12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 TEMMUZ 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sevgili Jean de La Fontaine... Senin “Kurt ile Köpek” hikâyeni alıp yazdım paşa paşa, başıma gelmeyen kalmadı... Bizim (bir nevi) kral, televizyona çıktı, kalemimden pislik aktığını söyledi... Şövalyelerini saldı üzerime... Eeee ben kılıç kalkan bilmem... Suçu sana attım... ? İktidarın adamlarından birisine, “Suç varsa La Fontaine suçlu” dediğimde verdiği yanıttan sana içerlediklerini de anladım... “O da Ergenekoncunun teki” dedi çünkü... Senin “Öküz” hikâyeni hatırladım o an... ? Sonra hakkımızda soruşturma açıldı... İkimizin... Sakın “Ben 1695’te öldüm ama” deme... Açarlar soruşturmayı arkadaş... Çünkü bizde geçen seçimde 20 bin ölü oy kullandı... Hatta ölü seçmenlerden bazıları sandık sandık gezip birkaç yerde birden oy attılar... “General” diyoruz biz... ? Ama bir savcı... Kralın değil, hukukun, adaletin, yargının, vicdanının savcısı, soruşturmayı reddetti... Avukatlarımdan duyduğuma göre, bir kadın savcı... Bu konuda söyleyecek çok şeyim var ya... (.........) ? Böylece yargılanmaktan kurtuldun yani... Ama senin hikâyelerindeki canlılar kurtulamadılar... Aynı adamlar birkaç gün önce bir kanun hazırlayarak ev hayvanlarını “mal” saydılar... Böylece, site yöneticileri, belediyeler, komşular, istedikleri gibi kedilerini köpeklerini öldürebilecekler... ? Seni bilmem aziz dava arkadaşım La Fontaine... Ama ben üzüldüm, bıçak kemiğe dayandı artık bu ilkelliklerden... İçimden geçiyor artık; insanlara sığınmış bir canlıyı, bir bebek kediyi, çöplüklerde kuru ekmek kırıntısı arayan anne köpeği vuracaklarına... Varsın beni vursunlar... Cumhuriyet Ankara temsilcimiz Utku Çakırözer yine çok güzel bir habere imza attı: Cuma günü, ÖYM’lerdeki hâkim ve savcıların atamalarından sorumlu HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur ile bir konuşma yaptı. Aşağıdaki seçilmiş bölümler sizi yanıltmasın, Okur, ÖYM’lerin kaldırılmasından değil, yetkilerin yeniden düzenlenmesinden yana; ayrıca eleştirilerle birlikte olumu noktaları da vurguluyor: “1. Halkta artık ‘ÖYM’lere ve özellikle de İstanbul ÖYM’lerine giden mutlaka tutuklanır’ algısı doğdu. 2. Tutuklulukların uzun sürdüğü inancı çok yaygın. 3. Bazı dini grupların mahkemeler üzerinde etkin olduğu iddiası da yoğun biçimde speküle ediliyor.” “ÖYM savcı ve hâkimlerinin ruh halini, basketbol ya da voleybol maçına başlamadan önce saha ortasında kafa kafaya vererek galibiyet kararlılığı sergileyen sporcuların ruh haline benzetiyorum ben. Bu psikolojinin de etkisiyle kendilerine eleştiri getiren herkesi, mesela beni, gerçekleri görmemekle suçluyorlar.” ??? Şimdi yine cuma günü Hürriyet’te yer alan Taha Akyol’un yazısından bazı bölümlere bakalım. Başta uyarayım; Akyol aşağıdaki teşhislerine karşın, ÖYM’ler hakkındaki olumlu noktalara da işaret ediyor ve değişikliğin aceleye getirilmesine karşı çıkıyor: “ ‘Örgüt’ kavramını aşırı geniş tuttular, örgüt olmayan birliktelikleri örgüt saydılar! Prof. İzzet Özgenç gibi saygın bir hukukçu da belirtti, ‘özel delil elde etme yöntemlerinden yararlanmak için’ yaptılar bunu... Askeri hiyerarşiyi örgüt hiyerarşisi saymak, askeri görevi suçun işlendiği süre saymak gibi ciddi hatalar yaptılar... Örneklerden biri, İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı süresi içinde terör örgütü yöneticiliği yaptığının iddianameye yazılmasıdır!” “Halkın seçtiği milletvekillerini tahliye etmeyerek yasama görevi 3 Gerçeği” isimli kitabı: Haberal bu kitapta, çeşitli kesimler tarafından, kamuoyunda kendine karşı yürütülen bir kampanyaya, Bülent Ecevit’in tedavi süreciyle ilgili gerçekleri somut belgelerle açıklayarak, yanıt veriyor. ??? Bütün bu sakıncaları, ilk Silivri gözaltılarından beri sürekli olarak dile getirmeye çalışıyorum. Şimdi beş yıl sonra, bu mahkemelere ve davalara tam destek veren, bu yapıyı anayasa hukukuna eklemleyen 12 Eylül 2010 referandumuna “Yetmez ama evet” diyen anlayışın da eleştirel çizgiye geldiğini görmek, belki bireysel olarak tatmin edici... Ama, geçen zaman içinde keskinleşen toplumsal kamplaşmalar, yıllarca süren tutukluluklar ve özellikle de adalet anlayışının aldığı yaralar açısından bugün gelinen nokta, çok ama çok acıtıcı! Üstelik daha da acıtıcı olan, “ÖYM’ler kaldırılacak” söylemiyle başlayan çalışmaların “Dağ fare doğurdu” biçiminde sonuçlanma olasılığının yüksek olması: Dün Akyol, bu mahkemelerin yetkilerinin, ağır ceza mahkemelerinde aynen sürdürüleceğini belirtiyordu. Yine dün Ertuğrul Özkök, yapılacak düzenlemenin mevcut davalardan kaynaklandığına dikkat çekerek, “Bu davalar etkilenmeyecekse neden ÖYM’leri kaldırıyorsunuz?” diye soruyor ve ekliyordu: “Yoksa bu değişiklik şu anlama gelecektir: “İstediğimiz insanları cezalandırdık, sildik, hayatlarını söndürdük. Artık vazgeçebiliriz. Çünkü bu mahkemeler ilerde bizim de başımıza dert açabilir.” Dünkü Cumhuriyet’te Ülkü Azrak gibi, Köksal Bayraktar gibi hukuk otoritelerinin eleştirileri yer alıyordu. Kürşat Başar da haklı olarak umutsuz bir biçimde “Ne değişir” diye soruyordu. ??? Unutmayalım ki, AKP iktidarı ne hizmet yaparsa yapsın, tarih onu hukuksuzluklar ve adaletsizlikler üzerinden değerlendirecektir! La Fontaine’e Mektup... Şu anda da polis kimi ölmüş şüphelileri arıyor mesela, mahkemeye çağırdılar çünkü... Üstelik kaçmasınlar diye haklarında “tutuklama” kararı da var... Havaalanlarına da yazıldı ki, ölüler yurtdışına çıkmasın... ? Ayrıca adındaki “La” senin kesin bizden olduğunun kanıtı... Kaçamazsın... Bu arkadaşlarda birçok “La” var... “La Ali...”, “La İsmail...”, “La Osman...”, “La Remzi...” ? Sonunda ikimiz hakkında soruşturma açıldı... Düşünsene, ikimiz mahkemeye gidecektik... Ben hadi kimim ki?.. Ama seni yargılayacaklardı hikâyen yüzünden... Üstelik bu yargılamayı kim istedi biliyor musun?.. Kralın şövalyeleri la... Çözüm mü Göz Boyama mı? yapmalarını engellediler. Ölçüsüz tutuklamalarda son örnek, kendi isteğiyle gelip teslim olan Kemal Gürüz’ün tutuklanmasıdır.” “Balyoz davasında ciddi bir ‘üretilmiş deliller’ tartışması vardır, mahkeme tıkanmıştır. KCK soruşturmasını haklı buluyorum ama kitlevi tutuklamalar amaca hizmet etmiyor, hatta ‘aksi tesir’ yapıyor.” ??? Bazı bölümlerini aktaracağım bir başka yazı, Cengiz Çandar’ın, yine aynı tarihli makalesi: “Bu, başlıbaşına bir ‘zulüm’dür. Önce içeri attılar, sonra içeri atmalarına meşruiyet sağlamak için ‘terör örgütü kurdu’ iddiasına dayandılar, daha sonra bu iddiaya delil aradılar, ondan sonra bunu bulamayınca ‘bir iddianame nasıl yazılmamalıdır’ diye hukuk fakültelerinde okutulması gereken bir iddianameyle yargılamayı başlattılar, bu süre zarfında hiçbir kaçma şüphesi ve delil karartması ihtimali bulunmadığı halde ‘isnad edilen suçun ağırlığı’ndan ötürü Aziz Yıldırım’ı tutuklu yargılamaya devam ettiler.” “Bu güvensizliğin tavan yaptığı yer KCK yargılamaları. Hafta içinde KESK’e yönelen yeni operasyonlara bakılırsa, sivil alanda ‘devlet koruması’ ve ‘devlet onayı’ dışında kalan ne kadar Kürt varsa, KCK gerekçesiyle içeri atılmış olacak.” “ÖYM’ler ve ÖYS’ler, ‘keyfi uygulamalar’la hukuki ve siyasi sorun merkezleri haline geldiler. Siyaset aracı haline sokuldular. Polis ve yargı üzerinden siyaseti tanzim etmeye kalkarsanız, siz de ‘toplum mühendisliği’ne girişmiş ve bunu –istemiyor olsanız bile‘polis devleti’ oluşturarak yapmaya çalışıyorsunuz demektir.” ??? Ve bir kitap, Mehmet Haberal’ın “Belgelerle Silivri Müdürü yılan sokunca... Hakkâri Üniversitesi’ne bağlı Dağcılık ve Spor Kulübü tarafından Sümbül Dağı’na düzenlenen yürüyüşe katılan Vangölü Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Müessese Müdürü İzzettin Demir’i yılan soktu. Demir, Hakkâri Tugay Komutanlığı’ndan gönderilen Sikorsky helikopterle hastaneye kaldırıldı. Bu helikoptere 3 de Kobra helikopteri eşlik etti. Demir’in durumu iyi. Ayrı yaşadığı karısını bıçakladı Ertesi gün haplarıyla ilgili başlatılacak çalışma büyük tepki çekti: Mahremiyet kaybolur SEVİL ARINAN Yine kadın cinayeti!.. İstanbul Haber Servisi Ümraniye’de Özgür S. (26) bir yıldır ayrı yaşadığı karısı Neşe S’yi (25) vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklayarak öldürdü. İki çocuk annesi Neşe S’nin, boşanma davası açtığı öğrenildi. Neşe S’nin, eşinin kendisini tehdit ettiği yönünde polise şikâyette bulunduğu ancak koruma istemediği kaydedildi. ANKARA Sağlık Bakanlığı’nın “ertesi gün hapları”nın kullanımını tespit etmek için başlatacağı araştırma çalışması, hekimler arasında ve sosyal medyada “mahremiyet takibi olarak” yorumlandı. İstanbul Tabip Odası üyesi Dr. Fethi Bozçalı, “Bakanlığın bu şekilde ertesi gün hapının kullanıldığı bölgeleri ve kullanımını sorgulamasını doğru bulmuyoruz. Bunun doğuracağı sonuçlar korkunç olur” dedi. Sosyal medyada çalışma; “Bıktık sizin yasaklamalarınızdan./Prezervatifi de yasaklasınlar, tam olsun./Recep Akdağ gaz odaları ne tarafa düşüyor?/Niye özel hayatı takip ediyorsunuz./En iyisi alın kadınları yatırın hastaneye, kelepçeleyin yataklara, aşılama yöntemi ile hamile kalsınlar” sözleriyle değerlendirildi. İstanbul Tabip Odası’ndan Dr. Fethi Bozçalı, “Bunun doğuracağı sonuçlar korkunç olur. Hastahekim arasında güven ilişkisi de etkilenir. Bu tür uygulamalar, elektronik ortama bilgilerin aktarılması, bilgilerin başkaları tarafından görülebilmesi ihtimali demektir. Kabul edilemez” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle