18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 HAZİRAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Türkiye ABD ile stratejik ortak Ortaklığı “iki baş patron” yürütüyor. Bu stratejinin neleri kapsadığını bilen yok. Altı ay önce Amerikan askerleri Malatya’ya, beraberlerinde getirdikleri antifüze rampalarıyla birlikte yerleştiler. Geçen günlerdeyse Obama kalktı, Şikago’da burasının NATO’ya devredildiğini açıkladı. Ama, Amerikan askerlerinin gidip yerine NATO birliklerinin geldiğini ne duyan oldu ne de gören. Genelkurmay’ın bu görev değişikliğinden belki ve inşallah haberi olmuştur, diyelim! TBMM’ye bilgi veren yok. Belki gerek de yok. RTE herkesi ve her yeri temsil ettiğine göre… Yaşasın ‘stratejik ortak’ Obama! Obama deyip geçmeyelim, Obama ne yazık ki.. Bizim Erdoğan’dan biraz daha tutarlı. O da kürtaja karşı. Eşcinsel evliliği desteklemesi bundan. Yani kadın kadına, erkek erkeğe evlenilirse kürtaja gerek kalmayacak! Erdoğan da kürtaja karşı... Ama Anayasa Mahkemesi’nin uyarısına rağmen hem zinayı serbest bırakıyor... Hem de doğum kontrolü ile ilgili tüm devlet birimlerini tasfiye ediyor, ettiriyor. Sonra da yasaklayarak, kürtajı önlemeye çalışıyor. RTE’nin Hüseyin Barack Obama’dan öğreneceği çok şey var. Obama seçildikten sonraki ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptı. 6 Nisan 2009 günü Meclis’te konuştu. Ve dedi ki: “(Atatürk) tarihin şeklini değiştiren bir liderdir. (Onun) bıraktığı en büyük miras, Türkiye’nin canlı, laik demokrasisidir. Ve bu Meclis de bunun devamını sağlamaktadır!” ABD Başkanı’nın Atatürk’ü övmesi, laikliğe, demokrasimize sahip çıkması.. Dahası TBMM’nin de laikliğe sahip çıkması gerektiğini belirtmesi en antiAmerikancımızı bile sevindirdi. 3 yıl 3 ay geçti. Araya ‘Arap Baharları’ girdi. Ortadoğu’da dengeler değişti. Elbette BOP eşbaşkanlığının misyonu da değişti. Ki, Amerikan kurulu düzeninin sesi olarak bilinen New York Times dün Obama’nın Erdoğan’a “açık kart verdiğini” yazıyordu. Açık kart kibarca.. ‘Açık Kart’ 3 Yıl 3 Ayda Nasıl Değişti? Ergenekon, Balyoz.. HSYK, Anayasa Mahkemesi.. Danıştay, Yargıtay ve tümüyle Silahlı Kuvvetler’in kibar bir deyimle “yeniden yapılandırılması” anlamına mı geliyor? Ama Amerikalılar kibarlıktan anlamıyor. Dünkü NY Times “haşırt” diye yazmış: “Başbakan Erdoğan bağımsız yargıyı devre dışı bıraktı. Basına gözdağı verdiği için siyasi kontrol mekanizmalarını yok etti. Eğer Erdoğan’ın, Türkiye’yi ‘sultanlığa’ dönüştürmesi önlenemezse, Türk demokrasisi zarar görecektir.” Obama’nın Erdoğan’a açık kart vermesinin anlamı ise şu: Ekonomik büyümeyi sağla, sonra adım adım demokratik kurumları sınırlayabilir ve dini istediğin kadar dayatabilirsin. “Açık kart” nedir? Nasıl ve ne şekilde verilmektedir? Muhalefeti “yeniden yapılandırmak” için midir? Kaset çekilip “haber vakti” gelince internetten yayına mı sokulur? En güçlü 3. partinin kurmay takımının tümü birden tuzağa düşürülerek tasfiye mi edilir? Amerikan gazeteleri, elbette açık kartın açık halini yazmıyorlar. Bunu okurun zekâsına ve ferasetine bırakıyorlar. İleri Demokraside Yeni Hamle... Soru basittir. Basının sesi hangi düzenlerde kısılır, basın özgürlüğünden kim korkar? Yanıtını tarih baba vermiştir. Faşist, baskıcı, tek adamcı, diktatör düzenleri özgür basın istemez. Halkın doğru bilgi alması, tartışması, farklı yorumlar, değerlendirmeler tehlikedir çünkü. Kitleler yönlendirilmeli, kolay yönetilmeli, itaat etmelidir. Onun için AKP iktidarı ve onu destekleyen koalisyon güçleri, ilk olarak basını hedef aldı. İliştirilmiş gazete ve gazetecilerle, yandaş kalemlerle kitleler yönetilecek, propaganda temelli toplum mühendisliği gerçekleştirilecekti. Gerçekleştirdiler de... Her türlü yöntemi kullanarak, nemalandırarak, olmazsa korkutarak, yıldırarak, yeryüzünde görülmedik para cezalarıyla, yetmezse hapislerle düzen kuruldu. ??? Ülkemizin yakın tarihinde iktidar yanlısı gazeteler, gazeteciler, televizyoncular hep oldu. Ama bu denli yoğun, bu denli azgın bir yandaşlık, tetikçilik, yalakalık hiçbir zaman görülmedi. Medya patronları böylesine teslim olmadı. Hiçbir zaman bu denli polis, savcı ve yandaş gazeteci işbirliği yaşanmadı. Meslektaşlarını gammazlayan, tutuklansınlar diye yazı yazan, bavul taşıyan, polisliğe ve savcılığa soyunan gazeteciler görülmedi. Hiçbir zaman bu sayıda muhalif gazeteci “terörist” diye yaftalanıp cezaevine atılmadı. Mesleğin onuru, bu denli ayaklar altına alınmadı, gazetecilik ayağa düşmedi... ??? Geçen hafta vurgulamıştım, 28 Şubat düzeninde andıçlanıp işsiz bırakılan gazetecilerin sayısına bak, bir de bu iktidar dönemine! Vah ki vah... Üstelik düzen, AKP’nin “ileri demokrasisi”... ??? Şimdi de “medya mahallesinin” yüzakı Ayşenur Arslan’ın, CNN’deki yayını “erken tatile” girdi. Sahte deliller, virüslü belgelerle, cezaevlerinde yatan, parasız eğitim isteyen gençlerin, tutuklu gazetecilerin, yazarların, bilim insanlarının, askerlerin, aydınların sesine, soluğuna dayanamadılar. Her gün onur duyarak izlediğim Ayşenur Abla’yla ilk kez geçen ay İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin Hasan Tahsin Yarışması ödül töreninde tanıştım. İnsanlığı, hassasiyeti, özeni ve meslek etiği her sözüne yansıyordu. Tümüyle hak ettiği Hasan Tahsin Onur Ödülü için, “Ben sadece gazetecilik yapıyorum” inceliğini sergilemişti. Peki niye ona “Korkusuz... Yürekli... Kahraman...” sıfatlarını takıyorlar? Neyin bedelini ödetiyorlar Ayşenur Abla’ya? Hakkı, hukuku gözeterek, adaletsizlikleri sergileyerek, tehditlere, baskılara boyun eğmeden, suskunların, sessizlerin, halkın sesi olmanın, gerçek gazeteciliğin bedelini mi? Türkiye’deki medya düzeninin uluslararası karnesi, yerlerde sürünüyor. Manzara utanç verici... Basın özgürlüğünün olmadığı ülkede hiçbir özgürlükten söz edilemez... Ekranlardaki boyalı kuşlar, ne dersiniz? Nâzım Hikmet, Şeyh Sait, Sababahtin Ali’ye ait Emniyet arşivleri açılacakmış. CHP lideri Kılıçdaroğlu, bir süre önce Kanal A’ya bir açıklama yapmıştı: “Sabahattin Ali’yi CHP öldürdü!..” Bu arşiv kararının arkasında iktidarın bir şeytanlığı var gibi! İki uçlu arşiv! Arşivler bu bilgiyi doğrularsa CHP “katil” olacak... Doğrulamazsa Kılıçdaroğlu, “iftiracı” durumuna düşecek. Ayrıca bir de parantez. Sabahattin Ali, CHP iktidarı döneminde öldürüldü diye katil CHP sayılacaksa.. Hrant Dink’in katilinin de AKP olduğunu söylemek gerekiyor! ABD’den korkmaya gerek yok. Türkiye’nin petrolü yok ki işgale mişgale kalksınlar! In God We Trust ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Şimdi Anladınız mı Laikliğin Anlamını? Kürtaj krizinde bulvarları dolduran o büyük kalabalığın arasına karışan ama yıllardır izlediğimiz Atatürkçülaik çizgiyi küçümseyen, Türkiye’ye dayatılan rejim krizini görmezden gelen o zavallı “liberallere” soruyorum... Hani tek tip pankartlarıyla caddeleri dolduran, sözde demokrasi şampiyonluğuna soyunmuş ve sözcüleri kamuoyunu yönlendiren, o çok iddialı gruba... Nihayet 18. yumruğu yedikten sonra anladınız mı o alay ettiğiniz “laikliğin” ve sizin deyiminizle“laikçilerin”ne işe yaradığını? Biraz pahalı geçiyor eğitim süreciniz! Beyoğlu’nda akşamüstleri Atatürkçü gazeteleri sokmadığınız cafe’lerinizde buluşup içkinizi yudumlarken, Kemalistlerin yüzyıl üstünden suçlarını sayardınız. Şimdi oralar kebapçı oldu! “Düşünce özgürlüğü”nü “türban” üzerinden savunurdunuz. Şimdi ana muhalefetin de marifetleriyle “türban sorunu” bitti. Sonuç mu? Basılmamış kitaplar toplatıldı, tuttuğunuz gazeteciler içeri alındı. Onda bile uyanmadınız, neredeyse “Yanlış isimleri aldınız, onlar size yakındı, diğerleri gibi ‘darbeci’ (!) değildiler, buna benzer hatalarla Ergenekon davası başkalarına malzeme oluşturuyor” demeye yüzünüz vardı. Çünkü yaşam gücünüzün nereden kaynaklandığını anlayamayacak kadar sığdınız. Atatürkçü aydınlar saldırıya uğradığında görmezden geldiniz. Başka Atatürkçü sanatçılar Twitter krizlerinde tezgâha alındıklarında ideolojik düşmanlığınızı kusup, “o da hak etmişti”ye getirdiniz. İşiniz gücünüz 1923 Cumhuriyeti’ni yargılayıp günümüz Atatürkçülerini çapsız göstermekti. Tam anlamıyla “alttan” almaya çalışırken, “alabora” oldunuz! Siz hâlâ radikal gazetelerinizin “düşünce” sayfalarında “namahrem”den girip, “ceberut Kemalist devlet”ten çıkarken, gözlerinizin önünde, başka gerçek gazeteciler işten attırıldı. “Parasız eğitim” isteme cüreti gösteren (!) örgütçü (!!) gençler, aylarca hapis yattıktan sonra şimdi yıllarca cezaevine atılma tehlikesi yaşıyorlar! Tiyatroların nefesi kesiliyor, heykeller cadı avından nasibini alıyor, internet sansürümüz Çin gibi. Ve bu ortaçağ uzantılarının ortasında hâlâ sorsanız “uyum içinde Avrupa’ya giriyoruz”(!). En trajikomiğini de biliyorsunuz! Aranızdan bazıları, kullanım tarihi geçince diskalifiye edildiler, “Star” oldum derken, evde bamya ayıklamaya kaldılar! Şimdi anladınız mı referandumda neden “hayır” dediğimizi? Şimdi anladınız mı bu ortaçağ kararlarını taşıyabileceğiniz tek bir bağımsız mahkeme bile kalmamasının dramını? Sanmıyorum sevgili liboşlar! Demokrasinin, Cumhuriyet değerleri ile nasıl iç içe geçtiğini anlamanız için acı bedelleri belki kadınların değil, sizin ödemeniz gerekecek. Bu “yeni” saldırı çerçevesinde, çeşitli sözde “tutucumuhafazakâr”, özde ise tam tersine doğanın düzeninin tam karşıtı cehalet yüklü erkek egemen kesimin baskılarıyla, kadınların en temel hakları ayaklar altına alınıyor. Kürtaj ve sezaryenle başlayan sapkınlık, “zina”nın suç ilan edilme çabasından ayrılamaz. Çünkü tüm bu karanlıkçıların ortak noktaları belli: Kadınerkek arasında özgür ilişkiye, flörte, aşka, cinselliğe, kahkahaya, hatta diyaloğa düşmanlar. Kadının bacak arasında gördükleri, ama ihale dağıtımlarında, Deniz Fenerlerinde aramadıkları namusu, işlerine geldiğinde kadının dizleri veya bir saç telinde de aramayı alışkanlık haline getirmiş, ortaçağ insanları bunlar. Alkole, sanata, sinemaya, erotizme, heykellere, özgür yazarlara, edebiyata, tiyatroya kökten düşmanlar! Sevgili kadınlarımız bu furyada “törenamus(suzluk)” cinayetleri ve dayakları ile zaten her gün boğuşurken, şimdi de vücutları üzerindeki egemenlikleri yok edilmek isteniyor. Anlaşılan onlara bırakılmak istenen tek özgürlük, bu dünyayı fırsatını buldukları anda terk etme özgürlüğü! Ortaçağı artık kitaplardan öğrenmeye gerek yok, gazetelerden takip edin! “Ana muhalefet partisi” liderimiz de bu vesileyle maalesef kendisinin de röportajlarda küçümsediği “laikliğin” ve savunucusu “statükocuların” (!) ne işe yaradığını artık anlasın. Demek politika yalnız ekonomi ve yolsuzluk soruşturması değilmiş! “Aman içkiyi savunmayalım, bizi alkolik zannederler, şimdi erotik heykelleri savunmayalım bizi sapık zannederler, şimdi zinayı savunmayalım bizi ahlaksız zannederler” siyasetlerinin iflasıdır bu! Dünyaya örnek olacak şekilde, haklarına en erken kavuşmuş olan Türk kadınları, şimdi sahaya inerek değil, “sahadan ayrılmayarak” geleceklerine ve özgürlüklerine sahip çıkmaya mecburlar! Yanlarında olacağız. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ İzmir’in Sel 1 çuk ilçesine bağ2 lı turistik bir köy. 2/ Mantık... Gü 3 neş doğmadan 4 önceki alaca ka 5 ranlık. 3/ Konya 6 ilinde bir baraj... Kürkü değerli bir 7 yaban kedisi. 4/ 8 Boyundan geçiri 9 lerek tutulan üf1 2 3 4 5 6 7 8 9 lemeli bir bakır çalgı. 5/ Siyah, sert ve ağır bir 1 A T A N T İ Z M A T tahta... Çemberin çev 2 K A R A İ N A N EM İ R resinin çapına oranını 3 S S E K O Y A gösteren sayı. 6/ At eği 4 Ü S 5 Y U M U Ş D E V timine ve bu eğitimin K E T E yapıldığı yere verilen 6 E M E K S ad... Toplama, bir ara 7 K E M P A L ya getirme. 7/ Rütbesiz 8 L A T İ N O T asker... Birçok efsane 9 K A T A K O F T İ ye konu olmuş ünlü Frigya kralı. 8/ Çalıştığı sanat alanında başarı gösteremeyen, yeteneksiz sanatçı... Okyanusların çok derin kesimlerine verilen ad. 9/ Antalya’nın Kaş ilçesi açıklarında arkeolojik bir ada. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ayçiçeğine verilen bir başka ad. 2/ Bir peygamber... Uzun tüylü çuha. 3/ “Yedi türlü çiçek vardır başında / Kokar ile gül karmakarış” (Karacaoğlan)... Bir cetvel türü. 4/ İşaret... Erkekliğini gidermek, iğdiş etmek. 5/ Bir dilde yeni sözler kullanma. 6/ Çoğul ikinci kişi adılı... Kâğıt oyunlarında ortaya para koyma. 7/ Dağ, tepe gibi yamaçlı şeylerin alt bölümü... Alınan bir şeyle birlikte parasız verilen şey. 8/ Kıl ve saçların dökülmesi ya da yokluğu. 9/ Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt... Buket Uzuner’in bir romanı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle