22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2012 CUMARTESİ 16 Türkiye’yi Yöneten ve Değiştiren Kadro AKP İstanbul Gençlik Kolları Kongresi’nde, Necip Fazıl Kısakürek’ten alıntı ile o hedefi belirlemişti: “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik...” Ardından da Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, hedefi koyan ekibi geçen mayıs ayında Konya’da açıkladı: “Üstad Necip Fazıl Kısakürek, bizim için sembol isim. Bizim tarihimizde, düşünce hayatımızda önemli rol oynayan, iz bırakan önemli bir isim. Bizim kuşağımızda emeği olan bir isim. Türkiye’de soylu, seviyeli düşünce adına kim varsa, Necip Fazıl Kısakürek’ten pay almıştır. Bizim kendi düşünce dünyamız adına bunu aynen söyleyebilirim. Türkiye, bugün çok büyük bir değişim geçiriyor. Son 10 yıldır Türkiye, büyük bir değişim geçiriyor. Bu değişimin başında olan ekipler, bunu gerçekleştirenler, o dönemde yetişmiş olanlar, bütün birikimlerini, Necip Fazıl Kısakürek’in düşüncesinden, emeğinden beslenerek bugünlere gelmiştir.” Atalay’ın sözünü ettiği “dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı” olarak yetişmiş ve bugün 1923 devrimi ile kurulmuş Cumhuriyeti değiştiren kadrodur bu. Necip Fazıl “Halka değil, Hakk’a inanan; meclisinin duvarında ‘Hâkimiyet Hakk’ındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bilen bir gençlik” ürkiye’yi yöneten ekibin yeni TÖnce hedefi çocuklarımız... Recep Tayyip Erdoğan, Patrikhanesi aleyhine gösterilerin de yer aldığı “Fetih Haftası” mitinginde konuşma yaptı), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (MTTB Tesisler Müdür Yardımcısı, Kültür Müdürü), Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay (1968’de ilk türban eylemini destekleyen MTTB’ye bağlı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Talebe Derneği Başkanı), Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç (MTTB faaliyetlerine katıldı), Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu (MTTB faaliyetlerine katıldı), Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer (MTTB Dış Temaslar Müdür Yardımcısı), Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Bahaettin Cebeci (MTTB İcra Konseyi üyesi, Kültür Müdürü ve Murakebe Heyeti yedek üyesi), AKP Genel Başkan Danışmanı ve eski milletvekili Akif Gülle (MTTB Samsun Başkanı), İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş (MTTB Ortaöğretim Komitesi üyesi), Konya Belediye Başkanı Tahir Akyürek (MTTB Eğitim Müdür Yardımcısı, Genel Yönetim Kurulu üyesi ve muhasibi), Batman Üniversitesi Rektörü Abdüsselam Uluçam (MTTB Tiyatro Müdür Yardımcısı, Tiyatro Müdürü). Bu tablo karşısında akla ister istemez bir kurt düşüyor: Geçmişte solda kurulmuş bir derneğin üyeleri, MTTB ekibi gibi parti kurup Türkiye’yi dönüştürmeye kalkışsalardı, halleri nice olurdu? Savaş Suçlusu! slo görüşmesi gündemden düşmüyor, düşmeyecek de... Polislikten dönme gazete yazarı Emre Uslu, Oslo’da, Başbakan’ın özel korunaklı temsilcisi Hakan Fidan’ın altına imza attığı PKK ile mutabakat metninde “Güneydoğu’da görev yapan güvenlik görevlileri savaş suçlusu olarak yargılanacak” ifadesinin yer aldığını ileri sürdü. Ayrılıkçı şiddet örgütünün başlarından Murat Karayılan ile görüşen gazeteci Avni Özgürel de, Oslo sürecinin Başbakan’ın emri ve MGK kararıyla O başlatıldığını, Hakan Fidan’ın o görüşmelere Başbakan’ın danışmanı olarak katıldığını, toplantı tutanaklarının görüşmeye aracılık eden İngiliz istihbaratının elinde olduğunu dile getirdi. Bir tek resmi yetkili çıkıp da bu ciddi savları yalanlamadı. Dahası konu kamuoyunda hiç tartışılmadı bile. Akil adamcılık oynayanlar, merak edip “Güneydoğu’daki güvenlik görevlileri savaş suçlusu mu sayılacak?” diye sormuyorlar örneğin. Öte yanda Hakkâri dağları yine kan... Behzat Ç. Tövbe Eder mi? John Lennon demişti: “Şiddet her yerde sergilenirken sevişmek için gizlenmek zorunda kaldığımız bir dünyada yaşıyoruz.” Otoriteyi kabullenmişlerin ülkesi Türkiye’de bizim sanatçılardan da böyle “kışkırtıcı” sözler duymaya ihtiyacımız var. Örneğin iktidarın dizilerle de uğraşmaya başlamasını sorgulayabiliyor muyuz? Bu dönem bana Dallas’lı darbe günlerini hatırlatıyor. Baskı altındaki insan dizilere kaçıyor. Buna bu satırların yazarı da dahil! Dallas’taki kötü adam J.R’a kızıp televizyonu balkondan fırlatma duygusuna kapıldığım günden bu yana dizilerle aram yoktu. Bu yıl ilk kez farklı bir konuma geçtiysem sebebi ne? Ülkenin tehdit ve şiddet ortamına hapsolan bünye, dışarda olan biteni kaldıramıyor olmalı... Senaryoların çoğu zekâ yoksunu, seyirci ile alay ediyor. Bu arada iktidar bazı dizilere taktı. Gerekçe, dizilerdeki karakterlerin kötü rol modeli olması! RTÜK, Behzat Ç. dizisine 273 bin lira ceza kesti. Karakterler içki içip küfür ediyorlarmış. Küfür kısmını hiç anlamadım. Küfrü gizleyen “biiiip” sesi duymuyor muyuz epeydir? Behzat Ç. güçlü senaryosu ile fark yarattı. Ayşe Kulin’in Vali adlı kitabından uyarlanan filmde oynayan Erdal Beşikçioğlu bu dizide sıradışı komiser Behzat Ç. rolünde. Dizide polis teşkilatının kirli yüzüne parmak sokuluyor. RTÜK nasıl bir Behzat Ç. istiyor? Eşi savcı Esra öldürüldüğüne göre artık 3 çocuk da yapamaz. Yoksa “Amirim” tövbe edip umreye mi gidecek? İçkiyi bırakıp namaza mı duracak? ??? Bizim gazetenin Çankaya Belediyesi’yle düzenlediği, Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer’in yönettiği aylık Cumhuriyet Söyleşileri’nin sonuncusunda Behzat Ç. rolünü oynayan Erdal Beşikçioğlu ile “Tiyatro, kadın ve şiddet” üzerine konuştuk. Şiddet sadece kadın bedenine fiziki saldırı anlamına gelmez. Şiddet ille de gücün doğrudan uygulanması değildir. RTÜK’ün diziye kestiği ceza da bir tür şiddet değil midir? Bu çerçevede bakabilirsek, Fransız düşünür Foucault’ya yaklaşarak sadece bedenin değil, okulun, hapishanenin, hatta giderek dizilere kadar hayatın tüm alanlarının iktidarın şiddetine maruz kalabildiğini görürürüz. Ülkenin geneli tecavüz alanına dönüşür. İktidarlar başıboş kaldıklarında normlarını, kurallarını dayatarak şiddet uygular. Sonra gün gelir, bir de bakarız, o “norm”lar “normal” olmuş. Biz de normalleşmişiz! İster din üzerinden olsun, ister başka bir ideolojik araçla, kısıtlanmamış gücün sahibi iktidarların hepsi bireyin otoriteyi içselleştirmesini ister. Kadının edilgen olduğu ilişkide erkek, halkın suskun olduğu yerde siyasi iktidar bu baskıyı uygular. ??? Behzat Ç., Erdal Beşikçioğlu. Aydın, Ankaralı, 5 yılını Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda geçirmiş, askerlik Yüksekova’da. Gençlerbirliği taraftarı. Sanatçı. Onun söyledikleriyle yazıyı noktalayalım: “Seyirci muhafazakâr da olsa sevdiği diziyi seyreder. Tanrı ile kul arasına kimsenin giremeyeceği gibi sanatla seyircisi arasına da kimse giremez. Sanatın muhafazakârı olmaz.” Gelecek sezon daha haşin bir Behzat Ç. bekliyor bizi: “Katilleri bulmam için her yol mubah” diyor kahramanımız, “Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısı öldürüldü”!.. Seninle avunacağız Amirim! Ağlama TSK’nin anasını ağlattılar bir kere. Genelkurmay Başkanı, gözyaşı dökmüş, çok mu... ğretmenlere, Seminer Ö yeni çıkan dört dörtlük medrese eğitimi semineri verildi. Seminere katılan bir eğitimci anlattı: “Sahnede Bakanımız var, tabii gerçeği değil, sinevizyonda. Salona on dakika alkışlarla geç girip protesto ettik. Tam iki saat konuştu, ara ara kulak kabarttığımızda hep sendikaları kötüleyip öğretmenlere gözdağı verdiğini duyduk. Ardından imza kuyruğunda rezil olduk. Yol parası, otopark ücreti derken gitti ders ücretimiz!” diye süren o konuşmasını, 1975’te Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) düzenlediği Milli Gençlik Gecesi’nde okumuştu. İslamcı Eylem Örgütleri Dünya Rehberi’ne göre, Suudi Arabistan kökenli Rabıta örgütüne bağlı kuruluşların arasında bulunan MTTB’nin yetiştirdiği ve bugün Türkiye’yi yöneten kimi devlet büyüklerimizi geçmişte MTTB’de yaptıkları görevlerle birliktetanıyalım: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (MTTB’de Merkez İcra Konseyi Muhasibi, İcra Konseyi üyesi, Genel Yönetim Kurulu üyesi ve Tiyatro Müdürü), TBMM Başkanı Cemil Çiçek (1970’te MTTB’nin düzenlediği ve Fener Rum Dağlıca’dan Mesaj SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kürt sorununa yönelik yeni kapılar aralanmaya başladığı anda, iktidar ve muhalefetin meseleye dair barışçı çözüm çabaları renk vermeye başlamışken, Kürt halkının sembol figürlerinden silahları bırakın çağrısı gelmişken, Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması gündeme taşınmışken… Bilinçli bir kurşun sıkıldı bu iyimser havanın içine. Koyu bir sis bulutu ve acı bir barut kokusu Dağlıca’dan yükseldi bir kez daha. Gözden uzak bir sınır karakoluna tanyeri baskını yapıldı; 8 şehit, 16 yaralı. Ve önde bir imam, arkada devlet büyükleri, gözyaşlarını tutamayan komutanlar, kırmızı bayrağa sarılı tabutun yakınında yüreği dağlanmış bir anne, bir eş, bir baba ya da bir kardeş, iki yanından koluna girmiş, onun omuzlarına binen ağırlığı bir nebze olsun azaltmaya çalışanlar… Ya da soğukkanlı seslerin boşlukta yankılattığı “vatan sağ olsun” temennileri, alev alev ciğerlerden gelen… Omuzlarda taşınan bir tabut, zamanın yitireceği, unutacağı karanlıkta. Genç insanların kanıyla kızıllaşan bu savaş tarihinin yeni bir tekerrürü. Hepsi bildik sahneler, tanıdık sesler… Saldırılar Başbakan’ın yurtdışı gezilerine denk gelir oldu sık sık. Yurtdışı görüşmeleri sırasında gerçekleştirilen hain saldırıların Türkiye’nin gücü ve duruşunu dünya kamuoyunun gözünde zayıflatma çabası doğrultusunda kullanıldığı ileri sürülüyor. Ancak asıl önemli olan, saldırılar için seçilen tarihlerin altında yatan gizli niyet değil, terörle ilgili ne zaman somut bir çözüm adımı atılmaya kalkışılsa toplumu can damarından vuran, ayağa kaldıran, çözümün önünü kesen bir hamle yapıldığı gerçeğidir. İşler birazcık yoluna girer gibi olmaya başladığı, barışa dair küçücük bir umut ışığı belirdiği anda, çözüme giden yolda ortak bir irade ilk adımını atar gibi göründüğü anda, o defalarca şahit olduğumuz senaryo vakit kaybedilmeden yayına sokuluyor. “Barış istemiyoruz” sesleri Dağlıca’dan duyuluyor. Yine polis dayağı Ortada genç bir adam. Etrafında 45 kızgın polis. Adamı acımasızca dövüyorlar. Tekmeler, coplar, kemerler havada uçuşuyor; bir de çığlıklar. Ama adamın yakınlarından gelen çığlıklara rağmen polisin şiddeti son bulmuyor. İstanbul’da Fatih semtinin ortasında bir skandal yaşandı. Çocuklarının gözü önünde bir insan dövülerek hem bedeni hem gururu ayaklar altına alındı. O da yetmedi, adam farklı semtlere götürülüp dayağa oralarda devam edildi. Bir devletin güvenlik görevlilerinin vatandaşa kötü davranma eğilimi ancak etkin bir caydırıcılık sisteminin oluşturulmasıyla önlenebilir. Medeni, demokratik bir hukuk devletinin yapması gereken budur; dayak atanları, şiddet uygulayanları kollamak değil. Türkiye’de polise yönelik açılan soruşturmaların her defasında açıldığı gibi hızlı bir şekilde kapatılması artık sona ermeli. Polisin bu kadar açık bir şekilde şiddet uygulayabilmesi, soruşturmaların göstermelik olduğunun kanıtı gibi adeta. Teşkilat, en başından gözden geçirilmeli. Duyarlı bazı vatandaşlar sayesinde kameralara yansıyan görüntülerin dışında polisin sorumlu olduğu çok sayıda işkence ve şiddet vakası da yaşanmaya devam ediyor ne yazık ki. Ancak sonuçta polis cezasızlıktan yararlanmayı sürdürürken cezalara konu olanlar genellikle şiddete maruz kalanlar oluyor her nasılsa. Bu sefer de öyle olmamasını dileyelim. sadik.celik.gorus@gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Kalbinizi Koruyun TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr 1/ Güneydo 1 ğu Anadolu’ya özgü 2 “mırra” adlı 3 kahvenin kay 4 natıldığı ba5 kır cezveye verilen ad... 6 Bir nota. 2/ 7 Tarlalarda se 8 le karşı taştan yapılmış set... 9 Doğu Karadeniz yö 1 2 3 4 5 6 7 8 9 resinin dağlık ke 1 U V E R T Ü R P simlerinde yaşa 2 R UM İ Ş A K A yanların giydiği, ba 3 B A RME N A R cağı çorap gibi sa4A L E D İ D O R ran bir tür çizme. 3/ 5N E K A Y A S A Yunan abecesinde 6 İ T F A E V S bir harf... Bir tak7 Z A L O A R İ vim türü. 4/ EmirA V A R I Z lik, beylik... Önü 8 M E hendekli siper. 5/ 9 K A K A Ç H M Boru sesi... Bir tür kırmızı pul biber. 6/ Kimi ortak yönleri olan iki şey arasındaki benzeşme. 7/ Eski dilde gözyaşı... Nohut, patates, tahin ve soğanla yapılan bir meze. 8/ Bir soru sözü... Örnek. 9/ “Aldanma ki sözü elbette yalandır” (Fuzuli)... Havadaki su buharı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Okullarda öğrenciler arasında düzeni sağlamakla görevli kimse. 2/ Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık... Tavlada “altı” sayısı. 3/ İslamda geçici evlilik... “ göğsün arası Zemzem pınarı / İçsem öldürürler, içmesem öldüm” (Karacaoğlan). 4/ Bitlis ilinde bir göl... Bir nota. 5/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... Mitoloji. 6/ Osmanlılarda Hıristiyanlardan oluşturulan ve Rumeli’nde görev yapan askeri örgüt. 7/ Bir gösterme sıfatı... Yuvarlak bir patlıcan cinsi. 8/ Japonya’ya özgü bir tür güreş... Kadınların bluz ya da gömlek üzerine giydikleri yelek. 9/ Kararsızlık, tereddüt. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle