13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2012 PERŞEMBE 6 EKİCİ VE ÖZ’DEN TEPKİ HABERLER ‘Devlet eli kanlı faşistleri korudu’ İstanbul Haber Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurucusu ve ilk genel başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesi ile ilgili davanın sanığı ve Bahçelievler katliamı davasının ise hükümlüleri arasında yer alan Ünal Osmanağaoğlu’nun, 3. yargı paketi kapsamında tahliye edilmesi tepkilere neden oldu. Türkler ailesinin avukatı Rasim Öz, davanın AİHM’de olduğunu anımsatarak “Bu kararı veren kişiler hakkında da ‘görevi kötüye kullanmak’ kapsamıda suç duyurusunda bulunacağım” dedi. DİSK Genel Başkanı Erol Ekici ise devletin eli kanlı faşistleri koruduğunu söyledi. Türkler ailesinin avukatı Öz, davanın AİHM’de incelendiğini anımsattı. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda bu tür tahliye kararlarının verilmesinin Öz hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Öz, “Osmanağaoğlu hakkında, tedbiren tutuklama kararı verilmesini talep ettim. Yurtdışına çıkış yasağı verilmesini de isteyeceğim. Osmanağaoğlu, insanlığa karşı işlenmiş suçların failidir. Bu tür suçlarda öldürülen insanların yakınları izin vermedikçe, devletin böyle bir karar alma yetkisi yok. Bu tahliye kararlarını verenler suç işliyor. Bu kararı veren savcılar, uygulayan yetkililer hakkında, ‘görevi kötüye kullanmak’ kapsamında suç duyurusunda bulunacağım” ifadelerini kullandı. Serdar ALTEN 1956 Turhal doğumlu. Genç Öncü’nün kurucu üyesi. Hacettepe Fen Fakültesi, Matematik bölümü öğrencisiydi. Salih GEVENCİ 1952 Çorum doğumlu. Yükseköğrenim için Ankara’ya gelmişti. Genç Öncü’nün kuruluşunda rol aldı. Hürcan GÜRSES O. Nuri UZUNLAR Faruk ERSAN 1955 Kırklareli doğumlu. Salih Gevenci ile aynı okulda okudu, aynı evde kalıyordu ve aynı yerde çalışıyordu. Efraim EZGİN 1954 Kırklareli doğumlu. Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Gazetecilik Bölümü öğrencisiydi. Latif CAN 1958 Bursa Yenişehir doğumlu Türkiye İşçi Partisi’nde 1976’da ilçe başkanı oldu. HÜ İstatistik Bölümü öğrencisiydi. 1951 Hacıbektaş 1957 Bursa Yenidoğumlu. Genç şehir doğumlu. Öncü’nün kuruluYenişehir Kültür şunda rol aldı. An Derneği üyesiydi. kara Devlet MüHacettepe Üniverhendislik Akade sitesi İstatistik Bömisi öğrencisiydi. lümü öğrencisiydi. Açın Özgürlük Kapılarını Yarın Silivri mahkemelerinin bir karar verme günü.. Cemaatin mahkemeleri olmaktan resmen çıkarılan Silivri hukuku, yeni yasayı ve hükümetten gelen çelişkili telkinleri düşünerek tutuklular için bir karar verecek. Bu hukuk son zamanlarda epey bir şamar oğlanına döndü.. İşlevsiz ve tasfiye edilen mahkemelere dönüştürüldükleri yetmiyormuş gibi, Başbakan’ın dünkü baskısının da mahkemeler üzerinde nasıl etki yapacağını bilmiyoruz.. Eğer kulaklarına bir şeyle üflenmediyse, Başbakan’ın özellikle tutuklu milletvekilleri konusunda söylediklerini “bırakmayın onları” biçiminde mi algılamalılar.. “Davaları sulandırmak için bu tutukluları aday yaptılar” demesinden de ayrıca, “Ergenekonculardan hiçbirini salmayın” anlamı mı çıkarılmalı.. Bilmiyorum.. Başbakan bu mahkemeler kendine dokununca “hadlerini aştılar” diyor, ama konu dünyada en haksız ve adaletsiz yargılanan insanlara gelince… talimat mı veriyor, durmak yok yola devam mı diyor.. belli değil.. ??? Cemaat ile AKP’nin ortak kötü kaderidir bu mahkemelerdeki yargılamalar.. Salt bu nedenle bile olsa, “bir cehennemin olması gerekir” diye düşünürüm! Ama, insanoğlunun genellikle büyük haksızlıkların faturasını bu dünyada kestiğini de bildiğim halde.. Bütünüyle çürütülen, sahtelikleri veya zerre kadar delil olmadıkları kanıtlanan delillerle içeride yatırılan insanları, arkadaşlarımızı, subayları, bilim insanlarını hâlâ orada tutmanın binlerce yerçekimini bulan ağırlığını kaldırabilenlere ne demeliyim, bilemiyorum. İki gücün ortak iradesi hâlâ, bütün hukuka rağmen, tutuklulukların devamına.. biçiminde mi? Ama şurada yazıyorum: Artık yeter deyin bütün bu siyasi planlarınıza, düzenlerinize.. Üzerinde oynadıklarınız insanlar, analar babalar çocuklar.. Artık durum, olabilecek bütün vicdanların üzerine çıktı! ??? Önce Balyoz sonra Şike davasının savcısı Mehmet Berk demişti ki, Şike için “Biz bunu Balyoz davası gibi 34 ay konuşulur sonra unutulur sandık”.. Bu sözler, yargıya ve hukuka egemen anlayışın dışavurumuydu. Balyoz, Ergenekon, Odatv, Andıç, İlker Başbuğ gibi birbirine bağlanan, her biri tam bir hukuk bataklığına dönüşen davaların sonuçlanmaması ve Şike davasındaki gibi tahliyelerin gerçekleşmemesi, demek hukukla ilgili değil, kamuoyunun uyutulup uyutulamamasıyla ilgili! Berk’ler Şike’de milleti uyutmayı başaramadı! Ayıptır, arkalarında Fenerbahçe gibi bir cumhuriyetin olmadığı diğer davalarda insanlar kendilerini mi yakmalıydı! Bu nasıl bir ruhtur, dini, hukuku, imanı, düşüncesi, vicdanı olanlar için anlamak zor.. ??? Aileleri diyor ki: “Onlar ve biz 18 aydır sahteliği bilimsel olarak kanıtlanmış dijital veriler nedeni ile tutukluyuz. 1500’den fazla sözde delil çürütüldü. Yurtdışında görevli olan babalar/eşler, daha haklarındaki iddiaları duyar duymaz yıllık izinlerini alarak ilk uçağa atlayıp bavulları ile tutuklanmaya geldi. Mahkemenin çağırdığı tüm tanıklar dinlendi, hepsi Balyoz diye bir şey duymadıklarını söyledi. Sanıkların dinlenmesini talep ettiği tanıklar ise her defasında reddedildi. Tüm taleplerimize rağmen, bilirkişi raporları arasındaki çelişkileri gidermek için bir düzenleme yapılmadı. Savunmanın hazırlattığı ilave bilirkişi mütalaa ve inceleme sayısı 22’ye ulaştı. Sonuç hep aynı: Bu CD’ler sahte!..” ??? En gerçekçi ses budur, dinlemeye devam edelim: “Bu davada lehte hiçbir gelişme olmadı, lehte deliller toplanmadı, tanık dinleme ve bilirkişi çağırma talepleri reddedildi. Hukuk tarihinde ilk defa bir davada deliller incelenmeden savcıdan esasa ilişkin mütalaa istendi! Mütalaa kabul edildi ve göz göre göre işlemedikleri bir suçun cezasını çekmeye zorlandılar. Şimdi zaten çoktan hak ettikleri hürriyetlerine bu yargı paketi ile birlikte kavuşmaları gerekir: ‘Bizlerin babaları/ eşleri tahliye olmayacak da kim tahliye olacak?’ ‘Yüce Türk milleti adına yargılama’ yaptığı iddiasında olan 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ni yüce Türk milletini dinlemeye davet ediyoruz!13 Temmuz Cuma günü tahliye bekliyoruz!” Ben bütün davalardan bekliyorum.. Bahçelievler katliamının yapıldığı dönemde muhabir olan Kansu, o günü anlattı ‘Ölüm sinmişti küçücük salona’ IŞIK KANSU Bahçelievler semti, 15. Sokak 56 numaralı apartmanın 2 numaralı dairesinde kalmakta olan Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 üniversite öğrencisi, 9 Ekim 1978 gecesi Abdullah Çatlı’nın yönettiği ülkücü militanlar tarafından öldürüldü. Çatlı’nın yanında, 3. yargı paketiyle tahliye edilen Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamın Adanalı ile Duran Demirkıran, Ahmet Ercüment Gedikli, Ömer Özcan, Kürşat Poyraz, Haluk Kırcı da vardı. Kırımın gerçekleştiği dönemde Cumhuriyet gazetesinin polisadliye muhabiriydim. 7 TİP’linin katledildiği Bahçelievler’deki evlerine, tostoparlak ve dağınık olduğu için “Sanço Panço” adını verdiğimiz Türk Haberler 7 TİP’li gencin katledildiği oda Ajansı’nın deneyimli muhabiri Ünal İnanç ile gitmiştik... Yıllar sonra bile o evin ürkütücü ve hüzün verici durumu, belliğimde asılı durur. Apartmanın giriş katındaydı, kapı yarı aralıktı. İçeri girdik. TİP bayrakları anımsıyorum duvarlarda. Perdeler kapalıydı, karanlıktı içerisi. Darmadağınıktı ortalık. Ölüm sinmişti, bekâr öğrenci odasına, küçücük salona. Her tarafımı kana bulamışlar gibi geldi bana, Ünal Ağabey’e “Haydi çıkalım buradan, boğulacak gibi oluyorum” demiştim. Bir gece önce orada çocukları elbise askısı ile boğmuşlardı. Polisten aldığımız bilgiye göre katiller, evden aldıkları bazı çocukları Eskişehir yoluna götürmüşler, yol kenarında kurşuna dizmişlerdi. Arkadan sıkmışlardı kurşunları kalleşçe... Bahçelievler katliamı davası Ünal İnanç’ın sepetli, siyah bir motosikleti vardı. Ben sepette, o motorda gittik olay yerine. Birkaç çocuk toprağa düşmüşlerdi. Yüzükoyun yatıyorlardı, dudaklarının kenarlarındaki sinekler ve donmuş kan, bir de yarı açık kalmış gözleri bilincimin derinliklerine kazınmış... Ya kırımdan sonra hastanede ölen Serdar Alten, babası, annesi? Serdar Alten’in babası Turgut Alten ile ağabeykardeş olmuştuk. Ankara Belediyesi’nde veteriner hekimdi. Olaydan sonra dünya ona hep dar gelmişti. Gönlünden sızıp yüzüne yerleşen uzun üzünç gölgeleri ile anımsadığım Turgut Ağabey, bir süre Sakarya Caddesi’nde kuşçuluk da yapmıştı. Ondan bir çift muhabbet kuşu almıştım. İlk önce kuşlarım gitti, sonra da Turgut Ağabey. Yüreğindeki ağırlığı taşıyamadı çok fazla. ‘Mükâfatlandırıldılar’ DİSK Genel Başkanı Ekici tarafından yapılan yazılı açıklamada ise “Uzun yıllar, Türkiye’de ve uluslararası kirli işlerde kullanılan faşist canilerden Haluk Kırcı, Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı yıllar sonra yakalanmış olsalar da yer yer firar etmelerine göz yumuldu ya da ‘yanlışlıkla’ tahliye edildiler. Devletin bu tavrı hiç değişmedi; çünkü geçEkici mişte eli devrimci kanına bulaşan Mehmet Ali Ağca, Ömer Ay, Uğur Coşkun ve diğerleri, 16 Mart 1978, 1 Mayıs 1977, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi katliamlarını ve siyasi cinayetleri düzenleyen faşist caniler de korunup, kollanıp, kullanıldılar. Devrimci gençler pankart açtıkları, yumurta attıkları, puşi taktıkları için 810 yılla cezalandırılırken, geçmişte kontrgerilla faaliyetleri yürüten bu katillerin her bir cinayetten 2 yıl bile yatırılmayarak serbest bırakılmaları devlet tarafından korunduklarının ve ‘mükâfatlandırıldıklarının’ yeni bir göstergesidir.” Haluk Kırcı Ahmet Ercüment Gedikli ‘Kırcı’nın robot resmini çizdirdi ve öldü’ 7 TİP’li genci katledenleri, o dönem sağ şiddet olaylarını araştırmak üzere Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde kurulan özel bir ekip çözmüştü. Ekibin başında Komiser Dürüst Oktay vardı. O ekipte yer alan gözüpek dedektiflerden Naim Tatar, soruşturma sürecini şöyle anlatmıştı bana: “Bahçelievler kırımı ile ilgili bir kadın tanık vardı. Yakınlarda rahmetli oldu. O tanık, pazar dönüşü sokağın köşesine alçak bir bahçe duvarının üzerine oturuyor. Dinlenirken, iki gencin bir başka şahsa ‘562 tam teşhis ettik buradalar’ dediğini duyuyor. Şahısları da birebir görüyor. Daha sonra kırımın bu sokağın 56/2 No’lu dairesinde gerçekleştiğini öğreniyor. ‘Bu sokakta cinayet oldu ve bu şahıslar 562 demişti’ diyerek kafasında bağlantı kuruyor. Kadın tanık olarak ifade vermeye korkuyor tabii. Biz kadınla konuştuk, ‘Tutanakta isim ve adresini yazmayacağız’ dedik. Şahıslar yakalandı. Bir tanesi Duran Demirkıran idi. Sorgulamada tam olarak anlattılar. O olayda yaralı olarak kurtulan TİP üyesi Serdar Alten, Hacettepe’de yatıyordu. Ona bizde kayıtları bulunan eski sabıkalı şahısların fotoğraflarını gösterdik. Yüzlerce fotoğraf gösterdik, ‘Kesinlikle hiçbirisi değil’ dedi. En sonunda robot resim çizdirmeye karar verdik. Ekibimizde yer alan bir arkadaşımızın resim yapma yeteneği vardı. (Şimdilerde sokak ressamlığı yapıyormuş.) Serdar Alten o ağır yaralı haliyle tarif ettikçe, belki 1015 tane robot resim çizildi. En sonunda tam benzerlik sağlanınca Serdar, ‘İşte bu’ dedi. Kendisini vuran şahıs olarak ‘İki kişi ateş etti. Bir tanesi de buydu’ dedi. Robot resmi çizdirdikten 56 saat sonra da rahmetli oldu. Robot resimdeki şahsın Haluk Kırcı olduğunu, teşkilat içerisinde de ‘İdi Amin’ olarak çağrıldığını belirledik. Olayda kullanılan Nova marka araç içerisinde ‘Reis’ olarak tanıtılan bir kişiden söz ediliyordu. MHP Genel Merkezi’nden öğrendik ki, Nova’nın bir tanesi MHP Genel Merkezi’nde Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Mit tarafından kullanılıyor, bir tanesi de Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne verilmiş. İki arkadaş, o dönemde Demirtepe’de olan Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne gittik. Sonradan, bizi karşılayan şahsın Abdullah Çatlı olduğunu öğrendik. Sanırım Başkan Muhsin Yazıcıoğlu ya askerdeydi ya da cezaevindeydi o günlerde. Çatlı, ikinci başkandı. ‘Ben arabayı bir araştırayım siz bir çay için’ dedi. 35 dakika bekledik. Kimse yok. Anladık ki kaçtı. Siyah Renault marka bir araçla genel merkezden kaçmış. İstanbul’da bir kuyumcu dükkânı açtığını öğrendik. Ama bir türlü biz Çatlı’ya ulaşamadık. Bahçelievler kırımı ile ilgili davanın yargılama safhasında Ahmet Ercüment Gedikli’nin babası Özel Harp Dairesi’nde albaydı evinde arama yapmak istedik. Babasıyla aramızda tartışmalar geçti. Gedikli, bizim saptamalarımıza göre, kırımı Çatlı ile birlikte yönetenlerdendi. Ona da ‘Reis’ diyorlar. Gedikli, birkaç duruşma sonra serbest kaldı. Serbest kaldıktan sonra görgü tanığı kadınla görüştük tekrar. ‘Yine kimliğin açıklanmayacak’ dedik. Kadın razı oldu. Gizli oturumda ifadesi dinlendi ve aynı gün yapılan açık duruşmada da Ahmet Ercüment Gedikli’nin olaydan önce gördüğü kişilerden olduğunu söyledi. Gedikli tekrar tutuklandı. Diğerleri ile birlikte de ceza aldı.” Dava dosyalarına göre o kırımı gerçekleştirdikleri belirlenenlerin çoğu dışarıdaydı. AKP’nin son çıkardığı, kişiye özel yasayla içeride olanlar da affedildiler. Dışarıda, ellerini kollarını sallayarak dolaşacaklar, hiç tınmadan... Abdullah Çatlı kaçtı n Katillerine i tahliyes tepki LEYLA TAVŞANOĞLU Kocasakal: Hukuk altüst edildi kanunun filanca maddesinde değişiklik yapılmasına dair kanun vardır. Ama böyle içinde her şeyin olduğu bir torba kanun düzenlemesi geleneğimizde olmadığı gibi uygun da değil. Her şeyi içine koyduğunuz zaman torba kanun değil, çorba kanun oluyor. Üçüncü yargı paketi olarak anılan düzenlemede geçici 3. madde var. Ben ceza hukukçusu olarak onun ne olduğunu ve bu olaya nasıl uygulandığını anlayabilmiş değilim. Çünkü bu maddede şöyle bir ifade var: ‘12 Eylül 1980’den önce işlenmiş suçlardan dolayı lehe kanun 765 sayılı TCK’nin cezaların içtimaına ilişkin hükümleri uygulandıktan sonra ortaya çıkan sonuç göz önünde bulundurularak belirlenir.’ Zaten böyle bir hüküm olmadan da ceza hukukunun evrensel ilkesi gereği hep lehe kanun uygulanır. Dolayısıyla bu kişilerle ilgili olarak verilmiş olan hüküm de mutlak surette lehe kanunlar göz önüne alınarak uygulanmıştır. 2002’de de bir uyarlama yapıldığı görülüyor. İdam cezası kalkınca orada lehe bir düzenleme oldu. Bir uyarlama yapıldı. Bir kere bunun hangi maksatla çıkarıldığı anlaşılabilir değil. Kişiye özel çıkarıldığı intibaını da verebilir. O tür eleştiriler de var. Bunun kamu vicdanını nasıl sızlatacağını da düşünmek lazım. Meseleyi kişiler bakımından değerlendirmek istemiyorum. Ama sonuçta hukuk altüst edilmiş durumda. Kanunlar genel, soyut ve objektif olur. Bu özellik de kayboldu. Artık tamamıyla kişiye, olaya, duruma özgü kanunlar çıkarılmaya başlandı ki bu bir hukuk devletinde olamaz. O yüzden ben hükmün getirilme amacını hem de bu olaya nasıl uygulandığını anlayabilmiş ve çözebilmiş değilim.” Üniversite sınavlarında her zamanki gibi kurumsal ve sorular çetesi, soruları hem sattı hem de adamlarına dağıtarak büyük haksızlık yaptı.. Cemaat gazetesi, PKK sınavlara başkalarını soktu diye manşet atarken, yavuz hırsız rolüne girmiş aynı zamanda.. Soruları satan ve dağıtan kurumsal çeteyi saklıyor... Kurumsal Sınav Çetesi Ensarioğlu’ndan BDP’ye destek ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, DTK ve BDP’nin 14 Temmuz’da Diyarbakır’da düzenlemeyi planladığı mitinge Valilik tarafından izin verilmemesine tepki gösterdi. Yasaklara karşı olduğunu belirten Ensarioğlu, “Yasakları anlamlı bulmuyorum. Nevruz’un yasaklanması, mitingin yasaklanması gibi. Her siyasi parti miting düzenleyebilmeli. Eğer birtakım provokasyon olabileceği yönünde bilgiler varsa, devletin birimlerine düşen tedbir almaktır. Bu mitingi yasaklamak tedbir değil, bu yöntem ve yasaklama bir tedbir olarak görülmememeli” dedi. 3. yargı paketine eklenen kişiye özel düzenlemenin ardından Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Bahçelievler katliamı olarak bilinen cinayette TİP’li yedi genci elbise askısıyla boğan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı için tahliye kararı vermesine İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal çok tepkili. Kocasakal diyor ki: “Üçüncü yargı paketi deniyor. Ona da bir parantez açmak lazım. Böyle paketle torba kanunlar olmaz. Bizim geleneğimizde filanca C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle