28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 2012 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR KONUĞU İstanbul Barosu Başkanı Doç. Ümit Kocasakal Avukatlık Kanunu’nu değiştirmek isteyen AKP’ye meydan okudu: Baroları ele geçiremeyeceksiniz SÖYLEŞİ P O R T R E LEYLA TAVŞANOĞLU İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal hükümete çok tepkili. Hükümetin TBMM’nin tatile girmeden hemen önce yeni avukatlık kanunu teklifini gündeme getirmesindeki amacın, bütün büyük barolarla birlikte Türkiye Barolar Birliği’ni (TBB) ele geçirmek olduğunu söylüyor. Kocasakal ayrıca özel yetkili mahkemelerin kaldırılıp yerlerine bölge ağır ceza mahkemeleri kurulmasının da hiçbir şey değiştirmeyeceğini, ismin değiştiğini ama cismin aynı kaldığını vurguluyor. Türkiye’de yargı ve hukukun bu duruma düşmesindeki en büyük sorumluluğun genetiği değiştirilmiş aydınlar olarak tanımladığı bir aydın kesime ait olduğuna dikkat çekiyor. “Türkiye bugün büyük bir aydın ihanetiyle karşı karşıyadır” diyor. Hükümet kanadı yeni bir avukatlık kanunu teklifi verdi. AKP hükümetinin bununla Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve bütün baroları ele geçirmeyi amaçladığı kaygıları var. Siz ne diyorsunuz? Ü.K. Bir kere zamanlaması ilginç. TBMM’nin tatile girmesinden önceki son gün teklif verildi. Benim için üzücü olan eski Yozgat Barosu Başkanı şimdi iktidar partisinden milletvekili olan bir kişi ve arkadaşları tarafından bu teklif hazırlandı. Gerçi biz uzun zamandır böyle bir düzenleme yapılmak istendiğini biliyorduk. Ortalıkta siyasi iktidara yakın bazı baro başkanlarının hazırladığı söylenen birtakım metinler dolaşıyordu. Bakın, Türkiye’de bütün kurumlar ele geçirildi. Yargı tamamıyla teslim alındı. Şimdi sıra barolara geldi. Avukatlık Kanunu 76. maddesinde barolara, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, hak ve özgürlükleri toplum adına korumak, kollamak, gözetmek görevi veriyor. Barolar buna dayanarak yargılamalardaki aksaklıklarla, eksikliklerle, adil yargılamayla ilgili sorunlarla mücadele ediyor. Vatandaşların hak ve hukukunu koruyorlar. Bu da tabii ki iktidarları rahatsız ediyor. Ama özellikle bu iktidarı rahatsız ediyor. Toplumun bütün kesimleri susturulmuş. En kötüsü de yargı tamamen ele geçirilmiş. O yüzden ben aylar önce ileri demokrasi masallarına karşı ileri faşizmden söz ettim. Peki, bunlar gerçek yargılamalar değil mi? Ortada bir hâkim kararı yok mu? Ü.K. Hâkim kararı hemen ve doğrudan hukuksal kılmaz. Yargı da bu şekilde ele geçirildikten sonra sesi çıkan, direnen, hukuku, hukuk devletini savunan neredeyse bir tek barolar kaldı. O zaman da barolarla ilgili bir operasyon yapmak gerekiyordu. Şimdi onun için düğmeye bastılar. Amaç seçimle ele geçiremedikleri o baroları, delege yapısını değiştirmek suretiyle TBB’yi ele geçirmek. Şimdi önerge verildi. Ekimde TBMM açılır açılmaz bu önerge ele alınacak. Ekimde İstanbul Barosu dahil aşağı yukarı bütün barolarda seçim var. Delegeleri bu şekilde belirlenmiş barolarla birlikte 2013 Mayısı’nda da TBB seçimi var. Bu delege yapısıyla da istenildiği gibi bir TBB yönetimi oluşturulacak. T BB’nin ekonomik gücünün yüzde 60’ını İstanbul Barosu üretiyor. Hem İstanbul’daki meslektaşlarımın sağladığı gücü kullanacaksın, sonra da ama o gücünün oranında temsil edilmeyeceksin diyeceksin. B ugün Türkiye çok koyu ve ciddi bir aydın ihaneti yaşıyor. Bunlara ben genetiği değiştirilmiş aydınlar (GDA) diyorum. Tarihe hesap veremeyecek olan bu GDA’lardır. DOÇ. DR. ÜMİT KOCASAKAL Almanya’nın Köln kentinde 1966’da doğdu. İstanbul Galatasaray Lisesi’ni ve İ.Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptı. 1995’te Galatasaray Üniversitesi’ne ceza ve ceza usul hukuku asistanı olarak girdi. 2000’de “Karapara Aklama Suçu” teziyle doktorasını aldı. 2005’te “AB Ceza Hukukunun Esasları” çalışmasıyla doçent oldu. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı’nı ve öğretim üyeliğini sürdürüyor. 7 Kasım 2010’da İstanbul Barosu Başkanlığı’na seçildi. Mücadelemizi sonuna kadar sürdürürüz Bunlar sanıyor ki herkes kendileri gibi emir komuta zinciri içinde hareket ediyor. Delegelere şuna oy vereceksin dendiği anda ona oy veriyorlar diye düşünüyorlar Peki, bu kanun teklifinin içeriği ne getirip ne götürüyor? Ü.K. Şu anki yapıda aşağı yukarı her 300 avukata bir delege düşüyor. Delegeler bu hesaba göre seçiliyor. Bu delegeler genel kurula gidip oylarını kullanıyorlar. Bu, temsilde adalet ilkesine son derece uygun bir düzenleme. Getirilmek istenen sistem ise şöyle: Bütün barolara dörder delege veriliyor. Dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu’nun üye sayısı 29 bin, bir de küçük barolar var. Diyelim seksen kişilik bir baro var. Ona da dört, İstanbul Barosu’na da dört delege veriliyor. Avukat sayısı 500 olan barolarda ek bir delege, bine kadar olanlara ek iki delege, binden sonra gelen her bin üye için ayrıca birer delege veriliyor. Bunun neresinde temsilde adalet, mantık, ahlak var? Bir kere bu avukatlara saygısızlık. O zaman soruyorum: Neden Bilecik’le İstanbul aynı sayıda milletvekili çıkarmıyor? Gerekçede şu ifade kullanılıyor: Türkiye’de üye sayısı yüksek biriki baronun, kimi kastettiği belli, İstanbul, Ankara, İzmir gibi barolar, yetmişin üzerindeki baroyu yok sayarak ve adeta tahakküm edecek şekilde TBB’nin yönetim kurulunu belirleme yetkisi vardır. Bu mantığa göre İstanbul, Ankara ve İzmir baroları öbür 78 il üzerinde tahakküm mü oluşturuyor? Ü.K. Öyleymiş. Bunlar sanıyorlar ki herkes kendileri gibi emir komuta zinciri içinde hareket ediyor. Delegelere şuna oy vereceksin dendiği anda ona oy veriyorlar diye düşünüyorlar. Onlardaki mantık ve kültür bu. Bizde böyle bir şey yok. Biz hiçbir zaman delegemize şuna oy verin diyemeyiz. Türkiye’de yaklaşık 80 bin avukat var. Bunun kabaca 30 bini İstanbul’da. Neredeyse yüzde 40 İstanbul Barosu. İzmir, Ankara da var. Ama ne zaman bu üç baro bir araya gelip TBB yönetimini belirlemiş? Bizim gibi düşünen çok baro olduğunu biliyorum. İstanbul Barosu’nu bu şekilde susturamazlar. Biz bu seçimleri alırız ve aynı demokrasi ve hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdürürüz. Böyle bir şeyi yapmaya kalkarlarsa bundan sonra TBB’nin genel kurullarını İstanbul Barosu olmadan yaparlar. Böylece de o seçimin meşruiyeti kalmaz. 30 bin avukat temsil edilmez, buna bir de Ankara, İzmir baroları katılırsa neredeyse yüzde 65’in temsil edilmediği bir genel kurul yaparlar. Meşruiyetleri kalmaz; biz de kendi yolumuza gideriz. Bu önergeyi veren sayın eski Yozgat Barosu Başkanı’nın, avukatlar savunmalarda hiçe sayılırken, meslek onuru saldırıya uğrarken, avukat fazlalık olarak görülüp mahkeme salonu dışına çıkarılırken, savunmaya bu kadar saldırı olurken hiç sesi çıktı mı? Demek ki savunmayla ilgili bütün sorunumuz delege sayısıymış. Bir de TBB’nin en büyük ekonomik destekçisi İstanbul Barosu değil mi? Ü.K. TBB’nin ekonomik gücünün neredeyse yüzde 60’ını İstanbul Barosu üretiyor. Hem İstanbul’daki meslektaşlarımın sağladığı ekonomik gücü kullanacaksın, sonra da dönüp ama o gücünün oranında temsil edilmeyeceksin diyeceksin. Böyle bir mantık, anlayış olur mu? Sayısı 10 olan Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) yeni yasayla kaldırıldı. Yerlerine sayısı ucu açık olarak Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu. Bir şey değişti mi? Ü.K. Bana göre ÖYM’ler kaldırılmadı. Sadece yapıları değişti. Bunlar hayatımıza 1970’lerde DGM’ler olarak girdi. Hâlâ da fazlasıyla güçlü olarak aramızdalar. Eski DGM’leri bile aratıyorlar. Üstelik bu mahkemeler anayasa dışı. Anayasa, “Hiçbir kişi ve kurum kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamaz” diyor. Bu mahkemeler anayasanın 143. maddesine dayanarak kuruldu. Ama 143. madde 2004’te kaldırıldı. O zaman anayasal dayanağı kalmadı. Dolayısıyla bu yeni kurulan ve adına terör mahkemeleri denilen mahkemelerin de anayasal dayanağı yok. Bu düzenleme anayasaya aykırı. Anayasa Mahkemesi’nin bunu iptal etmesi lazım. Bir de ihtisas mahkemesi diyerek topluma yalan söylüyorlar. Bunlar ihtisas mahkemesi değil. Üstelik bu yeni oluşturulan mahkemelerin ismi değişmiş, cismi aynı. Kimi kandırıyorsunuz? Zaten görev alanları aynı. Yargının iflası tasfiyeyi getirdi Bir de devam etmekte olan davalara bu yeni mahkemelerin bakması ne anlama geliyor? Ü.K. Bunun mantığını birisi bana açıklasın. İktidar, “Bunlar hukuka uygun davranmıyor. Sıkıntı var” diye şikâyet etti. Sözde o mahkemeleri kaldırdı, yenileri oluştu. Ama davalar bitene kadar bu mahkemeler bakacak. Bir kere bu hukukun evrensel ilkelerine aykırı. Şimdi üç başlı bir yapılanmamız var. Kaldırılmış ama belli davaları görmeye devam eden ÖYM’ler, bir yanda yeni oluşturulacak terör mahkemeleri, bir yanda olağan mahkemeler. Soruyorum. Bunları kökten kaldırsak, ağır ceza mahkemelerinin sayısını arttırsak ne olur? Bunlar hâkim, o mahkemeler ağır ceza mahkemesi değil mi? Ama demek ki maksat başka. Bakın, 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, “Biz tasfiye halinde bir mahkemeyiz” diyor. Demek ki siz kendi tasfiyenizi tamamladınız, şimdi sizi tasfiye ediyorlar. Tasfiye iflas açıklandıktan sonra yapılır. İflas ettiler, şimdi tasfiye oluyorlar. Bunlar birer aciz vesikasıdır. Terörle mücadele mahkemelerin görevi mi? Hükümet, bu mahkemeler kaldırılırsa terörle mücadele zaafa uğrar diyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Ü.K. Ben bu söze şunu sorarım: Ne zamandan beri mahkemelerin ve savcıların terörle mücadele gibi bir görevi var? Terörle mücadele hükümetlerin görevidir. Mahkemelerin görevi terörle mücadele kapsamında suç olduğu düşünülen ve işlendiği iddia olunan fiilleri hukuka uygun bir şekilde yargılamak ve gerekli hükmü vermektir. O beğenmediğiniz DGM’lerin kararları var. 6 No’lu DGM, “Hâkim ve savcı terörle mücadelede görev alan personel değildir” diyor. Terörle mücadele zaafa uğrarmış. Terörle mücadele mahkemelerin görevi değil. Dolayısıyla durum tam bir keşmekeş ve kaos. Bu tasfiye halinde olan ÖYM’ler birilerinin mahkemeleri, şimdi oluşturulan terör mahkemeleri de başka birilerinin mahkemeleri. İktidar kendini korumaya aldı ve kendi yargısını oluşturdu. Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Türkiye aydın ihaneti yaşıyor Bunda, anayasa referandumu öncesinde “Yetmez ama evet” sloganıyla referandumda evet oyu çığırtkanlığı yapanların hiç suçu yok mu? Ü.K. Deniyor ki evet oyu veren halk suçludur. Halkın zerre kadar kabahati yok. Bu halk şu an kandırılmakta ve dolandırılmaktadır, ciddi bir medya muhasarası altındadır. Bugün Türkiye çok koyu ve ciddi bir aydın ihaneti yaşıyor. Bunlar hormonlu aydınlar. Dışarıdan fonlanmak suretiyle ya da başka şeyler zerk edilerek bunların ülke, vatan sevgileri kaybolmuş. Bunlara ben genetiği değiştirilmiş aydınlar (GDA) diyorum. Bir de genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) var. Bu GDA’lar da onlar gibi. Bunlar bu yapılanları, hukuksuzlukları meşrulaştırmaya çalışmasalar; bu gayrimeşruluklar, hukuksuzluklar iyot gibi açığa çıkar. O yüzden tarihe hesap veremeyecek olan bu GDA’lardır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle