor iş, başka bir şeye benzemiyor. Müzisyenin turnusol kâğıdı gibi, sesinden çalgısına, kompozisyonundan düzenlemesine; ak koyun kara koyun çıkıyor ortaya. O nedenle kendine güvenmeyen müzisyenler her daim temkinli ve tedirgindir akustik kayıtlarda. Ancak söz konusu müzisyen Ogün Sanlısoy olunca, tüm endişeler yersiz bir hal alıyor. Ogün; tarz ve fark sahibi iyi müzisyen, hakikatli baba, düzgün insan… Pentagram günlerinden bu yana, güzel besteleri ve karakter sahibi sesiyle kalıcı albümlere imzasını atan bu saygın adam, “Akustik 2012” albümüyle bizlere daha sakin ve itidal dolu bir 60 dakika teklif ediyor. Bu 60 dakikaya 17 parça sığdırılmış; dördü kısa enstrümantal, diğerleri hepimizin iyi bildiği Ogün Sanlısoy şarkılarının akustik sürümleri. “Dayanamam”da Özlem Tekin düeti, muhte lif şarkılarda da Gündem Yaylı Grubu’ndan Çiğdem Erken’e kadar uzanan kalabalık bir müzisyen ordusunun eşliği var. Fennesz AUN (Touch) vusturyalı yönetmen Edgar HonetschlSger’in “Aun: The Beginning and the End of All Things” adlı filminin müziklerinden oluşan albüm, deneysel elektronik müziğin önde gelen ismi Fennesz’in imzasını taşıyor. Filmin ana teması, insanoğlunun geleceğe yönelik macerası, yarını keşfetme çabası ve kıyametten duyduğu dehşet. Filmle aynı adı taşıyan 52 dakikalık albümde 19 parça var; “Aware”, “Haru” ve “Trace”, Fennesz’in 2007’de Ryuichi Sakamoto ile yaptığı “Cendre” adlı albümde de yer alı A muratbeser@muratbeser.com C MY B C MY B Gitardan mandoline, düzenlemelerden yapımcılığa; albümün yükünü kaldırtan emekçi müzisyenlerin başında ise Volkan Başaran geliyor. Düzenlemeler sanki ilk defa dinliyormuşuz hissiyatı oluşturacak denli taze. Ogün’ün altıncı stüdyo albümünün repertuvarının da doyurucu olduğunu ekleyelim; “Saydım”, “Pencere”, “Hadi Beni Güldür”, “Bilmece” gibi iyi bilinen şarkılarının yanı sıra bir de yeni şarkı bulunuyor: “Geçer Zaman”. Biraz soluklanmak, derin bir nefes çekmek istiyorsanız, “Akustik 2012” sizi bekler; evde, yolda, fonda, ister birayla ister şarapla, ister bir dostla… www.zulalkalkandelen.com yordu ama diğerleri bu film için yeni kaydedilmiş. “O kayıtlar yenileri için bir ipucu olabilir mi?” diye aklınıza gelebilir. Bana göre Sakamoto’nun piyano tınılarının Fennesz’in gitar titreşimleriyle kurduğu belirgin diyalog, onlara ayrı bir özellik katıyor ama karakter olarak albümle uyum sorunu yok o parçalarda. Filmin, 21. yüzyılda insanoğlunun doğa ile yıkıcı ilişkisinin yarattığı sorunların ne ekonomi ne de bilim ile çözülemez hale geldiği bir ortamda yüzünü ruha, inançlara, mitolojilere döndüğü belirtiliyor. Üzerinde yaşadığı dünyayı gün be gün yok edip aklın yolundan çıkan bir ırkın, bu aşamada oturup ağıt yakmaktan başka çaresi var mıdır, yok mudur tartışılacak bir konu. Fennesz’in yaptığı bu konular etrafında dönen filmi sesle çevrelemek. Buna uygun olarak, baştan sona ağır ağır seyreden, bazen dehşeti bazen hüznü, bazen de gizemi duyumsatan cızırtlılı ve uğultulu ses öbekleri var albümde. Beyninize melodiler nakşetmiyor Fennesz; her zamanki gibi dinleyiciyi bulunduğu ortamdan alıp başarıyla farklı bir atmosfere ışınlıyor. Fotoğraflar: UĞUR DEMİR 3’te aliste’, 193 m a K ie u q r ? ‘La Tu Devrimleri dünya la Kemalist ak amacıy m ıt n ta a n kamuoyu ir dergi. Öncelikle b başlatılmış ımlanan derginin ay ri Fransızca y edim Tör, Yakup Kad r. dat N başında Ve n Belge gibi adlar va dev rı ve Burha ayımladıkla ili y n ta t’ u y o Özükan, B rgideki konularla ilg i, , cildin de yazılarını da içerdiğ me an değerlendir kalıplara sığdırmad ir li b tarihi belir rlendirmeye çalışan e ğ özgürce de lduğunu söylüyor. yayın o
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle