12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2012 ÇARŞAMBA [email protected] 14 KÜLTÜR Zorlu çocukluk yıllarına karşın yaşama nükteli gözlerle bakan Sabahattin Kalender’in yapıtları da coşkuluydu Rengârenk bir yaşam nu en son 2009’da Datça’nın Palamutbükü’nde ziyaret etmiştim. Köyün içlerinde, Mandalina bahçesine açılan bir avluda oturup konuşmuştuk. Denizi filan görmeden, sahile bile inmeden kendi dünyasında yaşıyordu. İncecik bedeniyle 88 yaşına göre çok zinde görünüyordu. O günlerde Sabahattin Kalender’i yaşama bağlayan, coşturan, sevindiren en önemli şey bir yıl içinde “Cem Sultan” operasının sahnelenecek olmasıydı. Zamanının çoğunu konsol piyanosunun başında 1999’dan beri yazdığı “Cem Sultan”ın son düzeltilerini yaparak geçiriyordu. Ağır duyan kulağına karşın, onu yalnız bırakmayan çevre sakinleriyle de sohbet ediyordu. Neyse ki “Cem Sultan” Ankara Devlet Operası tarafından 2010’da oynandı. “Ben Arnavutum, doğru söylerim” diyerek bir çırpıda Cumhuriyet müzik tarihine ilişkin nice anı aktarmış, içindeki küskünlükleri dile getirmişti. Çocukluk yıllarından Ankara’nın ilk besteci ve hocalarına, onların iç çatışmalarına; Cumhuriyet Türkiyesi’ndeki ilk yabancı müzikçilere, müzik kurumlarının sorunlarına değin anlattı durdu. Ankara Operası’nda perdecilikten, koro üyeliğine; sekreterlikten orkestra şefliğine, opera bestecili O Yüzyılı Okuma Denemesi Geçen yıl, “Kendine özgü şiiri ve düzyazısıyla edebiyatımıza önemli katkılarda bulunduğu, edebiyat değerlerine sürekli bağlılığı ve farklı edebiyatlar arasında köprü oluşu nedeniyle” Erdal Öz Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Şavkar Altınel, sevenlerini yeni bir kitapla selamladı: “Mavi Defter” (Yapı Kredi Yayınları.) Önceki düzyazı kitaplarında Avustralya’da, Uzak Asya’da ve Britanya Adası’nda kalem koşturan yazarımız, bu kez eksik parça olarak düşündüğü Kıta Avrupası’na yöneliyor. Bunun için Kuzey Denizi’nden girip Kuzey Avrupa ovalarını arşınladıktan sonra Baltık Denizi’ne çıkıyor. Önceden görülüp yazılmış Hollanda, Fransa ve İtalya kentleri de eklenince ortaya bir Avrupa kitabı çıkıyor. Avrupa’ya bütün insanlığın tarihi dense abartı sayılmamalı. Belki son bin yıldır insanlığın yazgısı Avrupa merkezli biçimleniyor. Bu yüzden de bilimsel ve teknolojik gelişimler, düşünce ve sanat akımları, savaşlar ve barış, zenginlik ve yoksulluk hep Avrupa merkezli gelişmiş. ??? Büyük çelişkilerin yaşandığı bir tarih alanıdır Avrupa. Amsterdam’da mısınız? 1700’lerden kalma romantik görünümlü kanal boyu evleri arasında Anna Frank adlı çocuğun iki yıl boyunca canını kurtarabilmek için Nazilerden saklandığı, ama sonunda toplama kamplarına gitmekten kurtulamadığı tavanarası odası karşınıza çıkar. Bu süre içinde tuttuğu günlükle, bütün dünyanın trajedisinden haberdar olduğu Anna Frank, bırakmaz sizi kendi halinize, anımsatır bir insanlık acısını. Az ötedeki müzelerde Vermeer’den Van Gogh’a, bir toplumun günlük hayatının büyülü şiirini tuvallere yansıtmış ressamlar… Küçücük bir şehirde yaşayıp koca dünyanın sırlarına ermek… Tıpkı Vermeer gibi, ondan yaklaşık yüz yıl sonra aynı denizin doğu ucunda, Königsberg’de, Kant, içinden hiç çıkmadan yaşadığı kentte, insanlık düşüncesini geliştiren yapıtlar vermişti. Kitabın omurgasını Kuzey ve Doğu Almanya ile Polonya’nın anlatıldığı bölümler oluşturuyor. Hem İkinci Dünya Savaşı’nın hem de sonrasındaki bölünmenin odak noktası olan bu topraklar, sanki bir Angelopoulos filminde rastlanabilecek etkili sahnelerle anlatılıyor: “Otelin yüz metre kadar ötesinde yolun ortasında bir adam sol elinde kırmızı bir bayrak, sağ elinde de ‘Tek Çözüm Komünizm’ diyen bir pankartla, alışverişe çıkmış olanların arasında duruyordu.” Mavi Defter, bireysel kaygılarla, bir kıtanın tarihsel ve güncel insanlık durumlarının yeniden, yazarın gözünden sorgulandığı bir kitap. Okurunu kitle iletişim aygıtlarının günübirlik hesaplarından çıkarıp derin Avrupa’ya götürüyor. Orada göreceğimiz çok şey var. ??? İnkılâp Kitabevi’nin Açıklaması: “16 Mayıs 2012 tarihli köşenizde İnkılap Kitabevi’nin artık şiir kitabı satmak istemediğini bildiren görüşler 1927 yılından bu zamana Türk kültür hayatına sayısız eser ve isim kazandırmış saygın bir kimlik olan İnkılâp Kitabevi ailesi olarak bizleri derinden yaralamıştır. İnkılâp Kitabevi şiir kitabı satmıyor gibi bir yargıya varmak, mağazalarımızın işleyişinden ve raf diziliminden haberdar olmamak anlamına gelmektedir. İnkılâp Kitabevi’nin her mağazasında seçkin bir şiir bölümü mevcuttur. Okuyucularımız nezdinde bir yanlış anlamaya sebebiyet verilmemesi için bu açıklamayı yapmak gerekli olmuştur.” ğine, müdürlüğe dek her görevi yapmıştı. Ankara’nın sanat kenti olarak kuruluşundaki ilk olayları birebir yaşamıştı. O zamanlar Ankara’ya gelen Hindemith, Şostakoviç, Praetorius, Bartok, Oistrakh, Oborin gibi ünlü sanatçılarla yakın ilişkiler kurmuştu. Kendisine yapılan haksızlıkları birbir sayarken o gün bile öfkesini gizlemiyordu. Örneğin, Şostakoviç onu Rusya’ya aldırtmak istemiş ama konservatuvarın yöneticileri engellemiş. Devlet sanatçısı seçilmeyişine, opera temsillerinin vizyondan kaldırılmasına, nice sanatçı gibi profesör unvanının ona verilmeyişine sitem ediyordu. Kalender’in yaşamöyküsü rengârenkti. Yugoslavya’dan göç ederken tenekelerle altın getiren bir aile... Birinci Dünya Savaşı’nda şehit düşen bir baba... Evin aşçısı Habeş Hayriye’nin muhtarla bir olup düzenlediği sahte evraklarla öksüzler yurduna yerleştirilen bir çocuk... Yugoslavya’dan göç, öksüzler yurdu, Paris Konservatuvarı... Rengârenk bir hayat hikâyesi olan Kalender, Ankara Operası’nda perdecilikten koro üyeliğine, sekreterlikten orkestra şefliğine, opera besteciliğine, Kayseri müdürlüğe dek her öksüz yurgörevi yapmıştı. dundayken yakındaki Talas Amerikan Koleji’nin olanaklarından yararlanıp armonium, piyano ve org çalmayı öğrenmiş. Henüz ilkokulu bitirdiğinde üç arkadaş yürüyerek Ankara’ya gitmeye karar vermişler. Yıl 1930. Mezarlıklarda, dere yataklarında uyuyarak, yolda boğaz tokluğuna köylülere yardım ederek günler sonra Ankara’ya varmışlar. Perişan halde bunları bulan bir bekçi yardım etmiş, bir mobilyacının yanına çırak vermiş. Ne rastlantı ki adam Musiki Muallim Mektebi’nin koltuklarını tamir etmekteymiş. Yalın bir dil Ona çıraklık yaparken okuldaki piyanoyu çalmaya başlamış, böylece hocalarla tanışmış ve oraya öğrenci olmuş. Sonra yeni kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı’nda okumuş ve 1939’da Paris Konservatuvarı’na gönderilmiş. Orada Arthur Honneger, Darius Milhaud, Charles Munch ve Jean Fournet ile çalışmış. Uzun yıllar Ankara Devlet Opera Orkestrası’nın şefi olarak hizmet vermiş. Ayrıca yaşamını kazanmak için barlarda bile piyano çalmış. Yaşının verdiği güvene sığınarak kendi kuşağının ünlüleri hakkında neler neler anlatıyordu. Örneğin, “Adnan Saygun’un hiçbir diploması yoktur; Paris’ten de diploma filan getirmemişti. Konservatuvarda ders verebilmesi için ona bir diploma düzenlendi” gibi bir tartışmayı ortaya atabiliyordu. 1955’ten sonra opera orkestrasının şefi olmuş, 1962’de genel müzik direktörlüğüne getirilmiş. Uzun yıllar Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğretmenlik ve Ankara Devlet Operası’nda şeflik yapmış; 1974’ten sonra emekli olarak ailesiyle birlikte Hollanda’nın Lahey kentine yerleşmiş. Kalender’in besteleri Türk halk danslarının ritmik karakterini ve Türk müziğinin modal yapısını taşır. Çocukluk günleri acılı geçtiği için yaşama karşı hüzünlü değil, nükteli gözlerle baktığını söylüyordu. Yapıtlarındaki esprili anlatımla kolay anlaşılır, yalın ve coşkulu bir dil seçmişti. “Boncuklar”, “Cıncıklar”, “Nasreddin Hoca”, “Deli Dumrul”, “Karagöz”, “Ateş ve İnanç”, “Türk Rapsodisi” gibi çalışmalarıyla her ortam için eser üretmiş bir bestecimizdi. Şimdi vasiyeti üzere Palamutbükü’ndeki mezarlığa gömülecek. Her ölen sanatçımızla kültür tarihimizin bir tanığı yitmiş oluyor. BP’nin Sanat Tate Modern rluğuna so n o sp Galerisi ir eylem karşı ‘dev’ b di. le n düze n Usta yazar için Konak Sahnesi’nde bir tören düzenlendi Dilmen ‘sahneden’ uğurlandı Kültür Servisi Aktivistler, Lon örgütlediği 8 bin Tate Modern üyedra’da Tate Modern’a British Petro si ve sanatsever, galerinin direktörü leum (BP) şirketinin sponsorluk yap Nicholas Serota’ya benzer bir dimasını protesto etmek amacıyla, ün lekçe sunmuştu. BP şirketinin, Britanya’da Ulusal lü sanat galerisinin içine dev bir rüzGaleri ve Kraliyet Operası’nın da aragâr türbini kanadı yerleştirdi. “Liberate Tate” (Tate’i Kurtara larında bulunduğu sanat kurumlarılım) adlı baskı grubunun üyeleri, na sponsorluğu yılda 1 milyon ster16.5 metre uzunluğunda bir rüzgâr lini aşan bir tutara ulaşıyor. BP’nin satürbini kanadının parçalarını Thames nat sponsorluğu, ilk kez 2010’da, DeNehri üstündeki Millennium Köprü epwater Horizon petrol sızıntısı sonsü’nden geçirdikten sonra yeniden rasında protestolarla karşılaşmıştı. birleştirerek Tate Modern binasındaki Bilindiği gibi, BP’ye ait Deepwater Horizon petrol kuyusunun Turbine Hall’a (Türbin Saaçık deniz platforlonu) yerleştirdiler. Akmunda meydana tivistler, Tate Mo“Tate’i gelen patlama sodern yönetimine Kurtaralım” adlı grup, nucu ham petrol bir dilekçe verebir buçuk tonluk bir rüzgâr Meksika Körferek Galler’deki türbini kanadını galerinin zi’ne yayılmıştı. artık kullanılma11 işçinin de ölüyan bir rüzgâr türiçine yerleştirdi. müne yol açan patbininden aldıkları lamayla birlikte ABD bir buçuk ton ağırlıtarihindeki en büyük petrol ğındaki kanadın galerinin kalıcı koleksiyonuna alınmasını is sızıntısı meydana gelmişti. Tate Modern yetkilileri, protestotediler. “Liberate Tate” grubunun sözcüsü Sharon Palmer, dünyada cuların sanat galerisinin Türbin Sa“iklim krizinin yaşandığı” bir dö lonu’na bıraktıkları rüzgâr türbini nemde, sanatseverlerin BP gibi pet kanadının güvenlik görevlileri tararol şirketlerini “meşrulaştırdıkları fından kaldırıldığını bildirdiler. Birçok ünlü sanatçının sergilerine duygusuna kapılmaya zorlanmayer veren Tate Modern galerisinin maları gerektiğini” söyledi. Geçen aralık ayında da, “Libera Türbin Salonu, bir zamanlar bir elekte Tate”, “Platform” ve “Art Not trik santralının jeneratörlerinin buOil” (Petrol Değil Sanat) gruplarının lunduğu yerde açılmıştı. Törende Dilmen’in eşi de bir konuşma yaptı. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’de tedavi gördüğü hastanede geçen pazar günü yaşamını yitiren usta yazar, dramaturg Güngör Dilmen, son yolculuğuna uğurlandı. Dilmen için dün İzmir Devlet Tiyatroları Konak Sahnesi’nde tören düzenlendi. Törene, eşi Güngör Dilmen, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu, Kültür Turizm İl Müdürü Abdülaziz Ediz, Devlet Tiyatroları İzmir Bölge Mü dürü Figen Erol, eski Kültür Bakanı Talap Halman, Eski Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, yakın dostları SezginErtin Akgüç çifti, tiyatro yazarları, oyuncular ve öğrencileri katıldı. Eski Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Semih Çelenk, “Dilmen, tiyatromuzun denizinde önemli kerterizler bırakmıştır bize. Biz bu kerterizlere bakarak yolumuzu bulmaya çalıştık, çalışacağız” dedi. Eski Kültür Bakanı Talat Halman da, Dilmen’in tiyatronun “dâhi çocuğu” olduğunu vurguladı. Törenin sonunda katılımcılar tabutun çevresinden “saygı geçişi” gerçekleştirdi. Dilmen’in cenazesi törenin ardından Bostanlı Beşikçioğlu Camisi’ne götürüldü. Burada kılınan ikindi ve cenaze namazlarının ardından Doğançay Mezarlığı’nda toprağa verildi. Efsane grup 50 yaşında ? Kültür Servisi Her yaştan milyonlarca hayranıyla yıllara meydan okuyan rock and roll efsanesi The Rolling Stones grubu 50 yaşında. İlk kez 1962 yılında tam da bu hafta amatör olarak sahneye çıkan İngiliz topluluk, “Paint It Black”, “Wild Horses”, “Angie” gibi ölümsüz şarkılarıyla nesillerin kulaklarına kazındı. The Rolling Stones son olarak 2008 yılında “Shine A Light” single’ını çıkardı. FRANSA SANAT VE EDEBİYAT ŞÖVALYESİ NİŞANI ELİF ŞAFAK’A SUNULDU ‘Aslolan edebiyatla buluşmak’ Kültür Servisi Fransa tarafından 2010 yılında Sanat ve Edebiyat Şövalyesi nişanına layık görülen Elif Şafak için önceki gün İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda bir tören gerçekleştirildi. Törende Şafak’a nişanı Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili tarafından sunuldu. Konuşmasında Elif Şafak’ın yaşamını, kitaplarını ve verdiği mücadeleyi özetleyen Laurent Bili, “Elif Şafak, fikir özgürlüğü hizmetindeki entelektüel çalışmanız ve kültürlerarası diyaloğa ve insan haklarına yaptığınız katkılardan ötürü, size bu nişanı takdim ediyoruz” dedi. Bili konuşmasında “Baba ve Piç” romanından dolayı Şafak’a açılan “Türklüğe hakaret” soruşturmasına da değinerek, “Ne mutlu bizlere ki, geçirdiğiniz bu zor zamanlar, Türk toplumunun bilinçaltı üzerine çalışmanıza devam etmek konusundaki cesaretinizi kırmadı” dedi. Kitaplarının kapılarının herkese eşit bir şekilde, hiçbir ayrım yapmadan açık olduğunu söyleyen Elif Şafak ise “Aslolan farklı kültürlerden gelen insanları sanatla edebiyatla hikâyelerle buluşturmak” dedi. İş Sanat’ın Yönetmeni Meriç Soylu Cihangir’deki evinde ölü bulundu İstanbul Haber Servisi İş Sanat’ın Yönetmeni Meriç Soylu, Beyoğlu Cihangir’deki evinde ölü bulundu. Soylu’nun ölüm nedeninin belirlenmesi için otopsi yapılacak. İş Sanat’ın Yönetmeni Meriç Soylu önceki gün Levent’teki işyerine gitmeyince arkadaşları şüphelenerek evine gitti. Kapıyı uzun süre çalmalarına karşı yanıt alınamaması üzerine Soylu’nun arkadaşları çilingir çağırarak içeri girdi. Yatak odasında Soylu’nun cesediyle karşılaşan arkadaşları polise haber verdi. Soylu’nun cesedi kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi. 1973 yılında İstanbul’da doğan Soylu, 2006 yılından bu yana İş Sanat’ın yönetmenliği görevini yürütüyordu. (Fotoğraf: EMRE DÖKER) ‘Petrol değil sanat…’ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle